Karayolları 17. Bölge Müdürlük Kompleksi Üzerine Mehmet Konuralp ile Söyleşi

Mehmet Konuralp ile 2006 yılında yaptığımız söyleşi.

Temeli 1972’de atılan ve birkaç etapta yapımı gerçekleştirilen Karayolları 17. Bölge Müdürlük Kompleksi, Türkiye’nin Çağdaş Mimarlık Tarihi içinde önemli bir bina. Binada bir çok yapı bileşeni ve malzemesi özel olarak üretilmiş ve ilk kez kullanılmış. Dahası bina Türkiye’de asma cephenin deneyimlendiği ilk yapı ve Türkiye’de tescillenmiş birkaç çağdaş mimari eserden biri. Yaklaşık bir yıldır yıkılması gündemde olan yapının mimarı Mehmet Konuralp ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Binanın her ne kadar yıkılacağı söylense de Mehmet Konuralp tescilli olduğu için bunun imkansız olduğunu düşünüyor.

Semah Akdoğan: 17. Bölge Karayolları Müdürlüğü Kompleksi’nin yapıma başlama sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?

Mehmet Konuralp: Karayollarının, 17. Bölgesinin köprü ve bölgesinin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için metropol planlama bağlamında yönetim binaları yapıldı. İlk olarak küçük binaları yaptık, daha sonra ihtiyaç nedeniyle 17. Bölge Müdürlüğü’nün şu anda eski eser olarak korumaya alınan binası inşa edildi.

Semah Akdoğan: Sizce neden şu anda binanın ihtiyaçlara cevap veremediği düşünülüyor ve yıkım kararı alındı?

Mehmet Konuralp: 17. Bölge Karayolları Müdürlüğü Binası’nı yıkamazlar çünkü yapı, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından koruma altında. 2004 senesinde 3. koruma kurulu tarafından bu bina, ulusal mimari örneği olarak korumaya alındı. Yıkılması mümkün değil, 17. Bölge’nin de böyle bir ihtiyaç sıkıntısı çektiği kesinlikle doğru değil.

Semah Akdoğan: Tescil ettirdiğiniz başka yapılarınız da var mı?

Mehmet Konuralp: Hayır. Zaten Türkiye’de modern mimaride tescil almış çok nadir bina vardır. Hatırladığım kadarıyla bir veya iki tane Sedat Hakkı Eldem çalışması var. Bir de benim Karayolları binam var. Onun dışında bir iki tane daha çalışmayı koruma altına almaya çalışıyorlar.

Semah Akdoğan: Binanızın tescillenme sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Kaç senelik ve hangi koşullardaki binalar tescillleniyor?

Mehmet Konuralp: Seneyle ilgili değil. Yapılan binanın sivil yapı örneği ve ulusal mimariyi temsil etme ağırlığının çok yüksek olması gerekiyor. Zaten Anıtlar Kurulu’nun bu konudaki kararı var.

Semah Akdoğan: Kent merkezinde ya da kent çeperinde şehri büyütmek için, şehrin dokusuna zarar veren, maddi çıkar odaklı yapılaşma için; dönemi için önem teşkil eden binaların yıkılma kararıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Mehmet Konuralp: Şehrin göbeğinde böyle bir yerde rant peşinde devlet kavramını bu şekilde görmek üzücü tabi. Devlet son derece ucuz ve ticari; Karadeniz’li müteahhitlerin pazarlamalarından daha farklı olmayan ikinci sınıf tüccar görünümü veriyor. Şu anda buna karar vermeye çalışan ya da bundan rant elde etmeye çalışanlar var. Ayrıca devletlerin, toplumların menfaatleri hükümetlerinin rant peşinde koşmaları ile orantılı değildir. Burasının bir milli park olarak değerlendirilmesi; hatta içinde benim yaptığım bazı binalara da yeni fonksiyonlar yükleyerek -tescilli olan değil, tescilli olmayan- kullanmaları bence çok daha akılcı olurdu. Ama bu şekilde değerlendirilmedi.

