“Konut ve Kent” Gündeminde İkilem: Çok Düşünmenin Kıskacında Kalmak ya da Düşünmeden Yapmak

"İstanbul Metropoliten Planlama Toplantıları"nın 10.'su, 1 Şubat 2007 tarihinde, İMP Konferans Salonu'nda, "Konut ve Kent" konulu panelle gerçekleştirildi.

Arkitera Mimarlık Merkezi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP)’nin ortaklaşa düzenlediği “İstanbul Metropoliten Planlama Toplantıları”nın 10.’su, 1 Şubat 2007 tarihinde, İMP Konferans Salonu’nda, “Konut ve Kent” konulu panelle gerçekleştirildi. Katılımın yüksek olduğu panelin yürütücülüğünü Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. İhsan Bilgin yaptı. İMP Konut ve Yaşam Kalitesi Grubu Yürütücülerinden Prof.Dr. Fülin Bölen ve Prof.Dr. Handan Türkoğlu, Toplu Konut İdaresi Başkkanlığı’ndan (TOKİ) Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabel, KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım ve MİAR Kurucusu, Y. Mimar Adnan Kazmaoğlu panele konuşmacı olarak katıldı.

Konut ve konut üretimi, son yıllarda İstanbul’da kent gündeminin önemli konuları arasında yer alıyor. Metropoliten alanda, genel olarak orta ve alt gelir grupları için kamu eliyle üretilen toplu konut projeleri ve “yıkıp-yapma” sistemine dayanan kentsel dönüşüm referanslı gelişmeler, üst gelir grupları için ise özel sektör merkezli olarak geliştirilen, büyük ölçekli, yüksek katlı konut projeleri dikkat çekiyor. Bir taraftan, özellikle kuzeydeki orman ve havza sınırları içinde, doğal yapı kalitesi yüksek alanlarda, kentin çeperlerine doğru gettolaşarak kendine yeni gelişme aksları belirleyen ve üst gelir gruplarını temsil eden yapı siteleri yükselirken; diğer taraftan kentin merkez bölgelerinde, daha alt gelir gruplarının içinde yaşadığı alanlar, yeni kentsel dönüşüm projelerine konu olarak değişimler geçiriyor. Merkezdeki yüksek arazi fiyatlarının ve yoğunluğun itici gücüyle birlikte, kamu eliyle üretilen konut alanları da kent çeperlerine doğru bir gelişme eğilimi gösteriyor.

Böyle bir gelişim süreci içinde tartışmaya açılan, “Konut ve Kent” başlıklı panel, uygulayıcılar ve akademisyenler tarafından farklı bakış açılarıyla ele alındı. Genel olarak kamuyu temsil eden uygulayıcılar tarafından, konut üretimde toplu konut uygulamaları ve yürütülmekte olan yıkıp-yapma sistemine dayanan kentsel dönüşüm projelerinin en etkin ve uygulanabilir çözümler olduğunu vurgularen; ilgili alanda çalışmalar yürüten uzman ve akademisyenler sürecin daha hasas bir şekilde ele alınması gerektiğini ve düşünülmeden hızla üretilen projelerin taşıdığı riskleri dile getirdiler.

Panelin yürütücülüğünü yapan İhsan Bilgin, konuyu, “kamu kurumlarının kentsel dönüşüm projeleri ve yeni konut gelişmeleri” olmak üzere iki eksende tartışmaya açtı. Son beş yılın gündemini oluşturan kentsel dönüşüm sürecinin sonuçlarının henüz belirsiz olduğuna, ancak bu sürecin yönlendirilebilir olduğuna işaret eden Bilgin, büyük gayrimenkul şirketleri ve sermaye girişimlerinin konut sektöründeki artan ağırlığına ve sektördeki dönüşüme dikkat çekti.

