‘Kusurlu’ bir bienal

İKSV'nin İstanbul Tasarım Bienali ilk kez bu sene gerçekleştiriliyor. Bienalin teması tam da İstanbul'a uyacak türden: 'Kusurluluk'

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın en taze etkinliği, İstanbul Tasarım Bienali için geri sayım başladı. Küratörlüğünü Emre Arolat ve Joseph Grima’nın yaptığı, teması ‘Kusurluluk’ olarak belirlenen bienal 13 Ekim – 12 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Bienalin daha birinci senesinde İstanbullulara sunduğu bir ilk daha var. Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, beş yıldan sonra ilk defa İstanbul Tasarım Bienali için kapılarını açacak. Bienalin Emre Arolat küratörlüğündeki ‘Musibet’ başlıklı sergisi İstanbul Modern’de, Joseph Grima’nın küratörü olduğu ‘Adhokrasi’ başlıklı sergi ise Kemeraltı Caddesi’nin hemen karşı tarafındaki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda açılacak.

Eren Holding, Koray Şirketler Topluluğu, Vestel ve Vitra’nın eş sponsoru olduğu bienalin etkinlik programını anlatmak, sergi içeriğiyle ilgili bilgileri paylaşmak için önceki gün düzenlenen basın toplantısı da 2007’de öğrenci yetersizliği sebebiyle eğitime son verilen bu tarihi okulda gerçekleştirildi. Tabii, toplantının açılış konuşmasını da okulun Yönetim Kurulu Başkanı Meri Komorosano yaptı. Komorosano “Bu tür deneysel yaratıcı etkinliklerin okulumuzun geleceğine katkı sağlayacağına inanıyorum” dedi. Bienal direktörü Özlem Yalım Özkaraoğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın da katıldığı toplantıya, etkinliğin ‘Kusurluluk’ temasını öneren, bienalin danışma kurulu üyesi ve Londra Tasarım Müzesi Direktörü Deyan Sudjic de video mesajıyla katıldı. Mesajında kusurluluk temasının tasarımın insani yanına vurgu yaptığını belirten Sudjic, İstanbul’un da “her daim değişen ve kusursuzca kusurlu bir şehir” olarak bu temanın tam yeri oldu ğunu vurguladı. Daha sonra Emre Arolat, kendi sergisi ‘Musibet’te kusurluluk temasına nasıl bir yaklaşım getirdiğini aktarmak için sözü devraldı ve “İstanbul’da ilk defa düzenlenecek bienalde bir bağlam oluşturmak, hayatta yaptığım en zorlu şeylerden biriydi” dedi. Arolat, sergisini güncel tasarımda birbirine zıt gibi görünen iki yönelim, ‘içi sahte bir tarihselcilikle doldurulan bağlam ve özgüllük’ ile ‘hiçbir yerle bağlantı kurmayan, yersizliği parlatmanın peşindeki anti-bağlamcılık’ arasında sıkışık kalan bir alan üzerinden kurguladını söyledi. ‘Dönüşüm’ ve ‘Anti-Bağlam’ ana başlıklarından oluşan sergi Arolat’ın büyük bir ivmeyle dönüştüğünü söylediği İstanbul’u kentsel ve mimari tasarım bağlamında irdelemeyi hedefliyor.

Grima’nın sergisinin çerçevesini ise bürokrasinin tam karşıtı olan ‘Adhokrasi’ kavramı belirliyor. Tasarımın, bu özelliği pek göz önünde olmasa da politik bir aktivite olduğunu belirten Grima, sergisinin de “tasarımcı, kullanıcı, üretici arasındaki geleneksel ilişkilere ve ağır işleyen bürokratik süreçlere meydan okuyan, dinamik, karmaşık ve yenilikçi bir yapıya sahip olacağını” belirtti. İstanbul, Ankara ve İzmir’den 66 üniversitenin kendi bünyelerinde atölyeler, yarışmalar ve sergilerle katkı sunacağı bienale katılım için son başvuru tarihi 2 Haziran. Ayrıntılı bilgi istanbultasarimbienali.iksv.org adresinde.

Bazen tasarımcı da bilemez
İstanbul Tasarım Bienali küratörlerinden, ünlü mimari tasarım dergisi Domus’un genel yayın yönetmeni, Milanolu araştırmacı mimar Joseph Grima’ya sergisinin ana teması ‘Adhokrasi’yi sorduk.

‘Adhokrasi’ kavramından ve bunun sergideki işlere nasıl yansıyacağından biraz bahsedebilir misiniz?
Yapmaya çalıştığımız, gerçekten deney gibi bir şey, tasarım, nesne yaratmak, güzelliğe ulaşmak gibi alanlardaki geleneksel anlayışı zorlamak. Tasarımı iletişim sistemleri yaratmak olarak gören, kullanıcıyı da tasarımda rol alması için yüreklendiren, mesela Open Source hareketi ve diğerleri gibi yeni nesil tasarımcıları keşfetmeye çalışıyoruz. Adhokrasi basitçe tasarımın sonuna odaklanılmasının, her şeyin baştan bilinmesinin gerekmediği, tasarım sürecinin kendisine odaklanan ve bazen tasarımcının da neyi niye yaptığını bilmediği bir alanı tanımlıyor.

Kusurluluk, yeni bir eğilim mi tasarım alanında?
Sadece bir eğilim değil. Zaman zaman tasarımın dönüşerek doğasını değiştirdiği bir noktaya gelinir. Şu anda da o noktalardan birindeyiz. Bence birçok insan, tasarımı kendilerine yakın bir ifade biçimi olarak görmeye başladı. Post endüstriyel dönemde bu herkesin gündelik hayatına belirgin biçimde girdi. Bu kültürümüzü anlamak için de çok verimli bir alan. Eğilimler, trendler ise daha çok pazarlama stratejileriyle ilgilidir.

Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilmesinin sergiye nasıl bir etkisi olacak?
Burası tarihi geçmişinin büyüklüğü dolayısıyla zaten nötr bir mekân değil. Keskin ve güçlü bir tarihi olan bir bina. O yüzden onunla ilişki kurmak çok fırsatlarla dolu aslında.

Etiketler

Bir yanıt yazın