3. Ödül (Suyabatmaz Demirel Mimarlık), Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi Mimari Proje Yarışması

Mimari Rapor

“…potansiyellere sahip bir kent…”

Lüleburgaz, İstanbul ve Edirne merkezleri arasında bulunan önemli potansiyellere sahip bir kenttir. Kuzey-Batı’da bulunan tarihi kent merkezi etrafında kümelenmiş odaklar, planlanan  Lüleburgaz Yıldızları serisi ile tüm kente dağılmaktadır. Otoyol ile ikiye bölünmüş yapılaşmanın kuzeyindeki odak yeşil Gençlik Parkı iken güneyde yarışma alanının tam da içerisinde bulunan Çamlık odak olma potansiyeline sahiptir. İstanbul-Edirne otoyolu ile Avrupa otoyolu gibi önemli ulaşım ağlarıyla bağlantılı kent, uluslararası bisiklet-motosiklet güzergahı üzerinde bulunması itibariyle de avantajlı konumunu kuvvetlendirmektedir. Kuzey-Güney doğrultusunda eşit yerleşim gösteren Lüleburgaz günümüzde Güney, Güney-Doğu yönünde gelişim göstermektedir.

“…kentin ezberini bozarak hafızaya bir yerinden eklemlenir.”

İnşa edilen her yapı bulunduğu çevreyi ve yerli halkı öncesinden farklı olan yeni bir süreç ile tanıştırır. Artık o kent dünkü ile aynı olmayacaktır. Özellikle kamusal yapıların bu anlamda üzerlerine düşen pay daha fazladır. Kamusal yapılar kentin önemli merkezlerini yeniden tarif eder ve önceden var olan kullanım alışkanlıklarını tekrar tarifler. Bu anlamda kentin ezberini bozarak hafızaya bir yerinden eklemlenir. Yeri sahiplenen kentliyle çatışacak tepeden inme bir yaklaşım yerine, mevcut değerin farkında olarak, mevcut yerden beslenen bir yaklaşım öngörülmüştür. Projeye yaklaşım biçimi ve nihai tasarımın çıkış noktası keyfi form arayışları ve tercihleri yerine daha çok yer okuma, anlama ve ele alınan konunun gereklilikleri üzerine olmuştur.

“Yer, yapının kullanıcıları ile yapı dışındaki kentli arasında bu alana sahiplik anlamında hiçbir fark oluşturmayacak bir kent mekanına dönüşür. ”

Lüleburgaz Sanat Akademisi için tarif edilen alan kentin en önemli noktalarından birinde yer alacaktır. Bu alan yıllardır var olan çam ağaçlarının arasına ilişecek yapıya ev sahipliği yapmaktadır. Kent için bugün neredeyse bir sınır olarak görülen yer zamanla kentin güneye doğru ilerlemesi le bu konumunu yapılı çevre içinde olma durumuna bırakacağı öngörülmektedir. Olası bu senaryo projenin gücünü aldığı nokta değil, ancak böyle bir durum gerçekleşme ihtimalini akılda tutmayı gerektirmektedir. Alanın içerisinde yer alan bu ağaçlıklı alan ve yapılacak yapı arasındaki ilişki yeşil alan ve yapı ile tarif edilemeyecek kadar başka bir anlam ifade etmektedir. Burada tasarlanması hedeflenen peyzaj tasarımı ve yaya akışı önceliğidir. Yapı ve beklenen tüm mekanlar olması gerektiği kalite ve kullanımı sağlamalıdır, ancak bu kullanım içerisinde bulunduğu topografya ve ağaç dokusu ile hem hal olabilmeli, kullanım sırasında yapı içerisindeki kullanıcı ile yapı dışındaki kullanıcı arasındaki sınırlar erimelidir. Bu anlamda proje alanında yer alan ağaçlar bulundukları kotlarda korunmalı, ve proje her eklentisi ile bu alanın içerisinde salınan ve yaşantıyı karşılıklı olarak iç ve dış olarak dengeli bir biçimde kurgulamayı gerektirmektedir. Yer, yapının kullanıcıları ile yapı dışındaki kentli arasında bu alana sahiplik anlamında hiçbir fark oluşturmayacak bir kent mekanına dönüşür. Bu anlamda henüz yapının kullanıcısı olmayan biri bile Gravyer peynirine benzetebileceğimiz büyük boşlukları olan bu kütlenin çeperlerinde yaratılan açık ve yarı açık alanlar ile bu alanın tüm imkanlarını keşfedebilir ve yeni kentsel kullanım imkanları yaratabilir. Adeta iki ayrı köstebeğin bir toprak içerisindeki hareketi gibi yapı iç kullanım ve dış kullanım olarak sürekli birbirine teğet geçen bir sirkülasyona sahiptir. Bazen iç mekandaki kullanıcının alt kotta olduğu, açık mekan kullanıcısının üst kotta sirkülasyonuna devam ettiği bu kesit ters düz olabilmektedir. Dolayısıyla oldukça zengin iç ve dış mekan alternatifleri üreten proje yapı içindeki kullanımlar ile yapı dışındaki kullanımlara ev sahipliği yapan bir tepsi gibi görmektedir tüm bu yeri.

