1. Ödül, Pamukkale Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi ve Yakın Çevresi Mimari Proje Yarışması

PROJE RAPORU

Mimarlık salt bir mesleki etkinliğin ötesinde insan, yaşam ve doğa üzerinden şekillenen bir yolculuktur. Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Binası öğrenciler için bu yolculuğun ilk durağıdır ve bu durak içinde bulunduğu coğrafyadaki varoluşun bir yorumu olarak karşımıza çıkar. Bağlamsal olarak yalnızlaşma ve yabancılaşma olarak da okunabilecek bu durum aslında mimarlığın yeni ancak zamansız arayışlarına yapılan bir göndermedir. Bu anlamda Fakülte Binası kampüs içerisinden yükselirken mimarlığın en saf halini doğanın içerisinde bulur ve Karcı Dağı eteklerine dayanır. Onunla konuşurken, dağın yamacını koklar, toprağına sarılır ve kayasına tutunur. Dağ ise bina ile şehre doğru uzanır, kampüse dokunur. Bu düşünceler ile tasarlanan kabuk doğayı sentetik bir mimari akıl ile yoğururken, mimarlık ve tasarımı, doğa ile insan arasındaki bu bütünleşme ve çelişkinin öyküsü üzerinden öğrencilere anlatır…

[Makro Yaklaşım]

Makro ölçekteki temel yaklaşım, mevcut kampüs sisteminin doğanın içerisine doğru uzatılması ile Mimarlık ve Tasarım Fakültesi için bir alt ortam yaratılması ve kampüsün yakın çevresindeki peyzaj ile ilişkisinin kullanım üzerinden yeniden şekillendirilmesidir. Verilen alan içerisindeki kütlesel konumlanma, kampüs çeperindeki yolun ile binanın alt kotundaki kamusal platform ile buluşturulması ile sağlanır. Kütle yamacın topoğrafyasına eklemlenirken doğanın kendi tektoniği ile yapısallık arasındaki bu kesişimden binanın mimari kurgusu şekillenir. Kampüsün bu şekilde genleşmesi sadece fakültedeki öğrencilerin değil tüm kampüs kullanıcıların erişebileceği, yamacın kendine özgü dokusu ile bütünleşmiş yeni bir sosyal ve kamusal odağı meydana getirir.

[Kütlesel Konfigürasyon]

Karcı Dağı’nın eteklerinde konumlanan bu net ve monolitik kütle aynı zamanda farklı düzlemlerde iki ana kamusal yüzeyi oluşturur. Alt meydan kendisine doğru uzanan bir konsol ve dağın çeperindeki duvar ile tanımlanır. Bu duvar aynı zamanda yamaç ile alt meydan arasındaki geçişi açıkça vurgulayan bir mimari eleman olarak yamacın peyzajına katılır. Bu duvar aynı zamanda öğrencilerin üzerinde açık sergiler yapabildikleri ve deneysel çalışmaları ile sürekli değişebilen bir aktif öğrenme aracıdır. Bina üst yüzeyindeki platform ise yamacın içine eklemlenen kütlenin doğa ile en yoğun ilişkide olduğu yerdir. Bu iki ara düzey arasında konumlanan kabuk ise iç mekanlar üzerinden platformları birbirine bağlarken kullanıcılara iç ve dış mekan sürekliliği ile de farklı deneyimleri sunar.

[Tektonik Katmanlaşma]

Bina kendine özgü kütlesel oranları içerisinde farklı düzeylerde belirginleşen ve dağın varlığından şekillenen tektonik katmanlardan oluşur. Bu katmanlar farklı taşıyıcı sistemleri tamamlayan belirgin yapısal elemanlar ve malzeme kararları üzerinde okunur. Birinci katman binanın ana taşıyıcısı olan betonarme sistem ve ona bağlı beton kabuğun bütünleşmesidir. Bu katmanın bileşenlerine ait geometriler ve binanın alt bileşenleri ile olan tektonik ilişkileri bir mimarlık okulunun içeriğini vurgulayan güçlü, net ve arkaik bir estetiğe referans verir. Bu katman üzerine yerleşen sınıflar ve idari mekanlar betonarme sistem üzerine takılmış hacimlerdir. Bu hacimler kendilerini oluşturan hafif çelik taşıyıcılar ve betonarme taşıyıcılara yerleşen prekast döşemeler ile sisteme katılırlar. Son katman ise bina içerisindeki sirkülasyonun bir kısmını üzerinde taşıyan ve kabuk içerisindeki ana boşluğun ara seviyesinde beliren çelik iskelettir.

