Fener-Balat Dönüşüm Projesinde Nereden Nereye

Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesini, Emre Arolat'ın sözleriyle yeniden hatırlamış olduk.

Radikal’de yayınlanan röportajında Emre Arolat’ın, Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesi’nden çekildiğini açıklaması mimarlık etiği ve kentsel dönüşüm üzerine tartışmaları alevlendirdi. Biz de “Fener-Balat-Ayvansaray’da neler oluyor?” dedik ve son gelişmeleri öğrenmek için Uğur Ceylan’la mahalleye bir gezi gerçekleştirdik. Samimiyetle bizi ağırlayan FEBAYDER Kurucu üyesi ve basın sözcüsü, aynı zamanda da İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr Çiğdem Şahin ve  FEBAYDER kurucu üyesi ve onursal başkanı Hasan Acar ile mahalledeki dönüşüm süreci üzerine konuşma fırsatı da bulduk.

Öncelikle Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesini ve bir kentsel toplumsal mücadele örneği olarak FEBAYDER’i hatırlayalım. 2000’lere damgasını vuran kentsel dönüşüm projeleri tarihi kent merkezlerinde de yenileme projesi adı altında başlatılmıştı. Fener-Balat-Ayvansaray da 1996 yılında Habitat II toplantısından sonra yapılması kararı alınan Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi ile yenileme sürecine adım attı. 2004 yılında Mustafa Demir’in belediye başkanı olmasından sonra başlatılan rehabilitasyonu programının 121 binanın, Tarihi Balat Çarşısı’nın ve Sosyal Merkez Binası’nın restore edilmesiyle 2010 yılında tamamlandığı açıklandı.

1985 yılında İstanbul’un UNESCO Dünya Kültür ve Doğa Mirasını Koruma Sözleşmesi’ne dahil edilmesinden sonra yapılan ilk çalışma, Fener-Balat semtlerinin rehabilitasyon projesi oldu. 2000’lere gelindiğinde ise koruma ve iyileştirme hedefleriyle başlanan rehabilitasyon projesinin yerini Fener-Balat Yenileme Projesi aldı. Bu süreçte Fatih Belediyesi ile Avrupa Komisyonu öncülüğünde yürütülen restorasyon çalışmalarının yerini, kamu-özel sektör ortaklığında yürütülen yenileme çalışmaları aldı. Fener-Balat-Ayvansaray, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun’a dayandırılarak 2006 yılında yenileme alanı ilan edildi. 2007’de ise avan proje ve uygulama işleri ihalesini ise Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat aldı.

 
Fatih Belediyesi Tarafından Mahalleye Asılan Afiş (Fotoğraf: Uğur Ceylan) 

Bu süreçte projeye birçok akademisyen ve mimarlık ofisi dahil oldu. Emre Arolat Mimarlık da tasarım sürecinde yer alan mimarlık ofislerinden biriydi fakat projeden çekilme kararı aldı. Bu kararın detaylarını Radikal’de yayınlanan röportajında anlatan Emre Arolat, projenin toplumsal bir suç ortaklığı olduğunu vurgulamış ve zorla tahliyenin olduğu hiçbir projede yer almak istemediğini belirtmişti. Bu açıklamasıyla mimarlık dünyasında tartışmalara neden olan Emre Arolat’ın Fener-Balat süreciyle ilgili neler söylediğini hatırlamakta fayda var: “Fener-Balat bir tür kazanç projesi haline dönüştüğü için katılmayı kabul etmedim. Belediye yetkilileri, proje için davet edilen mimarlar ve profesörlerle birlikte bir toplantıya katılmıştım, anlatılan bunun bir ‘değer artırımı modeli’ olduğuydu. Çok rahatsız oldum, “Kimisi yüzyıllardır orada yaşayan binlerce insanı projeyle birlikte başka yere taşınmak zorunda bırakıyorsunuz, buraya bambaşka bir sosyal sınıfı getiriyorsunuz. Bu başka deyişle ‘Siz artık burada yaşayamazsınız, bizim çocuklar burada oturacak’ projesi mi?” diye sordum. Mimar arkadaşlarımdan biri “Emre bunları boş ver tasarım konuşalım, mesela buranın trafiği ne olacak?” dedi. Ben de “Başlarım senin tasarımına” deyip sinirlendim. Hocalardan biri de bana “Aslında savunduğun adamlar buranın gerçek sahibi değiller, gerçek İstanbul’lu değiller. Çatal kaşıkla yemek yemeyi bile bilmiyorlar” deyince sinirle kalktım yerimden ve kapıyı çarpıp çıktım.”

