DOM publishers ve Selçuklular

Selçukluların, DOM publishers ile nasıl bir ilgisi var diye merak ediyor olabilirsiniz.

İkincisinden başlayacak olursak, Natascha ve Philipp Meuser adlı Alman mimar çiftin Berlin’de kurduğu bu kitapevi, mimarlık ve tasarım konularında birbirinden ilginç kitaplar yayınlamaktadır. Amaçları, yapı sanatını kitap sanatı ile buluşturarak, eğitim ve meslek yaşamında olduğu kadar, boş zamanlarda da kahve eşliğinde okunabilen alanında uzman kitaplar yayınlamaktır. Bu açıdan Almanya’nın önde gelen kitapevleri arasında yer alırlar.

Benim kendileriyle tanışmam Otopark tasarımı adlı kitabın çevirisi sayesinde olmuştur. Kitabın yazarı Ilya Irmscher kısa sürede bitirilmesi gereken çeviriden memnun kalıp Berlin ziyaretiyle teşekkür etmek isteyince, bu güzel kitapevini ve sempatik çifti yakından tanıma imkânım oldu. Ama ondan da öte, birleşme sonrası başarılı bir şehircilik süreciyle tarihi ve modern yapılarıyla adeta mimari bir açıkhava müzesine dönüşen Berlin’de yer alan bu kitapevi, bunu sokağıyla beraber örnek bir şekilde yansıtmaktadır. Berlin için yayınladıkları mimarlık kılavuzunda yer alan E-089 adlı numaralı bina, kitapevine aittir ve Natascha Meuser tarafından tasarlanmıştır. Bitişik tarzdaki dört katlı tüm yapılar, mimarları, sokak numaraları ve resimleriyle beraber Architekturführer Berlin-Mitte adlı mimarlık kılavuzunda yer almaktadır, onlarla beraber Berlin’de bulunan diğer bütün tarihi ve yeni yapılar da. Kılavuz bu haliyle aslında tam bir şehircilik ders kitabı gibidir ve Almanca bilmeseniz dahi, salt resimlere ve konumlara bakarak çok güzel bir şehir turu yapmanız mümkündür. İşin ilginç yanı, kitapevi tüm dünyadaki tanınmış şehirler için böylesi mimari kılavuzlar oluşturmuştur (bkz. DOM publishing Architekturführer). Milano örneğinde İngilizcesi de mevcuttur.

Ancak ben en çok İstanbul’un Mimarlık Kılavuzu’nu beğendim. Her ne kadar kitabın tanıtımı 2015’in başında Arkitera’da yayınlanmış olsa da, benim varlığından haberim ancak Bay Meuser bana bir adet hediye etmesiyle oldu. Nasıl bulduğumu sordu, kısa bir göz gezdirmeden sonra “bayıldım” dedim. Verdiğim linkteki resimlere bakacak olursanız, siz de bana hak vereceksiniz sanırım. DOM publishers İstanbul’u ziyaret etmek isteyen Almanlar için mükemmel bir mimarlık rehberi oluşturmuş. Her türlü oryantalizm ve önyargıdan uzak, “multipolis” dedikleri şehrimizin 2600 yıllık mimarlık tarihinden günümüze uzanan ve yurtdışında hak ettikleri itibarı görmediklerini düşündükleri son yılların modern yapılarına kadar, İstanbul’u İstanbul yapan her şeye yer vermişler. Minibüs ve metro hattını, ekmek arası balık ve Gezi protestolarını da bu dinamik kentin tüm renkleri içersinde irdeleyerek yansıtmışlar. İstanbul’u bizden daha güzel anlamış ve anlatmışlar.

Aslında Berlin ve İstanbul kılavuzlarının Türkçeye çevrilerek, şehircilik dersinde işlenmesi gerekir diye düşünüyorum. Sadece içerikleri açsısından değil, inanılmaz bir araştırma, titizlik ve çalışkanlığı da yansıttıkları için. Bu açıdan mimar olmayanların da ilgisini çekeceklerinden eminim. Ancak bu konuyla ilgili ilginç bir ayrıntı daha var, Der Spiegel’de yer alan Gravitasyon dalgaları makalesinde Max Planck araştırmacılarının 1990’daki Almanya birleşmesinin kurbanı oldukları belirtilmiştir. Projelerine finansman bulamamışlar, Berlin’deki devasa şehircilik projelerine öncelik tanınmış anlaşılan.

