İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde ne oluyor?

Türkiye’nin ilk sanat müzesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, restorasyon çalışmaları sırasında ani bir kararla yer değiştirdi. Sanatçılar ve uzmanlar müzedeki dönüşümün önüne geçebilmek adına ‘Müzemi İstiyorum’ adlı bir panelle harekete geçti.

Türkiye’nin ilk modern ve tek kamusal sanat müzesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, 1937’den 2012 yılına kadar Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’nde konumlanmıştı. Müze, 1970’lere kadar ülkenin tek sanat müzesiydi. 2007 yılında kaynak bulma sorunu nedeniyle kapatılan müze 8 yıllık bir aradan sonra restorasyon çalışmalarının bitirilip açılması beklenirken tüm koleksiyonu ani bir kararla Tophane Antrepoları’ndan 5 numaralı antrepoya yerleştirildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu kararda etkili olduğu biliniyor. Bu süreçten itibaren dile getirilen kamusal talepler, müzenin hayatta kalma süreci ve konuya uzmanların katılımının sağlanması ve bugün de sürmekte olan belirsizlikler karşısında yanıtlar bulmak amacıyla Cumartesi günü Görsel Sanatlar Derneği Platformu (GSD_P)’nun öncülüğünde ‘Müzemi İstiyorum’ paneli gerçekleştirildi. Panel, görsel sanat hafızasının korunması, geliştirilmesi, günümüze uzanması ve geleceğe taşınabilmesi için adına önemli bir adım oldu.

Müzenin değiştirilen isminden, kimliğine, mimari gereksinimlerinden geleceğine dair bir bellek oluşturmak adına düzenlenen “MÜZEMİ İSTİYORUM – İstanbul Resim Heykel Müzesi ve Geleceğini Düşünmek” başlıklı panelde, katılımcılar müzenin gerçek anlamda tek kamusal müze olarak sahiplenilmesi ve bir diyalog arayışının gündeme getirilmesi konusunda taleplerini dile getirdi ve tartışmalar da bu yönde ilerledi.

Muhatap yok, birliktelik var

Müzenin geçmişi ve şu an içinden geçtiği süreç, müzenin yönetimi, kimlik ve koleksiyon politikaları, müze tasarımı ve mimarisi ve müzenin nasıl toplumsallaşabileceği ve sahiplenileceği gibi temel sorunların başlıklar halinde tartışıldığı panelde ilk konuşmayı eski Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Rahmi Aksungur yaptı. Rahmi Aksungur müzenin kuruluşu, tarihi ve kuruluşundan bu güne değişen politikaları ve şu an gelinen noktadaki değişen yönetmelikler ve meclis kararı hakkında bilgiler verdi. Yusuf Taktak ise bu alanda uzmanların örgütlenme eksikliklerinden bahsetti ve müzecilik kavramının hala oturmamış olması sebebiyle ‘yaşayan müze’ kavramının bugün çok yanlış anlaşıldığını belirtti. Müzenin eski tabelasının sökülerek yeni yerine Resim Müzesi, Tablo Müzesi ya da Çağdaş Sanat Müzesi gibi bilimsel olmayan isimler verilmesinin düşünülmesinin de bunu yansıttığını söyledi. MSGSÜ Sanat Tarihi bölümünden Burcu Pelvanoğlu ise yaptıkları çalışmaların, hazırladıkları taslakların bu süreçte sergilerin planlaması ve de yeni müze inşası sırasında dikkate alınmadığını belirtti.

Katılımcıların Resim – Heykel Müzesi’ne ait koleksiyonun korunması, taşınması ve sergileniş biçimlerindeki eksiklikler ile ilgili endişelerini belirttikleri panelde, idarecilerin kimseye danışmadan birçok önemli kararı alıp, uygulama esnasında temel sergileme ve müzecilik ilkelerinden çok uzak davranıldığı ve kamuya ait bir alana bu şekilde müdahale edilemeyeceği belirtildi. Katılımcılar, panele katılması talep edilen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden resmi bir sözcünün olmaması nedeniyle de tepki gösterdi. Bu konuyu tartışmak için uzun süredir karşılarında bir muhatap bulamadıklarını belirttiler. Avukat Pınar Sönmez ise sürecin hukuki boyutuyla ilgili olarak ‘Türkiye’de hukukun durumu neyse Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun da durumu aynıdır’ dedi. Murat Germen ise Gezi direnişinden sonra artık bu tür her yere sıçramış olaylara karşı ortak tepki vermenin yollarını hızlıca aramak gerektiğini söyledi. Sanatçı Mürüvvet Türkyılmaz ise: ‘Sanatçı olarak en büyük sorunun muhatabımızı bulamamak olduğunu düşünüyorum. Sokağı yaşadık. Şimdi müzeyi tartışıyoruz. Müze nerede? Sokakta değil mi? Gezi’de küresel ölçekte, en çok da insani ölçekte.’ dedi.

