“İstanbul, Bir Empresyonist Gözüyle Gezilmeli”

Le Corbusier Vakfı'nın her sene düzenlediği buluşmaların 17.'si, 7-8 Ekim 2011 tarihlerinde mimarın doğu gezisinin 100. yılı şerefine İstanbul'da düzenlendi.

İki adet sergiyle de desteklenen ve Kalebodur ile Bilgi Üniversitesi iş birliği ile gerçekleşen konferansa, yerli ve yabancı pek çok mimar konuşmacı ve dinleyici olarak katıldı.

Sempozyumun açılış gününde ilk konuşmacı olan Stanislaus von Moos, “Seyahat Eden Mimarlar Üzerine Notlar” başlığıyla bir sunum gerçekleştirdi. Le Corbusier’nin çizimleriyle desteklediği konuşmasında Moos, mimarın seyahat deneyimlerini ve gördüklerini eskize ve yazıya döküp, kitap haline getirmesinin önemini anlattı. Mimarın, gezilerinde teknolojiyi mümkün olduğunca kullandığını anlatan konuşmacı, çizdiği haritalar ve krokiler kadar, topladığı kartpostalların ve gezdiği ülkelerden aldığı eşyalarla yaptığı koleksiyonların da “mimar-turist” olan Le Corbusier’nin bakış açısını yansıttığını vurguladı.

Le Corbusier, gittiği ülkelerde üç unsura önem veriyor ve bunlar hakkında bilgi edinmeye çalışıyordu: endüstri, kültür ve folklor. Gezilerinin sonunda edindiği görgünün, tasarımlarına da mutlaka yansıdığını söyleyen Moos, Le Corbusier’nin “İstanbul, bir empresyonist gözüyle gezilmeli,” şeklindeki görüşünü de paylaştı.

Bir sonraki konuşmacı olan Zeynep Çelik, konferansa katılamadığı için sunumunu Burcu Kütükçüoğlu gerçekleştirdi. Çelik, sunumunda Le Corbusier’nin erken mimarisinde Osmanlı evlerinin etkilerinden, Cezayir için yaptığı kentsel tasarım projelerinden, gravürlerin fikirlerine yön verdiğinden bahsetti. Çelik’e göre, Le Corbusier Anadolu’ya gelmeden önce burası hakkında çok fazla kitap okumuş, İstanbul çizimlerine bakmış ve kafasında burası için bir imgelem oluşturmuştu. Bu nedenle mimar, geldiği zaman da bu imgelemin peşine düştü ve resimlerde gördüğü o manzaraları aradı. Ancak hayalindeki “bembeyaz” İstanbul yerine, gri gökyüzü, gri deniz karşılamıştı onu İstanbul’a ayak bastığı gün…

Sibel Bozdoğan’ın “Çoğul Okumalar: Doğuya Seyahatin Oryantalist Geleneği ve Modernist Gündemi” başlıklı sunumunun ardından, Tülay Atak da “Eski Şehir, Yeni Yer – İstanbul’un Le Corbusier’i” konulu bir konuşma gerçekleştirdi. Birinci oturumun son konuşmacısı olan Esra Akcan ise, Le Corbusier’nin doğu keşifleri ile, Sedat Hakkı Eldem’in batı gezisi gözlemlerini karşılaştırdığı ilginç bir sunum gerçekleştirdi. Her iki mimarın eskiz defterlerinden örnekler sunan Akcan, ressam Paul Signac’ın suluboya İstanbul resimlerinin etkisi üzerine de görüşlerini paylaştı. Akcan, Le Corbusier’nin İstanbul’u çizimlerle nasıl temsil edebileceğini buradan ayrıldıktan sonra keşfettiğini, bunun için fotoğraf ve kartpostalları da kullandığını belirtti.

İlk günün akşamında, Cemal Emden’in fotoğraflarından oluşan “Görsel Kayıt: Le Corbusier’nin Yapıtdökümüne Bir Bakış” sergisinin de açılışı gerçekleştirildi.

Konferansın ikinci gününde Timothy Benton “Görmeyi Öğrenmek” üzerine gerçekleştirdiği sunumda, Le Corbusier’nin yolculuğunun en önemli sonuçlarından birinin yaratıcılık olduğunu, bunun yanı sıra mimarın yargılama yetisini ve mimari görgüsünü artırdığını da belirtti. Benton, Le Corbusier’nin “Kitap okumak yerine, müzeye gitmeyi tercih eden bir mimar” olduğunu söyledi. “Kötü Fotoğrafçılık Ne İşe Yarar? Seyahat Fotoğrafçısı Olarak Le Corbusier” başlıklı sunumunda Daniel Naegele mimarın çektiği fotoğraflar üzerinden okumalar gerçekleştirdi.

Sempozyum, İhsan Bilgin’in kapanış konuşması ile sona erdi.

Etiketler

Bir yanıt yazın