Dur, Kalkınma Artık!

Kalkınacaksak da artık planı olmalı. Ne yana baksam, nereye gitsem canım yanıyor artık, şu yazıyı bana yarım saatte yazdırtacak kadar...

Önce demir ağlarla örmüştük. Sonra otobüslerle; 302, 302s, 303, 403, 404 diye gidiyordu gençliğimde şimdi hangi seride bilmiyorum. Uçak yaygınlaştı artık otobüse binmez olduk. Şimdi de yeniden demir ağlarla örüyoruz Anadolu’yu. Gökyüzünün her m³’ü bizim. Tüm toprak parçaları, ormanlar, ovalar, dağlar bizim. Gitmedik, ulaşılmadık yer bırakmıyoruz.

Haçlılar geçti önce Gülek Boğazı’ndan, sonra demiryolu yaptık. Kalkındık, devlet karayolunu yaptık. Yetmedi köprüleri ve tünelleriyle otoyolu yaptık. Artık 3 ulaşım aracı paralel iniyor Çukurova’ya. Tekir Yaylası’na 200.000 nüfuslu kaçak yayla kenti yaptık.

İstanbul’da küçük sanayiyi tarihi bölgelere koyduk önce. Esnaf orta ölçekli sanayici oldu; İMES’i, MASKO’yu kurdu. Sanayici büyüdü Dilovası’na daha büyük bir İMES daha kurdu. İstanbul – Adapazarı arasında otoyolu 2 şeritli yaptık, yetmedi, emniyet şeridini kaldırdık, şerit yaptık.

Ali Sami Yen’i yıktık, park yapma fırsatı varken yüzbinlerce m² inşaat yapıyoruz. Anadolu Yakası’nda meteoroloji arazisini geliştiriciye sattık, yükseklik sınırı olmayan imar planında emsali brüt üzerinden vermemeyi düşünemedik. İktidar muhaliflerinin en yoğun olduğu Kadıköy’de bina sahipleri, Kadıköy Belediyesi ve Erdoğan Bayraktar eliyle büyük bir kalkınma hamlesi başlattık. 4 katlı binaları yıktık 14 katlı yaptık, hem alanlar da küçüldüğü için artık daha ekonomik yaşar olduk. Dönüşüm öncesi yemyeşil, insan ölçeğinde bir yer olan Kadıköy’ün bokunu çıkardık. Artık İstanbul’un çevre ilçelerinden tek farkı gayrimenkul fiyatları oldu.

İMP’yi kurduk, 500 bilemedin 1000 hoca çalıştırdık. Plan yaptık. Plana önce Odalar itiraz etti. Bu itirazı fırsat bilen İBB planı rafa koydu, kendisi bir plan yaptı. Hocaların planında havalimanı Çorlu’daydı, İBB’nin planında Silivri’de. Ama havalimanının yerine, köprüyle beraber helikopterden şöyle bir bakıp karar verdik. Karar vermek hiç zor olmadı. Helikopterden boş gördüğümüz yeşil alanlara havalimanını yapıyoruz. İstanbul’un kuzeyini bir an önce yiyip bitirmeliyiz. Dünyadaki nitelikli ormanlardan birisi sayılabilecek, bentleriyle, bitki örtüsüyle etkileyici Belgrad Ormanı’nın dört bir yanını sardık. Bent demişken Mimar Sinan’a her zaman sahip çıkarız, büyük ustadır o. Ustanın Uzun Kemeri’nin dibine sosyete için şahane konutlar inşa etmeyi unutmadık. Yüzyıllarca çayırın içinde bir heykel gibi duran kemeri çepeçevre sardık betonlarımızla. Neyse, sonuçta Büyük Usta’ya sahip çıkıyoruz ya.

Ankara’nın protokol yolunu kepazelikten kurtardık, artık tek katlı, bahçeli gecekondularımızın yerinde pavyon ışıklandırmalı kentsel dönüşümümüz var. Türkiye’nin en görkemli külliyesini de buraya yapıyoruz inşallah. Havalimanına metro falan zaten gereksiz harcamalar, onun yerine havalimanına kadar, birbirini gören eski kuleler gibi camilerle donatacağız.

Alanya- Silifke arasında yol hala tek şerit. Ama inşaat devam ediyor, gereken tünelleri, köprüleri, topoğrafyayı değiştirme eylemlerini yakında tamamlayacağız. Bitince artık bu mesafe saatler sürmeyecek. Yol demişken Karadeniz’i doldurduk ve artık Samsun’dan Hopa’ya kadar deniz manzaralı, kesintisiz bir yolumuz var. Denizle kentlerin ilişkisi mi daha önemli yoksa hiç durmadan arabaların gitmesi mi, tabii ki bu yolu yapacaktık.

Denizi sadece Karadeniz sahil yolu için doldurmadık. Dünyanın Karadeniz’deki ilk denize dolgu havalimanını yaptık Ordu – Giresun arasında. Trabzonspor’a yakışan bir stadyum yapıyoruz yine denizi doldurup. Bu proje Trabzonspor için, futbol adına; onun için kimse itiraz edemez. Maltepe’de dünyanın en büyük parkını yaptık denizi doldurup. Hem böylece kentsel dönüşüm atıklarının uzağa taşınmamasını sağladık, yakıt tasarrufu da oldu. Yenikapı’da bir yarışma açtık, dünyanın parasını harcadık, mimarlar çalıştı, tasarladı. Sonra aklımıza denizi doldurup dünyanın en büyük mitingini yapmak için dünyanın en büyük miting alanını yapmak geldi. Aklımıza geleni yaptık. Tarihi Yarımada’ya yüzyıllardır verilmiş en büyük zararı verdik.

