SALT Beyoğlu’nda “İstanbul 2023” konuşuldu

Yaşar Adnan Adanalı, Salt Beyoğlu'ndaydı.

Stuttgart Üniversitesi Uluslararası Şehircilik Bölümü’nde gelişme planlaması üzerine çalışmalar yapan, Mutlu Kent ve Reclaim bolgları ile tanınan Yaşar Adnan Adanalı 29 Kasım Salı günü Beyoğlu SALT’ta “İstanbul 2023 neye ve kime rağmen?” sorusunun cevabını aradığı bir konuşma gerçekleştirdi. 

Neden, “İstanbul 2023 neye ve kime rağmen?”

Adanalı, bu soruyu seçmeye Haliç etrafında saha çalışması yaparken tesadüfen gördüğü onlarca sıra dizilmiş Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resimlerinin basılı olduğu, İstanbul 2023 yazılı seçim konteynerlerini görünce karar verdiğini açıklayarak konuşmasına başladı.

İstanbul’a Ortadoğu’dan bakmanın birçok olguyu anlamakta yardımcı olacağını söyleyerek Kahire, Mekke, Abudabi, Amman ve bütün bu kentlerin bugün ulaşmaya çalıştığı hedef olarak “Dubai” örnekleri üzerinde duran Adanalı, Ammanlı mimar Shadi Daher’in “Emlak geliştirme Ortadoğu’nun yeni dini olmuştur” sözüne atıfta bulunarak bu ülkelerde emlak pazarının vardığı noktayı dile getirdi. İstanbul’un da ayak uydurduğu “Dubaization” denilen bu şehircilik anlayışına “7 yıldızlı şehircilik” diyen Adanalı 7 yıldızı, “İkonlara önem verme, tarihin yeniden inşası ve teşhiri, kültür mirasının tematik park anlayışı ile ele alınıp sunulması, mekanların özelleşmesi, güvenlik önlemleriyle kapatılması, ‘super size’ yapılaşma, AVM’ler ile kamusallık sağlanması, otomobil endeksli şehircilik,” başlıklarında ele aldı.

Küresel İstanbul’da doğaya yer yok

Yaşar Adnan Adanalı, küreselleşmenin temel koşulu olan “bölgesel finans merkezi olma” iddiasındaki İstanbul’da sanayinin tasfiye edilip yeni tüketim mekanları üretilerek bu yeni küresel kentin sosyo-mekansal formlarının oluşturulduğuna dikkat çekti. Emekçi nüfusun yüzde 40 civarında olduğu İstanbul’da, emeğin hizmet sektörüne kaydırılması yönündeki arayışların sonucunda “mega”, hatta “mad” projelerin İstanbul’un yeni vizyonunu oluşturduğunu ifade etti. Bu yeni vizyonda doğaya yer olmadığını, İstanbul’un ormanlarının 3. Köprü, Yeni İstanbul, Kanal İstanbul gibi projeler için gözden çıkarıldığını belitti.

Küresel kent olarak yeniden şekillendirilen İstanbul’da konsept konut projeleriyle insanların yaşayacağı yeni hayat tarzları belirlendiğini, bu projelerde “kapatma-ayrıştırma-kutuplaştırma”ya maruz kaldıklarına değinen Adanalı, bu projelerin İstanbul gibi su sorunu yaşanan bir kentte özellikle su, göl, havuz hatta İstanbul Boğazı gibi konseptler etrafında inşa edildiğine dikkat çekti. Projelerin çoğu zaman kentin var olan mahallelerinin ortasına, o mahallenin tarihsel ve kültürel yapısından bağımsız bir şekilde hatta mahalle sakinlerinin evlerinin yıkımına yol açarak inşa edildiğini ifade etti. Adanalı, tarihte toplumsal bir mutabakat ile İstanbul’a göç edenlerin inşa edip, buradan işine gittiği konutların bugün sanayinin tasfiyesiyle böyle bir mutabakata yer olmadığı için yıkıldığını söyledi.

“Deprem tehlikesi söylemi varsıla yatırım, yoksula yıkım getiriyor”

Kentsel dönüşümün İstanbul’da yaşanması muhtemel büyük deprem bahane edilerek de hızlandırıldığını belirten Adanalı, depremin bir haklılık kazandırarak korkutma aracına dönüştürüldüğünü söyledi. Bugün kentsel dönüşüm kapsamında zorla çıkartılma riski taşıyan birçok kent yerleşimlerinin varsıla yatırım yoksula yıkım anlamı taşıdığını sözlerine ekledi.

TOKİ insanları ayrıştırıyor

Yaşar Adnan Adanalı’nın üzerinde durduğu bir başka konu da TOKİ oldu. Devletin TOKİ aracılılığı ile tek tip, toplumsal ve kültürel bağlamdan kopuk bir şekilde konut sorununa geçici, bütüncül olmayan çözümler getirdiğini belirten Adanalı, farklı gelir gruplarına farklı TOKİ projeleri üretilmesi sonucu insanları katagorilere ayırdığını dile getirdi. TOKİ’nin borçlandırarak ev sahibi yapmasındaki tehlikeye dikkat çeken Adanalı, dünyada ekonomik krizlerin mortgage nedeniyle patlak verdiğine değindi. Borcunu ödeyemeyen geçmişin sanayi işçisi olan emekçinin evini terk etmesi sonucu büyük planda hedeflenen küresel kent için olumlu bir sonucun da ortaya çıktığını da vurguladı.

Tarihi okullar özelleşip AVM oluyor

Özellikle kent merkezlerindeki tarihi okul binalarının AVM, otel gibi kullanımlar için özelleştirilmeye çalışıldığını belirten Adanalı, deprem toplanma alanlarının bile rezidans ve AVM’ler ile doldurulduğunu ifade etti ve şunları söyledi: “Böyle bir durumda ‘kaçak yapı bırakmayacağız, yıkacağız, kimse kusura bakmasın’ diyen hükümetin samimiyeti sorgulanır.”

Tüketim kutsallaştırılıp diğer kamusal faaliyetler suçlaştırılıyor

Kent merkezlerinde kamusal etkinliği sadece tüketim faaliyeti ile sınırlandırılıp diğer kamusal faaliyetlerin suçlaştırıldığını ifade eden Adanalı, siyasi gösterilerin gerçekleşeceği ya da sivil toplum kuruluşlarının kampanyalarını duyuracağı meydan ve caddelerin markaların enstelasyonları ile dolmasından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirdi.

Son zamanlarda tarihi İstanbul silüetine sürekli yeni bir yapının girmesinden ve Beşiktaş’ta tescilli bir yapı yerine inşa edilen otel projesinin Dolmabahçe Sarayı’nı çatlatmasından da bahseden Adanalı, Demirören AVM’nin de Ağa Cami’ni yıkmak üzereyken restorasyonuna başlandığını hatırlattı ve restorasyonun tehlike sebebiyle değil de sosyal sorumluluk gereği yapılıyormuş gibi ilan edildiğini söyledi.

Çözüm, bütünlüklü bir kent politikasında

Türkiye’deki kent planlamasının “birkaç iyi adam” denebilecek tek merkezden alınan kararlarla Ankara’dan işletildiğini ifade eden Adanalı, muhalefet kanallarının gelişmesi ve bütünlüklü bir kent muhalefetinin örülmesi ile sorunların çözülebileceğini ifade ederek konuşmasını bitirdi.

Etiketler

Bir yanıt yazın