Akıllı Kentler, Akıllı Kentliler, Akıllı Tasarımcılar

ARKIMEET'in 2. gününün ilk sunumları, FABCity'den Tomas Diez'in akıllı kentler üzerine sunumu ile başladı.

Geçmişteki kentsel planlama ve tasarım ilkelerinin yukarıdan/aşağı geliştiğini bu anlayışın teknolojik gelişmeler ile nasıl beslendiğini anlatan Tomas Diez, günümüzde bu anlayışın sayısallık ve internet teknolojileri nasıl değişebileceğini 2 farklı örnek üzerinden gösterdi. Birincisi FABlab konsepti üzerine. FABlab veya Digital Fabrication Laboratories (Dijital Üretim Laboratuvarları), CNC tezgahları, 3D printer gibi güncel üretim tekniklerini kullanarak, insanın belirli şemaları tamamen sayısal olarak ürettiği ve paylaştığı, üretimin yerinde (yerelde) yapıldığı, taşımacılık ve dağıtım gibi geleneksel üretim sonrası aşamaları yok eden bir mekan. Hem çevresel etkisi çok düşük hem de yerelde ürün üstünde (ki bu ürünler koca bir binadan, takıya kadar değişiklik gösterebiliyor) değişiklikler ile adaptasyon sağlanabilen güncel bir üretim biçimi. Diez bu üretim biçiminin bir diğer heyecan verici yanını yalnızca ürün üretmekle kalmayıp ürün üretecek makinalar da ve hatta FABlab’ları da üretebilmesi olarak görüyor.

Barcelona’da yaşayan Tomas Diez’in verdiği 2. örnek de en az 1.cisi kadar heyecan verici: SmartCity. Açık-veri kitle kaynaklı arayüzler ile kentlileri kentin üretiminin içine katmayı amaçlayan bu projede, herkesin evine veya yaşadığı yere yerleştirip, o yakın çevre ile ilgili iklimsel basit verileri aktaran alıcı bir bilgisyar üretilmiş. Son yıllarda oldukça sık duyduğumuz Smart City kavramının, yukarıdan-aşağı yönetim yapısının bir parçası olarak, kentlileri dışarda bıraktığı ancak bu gibi aşağıdan yukarı, kentlilerin yerel ve mikro ihityaçlarını/verilerini bir araya getiren ve tek “Akıllı” olması gerekenin kentin değil kentliler de olması gerektiğini belirtti.

Tomas Diez’in ardından sahneye çıkan West8’ten Martin Biewenga yakın zamanda ürettikleri 2 proje ile sürdürülebilirlik üzerine olan genişletilmiş yaklaşımlarını aktardı. İlk proje peyzajın ve toprağın yoktan üretilmesi fikri (ki Hollandalılar açısından pek yeni bir fikir değil), ile Amerika’nın Doğu Yakası sahillerinde Sandy Kasırgasına karşı ürettikleri “Mavi Kumullar”dan bahsetti. Biewenga’nın br diğer projesi ise sürdürülebilirdiğe “kimlik” olgusu üzerinden yaklaşan, Rotterdam Garı projesi ile kentlilerin hatıralarını tasarım nasıl entegre ettiklerinden bahsetti.

Sabahki sunumlardan bir diğer dikkat çeken konuşma, Bio-Urbanism üzerine konuşan, felsefeci Stefano Serafini tarafından gerçekleştirildi. Tasarımın insan sağlığı üzerine etkileri üzerine uzmanlaşan Serafini, güncel mimari tasarımın olumsuz etkilerini, yanlızlık, fazla heyecanlı tasarım, biyofili yokluğu gibi başlıklar altında anlattı. Daha sağlıklı çevreler kentsel ölçekte fraktal şekillenme ve mimari ölçekte ise biyofilik (doğal yaşamın mimari çevre ile entegrasyonu) tasarım öneriyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın