Mimar Adayının Sitemleri

Kurulan cümlelerin etkili olabilmesi için ilgi duyduğunuz alanın sizinle olan bağlarının ne boyutta olduğunu önemsemeniz gerekir. Türkiye’deki saklanamaz mimari problemin yüzlerce eleştirilerin muhatabı olmasına rağmen giderek büyümesinin sebebi bu bağların zayıflığından kaynaklanıyor zannımca. Büyük bir kısır döngü var. Sunulan çözümleri vasıfları ne olursa olsun içindeki çembere hapseden bir kısır döngü. Tek taraflı yaklaşımların sebebiyet verdiği bir sanat kaosunun etkilerini yaşıyoruz. Tartışmaların havada kaldığı, verilen eğitimin ve tavsiyelerin zayıf temeller üzerine inşa edildiği derin bir teknik hata var. Mimarlık kalıplardan kurtulabilir mi? Mimarlık doğa kanunlarıyla bütünleşebilir mi? Belki de her mesleğe hitap eden bu sorulardan yola çıkmak gerekir.

Mimarlık, insanları başarılı bir sonuca saf ve samimi işlemlerden sonra ulaştırabilir. İnsanları ve dünyayı birbirleri ile ilişkilendirebildiğimizde, fıtrat kavramını kabullendiğimizde, mimari anlamda daha doğru bir yaşantıya sahip olabiliriz. Bütün karmaşaların, gün geçtikçe daha da çıkılmaz hale gelen rant gerçeğinin üstünü; işe yaramayan, bizi yansıtmayan kalıp kurallar ve prosedürlerle örtemeyiz. Bir birikmeden sonra patlama gerçekleşecek ve kültür dediğimiz yapıcı, onarıcı, aidiyetçi güç yok olacak. Aslında olaya insan olarak yaklaşmak zorundayız. Dürüstlüğün gücüne, sanatın renkli etkisine, mimarlığın ehemmiyetine teslim olmak zorundayız. Mimarlık sanatının, insanın psikolojik ve fiziksel bağlamda daha konforlu bir yaşam sürmesi için var olduğunu temel felsefemiz haline getirmeliyiz. Mutluluğun nasıl elde edildiğini, ne olduğunu biliyoruz. Bu bilginin bizi insan-doğa ilişkisi ile bağlamlar kurmaya zorladığının farkındalığına sahip olmalıyız. Peki nereden bağlanırsak bağlanalım, yolun mimari felsefeyi götürdüğü yer hep aynı olmasına rağmen neden başka sonuçlar bekliyoruz? Belki de kimsenin farklı sonuçlar beklediği yoktur; çünkü durum yeterince açık. Kimsenin bilgisizlikten yaptığı hatalar olduğunu sanmıyorum. Gerçekçi davranmamakla alakalı bir durumun içindeyiz. Daha çok para kazanmak, daha çok para kazandırmak uğruna psikolojimizi alt üst eden şehirciliklerin kurbanları oluyoruz.

Mevcut duruma yataklık eden o kadar çok hata var ki, saklamak, umut beslemek maalesef mümkün değil. Kendimizi suçlamaya başlayarak bir çıkışa ulaşabiliriz. Sorun varsa çözümde vardır gerçeğini arkamıza alarak ilerlemeliyiz. Birçok mimarın ve mimarlık öğrencisinin içinde biriken anlaşılır, haklı bir öfke var. İşleri sadece konuşmak olan hocalarımıza, teknik hiçbir gerekçeleri olmadan kentsel tasarımı mahveden siyasilere, duruma tek taraflı yaklaşan her mimara duyduğumuz bir öfke besliyoruz. Bir şeyler yapmalıyız. Prestij kaybeden mimarlık mesleğinin ne derece önemli olduğunu ispatlayan, piyasada can acıtan maaşlarla çalışan mimarları bilinçlendirmeliyiz. Öte yandan mimarları bu duruma sokan, her yıl beş binin üzerinde mezun veren vasıfsız üniversitelere ruhsat veren sistemi bu kısır döngüden kurtarmalıyız. Avrupa’nın kültürümüzü, inancımızı bozan onlarca yanını örnek alıp, işimize gerçekten yarayan mimari birikimlerinden uzak durup, aynı sonuçları bekleyerek bir yere varamayız. Profesyonellik ülkemizde sadece diplomaya ve alanımızı yansıtmayan sınav sonuçlarına bakılarak karar verilen bir tanımlamaya sahip. Bu yanlış algının sonuçlarıyla boğuşuyoruz.

Geçmişimiz yüzlerce sanat yapıtıyla doluyken, UNESCO dünya mirası listesine giren şehirlerimiz varken, örnek almamız gereken Osmanlı şehirciliği gibi bir birikimimiz varken, neden yanlış yöntemlere başvurduğumuzu anlayamıyorum. Yürürken sağımıza solumuza bakarak zevk alacağımız yeni mekanlarımızla ne zaman övüneceğiz? Mimarlık bölümlerinde öğrencilere örnek almaları gereken mahalle yapılanmasına, il, ilçe düzenine ne zaman kavuşacağız? Şehrin mimarisine ve çevreye uyum sağlayın diyen proje hocalarını ne zaman haklı çıkaracağız şu çarpık planlamada? Benim bir derdim var. Birkaç ay sonra mezun olup mimar olacak biri olarak, doğayı, dünyayı seven bir insan olarak derdim var. Yeni fikirlere, çözümlere açık olan şehirciler ve belediye başkanlarından yoksun olan bir vatandaş olarak derdim var. Bir şeyler düzeltilebilir diyerek yola çıkmak istiyorum. Önce yazmakla başlıyorum, sonra konuşmakla ve çizmekle devam etmek istiyorum. Her anlamda yıpratan bir eğitim sürecinin ardından okul bittikten sonra kendi işimi yapamamanın korkusu ile yaşayan bir durumdayım. Mimarlık gibi bir mesleğin çöküşüne şahitlik eden bu nesilden olmanın acısıyla yaşıyorum. Bir yerlerden başlamalı. Dünyaya derin ve yıkılmaz izler bırakan, bizleri güzel şeylerin mümkün olacağına inandıran ve umut kaynağımız olan Mimar Sinan’lara, Frank Lloyd Wright’lara, Le Corbusier’lara, Zaha Hadid’lere saygılarla.

Etiketler

Bir yanıt yazın