[Pedagojik Entegrasyon]

Tüm bu tektonik katmanların füzyonu ise bir “iç boşluktur” ve bu boşluk okulun devingen bir şekilde yeniden konfigüre edilebildiği yaşayan ve evirilen bir mekansal örüntüyü ortaya koyar. Bu boşluk öğrencilerin mimarlık ve tasarım serüvenleri boyunca farklı olasılıklara ve karşılaşmalara ev sahipliği yapan bir ortamdır ve merkezinde ise “deneyimleme” ve “üretim” mekanı olan stüdyo yer alır. Fakültedeki bölümlere ait stüdyoların bu düzlem üzerinde bütünleşmesi disiplinlerarası bilgi geçişi ve tasarım eğitiminde pedagojik entegrasyonu sağlar. Stüdyo bir salt bir eğitim mekanın ötesinde kendi kültürünü ve yaşamını oluşturan bir organizmadır ve yaratılan kabuğun altındaki bir “toplam mekan” olarak binanın ve yaşamın kendisini tanımlar. Stüdyo öğrencinin evidir.

[Mekan Kurgusu] “Kolektör Düzlem

Bina kurgusunun en önemli öğesi ise hiç kuşkusuz eğitim mekânlarının merkezinde yer alan “Kolektör Düzlem” ve onun alt programlarıdır. Okul içerisindeki her türlü sosyal aktiviteleri ve enformel etkinlikleri üzerinde taşıyan bu düzlem öğrencilerin toplu etkinlikleri, jüriler, sergiler, sunuşlar, paneller ve atölye çalışmaları için dinamik bir paylaşım ortamıdır. Düzlemin sonunda ise binanın üst çeperindeki platforma geçişin yapıldığı konik bir strüktürel boşluk bulunur. Bina içerisindeki yaşam, stüdyolar ve “Kolektör Düzlem” arasında nefes alıp verirken, okulun çok boyutlu mekan kurgusu, stüdyolardaki formel eğitim ile öğrencilerin yoğun enformel etkinlikleri arasında güçlü bir bağ oluşturur. Bu mekânsal yaklaşım ile okul içerisinde her zaman canlı ve zengin bir stüdyo ve tasarım kültürünün oluşması hedeflenir.

Stüdyo dışı derslerin yapıldığı sınıflar kabuğun tanımladığı boşluk içerisine asılan kütleler olarak düşünülmüştür. Sınıflar boşluk içerisine yerleşirken farklı seviyelerde görsel eşikleri meydana getirir. Sınıflardaki eğitim etkinliklerin stüdyo içerisindeki deneyimin bir parçası olmasından hareketle sınıf kütleleri stüdyoların yakın uzantıları olarak konumlanmıştır. Bina programı içerisinde yer alan idari mekanlar ve öğretim üyelerine ait odalar binanın kuzeybatı kolunda yer alır. İdari yapılar ve farklı akademik bölümlere ait alt kümelerden oluşan bu kola binanın farklı kotlarından ulaşılır. Binanın zemin altında kalan bölümünde ise atölyeler, laboratuvarlar, servis mekanları ve teknik hacimler bulunur.