Tasarım grubunda yer alan bir mimarın dönüşüme karşı bu denli tepkisi hem hayretle hem de sevinçle karşılandı. Emre Arolat’ın çıkışıyla yeniden hatırlanan Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesi’nin hangi aşamada olduğunu, mahalledeki gelişmeleri merak ettik ve sürece dair FEBAYDER kurucu üyesi ve basın sözcüsü ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr Çiğdem Şahin ve FEBAYDER Kurucu Üyesi Onursal Başkan Hasan Acar ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Yenileme projesine karşı haklarını savunma amacıyla 2009 yılında kurulan mahalle derneği FEBAYDER’in (Fener-Balat-Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracıların Haklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği ) kazandığı ‘proje iptal davası’ yanı sıra halihazırda açtığı daha birçok yeni dava bulunuyor.

 
FEBYADER Üyeleri (Fotoğraf: Uğur Ceylan)

“İnşaat sektörünü canlandırma yolunda yaşamsal değerlerimizi yitiriyoruz.”

Yrd.Doç.Dr. Çiğdem Şahin: Bugün İnşaat sektörünün önünü açmak için ülkemizde imarla ilgili tüm koruma duvarları kaldırılmıştır. Ülke bir bütün olarak inşaat alanına yani dev bir şantiyeye dönüştürülmüş durumdadır. Özellikle de İstanbul… Amaç ülkenin bütün değerli topraklarının müteahhitlere ucuz arsa olarak sunulmasıdır. Üzerinde hali hazırda yaşayan insanlar, mahalleler, tarih, kültür varmış fark etmemektedir; bunların her biri acımasızca yok edilerek bulundukları arsalar yeniden değerlendirilmek üzere çok düşük maliyetle müteahhitlere teslim edilmektedir. Çok düşük maliyetlerle diyorum çünkü bu yerler sahiplerinden kamulaştırma yoluyla, adeta gasp edilerek, gerçek değerlerinden çok düşük fiyatlarla alınmaktadır… Gerçek sahipleri bu yerleri gözyaşları içinde terk etmek zorunda bırakılırken, buralardan yükselen lüks konutlar, otel ve alış-veriş merkezi inşaatlarıyla yeni zenginler yaratılmaktadır. Birçok bürokrat ve siyasetçinin de bu ranttan pay almak üzere içinde yer aldığı inşaat sektörü zenginliğin artık en önemli kaynağı haline gelmiştir; ekonominin de itici gücü ve motor sektörü durumundadır inşaat sektörü. Öyleyse günümüz neo-liberal ekonomi politikalarının birincil görevi inşaat sektörünün önünü açmak, imar ve inşaat uygulamalarını kısıtlayan ya da yasaklayan düzenlemeleri ortadan kaldırmak, süreci hızlandıracak koşulları hazırlamak olacaktır. Normalde her ülkede doğanın ve yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamak ve bazı değerleri korumak için birtakım korumacı yasalar ve koruma kurulları bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse Ormanlar, tarihi sit alanları, tarım alanları, su havzalarını, arkeolojik rezerv alanları bu tür korunması gereken alanlardır. Siz sınırsız şekilde ülkenizde korunması gereken tüm alanları imara açar, inşaata açar, ranttan gözü dönmüş müteahhitlerin arsız iştahına teslim ederseniz, bir süre sonra ülkede sahip çıkılabilecek tek bir değer bile kalmadığını görürüsünüz; Bu şekilde tarihinin, kültürünün, yeşil alanlarının, ormanlarının yok edilmesine göz yumarak aslında ülkenin geleceğini de yok edersiniz… Hele söz konusu tarihi ve kültürel zenginlikleri bir yana mimarisiyle de eşsizliği tartışılmaz bir dünya değeri olan İstanbul ise, bu uygulamalarla siz İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkarırsınız; Sulukule’de yapılanlarla bir örnek, birbirinin aynı prototip projeleri hem Tarlabaşı’na, hem Fener-Balat-Ayvansaray’a, hem Süleymaniye’ye, hem Zeyrek’e uygularsanız homojenleşmiş, eski silueti gökdelenler arasında kaybolmuş, tarihi ve kültürel kimliğini tamamen yitirmiş, dekorlarmış bir ucube elde edersiniz…

