Afet Yasasının Gizli Gündemi

Kamuoyunda Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı TBMM'de sessiz bir şekilde görüşülüyor.

Afet Yasası tasarısı doğal afetlere ve kentsel meselelere çözüm getirmek üzere değil, inşaat sektöründeki büyüme oranlarını yükselterek kısa dönemli ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesi ve küresel ekonominin gereklerinin yerel siyaseti güçlendirecek şekilde kullanılması olarak okunmalı.

Kamuoyunda Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı TBMM’de sessiz bir şekilde görüşülüyor.

Yazılı ve görsel medyanın meseleyi hemen hiç tartışmadan “yasa nihayet çıkarılıyor” şeklinde geçmesi, Van depremi sonrası oluşan ve kentsel dönüşüme muhalif çevreleri iyice marjinalleştiren medya ile hükümet arasındaki konsensüse bağlanabilir. Oysa mesele medyanın kolayca boyun eğdiği “afete karşı tek çözüm” yaklaşımından çok daha karmaşıktır.

Arka planda ekonomik ve siyasal gündem

Dünya ekonomisinde 1970’lerin başından itibaren yaşanan krizlere bağlı değişmeler, stoklar kar getirmez hale geldiğinden aşırı birikim meselesini doğurmuş ve boşa çıkan sermayenin öncelikli hedeflerinden birisi kentsel topraklar haline gelmiştir. Bu durum gayrimenkul ve inşaat sektörlerinin giderek kurumsallaşarak büyümesi sonucunu doğurmuştur. Diğer yandan, Türkiye siyaseti ve Türkiye’nin iktidar partisi olan AKP son yıllarda ekonomik büyümeden beslenir hale gelmiş ve büyümeyi sağlamanın en kolay ve ucuz yolunun aşırı birikmiş sermaye için kent topraklarını hazır hale getirmek olduğunu keşfetmiştir. İnşaat sektöründe büyümeyi sağlamak aynı zamanda işsizliğe de geçici ve güvencesiz de olsa bir çözüm oluşturmaktadır; bütün sektörler içerisinde birim büyümeye en çok iş alanı yaratan sektör inşaattır.

İlk dönem uygulamalarından öğrendiklerimiz

Yasaya kadarki dönemi, kentsel dönüşümün ilk dönemi olarak tanımlayacak olursak; bu dönemde İstanbul’da gerçekleştirilen kentsel dönüşüm ve yenileme uygulamaları genel olarak rant artışını ve el değiştirmeyi hedefleyen, afet meselesi ile söylem dışında fazlaca ilgisi olmayan, yoksulluk, sosyal ve ekonomik ilişkiler gibi dertleri içselleştirmediğinden rantın ve yoksulluğun transferinden öteye geçmeyen bir yaklaşıma işaret eder.

Bu uygulamalarla, fiziki yapının yenilenmesine, güzelleştirilmesine ve yeni fiziki gelişme alanları açmaya odaklanmak suretiyle kurumsal gayrimenkul ve inşaat sektörlerinde canlılığı hedefleyen gizli gündem açığa çıkmıştır.

AKP iktidarının inşaat faaliyetlerine verdiği önem, bu ilk dönem uygulamalarıyla birlikte duble yollardan, seçim öncesi dönemin gündemini ve bugünün muhtemel mesaisini oluşturan Üçüncü Köprü, Kanalistanbul, İki şehir vb. projelerden, TOKİ’ye verilen önem ve tanınan hükümdar yetkilerinden anlaşılabilir.

Riski “ekonomik ömür” üzerinden ölçmek!

Yasa tasarısı da bu tespitleri genel anlamda desteklemektedir. Mekâna “imarcılık” üzerinden yaklaşan anlayış sürdürülmekte ve mekânın toplumsal bir kurgu olduğu gerçeğine imar kanunları ile konulan mesafe korunmaktadır.

Afetle ilişkisini doğru kurmayan, örneğin iklim değişikliğine hiç dokunmayan, sosyal politika boyutu olmayan, yoksulluğun önlenmesine değil transferine hükmeden, fiziki mekânın yenilenmesine ve yeni alanlar açmaya odaklanan, inşaat sektöründe yaratacağı canlanmaya ilaveten bu sektöre riskli yapı tespiti, denetimi ve yıkımı gibi yeni yan sektörler kazandıran, gizli gündemini engelleyebilecek planlama, koruma, topluluk örgütlülüğü ve mahkeme kararları gibi meselelerin üzerinden atlayan bir anlayış yasa tasarısında net bir şekilde okunmaktadır.

