Efsane şehir: TROYA

Yiğit Hektor'un şansızlığı ölümsüz Aşil ile karşılaşmasıydı. Ölümüne düşmanları dahil herkesin ağladığı Hektor'un ülkesini mutlaka ziyaret edin, siz de bu ilk Çanakkale Savaşı'na yerinde tanıklık edin...

Artık üzerinde bir yaşamın bulunmadığı Troya, Türkiye ‘nin dünyada en fazla tanınan şehirlerinden. Maceraperest bir Alman’ın, tarihe geçme merakı olmasa, belki varlığından bile haberdar olmayacaktık.

Hollywood ‘a konu olacak kadar renkli bu şehirde dev anıtlar, görkemli çeşmeler, büyük tiyatrolar bulamazsınız, ama mitolojinin ete kemiğe büründüğü yerdir Troya. Her gittiğimde bir dönem Hektor’un, Paris’in, Aşil’in yaşadığı bu topraklar beni çok etkiler.

Troya’yı ölümsüz kılan, İzmirli ozan Homeros’un ölümsüz eseri İliada ve Odysseia Destanı… Homeros, 10 yıllık Troya Savaşı’nın sadece son günleri üzerinde yoğunlaşır. Geriye ve ileriye dönük anlatımlarla Troya kentinin önündeki olaylar, Paris’in kararından, Helena’nın kaçırılışı ve kentin tahta at hilesiyle alınışına kadar gerçekleşenleri anlatır.

Homeros’a göre bu savaşın sebebi aşk… Hera, Athena ve Afrodit arasındaki güzellik yarışmasında, tanrılar tarafından hakem seçilen Troya kralının oğlu Paris’in, Afrodit’i seçmesi Hera ve Athena’yı çok kızdırır. Paris, bu tercihine karşılık olarak dünyanın en güzel kadını, Zeus’un kızı ve Sparta kralı Menelaos’un karısı Helena’yı Afrodit’in yardımıyla Troya’ya kaçırır. Bu kaçırma sadece Menelaos için değil, aynı zamanda evlenme töreninde bu evliliğin korunması için yemin eden bütün Grek beylikleri yani Akhalar için de savaş nedeni kabul edilir. Kanlı savaşların, tutkulu aşkların, kıskançlıkların anlatıldığı destan, benim en sevdiğim tarihi kişiliklerden biri olan Hektor’un cenaze töreniyle biter.

Troya Savaşı, Batı’nın Doğu’ya, Avrupa’nın Asya’ya karşı verdiği bir savaş olarak yorumlanır. Bu sebeple tarihte bir çok hükümdar Troya’yı ziyaret etmiş. Büyük İskender, Aşil’in mezarına kurban sunarak, kendi yaptıklarını anlatacak bir Homeros olmadığından yakınır. Şehrin bir diğer ilginç hikayesi ise Roma İmparatorluğu’nun, Troya’yı kökeni olarak kabul etmesi… Troyalıların hayatta kalmış büyük kahramanı Aeneas’ın annesi ve onun Latyom’a, İtalya ‘ya kaçıp orada Romalıların atası olarak yerleşmesi yüzünden, Romalılar Troya’yı ana yurtları olarak kabul etmiş. Bu sebeple birçok zengin Romalı tarafından ziyaret edilmiş ve belki de tarihin ilk turistik şehri olmuştu.

En son ‘Fatih’ geldi
Yazılı kaynaklara göre Troya’ya gelen son önemli kişi ise Fatih Sultan Mehmet. Kendini Roma İmparatoru olarak da tanıtan Fatih’in İmbrozlu (Gökçeada) tarihçisi Kritovulus şöyle yazar: ‘Çanakkale’ye bağlı eski Troya kıtasının merkezi olan İlion şehrine geldiğinde, kalan yıkıntıları, eski eserleri ve yöreyi seyir ve temaşa eyledi; denizden ve karadan haiz olduğu önemi taktir etti, ozan Homeros’u övüp göklere çıkardığı kimseleri ve onların yaptığı saygı değer hizmetleri hatırlayıp anarak, duygularını dile getirdi ve ‘Tanrı beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu ana kadar koruyup esirgedi. Şehrin düşmanlarını yendik ve biz Asyalılara karşı birçok kez yapılan kötülüklerin öcünü aradan yıllar ve çağlar geçmesine karşın aldık’ dedi.

Aslında M.Ö. 1180 yılında yapıldığı kabul edilen Troya Savaşı’ndan, 1915’teki Çanakkale Savaşı’na kadar amaç hep aynıydı: Çanakkale Boğazı’nı kontrol ederek Doğu ve Batı’ya hükmetmek… Bu amaçla yapılan ilk savaş Troya Savaşı’dır.
Ancak binyıllar içinde harabeye dönüşen kentin tam olarak nerede olduğu unutulmuş. Özellikle Ortaçağ’dan sonra İlyada Destanı’nın tüm Avrupa’da yeniden okunması nedeniyle, pek çok araştırmacı Troya kentini bulmak için yüzyıllar boyu Çanakkale yöresini araştırmışlar. Homeros hayranı, zengin işadamı Heinrich Schliemann, servetinin büyük bir kısmını harcayarak, sonunda 1868’de şehri bulur.