“Bizi ve mahallemizi değersizleştirirken kendi projelerini yüceltiyorlar.”


Çiğdem Şahin (Fotoğraf: Uğur Ceylan)

ÇŞ: Bütün bu uygulamalar yerine göre “YÜCELTME” yerine göre “DEĞERSİZLEŞTİRME” stratejisi uygulanarak toplumda tepki uyandırmadan hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Sistemin kendini meşrulaştırma yöntemi budur. Kendi yaptıklarını yüceltmek için ‘ülke kalkınmasına katkıda bulunuyoruz, çağdaş kentler yaratıyoruz, turizmi teşvik ediyoruz, halkımızın refahını yükseltiyoruz’ gibi parlak sözler söyleniyor, iş adamlarının daha çok iş yapması, zenginleşmesi halkın, ülkenin zenginleşmesi olarak sunularak, bunların servetlerine servet kattığı süreç kamuoyu nezdinde bu şekilde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu arada müdahale edilen yerlere ilişkin tepki olmaması, orada yapılanların kamu vicdanında kabul görmesi için de müthiş bir değersizleştirme stratejisi uygulanmaktadır. Örneğin Sulukule’ye ve Sulukule halkına yapılanlara karşı halkın tepkisini sindirmek için, Sulukule zaten hırsızların, dolandırıcıların, Çingenelerin yaşadığı bir yer, bu insanların hepsi çalan, çırpan insanlar, biz Sulukule’yi bunlardan temizleyip halkımızın buralara rahatça gidebilmelerini sağlayacağız diyerek, hem Sulukule’yi mevcut haliyle yer olarak değersizleştiriyorlar, hem de Sulukule halkını her yapılanı hak eden, o müdahalenin mubah olduğu değersiz bir halk konumuna sokuyorlar; böylece Sulukule’ye de Sulukuleli’lere de kamu vicdanında yapılanlar mubah hale getirilerek müdahale meşrulaştırılmış oluyor. Tarlabaşı’nda bu değersizleştirme’Kürtler, fahişeler söylemiyle gerçekleşiyor; Fener-Balat-Ayvansaray’da da harabe, döküntü binaları olan, çöküntü yer söylemiyle; Ve bu söylemler ana akım medya dahil her ortamda sürekli tekrarlanarak insanların zihnine yerleştirilmeye çalışılıyor. Böylece insanlar buralarda uygulanan zulme, kötü muamelelere ve yaratılan mağduriyetlere karşı tepkisiz hale getiriliyor. 

Hasan Acar: Fatih Belediyesi’nin savunması aklıma geliyor, gülüyorum bazen. Her yağmurdan sonra burada bir bina çöküyormuş. Gösterilen yer de Karagümrük’te bir yer. Burada hırsızlığın fazla olduğu, tinercilerin fazla olduğu yönünde söylentiler çıkardılar. Emniyet kayıtlarını getirin dedik. Kaç tane hırsızlık olmuş? Tinerci Yeşilköy’de de vardır, Bağdat Caddesi’nde de vardır. Ben burada gece 2’de de evimden çıkıp istediğim yere giderim.