İMP Konut ve Yaşam Kalitesi Grubu yürütücülerinden Handan Türkoğlu ve Fülin Bölen, İstanbul Metropoliten Alanı özelinde, “mevcut yapılaşma koşullarını, ne gibi yapılaşma koşulları istendiğini, bunlarının standartlarının ne olduğu ve olması gerektiğini” değerlendirmeye yönelik olarak yapmış oldukları “İstanbul’da Konut Yerleşim Alanları ve Yaşam Kalitesi” çalışmasının sonuçlarını sundular. Çalışma iki temel araştırmayı kapsıyor: Bunlardan ilki “Konut Alanlarının Fiziksel Özellikleri Alan Araştırması”, diğeri ise “Konut Alanlarında Yaşam Kalitesi Alan Araştırması”. Bu kapsamda yapılan değerlendirmelerle özellikle, toplu konut alanlarında “kimliksizliğe, üst plandan bağımsız yapılaşmanın getirdiği düzensizliğe”, “su havzaları gibi hassas bölgelerde gelişen konut alanlarına” ve İstanbul genelinde yaygınlık taşıyan “yoğun yapılaşmış” konut alanlarına dikkat çekildi. Güngören, Bağcılar, Esenler, Bayrampaşa yapı yoğunluğu yüksek ve yaşam kalitesi düşük alanlara örnek olarak gösterilirken, Yaşanabilirlik Alan İndeksi (%90-%100) en yüksek olan bölgelerin, kent çeperlerindeki doğal eşikleri aşan kritik alanlarda yer alıyor olmalarına dikkat çekildi. Bu bölgelerdeki yaşanabilirlik indeksinin yüksek çıkmasını, henüz yapı yoğunluğunun doygunluğa ulaşmamasına bağlayan Fülin Bölen, bu alanların özellikle yatırımcıların da en çok talep gösterdiği bölgeler olmasına dikkat çekti.

Handan Türkoğlu ise, Avrupa yakasında Bağcılar, Gaziosmanpaşa ve Kağıthane bölgelerindeki yoğunluğun ve düşük yaşam standartlarının “Memnuniyetsizlik İndeksine” yansıdığına dikkat çekerek, Caddebostan ve Göztepe’nin en çok memnuniyet duyulan alanlar olarak ortaya çıktığını ifade etti ve açık alan- konut dokusu ilişkisine vurgu yaptı. Bölen ve Tükoğlu yaptıları ortak sunumu, STK’lar ve ilgili meslek odalarıyla düzenledikleri atölye çalışmasının “İstanbul’un Konut Alanları İçin 2020 Yılı Vizyon Önerileriyle” tamamladı. Buna göre; konut kredi sisteminin geliştirilmesi, konut kredisinin toplam krediler içindeki payının yükseltilmesi, düşük gelirlilere yönelik konut sunumu ve 1-2 kişilik ailelere ve gelir durumlarına paralel 50-75 m2’lik konut üretiminin yapılması gibi yaklaşımlar vurgulandı. Yüksek yoğunluklu, jeolojik açıdan sakıncalı, düzensiz yapılaşmış ve düşük arazi değerine sahip alanlarda öncelikli olarak sıhhileştirme önerilirken; yaşabilirlik indeksi yüksek alanlarda yapılaşmanın devam etmesinin engellenmesi gerektiği, örnek kentsel tasarım projeleri ile kompakt bir kentsel yapının desteklenmesi gerektiği üzerinde duruldu. Ayrıca toplu konut nitelikli bir gelişmenin tek çözüm olarak görülmemesi gerektiği, kent içi alanların tekrar değerlendirilip kentsel açık alanlarla ilişkilendirilmesinin önemi vurgulandı.

TOKİ yetkililerinden Ahmet Haluk Karabel ise, yenilikçi uygulamalar geliştirme, spekülatif uygulamalara engel olma ve Türkiye genelinde dengeli bir konut gelişimin sağlanması vizyonunu taşıdıklarını ifade ederek, TOKİ’nin yapmış olduğu konut projelerini anlattı. 250.000 adet konut üretme sürecinde olduklarını ifade eden Karabel, özellikle sosyal konut ve sosyal ve kültürel donatı uygulamalarına ve kentsel dönüşüm projelerine dikkat çekti. Bu projelerin bazıları şöyle: Sulukule’de 600 konutu içeren gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme projesi, Küçükçekmece Ayazma ve Ziya Gökalp Kentsel dönüşüm projeleri, Maltepe Başıbüyük Dönüşüm alanı, Şişli Kuştepe Gecekondu dönüşüm Projesi, Tuzla Aydınlı dönüşüm projesi. Yatırım maliyetlerinin 13 milyar YTL’yi bulduğunu ifede eden Karabel, yaptıkları projelerin Türkiye’nin ekonomik koşullarlı içinde en etkin ve uygulama yönelik projeler olduğunun altını çizdi.

Toplantı, Karabel’in yaptığı açıklamalarla birlikte “konut üretiminde niteliğin geliştirilmesi” eksenindeki tartışmalara neden oldu. Konut üretiminin bu denli hızlı olması ve kısa sürede bu denli yüksek sayılara ulaşmasının, yapıların kalitesinde düşmeye neden olduğu, kimliksizleştiği, tasarım süreçlerinin göz ardı edildiği yönünde kaygılar dile getirildi.

KiPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım ise, dönüşüm süreçlerinin taşıdıkları zorluklara dikkat çekerek, dönüşümün “sosyal ve ekonomik” boyutuna vurgu yaptı. Yıldırım, teoride üretilen yaklaşımlara pozitif bir eleştiri getirirken, uygulama sürecinde dönüşüm projelerinin mutlaka ekonomik rasyonalitesinin sağlanması gerektiğine dikkat çekti ve Karanfilköy’ü örnek olarak gösterdi. Bu gibi alanlardan belediyeye çok büyük kaynaklar yaratılabileceğini ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar içinde bunun taşıdığı önemi ve gerekliliği vurguladı.

Yıldırım aynı zamanda toplu konutun İstanbul’da “güvenliğin bir simgesi” olarak taşıdığı öneme dikkat çekerken, bu bölgelerin sağlıklı kentsel alanlar yarattığını ifade etti. İstanbul’daki dönüşüm uygulamalarını özellikle yıkarak- yapma şeklinde bir yaklaşıma oturtan Yıldırım, bu süreçte kamunun “depo-konut” üretiminin gerekliliğini ifade etti ve bunun için kaynak ayrılması gerektiğinin üzerinde durdu.

Bilgin bu noktada, Kamu mülkiyetindeki “kiralık konutlar” konusunu gündeme getirdi. Sosyal konutun kamu mülkiyetinde olmasının, kamunun konut piyasasını düzenlerken elinde çok önemli bir araç olduğunu, mevcutta bu aracın olmayışının tüketiciyi spekülatif kanallarla karşı karşıya getirdiğini ifade eden Bilgin’e karşı, kamunun işlevinin bu alanlara genişletilmemesi gerektiği, sadece düzenleyici, yönlendirici bir işlev taşıması gerektiği ifade edildi.

Adnan Kazmaoğlu, 1975-2005 döneminin İstanbul’da plansız yaşanan bir döneme tekabül ettiğini, plandan bihaber olunduğunu, ancak İMP’yle birlikte planlama sürecinin tekrar gündeme geldiğini ve açıklık kazandığını ifade etti; Plan’ı merkezin desantralizasyonu ve işyeri-konut ilişkisi arasındaki bağlantının güçlendirilmeye çalışılması bağlamında olumlu olarak eleştirdi. Kazmaoğlu, konut üretiminde kredi sisteminin geliştirilmesi gerektiğini ve kamunun, özel sektörün enerjisinin konut üretim sürecine kanalize edecek şekilde yönlendirici olması gerektiğini ifade etti.

Kazmaoğlu üst gelir gruplarına yönelik konut üretimiyle birlikte “gettolaşmış konut dokularının” şekillendiğini ifade ederken, kozmopolit bir kent dokusunun bu gettolaşmış kent dokularını da içerebileceğini, içermesi gerektiğini ifade etti. Bununla birlikte, kent içi yaşam alanların ve açık alanların da korunması ve geliştirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Konut ve Kent tartışmaları özelikle kamunun süreçteki “işlevinin” sorgulanması bağlamında açılımlar buldu. Özellikle TOKİ’nin konut üretimi sorgulanırken, Kamunun bu üretim sürecinde özel sektörü içine çekerek; yeni tasarımlar, niteliksel yaklaşımlar ve yarışmalarla alternatifler üreten bir ele alışla süreci yönlendirici işlevi üstlenmesi dile getirildi. Kamunun bu üretim sürecinde özel sektör gibi hareket etmesi, imar ayrıcalıkları elde eden patronaj ilişkileri içindeki bir yapıya bürünmüş olması eleştirildi ve bunun piyasanın dengesinin bozucu etkisi vurgulandı.

Kamuyu temsil eden yetkililerce, TOKİ ve Kiptaş’ın konut üretim sürecindeki ağırlığına dikkat çekilerek, planlama ve teorik sorgulamalara çok fazla bağlı kalındığında uygulamaya geçilemediği ifade edilirken; mevcut durumda uygulamaların oturacağı en sağlam zemin olarak, bu kurumların uygulamaları gösterildi; projelerin rasyonelliği, uygulanabilirliği vurgulandı.

Toplantı, kentin dış çeperlerinde gelişen toplu konut uygulamalarının kentin yayılması üzerindeki etkisi, düşük gelir grupları için yapılan toplu konutların köhneleşme riski taşıdığı ifade edilerek, dönüşüm uygulamalarında insanların yaşadıkları bölgeden başka bölgelere taşınmaları eleştirilerek sona erdi.

İMP Toplantıları’nın bir sonraki konusu “İstanbul’un Doğal Kaynakları” olarak 8 Şubat 2007’de İMP Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecektir.

Etiketler

Bir yanıt yazın