Aslında bu mimarlık kılavuzlarını daha önce tanıtmak istemiş, ama zaman ayıramamıştım. Bu sabah ise Facebook bir sene önceki anılarım diye tekrar paylaşınca, bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. DOM publishers’in hesabına göz atınca ise ikinci hoş Türkiye sürpriziyle karşılaştım, THE LINK adlı hesaptan İstanbul Okurken adı altında harika resimler paylaştıklarını gördüm. Resimlerinden birinde de genç bir kadın İstanbul’un Mimari Kılavuzu’nu okurken görüntülenmiş. Ülkemiz ne yazık ki hep patlayan bombalarla gündeme gelirken, İstanbul’un toplu ulaşım araçlarında okuyan insanlarla tanıtılması çok hoşuma gitti.

Selçuklulara gelince, onlara da daha doğrusu inşa ettiklere muhteşem kümbete de yine tesadüfen bugün Facebook’ta rastladım. Altında, “TOKİ arazisine kümbet yapan Selçukluları kınıyorum” yorumuyla. İster istemez bir kahkaha attım, ancak verdiğim linkteki resimlere bakacak olursanız, aslında ağlanacak halimize güldüğümü görebilirsiniz (TOKİ Kümbet). Bu garabet, yurt binası olarak 2007 yılında tam da tarihi yapının dibine inşa edilmiş. Sanırım arkasındaki zümrüt çamlar da katledilmiş. TOKİ bu binaları inşa etmediğini belirtmiş, sorumlu AKP’li belediye başkanı da görüntünün içini acıttığını dile getirmiş.

Binlerce kilometre ötede idealist bir mimar çift, mütevazı kitapeviyle bizim ve dünaynın mimari şaheserlerini toparlayıp mükemmel şekilde tanıtmayı başarırken, biz elimizdeki muhteşem tarihi eserleri nasıl böyle garabetleştirebiliyoruz, anlamış değilim. Kümbet bir yana, yurt binasının mimarisi kendi içinde de ayrı bir çirkin. Öylesine enfes bir tarihi ve doğal manzaraya bunları dikebilmek için, acaba hangi yanlışlar zincirinde başarılı olabiliyoruz? Yurdumuzda ve yurt dışında her açıdan son derece başarılı mimari eserler ve yenilemeler gerçekleştiren mimarlarımız varken, neden hep en yeteneksiz ve en donanımsız olanları seçiyoruz?

İstanbul Okurken resimlerinde yer alan insanlara fırsat verilse, her alanda çok daha doğru ve estetik sonuçlar alabileceğimizden eminim. Ülke olarak yeterli insan potansiyelini yetiştiremiyoruz, ama daha da acısı, var olanından da hakkıyla yararlanmıyoruz, yararlanamıyoruz ya da yararlanmak istemiyoruz.

Meuser çifti ile Bay Irmscher Doğu Almanya kökenli. Baskıcı rejimi ve ideolojik akıl tutulmasını çok iyi biliyorlar. Ancak o zamanki toplumun farklı olumlu yönlerini de anlattılar. Der Spiegel bir iki sene önce Doğu Berlin ile ilgili hiç görülmemiş siyah beyaz resimler yayınlamıştı. Meğer onları da Bay Meuser bir araya getirmiş. Zamanında Doğu Berlin’de izin verilen bölgelerin dışında gezinme yasağın bir nedeni de, yapılaşmalardaki yanlışları ve eksikleri göstermemek içinmiş. Belki başka bir yazıda bu konuyu da işleme imkânım olur.

Özetle, bir ülkenin yönetimindeki doğrular veya yanlışlar en çok mimarlık alanında görülür hale gelmektedir.

Bu açıdan DOM publishers’in İstanbul Mimarlık Kılavuzu ile Selçuklu kümbeti yapılaşması üç farklı uygarlığın günümüzdeki haline çarpıcı bir ayna tutmaktadır.

Etiketler

Bir yanıt yazın