18. Yüzyılda İstanbul’un Değişen Çehresi

Semra Ögel'in konuşmacı olarak katıldığı “18. Yüzyılda İstanbul'un Değişen Çehresi” başlıklı konferans 25 Nisan'da Pera Müzesi'nde gerçekleştirildi.

18. yüzyıl İstanbulu’nun kent hayatında ve mimarisinde önemli değişimleri konuşmasında değerlendiren Ögel, dönemin yenilenmeyi getiren önemli banilerinin III. Ahmed, I. Mahmud ve III. Mustafa olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Aslında bu dönem mimaride yaşanan yeniliklerin dejenerasyon olarak algılandığını ancak oldukça yaratıcı bir üretimin, yüzyıla yansıdığını ifade eden konuşmacı, Lale Devri’nin aktörleri III. Ahmed ve Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın kişilikleri ve Fransa’ya olan ilgileri üzerinde durdu. Konuşmacı aynı dönemde Fransa’ya elçi olarak gönderilen 28 Mehmed Çelebi’nin ülkede bulunan saray ve konutların iç mekanları ve bahçe tasvirlerinin yer aldığı sefaratnamesinin yanı sıra heyetin beraberinde getirdiği mimari çizim ve süsleme detaylarının yer aldığı kitapların sonraki inşaa faaliyetler için ilham verdiğini sözlerine ekledi.


Kağıthane Mesiresi-Sadabad

“Başta bahçelere özenildi. Buna örnek olarak ilk akla gelen ise tabii ki Sadabad. Topkapı Sarayı çerçevesinden çıkış dönemin ilk önemli özelliği oldu. Böylelikle yeni yapılarla saray hayatı İstanbul’un çeşitli yerlerine yayılır,” diyen Ögel, 1720 senesinde, III. Ahmed’in üç şehzadesinin sünnet düğünü şenlikleri özelinde, Levni’nin Surname’sinden minyatür örnekleriyle kent mekanına yayılan şenliklerin içeriğine burada yer alan “baldaken köşk”lerin özelliklerine değindi. Bunların yanı sıra Kasr-ı Neşat ve Aynalıkavak Köşkü gibi direkli köşk örnekleri de konuşmada yer aldı.


Surname-Levni-Padişahın eğlenceleri izlediği mekan Aynalıkavak Köşkü

Devrin süsleme programındaki değişime de konuşmasında yer veren Ögel, çini süslemenin yerini büyük ölçüde kalemişi duvar resiminin aldığını, Topkapı Sarayı’ndaki Yemiş Odası’nın Lale Devri’nin tipik bezeme programı olan vazo içerisinde çiçekler ve çanaklar içerisinde yemişleri içerdiğini ifade etti. Bunun dışında Osmanlı geleneksel mimarisinde ön planda olan mekanın aksine taş dekorun şehre yayılmaya başladığını, bu taş dekorun da ilk olarak çeşmelerde görülmeye başlandığını belirten konuşmacı, Ahmediye Çeşmesi, Nakkaş Hasan Paşa Türbesi Çeşmesi, III. Ahmed Çeşmesi, Üsküdar Meydan Çeşmesi, Tophane Çeşmesi ve Azapkapı Çeşmesi örnekleri üzerinden bezeme programlarını inceledi.


III. Ahmed Çeşmesi


Üsküdar Meydan Çeşmesi


Tophane Çeşmesi


Saliha Sultan Çeşmesi

Yeni bir mimari dönemin sembolü olan ve Sultanahmet’ten sonraki ilk selatin camisi olan Nuruosmaniye’yi de detaylı bir şekilde değerlendiren Ögel, çeşmelerle başlayan kütlede hareketin, yapıda büyük ölçekte gerçekleştirilmeye başlandığını belirtti. Konuşmacı ayrıca III. Mustafa’nın yaptırdığı 1766 senesinde yıkılıp tekrar yapılan Fatih Camisi ve Ayazma ve Laleli camilerinin mimari özelliklerini detaylı bir şekilde ifade etti.


Nuruosmaniye Camisi


Ayazma Camisi

Etiketler

Bir yanıt yazın