Hazine avcısı Schliemann
Schliemann, İlyada’yı inceledikten sonra, Homeros’un betimlediği Troya kentinin, Çanakkale Boğazı’nın güneyinde bulunan ve yapay bir tepe olan Hisarlık’ta aranması gerektiği sonucuna varmış. Bölgede oturan İngiliz konsolos Frank Calvert, Hisarlık tepesinin yapay bir tepe, yani höyük olduğunu anlamış ve burada Troya’yı aramak için, 1865’ten başlayarak kazı yapmış. Kazıları devam ettiren Schliemann’ın amacı arkeoloji tarihine geçmek değil ‘hazine avcılığı’ydı. Bu yüzden Troya höyüğünü büyük ölçüde tahrip etti. ‘Pariamos Hazinesi’ne sahip olmak için yaptığı ölçüsüz kazılar, arkeoloji literatürüne ‘Schliemann Yarması’ olarak geçti. Ancak zamanla bulduğu hazineden daha değerli hazinenin Troya’nın kendisi olduğunu anlayan Schliemann, kısa sürede tabakaları ayırmayı öğrendi, bunun için, belli özelliklere sahip çok sayıda çanak çömlekten yararlandı.

Troya kazıları, dünya kamuoyunda arkeolojik çalışmalara karşı geniş ilgi uyandırdı, Schliemann’ın kazılarından elde edilen deneyim, arkeoloji bilimi için yol gösterici oldu.

Troya buluntuları Atina, Berlin ve İstanbul müzelerine girmiş, Berlin’deki 10 bini aşkın buluntunun kopyaları 37 üniversite ve müze koleksiyonuna verilmişti. II.Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’deki parçaların en değerlileri kayboldu, bir bölümü de yangınlarda hasara uğradı. Daha sonra arkeolji literatürüne ‘Priamos Hazinesi’ olarak geçen M.Ö. 2500 yıllarına tarihlenen hazine, 2. Dünya Savaşı sonrası savaş ganimeti olarak Moskova ‘daki Puşkin Müzesi deposuna kondu. Bir kısmı 1995’ten beri Moskova’da sergileniyor.

Anadolu çocuğu Hektor!
50 yıl sonra, 1988’den başlayarak Troya, Tübingen Üniversitesi’nden Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann başkanlığındaki bir ekip tarafından, Korfmann’nın 2005’teki ölümüne dek yeniden kazıldı. Özellikle Homeros Troyası olarak da anlatılan Son Tunç Çağı dönemi (M.Ö. 1600-1200’ler) aşağı kentinin savunma duvarı ile hendeklerinin ortaya çıkartılmasıyla, Troya’nın sanılandan çok daha büyük olduğu ispatlandı. Ayrıca Troya’da ilk kez bulunan, Hititçenin Batı Anadolu’daki bir lehçesi olan Luwice yazılı Tunç mühür, Troya ve Hitit İmparatorluğu arasındaki ilişkileri açıkça ortaya koydu ve Troya’nın bir Anadolu kenti olduğunu ispatlandı.
İşte 1863’ten beri araştırılan Troya’da arkeologlar 10 farklı kent tespit ettiler. Üst üste kurulu bu 10 kent yüzünden 15 metreden yüksek olan yapay bir tepe meydana gelmiş.

Dünya tarihin en bilinen savaşlarına, en tutkulu aşklarına ve en yiğit savaşçıların çarpışmalarına sahne olan Troya’yı her ziyaretimde, gözümü kaparım ve Hektor olduğumu hayal ederim. Anadolu’nun has çocuğu, yiğit Hektor’un kahramanlıklarını düşünürüm. Hektor’un şansızlığı ölümsüz Aşil ile karşılaşmasıydı. Ölümüne düşmanları dahil herkesin ağladığı Hektor’un ülkesini mutlaka ziyaret edin, siz de bu ilk Çanakkale Savaşı’na yerinde tanıklık edin…

Müze 2015’ten önce açılıyor
Yıllardır Troya kazısı eşbaşkanlığını yapan Doç. Dr. Rüstem Aslan, Troya’nın en büyük eksiği olan “Troya Müzesi” projesinin sonunda hayata geçtiği müjdesini verdi. Aslan, ”Kültür ve Turizm Bakanlığı ‘nın uzun süren hazırlık çalışmasından sonra 2015 yılından önce açmayı planladığı müze, Troya’dan 19. yüzyıldan itibaren dünyanın 44 farklı müze ve kolleksiyonuna dağılan eserlerin geri dönüş süreci için elimizde çok önemli bir argüman olacak. Hazinelerin küçük bir parçası döndü, ancak diğerlerinin de dönmesi için hukuki sürecin dışında etik bir baskı da oluşturabilecek. Böylelikle Troia eserlerin çıktıkları yerde sergilenmesi ilkesi için önümüzde hiçbir engel olmayacak. Bunlar müzenin arkeoloji dünyasına olan etkisi olacak. Ancak müze aynı zamanda doğrudan Çanakkale kentini etkileyecektir. 500 bin olan ziyaretçi sayısı ikiye üçe katlanacak. Çanakkale turistlerin Troia’yı görmek için gelip geçtiği yer olmaktan çıkıp konakladığı bir destinasyona dönüşecek. Ziyaretçiler Troia Müzesi ve ören yerinde bir tam günlerini geçirebilecekler. Çanakkale kentindeki konaklama sayısı kalıcı bir şekilde büyük oranda artacak” dedi.

Etiketler

Bir yanıt yazın