“Buraların güzelleştirilmesine karşı değiliz. Halk yerinden edilmeden, tarihi ve mimari doku korunarak yapılacak bir uygulamaya hayır demeyiz…”

ÇŞ: Sistem canı istediğinde her yere müdahale edemez; müdahale gerekçesi önemlidir; kamu yararı olması gerekir. Eğer Fener-Balat-Ayvansaray projesinde kamu yararı nedir diye sorarsanız, bu konuda, buraların ‘yenileme alanı’ ilan edilmesinin önünü açan 5366 nolu yasada, tarihi alanların birer milli değer olduğu söylenerek buralarının çürümeye, çökmeye terk edilemeyeceği, bu alanların restore edilip yaşatılması gerektiği söyleniyor. Buna bizim de bir itirazımız olamaz. Bölgemizin güzelleştirilmesine, tarihin korunmasına neden karşı çıkalım ki… Yasa böyle diyor ama uygulamaya sokmak istedikleri projeye bir bakıyorsunuz, söylenenlerle yapılanlar kesinlikle uyuşmuyor; en başta projede tarihi binalar yandaki binalarla birleştirilerek tevhit ediliyor; üstelik sadece tarihi bina ile tarihi bina değil; çoğu zaman düz, hiçbir özelliği olmayan bina ile tarihi bina aynı kefeye konuyor ve birleştirilerek bambaşka binalar ediliyor. Yani temel yaklaşım olarak binaların birleştirilmesi, içlerinin tamamen yıkılarak daha konforlu mutfak, banyo, tuvaleti olan, daha geniş, daha lüks konutlar elde etmek, tarihi görüntünün verilmesi için de binaların dışlarına cumbalı cephe giydirmesi yapmak benimsenmiş. Bu arada altı da üstü kadar zengin, arkeolojik değeri de olan bu tarihi binaların altına bir de iki kat otopark yapılıyordu. Yani proje hem binaların tarihi, mimari özelliğini, hem sokak dokusunu ve mahalle yaşantısını, hem de bölge halkını ve esnafı tamamen yok eden bir projeydi. Projeye karşı dernek olarak dava açtık ve kazandık. Yargı projeyi iptal etti. Ama buna rağmen, yani ortada yargı kararı varken, bunu hiçe saydılar ve 27. Maddeye dayanarak, olağanüstü hal, savaş, seferberlik halinde ya da afet koşullarında, Bakanlar Kurulu kararıyla uygulanabilen ‘Acele Kamulaştırma’ yasasını burada uyguladılar. Savaştan ganimet kaçırır gibi buraları acele kamulaştırdılar. Ama bu ne yasal ne de meşru bir uygulamadır. Halk olarak biz bu kararı kabul etmiyoruz, hayata geçirilmesine de izin vermeyeceğiz. Zaten dernek olarak da acele kamulaştırma kararına karşı dava açtık.

 
Hasan Acar (Fotoğraf: Uğur Ceylan)

HA: Ben doğma büyüme 3. nesilim burada. İşin hep fiziksel boyutu konuşuluyor, asıl bir de sosyal boyutu var. Yani devletlerin sosyal boyutu, halkının geleceğini de düşünmesi gerekmektedir. Ben ailem dediğim gibi 3 nesildir burada; çocuklarım psikolojik bunalıma girdiler. Bana “baba ben arkadaşlarımdan ayrılacak mıyım?” diye soruyorlar. Eşim ve ben de çok etkileniyoruz; mahalleden, komşularımızdan ayrılmak istemiyoruz; ayrıca işimizi de düşünüyoruz; işimiz de burada kurulu. Benim gibi burada kaç tane esnaf var. İnsanlar işinden gücünden, arkadaşlarından, çocukları okullarından ayrılacaklar mı? Ben ömrümü burada geçirmişim burada tamamlamak istiyorum. Buranın güzelleştirilmesinin kesinlikle karşısında değiliz ama parsel bazında mülk sahipleri yerinden edilmeden, tarih ve mimari doku korunarak yapılmasını istiyoruz. Buraya bir proje çizilecekse uluslararası ve ulusal mimarlardan şehir plancıların, arkeologlarına kadar uzmanların bir platformda bir araya gelmesi lazım..