[Etaplama] Kütlesel Evrimleşme

Bina programında pragmatik bir veri olan etaplama konusu yeni bir kütleleşme veya farklı bir bloğun eklemlenmesi yerine önerilen kabuğun tektonik anlamda evrimleşmesi üzerinden ele alınır. Bu yaklaşım sadece estetik veya mekânsal bir kararın ötesinde tasarım yaklaşımına özel bir yapısal düşüncenin sonucudur. Binanın birincil evresinde kamusal dış boşluklar ve avlular olarak yer alan bölümler iç fonksiyonları tamamlayıcı bir unsur olurken, binanın ikincil evresinde bu boşluklara son derece hafif ve ince konstrüksiyonlar ile yeni eğitim programlarına ait alt mekanlar eklemlenir. Bu eklemler bina içerisinde yükselerek üst yüzeydeki kamusal platform ve peyzaj ile bütünleşen kütlele olarak belirginleşir. Bu yaklaşımın bir diğer tarafında inşaat ve yeniden işlevlendirme süreçleri için direk maliyetlerin azaltılması ve zamanın etkin kullanımı yer alır. Binanın tam modüler sistem altyapısı ve tektonik karakteri, Parametrik BIM, OSM (Off-Site Manufacturing) ve Kitlesel Özelleştirme gibi çağdaş konstrüksiyon ve üretim teknolojilerine tam uyumlu bina bileşenlerini içerir.

[Peyzaj] Doğal Bütünleşme…

Bir mimarlık olarak peyzaj yaklaşımı ile kabuk üstü platform tümü ile doğadan kopmuş sentetik bir peyzaj dilini üstlenir. Topoğrafya ile kurulan yerleşme dili içinde yamaç bir ucundan platforma doğru ilerlerken daha önce sözü edilen belirme konusundaki karşıtlıktaki ağırlığını da belirler. Dolayısı ile platforma sızan doğa tümü ile kendine ait unsurlarla (toprak, çalılıklar, alt dokular, karıncalar, solucanlar, dökülmüş yaprak, tohum kapçıkları dokuları gibi) var olur. Bununla birlikte platform boşluklar, doğanın kot değiştirerek girişe kanar uzanan geçiş boşluğu-kanalı, ışıklıklar, kabuğu delen ve en alt katların dış ile buluşmasını sağlayan düşey sirkülasyon konisi, asansörler ve bacalar bu sentetik peyzajın yapısal unsurları iken; baca hattı boyunca doğaya en yakın doğrultu üzerinde dizilen kavaklık ve gölgeli oturma alanlarını bir yeşil bulut gibi örten iki alanda beliren iğdelikler ve yer düzleminde bu geometrik aklın temsiliyetine bir tür teyzinat olarak tutunan zemin çatlakları içindeki sazlıklar da aslında oralı olana bir göndermedir. Yapı kontuearı boyunca doğaya farklı kotlardan mümkün olup oluşturulan yollar farklı kotlardan mevcut düpa içi yollara bağlanır. Bu hatlar boyunca oluşturulan bahçe podları birçok informel aktiviteye ev sahipliği yapacaklardır. Tüm alanda yapılan yeşil müdahaleler tümü ile mevcut yeşil dokunun geliştirilmesi yönündedir.

[Sürdürülebilirlik]

Pamukkale Üniversitesi Mimarlık Fakültesi binası için sürdürülebilirlik konusu tasarım yaklaşımının temelini oluşturan doğa ile bütünleşme üzerinden ele alınır. Temel anlamda kontrolü sağlanacak üç öğe doğal ışık, hava ve su dur. Bina kuzeybatı ve güneydoğu yönlerindeki çeperlerinden yoğun ışık alır. Kütlenin üst yüzerindeki ışıklıklar ise iç mekanlara doğru yönlendirilmiş mimari elemanlar olarak binanın iç kısımlarına yoğun gün ışığı sağlarlar.

Binanın yamaç içerisindeki yerleşimi enerji kaybını dengeleyen ve ısı korunumu seviyesini artıran bir durumdur. Binanın üst platformundaki peyzaj dokusu ve katmanlaşma yine enerji korunumu için önemli bileşenlerdir. Bina ısıtma sistemleri için tercihe bağlı olarak jeotermal ısı pompası önerilmektedir. Binanın toprak ile olan ilişkisi üzerinden bu sistemin daha düşük maliyetler ile gerçekleştirilmesi mümkündür.