Bu okuma öylesine nettir ki yasa tasarısı binaların ekonomik ömürlerini tamamladıklarında dönüşüme tabi tutulabileceklerine hükmetmektedir ve bu önerme İstanbul’daki bütün binalar için geçerli olabilir!

Büyümenin dinamosu ve kriz tetikleyicisi inşaat sektörü

TÜIK’ten alınan veriler, inşaat sektörünün Türkiye ekonomisi büyürken (2002-7 ve 2010-11) bu büyümenin dinamolarından biri olduğunu, ancak 2008 kriziyle birlikte yaşanan hızlı düşüş oranları da önceki tespiti boşa çıkaracak şekilde genel ekonomideki bozulmadan en çok etkilenen sektör olduğunu göstermektedir.Yani, inşaat sektörü, krizden en çok etkilenen, krize en açık ve son kriz çerçevesinde değerlendirildiğinde kriz yaratan sektördür.

İlaveten, inşaat sektörünün Türkiye toplam dış borcu içinde özel sektörün dışarıya olan borçları toplamında finans sektöründen sonra 2. sırada olduğunu, yani çok borçlu bir sektör olduğunu da belirtelim. Bu bilgiler ışığında, inşaat sektörü üzerinden kalkınma sağlanamayacağının, belirli dönemlerde can simidi olarak kullanılması dışında ekonomiye temel teşkil edemeyeceğinin altını çizelim…

İnşaat Sektörü Büyüme Oranları

Nihayet şu tespiti yapabiliriz; siyasette başarı için ekonomik büyüme, ekonomik büyüme için inşaat sektöründe büyüme odağında ilerliyoruz. İşsizlilik sorununu da bu şekilde en kolay ve pragmatik yolla geleceğe havale ediyoruz.

Ancak inşaat sektörünün krizlere hassas ve uzun vade için çözüm oluşturmayan bir sektör olduğu konusundaki uyarıları göz ardı ediyor, TOKİ’nin ürettiği ve boş kalan konutları arz fazlası olarak değerlendirip yeni bir politika üretmek yerine yanlışta ısrar ederek TOKİ konut sayacını çalıştırmaya devam ediyor ve inşaat sektöründen başlayacak ciddi bir krize davetiye çıkarıyoruz!

Üstelik bunu bir gizli gündem ile afete karşı önlem paketi olarak sunarak rızayı oluşturuyor, yasanın görüşülmesinden hemen önceki hafta kentsel dönüşüme direnen mahallelerden birisinin dernek temsilcilerini “çıkar amaçlı çete oluşturmak” suçlamasıyla sorguya alıyor ve iknayı da sağlamaya yönelik adımları sıklaştırıyoruz!

Afet ciddi bir meseledir

Dönüşüme odaklanmış bu yasa tasarısı doğal afetlere ve kentsel meselelere çözüm getirmek üzere değil, inşaat sektöründeki büyüme oranlarını yükselterek kısa dönemli ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesi ve küresel ekonominin gereklerinin yerel siyaseti güçlendirecek şekilde kullanılması olarak okunmalıdır.

Afet dünyamızın önemli bir sorunudur. Bazı senaryolar iklim değişikliği nedeniyle 30 yıl sonra İstanbul boğaz haritasının ciddi şekilde değişeceğini öngörmektedir. Deprem, sel, çığ ve heyelan vakaları da yerel coğrafyamızda sıklıkla gözlenen doğal vakalardır. Önerilen yasa ile bu vakaların yaratabileceği felaketlere değil, inşaat sektörünün yaşadığı sorunlara çözüm geliştirilmiştir.

Meseleyi afet odağından ele alan, kentsel meseleleri bu odak üzerinden değerlendiren ve bu yeniden değerlendirmeyi de sosyal ve ekonomik ilişkilerin de iyileşmesine vesile kılacak bir başka yaklaşım çocuklarımızın bizler gibi kamusallıklar içinde yaşayabileceği kentlerin var olabilmesi için elzemdir.

Ekonomik büyümeden nemalanmaya sabitlenmiş bugünkü yaklaşımın yansımaları, gelecekte kentlerin içinde kamusallıkların sınırlandığı, zenginle yoksulun tamamen ayrıştığı kapalı adacıkların oluşacağı bir senaryoya işaret etmektedir. O da doğa izin verir ise…

Etiketler

Bir yanıt yazın