Her Şey Bir Metaforla Başladı

Mimari tasarımda doğayı, sadece forma yansıyan bir metafor olarak ele alan akımların aksine günümüzde artık doğayla her açıdan uyumu yakalamaya çalışan girişimler yerini aldı.

Mimarlıkta sürdürülebilirlik, son yılların olmazsa olmaz konularından biri. Çoğunlukla LEED, BREEAM gibi sertifikasyon süreçleriyle denetlenen sürdürülebilir yaklaşımlar, artık hem çevresel değerlerin korunması hem de mimari kalitenin arttırılması için öngörülen bir ihtiyaç olmaya başladı. Sertifika programlarına bağlanan sürdürülebilirlik konusunu genişleten bir akım ortaya çıktı: Biomimicry. Teknoloji ile doğanın düşman olduğu fikrini tersine çeviren bu yaklaşım, parçası olduğunu unuttuğumuz doğayı bizlere yeniden hatırlatıyor. Doğadan ilham alan yenilikler olarak açıklanan biomimicry, ürün tasarımlarının yanında mimaride de benimsenen bir yaklaşım olarak öne çıkıyor.

Doğa ile bütünleşik tasarımları mümkün kılan sürdürülebilirlik anlayışı olarak Biomimicry, ilk kez 1997 yılında Janine Benyus tarafından “Biomimicry: Innovation Inspired by Nature (Biomimicry: Doğadan İlham Alan Yenilik)” isimli kitapta değerlendirilmişti. Tıpkı tarih öncesi toplumların doğa ile iç içe yaşayışı gibi bugün de doğaya duyarlı gelişimin sağlanabileceğini düşünen biomimicry anlayışı, günümüz tekonolojisi ile doğayı biraraya getirmeye çalışıyor. Biomimicry, tasarımların ölçek, süreç ve işlev gibi özelliklerinin de doğadaki mevcut biyolojik formlara benzetilerek daha sürdürülebilir bir anlayış oluşturulabileceği düşüncesiyle yola çıkıyor. Yani doğayı, bir metafor olarak ele almaktan çok daha fazlasını öneriyor.

Aslında doğal formların tasarımlara yansıması yeni bir anlayış değil. 20. yüzyılın ilk yarısında doğal bir formun, yapının tasarımına aktarılması mimaride benimsenen bir görüştü. Fakat daha sonra Buckminster Fuller ve Frei Otto’nun süreci anlamaya yönelik çabaları, yeni form ve strüktür arayışları mimari tasarımda doğadan öğrenme sürecinin başlangıcı oldu. Yeni süreçte doğa sadece bir metafor olarak düşünülmeyip, kullanılan malzeme, biçim ve oluşum süreci gibi özelliklerle de hesaba katılarak bütünüyle doğadan ilham alan tasarımlara yönelim öne çıktı.*

Biomimicry Anlayışıyla İnşa Edilen Tasarımlar

Waterloo Uluslararası Terminali


1993 yılında Nicholas Grimshaw & Partners tarafından Londra’da tasarlanan Waterloo Uluslararası Terminali, biomimicry anlayışıyla tasarlanmış yapılardan biri. Trenlerin terminale giriş ve çıkışında, hava basıncı üzerindeki değişikliklere cevap verebilmesi için tasarlanan 400 metre uzunluğundaki kavisli cam üst örtü, pangolinlerin** hava basıncı karşısında verdikleri tepkiden esinlenilerek kurgulanmış.

Shi Ling Köprüsü


Tonkin Liu mimarlık ofisi tarafından Çin’de tasarlanan köprü, denizkabuğundan ilham alıyor. Tasarımda denizkabuklarının, eğimli, katmanlı ve sert geometrisine atıfta bulunuluyor. Bu bağlamda strüktürün optimum güç/ ağırlık oranını sağlayabilmek için malzeme olarak çelik seçilmiş.

CH2 Melbourne Belediye Binası


Biomimicry kavramının Avustralya’daki ilk uygulaması olan CH2, DesignInc tarafından 2006 yılında tasarlandı. CH2 (hydrocarbon) ismi ise binanın formuyla değil, tasarım konseptiyle ilişikili olarak verilmiş. Cephe kaplamasından, suyun nasıl kullanıldığına, havalandırma sisteminden güneş enerjisinden faydalanmaya kadar pek çok konu ele alınmış. Doğada koyu renkler ışığı soğurur ve ısınan hava yükselir prensiplerinden faydalanılarak binanın kuzey cephesinde koyu renkler kullanılmış ve hava emiş mazgalları burada konumlandırılmış. Mazgallar ısıyı emerek binanın içinde ısınan havayı da dışarı çekiyor. Güney cephesinde ise açık renk kullanılarak burada yer alan mazgallar temiz havayı çatıdan alarak binanın içine dağıtma işlevi gösteriyor. Cephede kullanılan ahşap malzemeler ise güneşin konumu ve açısına göre otomatik olarak hareket ediyor. Bu hareket için gerekli enerji ise çatıda konumlandırılan photvoltic çatı panellerinden elde edilen elektrik enerjisi ile sağlanıyor.***

ARKIMEET 2013’te Sürdürülebilirlik Üzerine İki Farklı Oturum

7-8 Ekim 2013 tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan ARKIMEET 2013 kapsamında sürdürülebilirlikle ilgili iki farklı oturum yer alacak. 7 Ekim’de, yenilikçi sürdürülebilir tasarım yöntemlerinin tartışılacağı Sürdürülebilir Tasarımlar başlıklı oturumu, Turkeco Genel Müdürü Duygu Erten moderatörlüğünde mimar Selçuk Avcı ve Interface Türkiye tasarımcısı Chip DeGrace’in katılımıyla gerçekleşecek. 8 Ekim’de Binarda Sürdürülebilirlik Konsepti başlıklı oturum ise, Berlin Teknik Üniversitesi’nde İşletme Uygulamaları ve Telekomünikasyon Alanlarında Ajan Teknolojileri başkanı Prof.Dr. Şahin Albayrak, Coca Cola Company yöneticisi Galya Molinas ile Eko Yenilenebilir Enerjiler firması kurucusu Serhan Süzer’in katılımıyla gerçekleşecek.

ARKIMEET 2013’e hala kayıt olmadıysanız: http://www.arkimeet.com/2013/tr/108/register/index

* Mimarlıkta Doğanın En İyi Fikirlerinden Öğrenmek http://v3.arkitera.com/g146-biomimicry.html?year=&aID=2677
** Asya, Afrika ve bazı Pasifik adalarında yaşayan vüctları uzaktan kertenkeleyi andıran ve tehlike anından top haline gelen vücutları pullu, dişsiz memeliler.
*** Biomimicry, Yeni Bir Mimarlık Tarzı mı? http://v3.arkitera.com/article.php?action=displayArticle&ID=172

Etiketler

Bir yanıt yazın