“Düşünebiliyor musunuz? Bunlar Sadece Konut Satmak için Kullanılmış Kelimeler!”

Soazic Guezennec ile doğa-insanoğlu arasındaki gerilimi emlak reklamlarını kullanarak kurguladığı parodi üzerinden konuştuk.

Fransız sanatçı Soazic Guezennec’in, Studio-X’te açılan Happy Owners/Mutlu Malikler sergisinde, emlak reklamlarında geçen ütopik doğa söylemlerini kullanarak tasarladığı hayali mimarileriyle karşılaşıyoruz. Sanatçının gerilimi vurgulayan parodisi, emlak piyasasının içerisinde bulunduğu durumu gülünç bir şekilde ortaya koyarken, talep ettiğimizi aynı zamanda nasıl yıkıma uğrattığımıza dair de sıkıntılı bir düşünme sürecine kapı açıyor. Guezennec, reklamlardan yakaladığı, yeşil yaratmak için yeşilin nasıl yok edildiğine dair sloganları akıllıca kullanarak, trajikomik döngüyü uzun soluklu bir projeye dönüştürüyor.

Studio-X’te 3 Temmuz’a kadar devam edecek olan sergide İstanbul’a dair de çalışmalar bulunuyor. Fakat bu bölümün sanatçının Mumbai için yaptığı işlerden farklılaştığını söylemek mümkün. Guezennec’le yaptığımız sohbette Türkiye’de kullanılan reklam argümanlarının daha kültürel ve sınıf bazlı olduğunun farkettiğini fakat bunu işleyecek kadar özümseyemediğini, dil faktörünün ve zamanın bu çalışmada etken olduğunu belirtiyor. Özellikle güncelde karşılaştığımız tarihsel bazlı reklam sloganlarının böyle bir sanatçı elinde nasıl bir ironi yakalayacağını merak edecek olanlar açısından belirtmekte fayda var… Soazic Guezennec ile yaptığımız söyleşimizde çalışmasına dair detayları, İstanbul’a ilişkin gözlemlerini bulabilirsiniz. Keyifli okumalar.

“Betonu Satmak İçin Ne Kadar Doğa Kullanıldığını Araştırmaya Başladım”

Proje nasıl başladı? Neler ilham kaynağınız oldu?

Bundan 5 yıl önce Mumbai’ye taşınmam ile başladı diyebiliriz. İnsan ile doğa arasındaki gerilimden çok etkilenmiştim. Ama beni harekete geçiren nokta, yaşadığım 18. katta bulunan daireden bakarken gördüğüm manzaranın sürekli değişimi oldu. Bina aslında tam kent ile orman arasında bir noktadaydı ve yeşilliklere bakıyordu. Ve her gün baktığım manzara biraz daha betonlaşıyordu. 2-3 ay içerisinde ağaçların yok olduğunu, en az 20 katlı binaların onların yerlerini aldığını gördüm. Diğer taraftan bu projelerin reklamlarında güzel ormanların fotoğrafları kullanılıyor ve bu evler harika doğa resimleri ile pazarlanıyordu. Bu endüstrinin gözümün önünde yarattığı ironi projeye başlamama neden oldu diyebiliriz.

O noktadan sonra emlak reklamlarını takip etmeye, broşürler toplamaya, reklam kampanyaların kullanılan sloganları ve betonu satmak için ne kadar doğa kullanıldığını araştırmaya başladım. Bu esnada da gerçek ile söylediklenenler arasındaki uçurumu ve gerçek dışılığı görüyordum.

Ama projenin yarattığı ironi de bu gerçekdışılıktan çok besleniyor. Yani kullanılan materyaller ile tam bir gerçeklik yakalanmak isteniyor. Flyerlar, bir emlak ofisinin kurulması, sloganlar vs. Biraz çalışmada kullanılan materyallerden bahsedebilir misiniz?

Evet aslında işin keyifli kısmı da bu. En başta topladığım sloganlar çalışmayı tasarlamak adına kullanabileceklerimdi. Yani “Kendinizi doğada kaybedin” yada “Uçmak herkesin hayalidir” gibi sloglanların üzerinden bir proje tasarladım. İnsanların inanması için projemi gerçekte onların yaptığı gibi pazarlamam gerekiyordu.

Onlarla aynı dili konuşmam, aynı ikonografiyi kullanmam ve aynı şekilde satmam lazımdı. İşi biraz büyütüp ürettiğim bazı imajları billboardlara bile uyarladım, bir otobüsü kaplattım ve sonunda bir emlakçı açmanın güzel bir fikir olacağı fikrine vardım. Tüm bu flyerlar, maketler, posterler ile bu parodinin içine daha fazla girdik. Söylemler bizi ele geçirdi…(Gülüyor)

En etkilendiğiniz, dikkat çekici bulduğunuz slogan ne oldu?

