3. Ödül, Antalya Kaleiçi Yönlendirme Tabelaları Ulusal Tasarım Yarışması

3. Ödül, Antalya Kaleiçi Yönlendirme Tabelaları Ulusal Tasarım Yarışması

Kaleiçi’ni yönlendirmeler ve tabelalar üzerinden takip ederek turlamanın çok ilginç bir deneyim olduğunu itiraf etmek zorundayız.

Neredeyse hiçbir yerde iyisine rastlanmayan bir durum olmasının verdiği kanıksama duygusuyla daha önce hiç bu gözle bakmadığımızı fark ettik…

Her yerde, her kotta, bazen duvarlara boyanarak, bazen çakılarak, zemine saplanarak, saçağa asılarak, bazen de kendi ayakları üzerinde durarak her yerden tabelalar fışkırıyordu.

İşlevine göre farklı boyut, konum ve biçimlerdeki tabelalar o kadar çok sayıdalar ki, oluşan kaotik birliktelik içinden aradığınızı seçebilmek bazen neredeyse imkansız.

“Fark edilmek” için üretilen çözüm gitgide büyüyen tabela boyutları olmuş, fakat bu çözüm de sorunun boyutunu büyütmekten başka işe yaramamış.

Özellikle, Kaleiçi’nin kavşak noktaları denebilecek bazı güzergahlardaki köşe başlarında, koruma altındaki yapıların duvarlarına yapılan uygulamaların vandallık boyutunda olduğu göze çarpıyor.

Tüm bunları şikayet etmek için argümanlar olarak da kullanılabilirdik, fakat mevcut durumu okuyarak vaziyetin bu noktaya gelmesinin altında yatan koşulları saptamanın tasarlamak için daha gerçekçi bir başlangıç noktası olduğunu düşünüyoruz ve verili durumu tasarım kriteri olarak algılıyoruz.

Tabela, bilgilendirme ya da yönlendirme dediğimiz ürünün işlevini yerine getirebilmesi için “görünür” olmasını bir zorunluluk olarak kabul ediyoruz.

Dolayısıyla uyum sağlamak adına, mevcut tarihi çevreye hakim doku, renk ve malzemelerin tasarımda kullanılmasının ürünün mekanda kaybolmasına ve kaçınılmaz olarak işlevini yitirmesine neden olacağını düşünüyoruz.

Bu da “görünür” olmak üzere bağımsız tabelaların ister istemez yeniden üremesine neden olacaktır.

Bu veriyi değerlendirerek, mekandan, yapım tekniği, malzeme, renk ve doku anlamında mümkün olduğunca ayrışmayı, tarihi çevreye saygı ve uyumu ise onun itibarıyla yarışmaktan kaçınan bir zıtlıkta aramayı prensip olarak benimsedik.

Mevcut tabela ve yönlendirmelerdeki işlev kaynaklı çeşitliliğe saygı göstermenin tasarımımızın kalıcılığını pekiştireceğinin farkına vararak projemizi aynı dilde tasarlanmış farklı boyutlu tabelaların, çeşitli alternatiflerle bir arada kullanılabilmesi üzerine kurduk ve altı farklı boyutta tabela tipinin, dokuz farklı biçimde kullanılmasına olanak veren bir montaj şeması geliştirdik.

Yönlendirmelerin yoğunlaştığı kavşak noktalarında, aranılan tabelanın daha kolay bulunabilmesini sağlamak üzere işlevleri renk kodlarıyla sabitlemenin kullanışlı olacağını düşünerek, firmaların logo ya da isimlerinin proje kapsamında belirlenecek fon (işlev) rengi üzerine siyah ya da beyaz ile uygulanmasına karar verdik.

Yapılara ve zemine uygulama yapılmasını, hem tarihi dokuya zarar vermesinden, hem de tüm bakım, onarım ve değişiklik işlemlerinin turistik bir bölgede inşaat faaliyetine neden olmasından dolayı bir sorun olarak değerlendirdik.

Bu nedenle, Kaleiçi özelinde yapılacak bir tabela tasarımının salt yönlendirme ya da bilgilendirme levhasının tasarımı olarak algılanmasının mevcut sorunu çözemeyeceğini saptayarak daha kapsamlı ve derinlemesine bir önerinin üzerinde çalışmayı kastederek tercih ettik.

Çözümü, tarihi mekanın herhangi bir noktasında bir enstalasyon gibi kendi ayakları üzerinde durabilecek bir strüktür tasarlayarak, tabelaların bu strüktüre sıradan bir işçinin birkaç cıvata sıkarak monte edebileceği yalınlıkta bir bağlantı detayıyla eklemlenmesinde bulduk.

Bu strüktür, aynı tasarım diline sahip fakat farklı renk, boyut ve biçimlerdeki tabelaların birlikte oluşlarını kaotik olmaktan çıkararak, tasarlanmış bir düzen içinde her seferinde karşınıza farklı biçimde çıkan, eğlenceli bir patchwork tasarımı haline getirme potansiyeli taşımaktadır.

Tasarımın içine katılan uygun dozdaki eğlence unsurunun, ürünün akılda kalıcılığını arttıracağı için olumlu sonuç vereceğini düşünerek tercih ediyor, mekanın kültürel birikiminin ağırlığı altında ezilerek, gereksizce ciddileşme eğilimindeki bir anlayışıyla tasarlanacak ürünlerin ise sıradan bir sıkıcılık içinde kaybolacağını düşünüyor ve bundan kastederek kaçınıyoruz.

Strüktürün üretileceği malzemelerin seçiminde, gerek yerel yönetimin kendi imalathanelerinde üretme, gerekse piyasadan temin etme yoluna başvurduğunda tedarik sıkıntısı yaşamayacağı ve hurdası da değerli olan standart ürünler olmasına özen gösterdik.

Strüktürü, teknik özellikleri bağlamında, açık hava koşullarına dayanıklı ve olası işletme değişiklikleri ve bakım, onarım gibi işlemlerde hızlı ve basit yöntemlerle sonuç alınabilecek şekilde tasarlamayı sürdürülebilirlik açısından önemsedik.

Sonuçta elimizdeki ürüne bakınca, ilk kurulum ve işletme ekonomisi açısından olumlu, mevcut çevreye fiziksel olarak müdahale etmeyen, kendisini ona dayatmayan ama içinde varlığını yitirmeyecek ayarda bir zıtlaşma yöntemiyle ona uyum sağlayan ve sürdürülebilirlik kriterini önemseyen bir tasarım görüyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın