Kolaylaştırılmış Umut Paketi Olarak Tasarım

Yırtık dondan çıkar gibi surata çarpılan her "Neden?" sorusuna verilebilen bütün aklı başında "çünkü"ler için..

Sevdiğim bir yazarın şöyle bir deyişi var “Sanatçı açıklayamaz. Düşünür yapamaz”. Üzerine bir şey söylenmesi bile cesaret gerektirecek bir cümle olsa da yaşam, bir tasarımcıdan bunların ikisini de yapmasını bekler. Doğru düzgün yapın ve doğru düzgün açıklayın. Korkutucu olan şu “Yapın ve açıklayın da ne yaparsanız yapın, ne açıklarsanız açıklayın”.

Sanırım insan beyni -her alanda olduğu gibi-  enerji tasarrufu yaparak, tasarladığı her işin en kolay yoldan olanını seçtiği için, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadarında, kendini zorlayabilse de tasarım yaparken bunu kolay yoldan elde etmeye meyilli. Dolayısıyla bir müdahale sözkonusu olmadığında umutlar en kolay nasıl tedarik edilebiliyorsa o şekilde eskiz defterlerinde yerini alıyorlar. Tasarımcı filtresi, imzası (şimdi daha popüler bir deyişle çizgisi) yok oluyor, daha doğrusu hiç var olamıyor.

Ve tabi ki 30 yıl boyunca aynı resmin farklı hallerini satmış bir ressamı da pohpohlamakla, kendi anlayışını kendi deneyimlemesiyle, kendine ait bir şekilde sunan tasarımcının alnının ortasına çakılan öpücüğün arasında çok ince bir kanal var. Bazı şairlerin de en çok korktuğu kendini tekrarlamaktan, bazı tasarımcıların dertlerine uzanan bir kanal bu.

Hani şu meşhur 3’lü paket var ya; “Sağlam, kullanışlı, estetik”. Sağlamlığına sağlam, iş görmesine de işgören ama işte o estetikliğine ne kulp bulunacağını bazen şaşırabildiğimiz şey. Yani bahsettiğimiz umut işte. Çünkü bir binanın ya da bir sandalyenin sağlam olması umut edilebilir bir şey değildir. Kullanışlı olması da öyle. Ölçülerini verir hesabınızı yaparsanız sağlam olur ve kullanılır. Ama estetik öyle mi?

İşte bazılarının yaratıcılık diye tabir ettiği aslında tek gerçek umut bu. Ve sanırım bu kadar nazlı ve kendini her yerde ifşa etmeyen bu umut, arkasında tahribat gücü, sağlamlık ve kullanışlılıktan çok daha fazla olan bir varlık sürdürüyor. İnsanların ve toplulukların yaşam tarzlarına müdahele edebiliyor, bir anda kalite üretebiliyorsunuz.

Ve tabi öze döndükçe de asıl tasarımın edebiyat olduğunu farkediyorum. Okulda ilk öğrendiğim şey “Tanımladığınız kadar bilir, bildiğiniz kadarını tasarlarsınız”, yani dolaylı bir önerme olarak ne kadar tanımlayabilirsen o kadar tasarlayabilirsin.

Şimdi şunu merak ediyorum. Umutlarımıza bir kimlik kazandırabiliyor muyuz? Onlara derme çatma da olsa birer tanım yapabiliyor muyuz? Sanki kolaylaştırıp da kredi kartına 12 taksit yaptırıyormuşuz gibi geliyor bana.

Şu köşedeki brüt beton neden sessiz sakin. Onu istiyorum. Pos cihazınız var değil mi?

Etiketler

Bir yanıt yazın