Etiketler

30 yorum

  • azmi-acikdil says:

    Benim torunun öğretmeni bizimkinin resmi kendinin yapmadığını anlayınca, “Oğlum bu resmi sen mi yaptın?” Diye sormuş. Bizimki de “Dedem yardım etti” demiş.

  • cengiz-elcimler says:

    Kazanan projeyi çok beğenmiş olsam da, bu yarışmayla anladım ki, her yerde olduğu gibi yarışmalarda da denenmemiş olana hayat hakki taninamıyor. Bilindik şablonlar üzerinden projeler üretilmesine teşvik ediliyor.

  • aydin-bilgi says:

    Yarışmaya katılan ve ödül alan arkadaşların eline sağlık. Ödül alan Projelerin görselleride yayınlanınca inceleme fırsatı yakaladık. 1.lik alan ödül, ilk yayınlanan görselleriyle Rem Koolhaas’ın Mimarlık Fakültesi’ne olan benzerliği çok dikkat çekiciydi. Planları da yayınlanınca inceleme fırsatı yakaladık. Yapının dış kurgusundaki benzerlik kadar plan şeması oluşumunda benzerlikler görünmektedir. Aşağıdaki Rem Koolhaas’ın bahsi geçen yapısının plan görseli vardır.

  • azmi-acikdil says:

    Kampüs sınırlarının zorlandığı bir alana tecavüzün makul sebebi, kimliksiz Karcı dağına öykünmek. Mimarlıkta “arazi ve çevreye uyum” baş rollerde oynadığı tüm fakülte hocalarının senaryolarında ki değişmez aktör. Fakülte binası kocaman bir kutu ve yerine yerleştirilmeye sokulmaya çalışılan çekmece görünümünde.

  • cem-yildirim says:

    ‘Benzerlik’ dışında eleştirisi olan yok mu bu projeye?
    Ben projenin sert bir kopya olmadığını düşünüyorum. Yaklaşım ayrı, kopya ayrı.
    Öğrenci çekişmesinden çıkarın şu tartışmaları artık.
    ‘Usta ile Margarita’yı okuyup ‘Faust çakması’ diyerek edebi değerini sıfırlamaya çalışmak gibi bu yorumlar. Biraz sanatta süreç felsefesini de almalı mimarlar.

  • cem-yildirim says:

    Zihinler çok simgesel çalışıyor. Kare form yapamayacağız artık mimarlıkta, eyvahlar olsun.

  • murat-keskin2 says:

    Tüm katılımcıları tebrik ederim.Cem’e katılıyorum. Her form yada plan tipolojinin aynı mimari düşünceyi barındırıyor olduğunu düşünmek yersiz. Kampüsle ile kurduğu sert ve ölçeksiz entegrasyon neden tartışma konusu olmuyor? Yada yamaç gezi yolu ile peyzaj rampasının kurduğu ilişki kampüs çapında odak noktası oluşturacak nitelikte mi?

  • kerem-arakan says:

    Proje raporunda sözü edilen kavramlar ne kadar ikna edici?

    Mesela “Doğal Bütünleşme…” ?

    Gördüğüm kadarıyla kütle araziye drape edilip bir rampayla alt kot üst kot ilişkisi sağlanmış. Yani eğimi tutan bir duvar üzerine devasa bir kare kütleyi oturtuğu zaman doğal bütünleşmeyi sağlamış oluyor mu? Projeler topoğrafyayla hemhal olan, izohipslerden doğan kütlelerden de oluşabilir, topoğrafyaya ters yönde tavrını koyup monumental biçimde varlığını da ekspoze edebilir. Ama hangisini yaptığımızın bilincinde olmak gerekir. Ki zaten yapı, “kütlesel konfigürasyon” başlığı altında monolitik olarak tariflenmiş….

    [Kütlesel Konfigürasyon]
    Karcı Dağı’nın eteklerinde konumlanan bu net ve monolitik kütle…

    Rapor bile kendi içerisinde çelişkiler barındırıyor….