“…mekanların birbirine bulaştığı ve zaman zaman alt ve üst katların algılanabildiği…”

Topografyanın en üst kotuna sırtını yaslayarak başlayan yapı, yüklü programı bu kotun altında organize etmeye başlar, dolayısıyla kentin içerisinden bu alana dahil olan insanları alanın içerisine herhangi bir bariyer olmaksızın nüfuz etmelerini sağlamaktadır. Sofitanın yer aldığı noktada arka fonuna aldığı ağaçlar ile birlikte salon fuayelerinin iki yanından başlayan inişler ile yapı, fuayelerin ve salonların algılanabildiği, dışarıdan iç dünya yaşantısının takip edilebildiği iki alternatif hat ile başlar. Sağında yer alan atölye alanlarının yer aldığı üretim sokağına dönüşen bir alternatif yeşilliğin içerisinden devam eden diğer bir yol ile zaman zaman kesişmekte, her yol aslında mekanların birbirine bulaştığı ve zaman zaman alt ve üst katların algılanabildiği çok çeşitli alternatifler üretebilmektedir. +4,50 kotunda yer alan bu atölye mekanları, kafeterya, kütüphane ve derslikler, bu kotun peyzaj ile ilişkili bir biçimde kullanılmasının sağlandığı ve aynı zamanda alt ve üst kotla ilişki kurması ile hem dış mekanda hem de iç mekanda ilişkilerin akışkanlığını sağlamaktadır. Görkem Sokak üzerinde +4,50 kotunda açılan boşluktan dahil olunabilen bir alternatif daha yer almaktadır. Bu kottan aynı zamanda atölyelerin ihtiyaç duyduğu ağır ve büyük ebatlardaki malzemeler atölyelere düz ayak servis edilebilmektedir. Atölyelerde üretilen çalışmaların bir kısmı Üretim sokağı diye tarif edilen yerde ve küçük salon ile deneysel salonun çatısında oluşturulan Heykel Bahçesinde sergilenmektedir. Heykel bahçesine çıkan amfi biçiminde tasarlanmış mekan alternatif sunum mekanı olarak da kullanılabilir. Kafeteryanın yanından devam eden kullanıcı tekrar atölyelerin olduğu sokaktan geçerek üst kotta yer alan dans ve bale salonlarının, aynı zamanda tiyatro ve koro atölyelerinin yer aldığı kitlenin altında iç bahçeler ile buluşur ve bunlardan +0,00 kotu ile ilişkilenen cadde ile bağlantısı olan iç avluya iner ve caddeden dahil olan başka bir kullanıcı ile karşılaşabilir. Birbirinden farklı işlevlerde ve büyüklüklerde tasarlanan salonlara ait fuaye alanları tek başlarına çalışabilen ve kendi ihtiyaçlarını karşılayan birimler olarak tasarlanmış olmalarına karşın dilendiği zaman tüm yapının ortak kullanım alanına dönüşebilecek bir zincir gibi birbirlerine eklemlenebilecek şekilde kurgulanmıştır. Bu sayede farklı salonları kullanan katılımcılar fuaye mekanlarında ortak bir atmosfer deneyimleyebilmektedirler.  Kullanıcıların birbirine karışabilmelerindeki bu durum yapıyı üretme biçimindeki akışkanlık ile aynı yaklaşıma sahiptir.

Yapının bir uzantısı olarak çamlık alan içerisinde tasarlanan ek kütle, istenildiğinde sergi alanı, oyun alanı veya bisiklet tamir gibi fonksiyonu kullanıcıya göre şekillenebilecek adeta Lüleburgaz’a hediye bir cam fanus olarak tasarlanmıştır. Mehmetçik Caddesi ile Özgürlük Caddesini birbirine bağlayan “Alle” rampa ve merdivenler ile doğal topoğrafyaya ilişerek farklı deneyimler için çeşitli kotlarda mekanlar üretir. Alan bütünü konforlu bir yaya, bisiklet trafiğine uygun, engelli dostu bir yaklaşımla tasarlanmıştır.  Ve aynı zamanda +9,50 kotunda ana salonun üzerindeki alan çeşitli etkinlere zemin oluşturmaktadır, zaman zaman açık sinema veya konserlerin düzenlenebileceği bu alan çamlığı algılayan keyifli bir yere dönüşmüştür.

“…bu sınır aynı zamanda da olabildiğince muğlaktır.”

Tüm bu üretilen dış mekan kurgusu olabildiğince şeffaf tutulan yapının iç mekanları ile de her fırsatta kaynaşıp bütünleşmeyi becerebilmektedir. Şeffaf olmayan dolu yüzeylerde peyzajda kullanılan taş duvar seçilmiş, şeffaf yüzeylerde ise yansıtıcı cam yüzeyler seçilmiştir. Bu yüzeylerde yansıyan çamlık ve doğal malzemelerin kullanımı ile bulunduğu yere dair tüm ipuçları yapıya taşınmıştır. Bu sayede yapı iç ve dış sınırları belirlenmiş kontürlere sahip olmasına karşın bu sınır aynı zamanda da olabildiğince muğlaktır. Tasarlanan yapı çamlık alanın içine sirayet etmekle kalmaz, kendi içerisinde yarattığı avlu ve iç bahçeler ile tüm proje alanını peyzajın bir parçası olarak kurgular.

Etiketler

Bir yanıt yazın