Çizgilerde İstanbul

Ressam ve mimar Prof.Dr. Ruşen Dora’nın kitabı, 1962 yılından günümüze kadar sulu boya ve çeşitli teknikleri kullanarak meydana getirdiği, İstanbul’a ait muhtelif mekânları içeren resim çalışmalarından, düşünsel çizgilerinden oluşuyor.

Kitabın tanıtım metni:

Kitapta Taksim, Haliç ve çevresi, İstanbul Boğazı ve çevresi, Fatih, Çamlıca, Ataköy, Silivri gibi mekânların resimleri yer yer hikâyeleriyle yer alıyor.

Eser sahibinin arşivinden alınan orijinal resimler taranarak kitapta kullanılmıştır. Ruşen Dora, otuz yılı aşkın bir süredir İstanbul’un çeşitli tarihi mekânlarını, bu mekânlardaki değerli birçok yapı ve projeyi suluboya tekniği kullanarak bazen de serbest çizim ve boyama teknikleri ile resmetmiştir. Ruşen Dora, bu çalışmalarındağınık çizimler değil, mimarca kaleme alınan “düşünsel çizgiler” olduğunu özellikle belirtiyor.

İstanbul’daki birçok tarihi mekân ve yapının gerçekliğinin zaafa uğratılmadan verildiği bu proje, okuyucuyu eski-yeni yolculuğuna çıkarıp bu yapılara karşı bir farkındalık oluşturan bir albüm eser niteliğindedir. Resimlerin oluşturulması uzun bir zamana yayıldığı için de eser, ayrı bir değer kazanmaktadır.

Peki, eser sahibi neden sulu boya tekniğini tercih etti kendi ağzından dinleyelim:

“Bu desenleri, mimari resimleri neden suluboya ile yaptık biliyor musunuz? Suluboya narindir, yağlı boya gibi pazısı, ensesi kuvvetli değildir. Suluboya yöntemini biz zarif bir anlatım biçimi olarak buluyoruz. Suluboya narin ve naziktir. Geri dönüşü yoktur. Bazen tazeliği bozulmasın diye nefesinizi bile tutarsınız. Kâğıdın bilincinin ve suyun fırça ile buluşturulmasının tam o kritik arasında bağlayıcı sizsiniz. Kırılgan, nazik bir kelebek kanadı gibidir, fazla üstelenmez, fazla tutarsanız zedelenir. Suluboya bu zarafetiyle Anadolu insanının yaşamı ile büyük bir uyum sağlar. Zira Anadolu insanı kendini övmez, zariftir. Komşu ve konuklarına değer verir. Bu yapılar on binlerce yılın kültürlerinin imbikten damla damla süzülen kültür özleridir. Yunus Emre’nin dediği gibi ‘ete kemiğe büründüm, insan gibi göründüm’. Bu resimlerde de resim gibi görünen aslında ‘kültür izleridir’ ve anlatımları kelebek kanadı gibi zarif bir ‘suluboya’ yöntemi ile anlatılmıştır.

Amacım resim yapmak değildi. Ne yaptığını bilip hissetmek ve onun gereklerine göre de bir sonuca gitmekti. Ya da o sonuca gideni izleyerek onda var olanı yakalayıp alabilmekti. Ben resim tekniğini kullandım. Benim için fotoğrafını çekmekten daha kolaydı. Hep söylediğim bir şey var: Çizgi beni yaşatıyor.”

Etiketler

Bir yanıt yazın