Semah Akdoğan: AKM Binası ya da Yeşilköy Atatürk Havalimanı için de yıkım kararı alınmıştı. Şu anki iktidarın, dönemini iyi temsil eden Cumhuriyet Sonrası yapılarına karşı bir tavrı var diyebilir miyiz?

Mehmet Konuralp: Tavır değil. İnsanlar oralardaki toprağın arsa değeri ve üzerine yapacakları yenilemeden menfaat sağlayacakları inançlarından dolayı; ucuz bir bakkal dükkanının hesabından da öte, ucuz hesapların peşinde koşuyorlar. Bundan dolayı. Yoksa AKM’nin yeri tabii ki çok kıymetli olduğu için AKM kötü gözüküyor onlara. AKM güzel ya da çirkin diye tartışmıyorum ama her güzel veya her değeri fazla olan yeri yıkıp onun yerine birşey pazarlamak, Araplar’a, Arnavutlar’a yer aramak bence hükümetin işi değil ayrıca da İstanbul’un içinde değil de İstanbul’un dışında yeni şehirler kurmakla yükümlü olsalar daha başarılı bir planlama yaparlar. İzlediğim kadarıyla İstanbul’un dışında sadece konut binaları yapılıyor, başka birşey yapılmıyor. Dolayısıyla bu trafik ağırlığı daha da artıyor. Yeni arterlere ihtiyaç duyuluyor. Yeni yolların yapılması gündeme geliyor. Onun yerine yeni yerleri iş ve yaşam bütünlüğünü düşünerek yeni bölgelere kaysalar, insanları da oralarda stabilize edip çok daha az bir trafik problemini yaratmış olurlar. Bakıyorsunuz sadece, Ataşehir, şehir dediği sadece konut.

Dünyada yok böyle birşey. Hiç böyle bir örneği yok. Belki de Eyfel Kulesi’nin yerine, Eyfel Kulesi’nden çok daha fazla rant sağlayabilecek birşey konabilirdi. Kentlerin bazı sembolleri vardır. Bunlar parayla ölçülmez. Sultanahmet Camisi’ni de yıkıp yerine çok daha fazla para getirecek birşey yapmak mümkün böyle düşünürseniz.

O zaman daha fazla rant sağlayabileceğin herşeyi yıkıma sokmak sonucu çıkıyor. O zaman çıkalım sokağa “Buranın artık değeri bunun üç katına çıkmış. Hadi onu yıkalım, bunu yıkalım.” O zaman bence valinin konağının da burda olmasına gerek yok. Vali Konağı da Nişantaşı’nda. Onu da götürelim başka yere. Orayı da verelim. Nasıl olsa para kazanmayacak mıyız? Bir Mahmutpaşa tezgahtarının veya bir sokak satıcısının zihniyetiyle bir toplumun yönlendirilmesi bir tek şu anda Türkiye’de var. Bir de belki birkaç diktatörlükte vardır. Böyle birşey yok dünyada. Yarın rantı yüksek, onun için bunun üstündeki kötü, bunu yıkalım hemen bunun yerine daha başka birşey yapalım. Yok böyle birşey. Dünyada görülmemiş bir ayıp bu.

Afife Batur da Karayolları sahasının DOCOMOMO olarak korunması, yapılacaksa da bir park haline dönüştürülmesi konusunda çok uğraştı. Yüksek yapı silüeti daha fazla bozar. Ayrıca orasının dolgu toprak olduğunu da unutmamak lazım. Dolgu toprakta yüksek kat çıkmak da yanlışların başı.

Etiketler

2 yorum

  • omer-yilmaz says:

    Mesela son 3-4 gündür ortada dolaşan Maliye Bakanlığı Binası. Bu bina modernist olmamak üzere, sizin gibi batıyı eleştiren, kendimiz olmak isteyen birileri tarafından tasarlattırıldı. Bu bina beni temsil etmiyor deme hakkınız yok çünkü kendi yazınız genelleme üzerine kurulu zaten. Bayağı sizin karşı çıktığınız batılılaşmaya altetnatif olarak üretilen bu. İşin içinde olmayanlar sanıyor ki Maliye Bakanlığı Türkiye’nin en kötü yapısı ya da onlardan birisi. Bunun gibi binlerce bina var. En başta Başbakanlık olarak yapılan ve sonra CB Sarayı olarak adlandırılan yapı da dahil.

