Roma’yı YAKANLAR ve Agora’yı YIKANLAR

Hayır, bu hafta sanat yaz(a)mayacağım. Agorası olmayan şehrin sanatı olamaz. İstanbul'un bir agorası varsa, Tarlabaşı var diye var. Tarlabaşı yoksa, agora da yok.

Siz, agorayı yıkıyorsunuz.

Hâlbuki bize dediniz ki, yıkmayacağız. Yıkmayacaktınız da şayet, dozer hatası mı gördüklerimiz? Sağından bakıyorum, solundan bakıyorum, altına geçip bakıyorum, üstüne çıkıp izliyorum, göz var izan var, olmuyor. Söylediğinizle yaptığınız birbirini karşılamıyor. Her açıdan siz, agorayı yıkıyorsunuz.

Hâlbuki bize dediniz ki, koruyacağız. Koruyacaktınız da şayet, kim çaldı o rölyefleri, payandaları, pirinç kapıları, giyotin pencereleri, volta tavan döşemelerini balyozla indirerek mi koruyorsunuz agorayı? İçlerine girip dışarıya bakıyorum, dışarıya çıkıp içeriyi izliyorum, aklın yolu bir, tutmuyor. Her açıdan siz, agorayı yıkıyorsunuz.

Hâlbuki bize dediniz ki, kültürel miras. Kültürel miras ise şayet, hangi arkeoloji, hangi tarih, hangi mimari, hangi sosyoloji, hangi antropoloji, hangi psikoloji açıklayabilir bu kültürel katliamı? İki gözümü birden kapatıyorum, ruh gözüm görüyor. Bu kente verdiğiniz tarihsel zarar hiçbir kültürel miras anlayışına uymuyor. Her açıdan siz, agorayı yıkıyorsunuz.

Bir süredir ciddi ciddi tazminat davası açmak istiyorum, savaş suçudur demek istiyorum, cinayettir demek istiyorum, talandır demek istiyorum, ama tüm bunları desem dahi size kimsenin dokunmayacağını iyi bildiğim için Allah’a havale ediyorum. Allah’ın kitabında var mı medeniyet yıkmak?

Medeniyet yıkıyorsunuz.

20. yüzyılın Doğu Avrupa’daki en emsalsiz sivil komplekslerini yerle bir ediyorsunuz. Üstelik buna çağdaş kent anlayışı diyorsunuz. Hayatınızda hiç “çağdaş kent” gördünüz mü(?) bilmem. Görmek isterseniz şayet, İstiklal Caddesi’ne döşediğiniz kaldırım taşlarının üzerinde biraz yürüyün derim, o yüzen taşların altından paçalarınıza sıçrayan ÇAMUR, sizi çağdaş kentte hissettirecek.

Haletiruhiyesine vurulduğum için senelerdir (itinayla) o mahalleye yakın yaşamama rağmen, yine de hiçbir zaman Tarlabaşı’nın olduğu hâliyle kalması gerektiğini savunanlardan olmadım. Çünkü malum hâli de bir başka BÜYÜK TALANIN sonucuydu ve Cumhuriyet Dönemi’nin burada yarattığı tahribatın arkasında durmayı vicdanıma yediremezdim. Geçirdiğim tüm ikilemlere rağmen duvarları geleceğe taşımayı, oradaki direnişe yeğledim. Yeter ki duvarlar, kurtulsundu… Çünkü o duvarlara bir özür borcumuz vardı.

Siz duvarları da bırakmadınız.

Yıkıma, son dönem yapısı olan eski Akbank binası ile başladınız, o noktaya kadar olası görünmekteydi, fakat geçtiğimiz haftalarda yukarıda gördüğünüz sıradaki binaların sağdan ilk üçünü de yıktınız!

O evler sağlamdı, döşemeleri sağlamdı, bazı dairelerde tavan işlemeleri dahi durmaktaydı, biliyoruz ki hepsi Anıtlar Kurulu’nun korumasındaydı, en azından ana cephelerini yaşatacağınızı söylemiştiniz, üstelik bizlere gösterdiğiniz proje maketlerinde bu üç bina (da) sapasağlam ayaktaydı.

O apartmanları neden yıktınız?

Arka sokaklarda durum görünenden de vahim, anlıyoruz ki siz her şeyi yıkma noktasındasınız. Binaların bir kısmı verdiğiniz zarardan dolayı şu anda zaten kendiliğinden yıkılmaya başladı, ayakta kalmayı başaranların ise statiği tamamen bozulmuş durumda…

Organik malzeme kullanılarak yapıldıklarını bildiğiniz hâlde o binaları yağmur altında aylarca çıplak bıraktınız, bilerek çatılarından devasa delikler açtınız ve iç döşemelerini balyozlarla kırarak su almalarını sağladınız. Şimdi hepsi yıkılıyor! Hâlbuki bizlere hiç böyle anlatmamıştınız.

Bilinçli yapıyorsunuz ve süreç gösteriyor ki; gün be gün dayanamadılar diyeceksiniz, süreç gösteriyor ki; dozer hatasına getireceksiniz, süreç gösteriyor ki; sağdakini yıkarken soldakini “yanlışlıkla” yitireceksiniz. Süreç, sizi işaret ediyor.

Sayın Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, size söylüyorum.

Siz her sabah kumral saçlarınıza fön çektirirken, siz her hafta Beyoğlu Konakları denen dekor müsveddelerini yeniden açarken, üç beş sonradan görme modacıyla el ele veren siz, Serdar-ı Ekrem Caddesi’nden ibaret sandığınız bu semti hepimizden çok sever ve sahiplenirken, hatta şu sıralar Amberin Zaman ile bir olup Galata’da gençler siesta yapıyor diye cinnet nöbetleri geçirirken, başkanı olduğunuz ilçenin agorası YIKILIYOR! Bir yüzyılın hafızası dozerlerin altında kalıyor, bu semt tarihinin en büyük işgal ve talanını yaşıyor. Siz varken.

Tarlabaşı Projesi ile bu şehri fena hâlde kandırdınız. Bu şehir size hiç yalan söylememişti üstelik, tüm çıplaklığıyla anlatmaktaydı derdini, ilacı belliydi, hiç zor değildi.

Buraların öksüz kızıydı Tarlabaşı. Siz o kızı evlat edinip sahiplenmek yerine, sırtından hançerlediniz.

Ne diyeyim? Vebali var bunun… Boynunuzda.

Etiketler

Bir yanıt yazın