Nükleer Santral Bir Demokrasi Sorunudur

Türkiye yakın gelecekte iki şehrinde nükleer enerji santrali kurulması için çalışmalarına son hız devam ediyor. Peki Türkiye'de basın nükleer enerji haberciliği konusunda ne durumda?

Tarihinde Çernobil, Fukuşima gibi facialar da barındıran nükleer enerji konusunda Türkiye’nin macerası ve medyada nükleer enerji haberlerinin nasıl yer aldığı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün Bahçeşehir Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen “Nükleer Enerji Haberciliği: Nasıl yapılıyor, nasıl yapmalı?” isimli panelde ele alındı.

Hasan Cemal başkanlığında kurulan Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya Bölümü işbirliğiyle düzenlediği “Nasıl Yapılıyor / Nasıl Yapmalı” başlıklı gazetecilik atölyeleri devam ediyor. 8 Mayıs Perşembe günü altıncısı düzenlenen “Nasıl Yapılıyor / Nasıl Yapmalı” panelin konusu “Nükleer Enerji Haberciliği” oldu. Yasemin Çongar’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzak Atiyas, Bahçeşehir Üniversitesi Araştırma Görevlisi Leyla Bektaş, Marmara Üniversitesi’nde nükleer karşıtı muhalefet üzerine doktora çalışmasını sürdüren gazeteci Filiz Yavuz Çakıcı ve Açık Radyo’daki Ekonomi&Ekoloji programının yapımcılarından Taraf yazarı Pelin Cengiz birer sunum yaptı. Nükleer enerjiye geçiş sürecinin medyada yer alma şekilleri, kamuoyunun farkındalık düzeyi ve şeffaflık gibi konular panelin ana başlıklarını oluşturdu.

Nükleer de, Çılgın Proje de Bir Demokrasi Sorunudur

“Çernobil kazasından sonra Belarus’ta yaşam süresi 74’ten 58’e düşüyor. Türkiye’de neler olduğuna dair bir bilgimiz yok. Çünkü doğru dürüst bir kanser istatiği yok” diyen Filiz Yavuz Çakıcı şunları söyledi: “Nükleer enerji teknolojik anlamda bize söyledikleri gibi bir zorunluluk değil. Nükleer bir demokrasi sorunudur. Bu tip projelerin hepsi demokrasi sorunudur. Çılgın projeler de demokrasi sorunudur. Bize sormaları gerekir. Sen burada domates mi yetiştirmek istiyorsun yoksa ben buraya nükleer santral mi yapayım demeleri gerekir. Daha çok “kandırma” mekanizmaları işliyor. Nükleer enerji ile ilgili açık oturumlara bakın bizi sürekli ekonomik argümanlarla tartışan insanların fikirlerini tartmak zorunda bırakıyorlar. Bunu tabi ki de tartışalım ama bu bana meselenin özünü gizlemek için yapılan başka bir tartışmaymış gibi geliyor.”

Fukuşima İle “Nükleer Rönesans” Meselesi Çökmüş Durumda

Nükleer santral meselesinin siyasi bir mesele olduğunu söyleyen Pelin Cengiz ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaten bu alanda faliyet gösteren çok fazla özel şirket yok. Nükleer santralleri inşa eden şirketlerde çok çok büyük oranda devlet hissesi vardır, ya da bu şirketler tamamıyla devlete aittir. Enerji ihtiyacı ile ilgili de çok büyük bir boyutu var meselenin. Nükleer santral gerekliliğini ortaya koyabilmek için hükümetler ve hükümetlerle çalışan şirketler “Artan enerji ihtiyacı,büyüyen bir ekonomiyiz, daha çok üretmeliyiz, daha çok yatırım yapmalıyız enerji kaynaklarını çeşitlendirmeliyiz ve dolayısıyla mutlaka nükleer santrale ihtiyacımız var” gibi temel argümanlar kullanır. Bunu da dünyada bir “nükleer rönesans” yaşandığı üzerinden kurguluyorlar. Aslında Fukuşima ile birlikte “nükleer rönesans” meselesi çökmüş durumdadır.

Nükleer Enerji Riskli

Nükleer enerjinin riskli olduğunu belirten İzak Atiyas ise şunları kaydetti: “Birincisi güvenlik anlamında riskli. Onun ötesinde maliyet riskleri içeren de bir proje. Bunların da bir sürü alt başlığı var ama iki tanesi öne çıkıyor. Bir tanesi yapım riski, baktığınızda bir sürü nükleer santral öngörülen zamandan çok daha uzun bir zamanda bitiyor. Başta planladığınız maliyetten çok daha yüksek bir maliyet çıkıyor ortaya. İkincisi piyasa riskidir. Nükleer enerji santrali yapmaya başlıyorsunuz ondan sonra aniden gaz ucuzluyor ve bütün mali hesaplarınız çöpe gidiyor.”

Nükleer enerji konusunda dünyada en çok tartışılan konunun risklerin paylaşımı olduğunu da sözlerine ekleyen Atiyas : “Akkuyu bu açıdan ekstrem bir örnek, dünyada bir eşi de yok. Normalin de kat kat üzerinde denetim mekanizması ve denetim gücü gerektirecek bir proje” dedi.

Nükleer enerjide düzenleyici otoritenin saydamlık ve bağımsızlık konularına da vurgu yapan Atiyas şöyle devam etti: “Özellikle AB’de 2009 yılında çıkan çıkan direktif, 2013’te bu direktife gelen yenilik önerisi, Fransız’da çıkarılan yeni kanun gibi gelişmelere baktığınız zaman en çok vurgulanan noktalardan birisi düzenleyici otoritenin bağımsızlığı, saydamlığı ve hesap verebilirliğidir. Bağımsızlık standartları yükselirken saydamlık ve hesap verebilirlik de yükseliyor.

Nükleer Enerji Mitine Doğru Gidiş Var

Nükleer enerji haberciliğinin bir nükleer enerji miti yaratmaya doğru ilerlediğini belirten Leyla Bektaş ise sunumunda basında çıkan nükleer enerji haberlerinde kullanılan dil, görsellerden yola çıkarak konunun medyada yer alış şeklerini inceledi.

Makale Yarışması

Öte yandan Bahçeşehir Üniversitesi öğrencilerinden atölye çalışması kapsamında “nükleer enerji haberciliği” konulu bir makale hazırlamaları istenirken konuşmacıların jüriliğinde yapılacak değerlendirmede en başarılı bulunan makaleye 250 avro ödül verilecek. Ayrıca birinci seçilen makale Rusça ve Ukraynacaya çevrilerek Türkiye dışında da bazı sitelerde yayınlanma şansını yakalayacak.

Geçtiğimiz haftalarda Kentleşme ve habercilik: “Nasıl yapılıyor/Nasıl Yapmalı” başlığı ile düzenlenen panelde Andrew Finkel, Leyla Bektaş, Ömer Erbil, Murat Güvenç, Alessandra Ricci, Sibel Bulay gibi önemli isimlerin sunumlarıyla kentleşme ve medya masaya yatırılmıştı.

Etiketler

Bir yanıt yazın