  • kerem-arakan says:

    Pamukkale Üniversitesi içerisinde böylesi bir topoğrafyada mimarlık fakültesi olunca mevzu, insan haliyle biraz beklentisini yüksek tutuyor. Sonuç üründe de özgünlük tartışmasının başlaması da cabası. Proje tek başına güzel midir? Güçlü müdür? Bence güzel bir proje ancak dediğimiz gibi böylesi bir alanda bu kadar içe dönük ve monolitik bir mimarlık fakültesi? Üstelik anladığım kadarıyla daha çok peyzaj projeleriyle bilinen bir ekibin elinden.. Bence tartışılmalı…. Jüri ekibi bir projeyi birinci seçti diye toz kondurmamak garip bir tavır. Kaldı ki özgünlük tartışmasını tetikleyen de projenin kendisidir. Odtü Mimarlık fakültesinin özgünlük tartışmasına (olumsuz anlamda) dahil olduğunu hiç işittiniz mi?

  • erkan-meram says:

    1.lik ödülü iptal edilirse 2. olan proje uygulanır.

    MİMARLIK, PEYZAJ MİMARLIĞI, MÜHENDİSLİK, KENTSEL TASARIM
    PROJELERİ, ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA VE GÜZEL SANAT
    ESERLERİ YARIŞMALARI YÖNETMELİĞİ’nin 42 maddesine göre

    Madde 42 — idare uygun gördüğü takdirde ikinciliği kazanan tasarım sahibi ile görüşme yapmak suretiyle ikinci seçilen tasarımın uygulama projelerini aynı usulle yaptırabilir.

  • ali-san1 says:

    projeleri sadece form olarak düşünüp, edebi sözler kullanarak bir proje üretmek ne kadar bir projenin öğelerini gizleyebilir ? Proje eleştrisi bence sadece kare formdan ibaret değildir.

  • ali-san1 says:

    Sanat eseri her şartta özgün olması gerekmiyor mu ? Mimarlık için en büyük tehlikelerden birisi de bu düşünce yaklaşımı değil midir ?

  • ali-san1 says:

    Projenin çevreyle olan ilişkisi de tartışılması gereken önemli bir maddedir.

  • sinan-a6 says:

    Bu kadar çok yazılınca bende görüşlerimi iletmek istedim. Öncelikle tüm katılan ekiplere tebrikler. Bence Cem bu konuda gayet haklı, her ciddi yarışma sonrasındaki benzeşme ve özgünlük konusundaki bayatlamış tartışmalar ortamın değerini ve ciddiyetini aşırı şekilde zedeliyor ve mimarların durumu son derece direk ve formalist bakan bir pencereden ele aldıklarını gösteriyor. Bununla beraber yarışmada ödül alan ve daha konvansiyonel olarak nitelenebilecek projelerin benzeştiği aynı fonksiyonlarda yapıların ve binaların olduğunu düşündüğümüzde her proje için aynı içerikte hatta daha sert eleştirilerin getirilebileceği aşikâr. Hatta bundan önceki yarışmalarda ödül alan projeler için de Archdaily gibi bir siteden örnek kütleler ve plan şemaları toplamaya başlasak bu işin sonu gelmez…

    Ayrıca bir önceki yorumda değinilen eğime oturmuş kentsel çatı/platform da defalarda yapıldı ve yeni bir şey değil. Eğer çok yakın bir örnek aranacaksa yakındaki TESKİ yarışmasının ikinci projesi de bir örnek olabilir. Kısaca benzeşme, esinlenme vs. gibi kavramları daha içerikli bir tartışma açısından sağlıklı görmüyorum. Zaten jüri de kolokyumda bu konuları gerekirse ele alacaktır.