“Katılımcı bir proje olması lazım.”

ÇŞ: Yani katılımcı bir proje olması lazım. Uzman denetiminde olması lazım. Belki de yarışma usulüyle olması lazım, dünyanın bu kadar güzel bir mirası iyi nasıl değerlendirilebilir zihniyetiyle yaklaşılması lazım. Bizim Fener-Balat evlerimiz dar evlerdir ve her katta bir veya en fazla iki daire vardır, banyosu tuvaleti küçüktür. Onların buraya getirmeyi hedefledikleri kitleye hitap etmeyen evlerdir. Şimdi bize diyorlar ki sizin konforunuzu arttıracağız. Ama proje bizim değil buraya getirmeyi hedefledikleri kitlenin konforunu arttırmayı amaçlayan bir proje. Bizleri zaten burada tutmak istemiyorlar. Buranın halkının onların ‘değer arttırdık’ diye isteyecekleri astronomik farkları ödeme gücü yok. 3 veya 4 tane tarihi binayı birleştiriyorlar, tamamen yıkıyorlar, daha büyük mutfaklar, daha büyük tuvaletler, altta otoparklar ve geniş daireler şekline getirerek bizim evlerimizi bizden alıp başkalarına satıyorlar. Biz ilk açtığımız davada şunu savunduk; bu projeler tarihi ve mimari dokuyu korumamaktadır. bu projeler buradaki esnafı, halkı tamamen yerinden etmektedir. Böyle bir şey insan haklarına aykırıdır, barınma hakkımıza mülkiyet hakkımıza aykırıdır. Dedik ki burada maddi mirasın yok edilmesi yanında manevi miras olarak mahalle kültürü de yok ediliyor. Yargı gerekçelerimizi haklı buldu ve davayı kazandık. Böylece bu projeyi onaylayan Yenileme Kurul kararı, Fatih Belediyesi Meclis kararı ve Büyükşehir Başkanı’nın kararı iptal edilerek proje de iptal edilmiş oldu.

“Herkesten Emre Arolat’ın gösterdiği duyarlılığı bekliyoruz.”

ÇŞ: Emre Arolat sonuçta bir mimardır. Kendisi restorasyon projelerinde olduğu kadar rant projelerinde yer aldığını, bunu da yapmak zorunda olduğunu bizzat kendisi söylemiştir. İş adamıdır, doğrudur, tabii ki bir işten elde edeceği kazancı hesaplamak zorundadır. Sonuçta kapitalist sistemde yaşıyoruz. Oyunun kuralıdır bu. Ama halka zarar veren, halkı hor gören bir tutum karşısında ilkeli bir duruş sergilemiştir, bu da bizi etkilemiştir. “Benim için insani değer önemlidir, sizin projenizde de insana değer verilmediğini gördüm, halka rağmen bir proje yapıldığını, bir yerinden etme, yani soylulaştırma projesi olduğu gördüm, bunu reddettim.” Diyerek dikkatimizi çekmiştir. İster içtenlikle söylemiş olsun ister olmasın, önemli olan bu ilkeli duruşu kamuoyu karşısında sergilemiş midir, sergilemiştir. Eğer uygulamada da bu tavrını sürdürürse onun gibi mimarlara her zaman saygımız olacaktır. Biz bu ilkesel duruşu beğendiğimiz ve takdir ettiğimiz için Emre Arolat’a teşekkür ziyaretinde bulunduk.

HA: Diğer mimarların da Emre Arolat’ı örnek alması gerekiyor, gerçekten örnek alınacak bir insan.

Etiketler

4 yorum

  • zehra-eskisoydan says:

    bence de emre arolatın yaptığı gibi ilkesel duruşlar çok önemli.