Eski MSÜ Resim ve Heykel Müzesi Müdür Yardımcısı Tomur Atagök ise müzelerin eskisi gibi Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olmasının daha doğru olduğunu söyledi. Her müzenin koleksiyon politikası yazılı ve açık olmalıdır dedi ve müdür yardımcılığı görevini sürdürürken yapmaya çalıştığı değişikliklerin karşılık bulmadığını da söyleyen Atagök, eski danışma kurulunun dağıtılarak yerine yeni bir kurul oluşturulduğunu, fakat bu kurulun da kağıt üzerinde bir danışma kurulu olduğunu ve süreçten onların da tamamen habersiz olduğunu söyledi.

Yeni mimari düzenleme çok tartışılıyor

Tophane’de yeni yapılacak olan müze binasıyla ilgili çekincelerin de tartışıldığı panelde katılımcılar, yeni müze binasının mimarı olan Emre Arolat’a bina hakkındaki endişelerini yansıttı. Binanın AVM mimarisi ve son dönemde büyün dünyada yayılan ikon mimari tarzına çok yakın olduğu, sanatın ve kültürün endüstrileşmesi ve piyalaşmasının hızla buraya da sıçradığı ve içerideki koleksiyondan çok binanın ön plana çıkarılıyor oluşu, bu durumun mimari olarak koleksiyonların, sergilerin ihtiyacını karşılayamaz olma ihtimali üzerine yapılan konuşma sırasında Burçak Madran; ‘müzeografi ve müzeoloji uzmanı olmadan bir müze yapılmasını, dünyanın neresinde olursa olsun düşünemiyorum’ diyerek ifade etti.

‘TÜSAK her yerde, sanat muhafazakarlaştırılıyor’

Sanat tarihçisi Ali Artun ise: ‘Müzeler, artık metropolleri markalandıran mimari gösteriler. Bu durumu onayladığımdan değil, ama olgusal olarak yaşanan bütün dünyada bu.

1937’de kuruluşundan beri müzenin yer aldığı Milli Saraylar Resim Koleksiyonu, müzenin modernleşmeye bağlı anlatısını tersine çeviriyor. Resim ve Heykel Müzesi’nin aklını, bilgisini, temsiliyetini, sembolizmini tersine çeviriyor. Yeniden Osmanlı hanedanının zenginliği ve egemenliği sergilenmekte. Yeni müzede monarşi tarihine karşı kurulan modern ve ulusal bir tarih sahnesi okuyamazsınız. Talimatname gibi açıklandı, sanat muhafazakarlaştırılacak. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin tasfiye edilmesi bu politikanın uygulamasıdır. Yoğun bir sansür, TÜSAK ve dramatik sanatların imha edilmesiyle ortaya çıkıyor. Modernleşmeyi simgeleyen mimariyi tahrip etmekle ortaya çıkıyor. İmparatorluk rejimine ait mekanların restore edilmesini görüyoruz. AKM yıkılıp Kışla’nın ihya edilmesi gibi. Resim heykelin tasfiyesiyle ilgili haberleri hatırlarsanız 2011-12 yılında medyatik manevralarla bu iş gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı medyanın ifadesiyle art arda baskın düzenledi ve gördükleri mezbelelik nedeniyle şoka uğrayan heyetler akademiyi karalamaya başladı. Oysa bu tablonun sorumluğu restorasyona yanaşmayan mali baskılarla kötürümleştiren Meclis başkanı. Aynı dönemde kendi müzesine baskın düzenleyen denetim müzeden eserlerin çalınmasına göz yummuş. Düzmece baskılar sonucunda veliaht dairesi müzenin elinden alınıp 75 yıl sonra iade ediliyor. Tarih ters yüz ediliyor. Saray, böylece moderniteden temizlenmiş oluyor. Bir sarayı müzeye vermeyeceksiniz de nereye vereceksiniz?

Etiketler

Bir yanıt yazın