    Benim de endişelerim bir önceki yorum ile paralel yönde…Benzeştiği iddia edilen projenin direk aksine bu binanın kendi içerisinde taşıdığı bence biraz da korkutucu olan büyüklüğü, kampüs içerisindeki kütlesel ölçeği ve buradan getirdiği mimari iddiası asıl tartışılması gereken nokta gibi geliyor bana…

  • sinan-a6 says:

    1. proje hiç eleştirilmeyecek ve mimarlık camiasında konsensüs sağlayacak diye bir durum yok. Hatta daha önceki yarışmalarda eleştirilen noktaların başında mimarlık adına iddiası olmayan ve konformist projelere 1.lik verilmesiydi. yani tartışılması mimari anlamda iyidir. Burada bu projenin kendi içerisinde taşıdığı iddia gayet net. Hatta konvansiyonel yarışma dilleri ve yaklaşımları ile de oldukça kontrast yaratan bir yaklaşımla da bulunduğu ortamda yerini alıyor. Daha önce söylediğim gibi bu kontrastın iyi irdelenmesi gerekir diye düşünüyorum. bir başka açıdan bu projenin uygulanma kararı alınması bile jüri ve idare açısından önceki yarışmalara göre önemli bir farklılık yaratabilir.

  • gokce-yildiz says:

    Bu kadar çok eleştiri alan projenin 1. lik ödülü almış olması enteresan. Jüri bu projeye 1.lik ödülünü layık gördüğüne göre diğer projeler de çok yetersiz olsa gerek.

  • sinan-alper says:

    Projenin eleştirilecek birçok yanının olduğu gerçek. Özellikle ekibin seçtiği alanın, yarışmada jüri tarafından önceden alınmış bir karar olduğunu ve bu kararın etkisi ile projenin 1. seçildiğini düşünüyorum. Benim fikrim 2. ve 3. projelerin yerleştiği alanın çok daha uygun olduğu yönünde. Ama mevcut spor alanlarını üniversitenin taşımak istememesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak maliyet kriterleri bu kararda etkili olmuş anlaşılan. Ama biliyoruz ki bu her yarışma sürecinde oluyor ve yarışmacılar jürinin kafasında olanı tutturmak zorunda kalıyor maalesef. Fakat proje ile ilgili yapılmış bütün yorumları en başından okuyunca eleştiriden çok topluca bir karalama kampanyası yapıldığını düşünüyorum. Bence projenin Koolhass’ın yapısına benzerliği bu kadar üzerinde durulacak derecede değil. Asıl burada üzerinde durulacak ve eleştirilecek konu, topluca üye olunarak, yarışmada 1. olmuş bir projenin ve ekibinin (hatta 2.’nin nasıl seçilip seçilemeyeceğini tartışıp) itibarsızlaştırılmasıdır.

  • cem-yildirim says:

    Gerçekten yalnızca tüketici bir kitle eleştirisi görüyorum. Bir fikrin bir sanat eserinde o an başlayıp, o an son bulmasını savunan, gelişen bir sanat anlayışı fikrini özümseyemeyen yorumlar bunlar. Rem Koolhaas’ın dünyaya mimarlıkla ilgili bir fikir sunması, ve mimarların bu fikri uyarlayarak, geliştirerek, fikirden referans alarak sanatı ilerletmesi olağan, ve de olması gereken bir süreç. Bu yaptığınız yorumlarla sanat tarihinde ne Raphael’i, ne Bernini’yi, ne Tadao Ando’yu ve ne de daha yüzlercesini barındırabilirsiniz. Raphael’in duruş ve ışığını referans alıp geliştiren Rembrandt hırsız bir kompozisyoncu muydu?
    Herkese açık bir ortamda bu projenin ‘hırsızlık’ olduğunu belirtebilecek kadar iyi incelediniz mi iki projeyi? Eğer sayın Ali San’ın bahsettiği iki yorum ise iddianız, o iki rapor alıntısının birbiriyle alakası yok. Bahsettiğiniz iddialar artık hukuki konular. Sizlere bu iddialarınız için dava açılsa projenin hırsızlık olduğunu ispatlayacak kadar net veriler bulabiliyor musunuz? Ya da hırsızlık olduğu konusunda hukuka ya da uluslararası platformlara başvurabilecek kadar projeleri incelediniz ve elinizde veriler var mı? Yoksa boş konuşup bir projeyi simgesel algınızla karalıyors musunuz? Eğer varsa o zaman buyrun bu ahlaksız projeyi birlikte sanat dünyasından silelim. O kadar alışkınız ki boş karalamalara, düşünmeden, tartmadan herşeyi söyler olduk. Projeyi Arkitera’da eleyip ikinci projenin uygulanmasına bile karar verebildik, duruma bakar mısınız?