(Bir tane flyer alıp okuyor) Bu bence en iyisi;

Magic Mushrooms’da (Sihirli Mantarlar) yaşayacağınız deneyim tüm ruhunuzdaki ve bedeninizdeki enerjiyi açığa çıkaracak.
Bu harikalar diyarının bir sakini olarak kendinizi merkezde hissedeceksiniz.
Etraftaki sessiz sakin yeşillikler bile bu büyülü dünyayı değişimin bir parçası yapacak. Sessiz mekanların içinizdeki dinginliğe açılan bir kapı olmasına izin verin.
Doğanın geleneğini hissedin ve ruhunuzu, bedeninizi bu zenginlikle yatıştırın

Düşünebiliyor musun? Bunlar sadece konut satmak için kullanılmış cümleler. Tabiki bir kolaj yaptım bu metinin bütün hali değil ama seçilmiş hedeflere bakarsak bir emlak kataloğundan neler çıkabileceğini görebiliyorsun.

“İstanbul’da Argümanlar Biraz Değişip Deniz ve Coğrafya ile Bütünleşiyor”

Studio-X İstanbul’da yaptığınız sergi özelinde konuşmak istiyorum. Mumbai kısmında bahsettiğiniz doğa ve yapılı çevre arasındaki gerginlik ve çelişki çok net görünüyor fakat İstanbul kısmında daha farklı bir deneyim gözlemledim. Biraz açabilir misiniz bu sergi sürecini?

Evet haklısın. Belki de bu çelişkiyi İstanbul’da hissedemedim. Ama diğer yandan Mumbai’deki sergi için 3 yıl çalışmıştım. Yani keşfetmek, deneyimlemek için bolca vaktim vardı. Burada ise sadece 1 ay kadar çalışabildim. Yani şehri tam anlamıyla çözebildiğimi iddia edemem yada her yönüyle hissetiğimi… Biraz farklı bir keşif olduğu. Hissettiğim daha çok; güçlü bir kimlik ki iki kıtanın varlığı üzerine kurulmuş ve doğanın deniz ile kent içerinde nasıl vazgeçilmez olarak varolduğuydu. Yani Mumbai’de doğa demek yeşil demektir. İstanbul’da argümanlar biraz değişip deniz ve coğrafya ile bütünleşiyor.

Emlak pazarlama argümanları üzerine bir sergi yaşadığın yere geldiğinde, ister istemez kendi deneyimlerini sorguluyorsun. Ki bu Türkiye özelinden örnek vermek gerekirse Venedik’te yaşamak, Manhattan’da yaşamak belki bir kalede yaşamak gibi. Yani sınıfsal ve kültürel vurgular daima oluyor ve belki doğa argümanından kimi zaman daha fazla. Bu fark gözünüze çarptı mı? Değerlendirme fırsatı bulabildiniz mi?

Aslında evet ama Türkçe olmalarından dolayı pek tatmin edici bir çalışma yapamadım kendi adıma. Sürekli başkalarıdan benim adıma çeviri yapmalarını istedim. Ve evet dediğin gibi doğa ile ilişki olan ve şaşaırtıcı argümanlara sahip çok da reklam bulduğumu söyleyemem. Daha çok hayat kalitesi ve bir sınıf tanımı üzerine emlak satış argümanları üretilmiş. Üst sınıfın beklentilerini karşılamaya yönelik bir arz. Yine başlarda da söylediğim gibi inceleyebildiğim sloganlarda doğa ile ilişki çoğunlukla su ile kurulmuştu. Örneğin küçük bir Venedik, her yerde su olması, kanallar ile evlere ulaşılabilmek gibi… Ki bu da İstanbul özelinde suyun lüksün bir aracı olarak görülmesinin bir göstergesi olabilir.

“Dışarıda Ne olduğu Önemli Değildir. İçeride Güzel Bir Doğa Vardır”

Sınıf beklentilerinden bahsediyoruz… Netleşen bir tanım var mı bu sloganlar ile ortaya çıkan kafanızda oluşan cennetvari bir resim? Üst gelir grubunun kentsellik tanımına dair?

Dünyanın bir çok yerinde gayrimenkul projelerini gezdim ve her birinin birbirine benzediğini söyleyebilirim. Her birinde özel ve mahrumiyet hissi ön plandaydı. Nasıl diyebilirim bilmiyorum. Kapalıydı. Ve her zaman bir su vardır, bu öge kapalı mekanı cennet yapmak için önemlidir. Dışarıda ne olduğu önemli değildir. İçeride güzel bir doğa vardır. Genel algım bu şekilde sanırım…

Kentleri uzun zamandır işlerinizin odağına alıyorsunuz bundan sonraki planlarınız neler?

Başka emlak ofisi açacak mıyım diye mi soruyorsun? (Gülüyor) Şimdiden Hindistan’da 10 emlak ofisi açtık (projeden bahsediyor) şimdi bir tane burada, başka ülkelerde de var. Tabiki bir sanatçı olarak insanların benden beklediği şeyi yapmak istemiyorum. Dolayısıyla bir marka yaratma niyetinde değilim. Ama sanırım bu çoktan oldu. (Gülüşmeler)

Ama bu projenin her zaman ilginç olan tarafı nereye gidersem gideyim oraya gitmeden önce ne yapacağımı kestiremiyorum. Nereye gidersem orayı anlamak, insanları tanımak ve onu yansıtmak olacağını düşünüyorum. Bu da beni mutlu ediyor.

Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.

Etiketler

Bir yanıt yazın