  • ozlem-genc says:

    çok komik çoookkkkk sanki bilmiyormuymuşta bu zamana kadar neyin ne olduğunuda emre arolat şimdi duygu sömürüsü yapıyormuş ?kim bilir ne olduda kendisi buna yorumladı .sanki başka mimar yok bu memlekette ,biri gider biri gelir ..dünyanın üstüne titrediği göz bebeği olan istanbul’un en güzel tarihi semti olan balat ın içler acısı görünümüne bakın !!!rezil içinde .hele o sahil şeridi evin azı bir tarafta burnu bir tarafta .sanki tüm balat fener kamulaştırılacakta ayaklanmalar yapılıyor .nedir bu isyan .. turizm bölgesi ilan edilse ,turizime açılsa kötümü ? restorasyonlar yapılsa ,güzelleştirilse ,temizlense iyi değil mi ? daha 2 seneye kadar millet g*t korkusuna ayak atamıyomuş bildiğimiz teksas gibiydi .yavaş yavaş düzeliyor . ben tayyipci değilim günahım kadar da sevmem .ama bu konuda sonuna kadar haklı .kimsenin hiç bir halkın madur olacağınıda düşünmüyorum kamulaştırma alanına giren .umarım balat yenilenir ve o güzelim semt turizme açılır sevgiler …

  • melih-cimenli says:

    Emre Arolat’ın şövanist açıklamaları çok ironik.Bu açıklamasını bir yıl önce YTÜ’de katıldığı bir söyleşide de dile getirmişti ,sanırım fırsat buldukça şövanist duruşunu ön plana çıkarma kaygısı ile bu açıklamalarına devam edecektir.EAA’nın yapılan işlerinde toplumsal kaygı ne kadar ön planda incelenmesini tavsiye ederim…
    Fener-Balat önemli bir mimari kimliğe sahip İstanbul’un üst bölgelerinden biri ve burada yapılacak güzelleştirme çalışması yabancılaştırma içermeden,çok katılımcı,rant odaklı olmayan ve ortak aklın ürünü bir çalışma olmalıdır.Ama şu anda işleyen süreç maalesef bir talan olarak gözükmekte,yetkili merciilerin toplumsal kaygısı maalesef soru işareti…
    Özlem hanım YTÜ olarak biz 3-4 yıl öncesine kadar Fener-Balat’ta atölye çalışmaları yapıyorduk ve yakışıksızca bahsettiğiniz gibi bir durumla da hiç kimse karşılaşmamıştır.Eğitim olarak daha alt seviyede insanlar yer alabilir ama o bölgenin asıl sahibi insanların hakkı gasp edilemez.
    ‘Sivil toplum olarak bu işi ne kadar sorgulayabiliyoruz ve içindeyiz’ asıl yapılması gereken budur.Umarım eğrisi doğrusunu bulur yoksa İstanbul en çok da bizim neslin elinden kaybolup gidecek…

  • burak-gundogdu says:

    ah be balat ,ne zaman sultan ahmet gibi olacaksın ?ne zaman tarihi dokun daha çok ön plana cıkacak bilinmez . bekliyoruz bakalım 2007 den beri beklemeye devam .sevgili emre arolat bi göz yaşı dökmemissin be kardeşim onuda yapsaydında tam olsaydı.diğer yorumcunun demesi gibi .ne güzelde demiş teksas gibiymiş diye 2 sene önce .ablacığım ne teksası??2007 de meksikanın ciudad juarez sehri gibiydi .ne ararsan var .uyusturucunun cirit attıgı yerdi .hırsızlık o biçim .allahtan temizlendi .4 gözle bekliyoruz bakalım yenileme projesini.olsada bi değerlense balattaki mülkler .yoksa böyle perperişan durumda kalacaklar .bıdı bıdı yapan halk sanki elinizdenmi alıyolar kapının önünemi koyuyolar sizi.bitek balatta değilki istanbulun bi çok yerinde var bu yenileme .sulukule gibi yapacaklar bizi diyen zihniyet sulukulede nerede yasıyordu halk balat gibi evdemi .ev demeye bin sahit ister .ev değildiki onlar .neyse insallah olur yenileme projesi saygılar

Bir yanıt yazın