  • cem-yildirim says:

    Projenin yönlenmesini, yırtıkların tasarımını ve akıcılığını kısmen başarılı buldum. Kütle büyük, ancak formun sadeliği ve kolay algısı bu kütlenin büyüklüğü ile başa çıkabiliyor diye düşünüyorum. Doğa içine güzel monte edilmiş bir insan yapısı olmuş. Katmanlı teraslarla da çok başarılı kompozisyonlar vardır eminim yarışmaya katılan, ancak terasın bu bakışı da oldukça iyi bir mekansal tecrube sunuyor bence.
    Mekanların esneklik potansiyeli yine başarılı bulduğum bir yaklaşım olmuş.
    Benim incelediğim kadarıyla asıl eleştirim burada dağdan gelen eğimi bir yırtıkla içeri alırken başarılı, dağa doğru uzanmakta ise başarısız kalması. Bu uzanımda formun kurbanı olmuş ve eklenti kütleler doğa ile ilişkiyi oldukça yapaylaştırmış. Halbuki göründüğü kadarıyla arsa-işlev-form üçlüsü burada çok açıklıklı, çok daha doğal ve yenilikçi ilişkiler doğurabilir.
    Genel olarak açıklıklar bu derece ön plandayken şuna da değinmek gerek, ışığı alan ancak ses ve kokuya karşı kapalı bir yapı tasarlanmış. En azından görsellerden anladığım o. Konik boşluk ve dikdörtgen yırtık yapı yalnızca görsel olmamalı. Doğayı tam anlamıyla bu noktalardan içeri alsaydı, yani buralardan yapı nefes alsaydı çok başarılı olmuş diyecektim. Ancak cam ve duvarlarla örtülü görünüyor. Daha doğal yaşayan mekanlara imkan verilmeliydi.

  • cem-yildirim says:

    Koolhaas’ın bir yapısının kopyalanarak maddi kazanç elde edilmesini hukuki bir durum olarak görmüyor musunuz?
    Ya da başarı elde etmiş bir projenin ‘çalıntı’ suçlamalarıyla kamu önünde karalanmasını?
    Ali Rıza Bey’in ilk paylaşımı eleştiridir. Sonradan yapılan yorumlar ise suçlama.

  • cem-yildirim says:

    Yapının tek bir cephesindeki diagonel strüktürün yaratmış olduğu görsel çağrışım projeyi kopya olarak suçlamanıza neden oluyor. Tasarımcı burada pek tabi Koolhaas’tan alıntı /esinlenne/yorum da ekleyebilir. Bu onu hırsız yapmaz. Bahsettiğimiz şey sanat, etkileşimsiz, ileriye taşımasız olmaz. Buradaki esinlenmeyi tartışalım. Yerinde olup olmadığını, Koolhaas’ın fikrine artı bir değer katıp katmadığını, zorlama olup olmadığını…

  • cem-yildirim says:

    Bir de Arkitera bu yorum işine artık bir el atmalı. İnsanların yorumlarına cevaben yorum yazıyoruz. Kendi yorumlarını sildiklerinde tek başımıza konuşuyor gibi kalıyoruz. ‘Yoruma cevap’ gibi bir düzenleme yapılamaz mı?