    O yapı Türkiye’de mimarlıkla ilgili tüm kötülükleri bir arada temsil ediyor. ilkokul çocuğuna anlatır gibi yazayım:

    1- Bize Osmanlı & Selçuklu diye yutturulmaya çalışıyor. Batılılaşma karşıtı mimarlığın sembolü. Ama herkes biliyor ki kitch.

    2- Yeşil alana yapıldı. Tartışmaya gerek yok, Planları var, hikayesi var, bilmiyorsan anlatamam.

    3- Kamunun şeffaflık ilkesini yerle bir etti, hala hakkında bilgimiz kısıtlı. Büyüklerimiz ne kadar bilmemizi isterse o kadar bilebiliyoruz ancak.

    4- Kişiye özel bina olarak yapıldı. Erdoğan Başbakan olsaydı orası bugün başbakanlıktı.

    5- Kanunların yerle bir edilebileceğini, hukukun bir önemi olmadığını gösteren simgelerden oldu. Süreç boyunca mahkeme kararlarına rağmen inşaat devam etti. Hem de daha paralel söylentileri yokken öyle idi. (Kaldı ki “paralel” de AK Parti de bir bana göre.)

    Böyle bir sembol ne yapılmalı? Bu soruya ben de daha Ertuğ yazısını yazmadan Twitter’da cevap aradım ve sonunda benim de varabildiğim nokta yıkılmalı oldu. Bu yıkım sizin görsellerle bize aktardığınız gibi bir imgeye dönüşmek zorunda değil. Ülke sathında yıkımın nasıl yapıldığını mevcut iktidar sayesinde öğrendik, sessizce yıkılır endişelenmeyin siz o konuda.

  • cem-yildirim says:

    Yazinin yarisina yayilmis giris kismindaki kiyaslamalar cok tutarli degil.
    Boynuna baglanan iple indirilen bir heykel ile balyoz vurulan bir duvar gorsel olarak da bambaska anlam olarak da bambaska. Hangi taraftan kiyaslarsaniz kiyaslayin.
    Guevara ve Obama imaj kiyaslamasi da cok desteksiz bence; Hitchcock, Ray Charles, M. Jackson, hatta Tayyip, Al Pacino, Marlon Brando, Stalin, Lenin, Jimi Hendrix, Ataturk ve daha yuzlerce isim icin ayni grafik kullanilmaktayken secici gecirgen zihnimiz ne istersek onu goruyor. Ama bunlar teferruat; en uzucusu ve ne yazik ki cogumuzun yaptigi en hastalikli yorumlarindan biri su: “Elestiriyorsun ama sen ne yaptin?” Yani yapi insa etmeyen mimarlar yapi elestiremez, beste yapmayanlar muzik elestiremez, film cekmeyenler film elestiremez, siyaset yapmayanlar siyaset elestiremez… Bu tavirdan bir an once vazgecmemiz gerekiyor.
    Ayrica, Selcuklu mimarisinin de, Osmanli mimarisinin de, Avrupa mimarisinin de cani cehenneme. Semboller ve gorsel begeniler uzerinden mimarlik tartismalari donuyor, cunku ya yapilarin baska bir niteligi yok ya da tartisan bizlerin baska bir bilgi birikimi yok; ikisi de vahim.
    Esas konuya gelirsek: Eger Erdogan kendi parasiyla kendi evini yaptirsaydi hicbir seyine karismazdim, zevksizlik ve cehaletini elestirir gecerdim. Ancak simdi ‘milletin sembolu’ diyor. Milletin parasiyla yapiliyor, secilmis bir makama yapiliyor, kanunsuzca yapiliyor, duyarsizca yapiliyor, ve sahip olunan yetkiler bireysel keyifler icin kullaniliyor. Siz ‘gunumuzde bir saray nasil olmali?’ diye soruyorsunuz, ben ‘demokrasi ve esitlik arzusu olan bir ulkede nasil olur da kisiye ozel saray insa edilir?’ diye soruyorum. Uslubu vs umursadigim son sey.

Bir yanıt yazın