Tarihi Yarımada’ya otomobille ulaşmak zor olduğu için Avrasya geçişini yapmaya karar verdik. Üçüncü köprü zaten şarttı. Üç beş ağaç kesilse ne olurdu ki. İstemezükçüler ne derse desin o köprü yapılacaktı. Nedense kimse Fatih Köprüsü’nün açıldığı ilk yıllardaki bomboş halini hatırlamak istemedi. Neyse, geçelim buraları.

Sabiha Gökçen’e bir terminal yaptık, 3 yılda küçük geldi, yenisini yaptık. Şimdi o eski terminalde fuar yapmaya çalışıyoruz. İzmir’de de bir terminal binası yaptık önce, 3 sene sonra yeni bir tane de oraya yaptık. İhtiyaç oldukça yaparız biz, planlamaya ne gerek var ki.

Tarihe en saygılı da biziz. Emek Sineması mesela, olduğu gibi koruyarak zeminden yukarı taşıyoruz. Tekfur Sarayı’nı ihya ettik, bugünlerde Andriake’deki Roma döneminden kalma granaryumu (tahıl ambarı) da ihya ediyoruz. Eksik tüm bölümlerini tamamlayıp, çatısını da koyacağız. Hem buna eski Kültür Bakanı’mız bizzat öncülük etti. Elbette bir iki Bizans eseri değil asıl konumuz, ecdadın tüm mirasını; Osmanlı, Selçuklu demeden ihya ediyoruz. Rumeli Hisarı’nda dönemin önemli isimlerinin yaptığı düzenlemeyi söküp atıyoruz, oradaki cami ihya edilecek.

Osmanlı, Selçuklu demişken, yeni bir mimari dil yarattık. Artık modernizmin o kuru tasarımlarına mahkûm değiliz. Yarattığımız kitsch mimarlık sayesinde fonksiyonları çalışmayan pek çok bina gözden kolayca kaçıyor, bezemede takılıp kalıyoruz. Eğitim ve sağlık sistemini özelleştirdik. Böylelikle boş apartman daireleri okul ve hastane olarak değer kazandı. Her iki alanda da Kamu Özel Ortaklığı ile özel sektöre binalar yaptırıyoruz, böylelikle kamunun cebinden beş kuruş çıkmıyor. Mimarisi, uzun soluklu düşünme falan şu anda bakacağımız konular değil, önce hızla kalkınmamız lazım bizim. Kamunun cebinden çıkacak para demişken: Ankara’daki ofis fazlası stoğu kamu kurumlarının bu binaları kiralaması yoluyla çözdük, böylece Ankara’da daha fazla ofis geliştirilebilir artık.

Atatürk Orman Çiftliği kentin içinde atıl kalmıştı. Ayrıca Kızılay’da kentin orta yerinde, güzelce kentselleşmiş bir alanda Başbakanlık binası mı olurdu! Ha bir de paralel yapının dinleme meseleleri var. Tüm bunlar bir araya gelince Atatürk Orman Çiftliği’ne bir Başbakanlık binası yaptık. Sonra Cumhurbaşkanı olunca tabelayı değiştirdik oldu. Kamunun cebinden yine fazla para çıkmadı böylece.

Kalkınma hamlemiz İstanbul ve Ankara ile kısıtlı değil. Bursa, Kayseri ve Gaziantep birer Anadolu Kaplanı oldu. Bursa’da, Osmanlı’ya adını vermiş Osmangazi’de yaptığımız konutlar yanlış oldu. Aman canım bu kadar kusur kadı kızında da olur.

Anadolu Kaplanları dışında Anadolu’nun tüm kentlerinde büyük bir kalkınma hamlesi başlattık. Bir defa kentlerimiz arasındaki farklılıkları ortadan kaldırdık. Herhangi bir kentte Anadolu’nun herhangi bir kentinde olduğunuzu hissedebileceğiniz kentsel dokuyu yarattık. Kentlerimiz yeşil alansız, sokaklarımız dar, konutlarımız devasa ama yaşama keyfi vermiyor.

Her şeyden önemlisi tüm toplumu inşaat bağımlısı yaptık. Hayır, çarkların dönmesinde herkesin ortaklığı değil kastım, o konu sıkça yazılıyor. İnşaat sesi, tozu, çamuru, kamyonu, yıkımı bizim toplum için vız gelir tırıs gider, bunlar zaten kentlerin standart birer girdisi artık.

Şaka bir yana artık durmalıyız. Gelecek nesillere hiçbir şey bırakmayacağız. Çoğalmamalı, donanımlı bireyler haline gelmeliyiz. Kalkınacaksak da artık planı olmalı. Ne yana baksam, nereye gitsem canım yanıyor artık, şu yazıyı bana yarım saatte yazdırtacak kadar.

Etiketler

2 yorum

Bir yanıt yazın