  • cem-yildirim says:

    Yoo, aslında genel gelişimden değil net örnekten bahsetmek istemiştim. Raphael-Rembrandt denince akla Rembrandt’ın en ünlü tablolarından biri olan 1659 tarihli kendi portresi gelir. Raphael’in 1514 tarihli Baldassare Castiglione tablosunun uyarlamasıdır. 1639’da tabloyu sergide görür, eskizini yapar. Figürün duruşu, tabloda kapladığı alan, yüzün kontrastı, fondaki ışık geçişini not eder. Ve 1659’da figür yerine kendisini kullanarak Raphael’in yaklaşımını yeniden yorumlar. Ve sanat tarihinin en ünlü eserlerinden biri ortaya çıkar.
    https://en.wikipedia.org/wiki
    https://www.pubhist.com/w7268
    https://en.wikipedia.org/wiki/Self-Portrait_with_Beret_and_Turned-Up_Collar
    Kare formu, yerden yükseltmeyi, teras açıklıklarını ve hatta bence yalnızca görsel atıf olan diagonel taşıyıcılı cephe imajını bu projede yeniden kullanmış olmak kopya olarak değil yorumlama/geliştirme/yeniden ele alma/atıf/referans/etkilenme olarak kullanmış olmaları bana daha muhtemel, ve daha yerli görünüyor. Başından beri söylemek istediğim budur. Sanatta bunun yeri vardır, benim gördüğüm kadarıyla.

  • fikret-alkavi says:

    Yapının kendi içinde neden tartışılmadığı şeklinde yorumlar var da….

    Bir heykeltıraşa ofisinizin girişi için heykel yapmasını isteseniz ve o da size sağ elinde meşale, sol elinde hitabe ve kafasında yedi yıldızlı taç olan bir kadın heykeli getirse, heykelin estetiğini, tekniğini, girişle kurduğu bağlamsal ilişkiyi mi tartışırsınız?

    Tabi ki New York Özgürlük Heykeli’ni ofisinizin girişine neden getirdiğini sorarsınız….

  • fikret-alkavi says:

    Hukukla insanları sindirme korkutma taktiği mimarlık camiasına da sızdıysa vay halimize… !

    Kimse kimseyi eleştirmesin değil mi? Eleştirecekse de sizlerin belirlediği çerçeve içinde eleştirsin? Bu mudur arzunuz?

  • fikret-alkavi says:

    Yapısal tartışmalara girince yayık bir prizmayı toprağa saplayıp sadece diagonal cepheyi açarken, neden konsol cephesini tümüyle kapattığını tartışmak gerekecek.

    Yani cepheyi tümden kapatıp, sonra da ışık ihtiyacı olduğunu görüp çatıdan ışık almak tutarlı bir yaklaşım mı?

  • fikret-alkavi says:

    Rembrandt’a gelince, aynı yolda ilerleyip tekniği geliştirmek farklı bir durum. Belki onlarca kişi kalkıp Vermeer’in baktığı açıdan Delft’i resmetmiştir ama kalkıp kimse de “Vermeer takliti” yorumunu yapamaz. Ama kalkıp aynı poz – duruş , ışık ve kostümle portre yapıp bu da inci küpeli değil de altın küpeli olsun derseniz, yine “İnce Küpeli Kız” ın reprödüksiyonunu yapmış olursunuz. Geliştirmiş olmazsınız.

  • azmi-acikdil says:

    2. ve 3. ödüllü projeler farklı bir alanda çalışmışlar.Düz ve yeşil alanlardan faydalanarak çözülmüş. projeler. Bu proje zeminden kopmuş ve yamaca girmeye çalışmış. çalışılan veya projelendirilen alanlar farklı olunca tasarımlar da (2.3. aynı) farklı oluşmuş. Jüri değerlendirmeyi arsa israfına göre yapmış olmalı ki hem arsa hem bina maliyeti dikkate alınmış olabilir. Aslında bina kullanılmaya başlanınca ikisi de akla gelmiyor eser konuşuluyor.

  • Mehmet Mercan says:

    Bu projede nasıl bu kadar uzunlukta yapılabiliniyor?Malzeme veya yöntem vb. hakkında bilgisi olan varsa yazabilir mi? teşekkürler.

  • Bir yanıt yazın