Meçhule Kalkan Gemi: HALİÇ TERSANESİ

550 yıllık geçmişe sahip 'Tersane-i Amire'nin yeni akıbeti belirleniyor. 'Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi'nin bugün yapılacak ihalesinde, kent sakinleri neyin projelendirildiğinden bihaber. Evet yine...

Haliç’te kuzey yakadaki Haliç Tersanesi, Camialtı Tersanesi ve Taşkızak Tersanesi’nin temelleri İstanbul ‘un fethinden hemen sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından atıldı. Bunlara ‘Tersane-i Amire’ deniyor. 1993’te zarar ettikleri gerekçesiyle özelleştirme kapsamına alındılar. Sonra kapatılma kararı verildi, Düzce Depremi’nin ardından kullanılmaları gündeme geldi; Galata Köprüsü yüzünden karar yine değişti. Yoğun dönemlerinde üç bine yakın kalifiye eleman çalıştıran tersaneler atıl kaldılar ve 20 yıl dikkate değer bir üretim yapmadılar. Haliç Tersanesi, Şehir Hatları vapurlarına bakım yaptı, o kadar.

Planlanan ‘Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi’, Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri’yle ilgili. Haliç Tersanesi, 2006’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş; akıbetini bilen yok, yani ihaleye dahil değilmiş. “Haliç Tersanesi diyorsunuz ama o değil diğer ikisi ihale kapsamında” diye savunulmasının anlamı yok, çünkü ‘Haliç Tersanesi’ demek, bu üç tersanenin herhangi birini işaret edebilir.

Kızak taşlarının Vezüv’den getirildiği söylenen Taşkızak’ın, dünya denizcilik tarihindeki önemi pek bilinmez. İngiltere ‘de 1886’da Nordenfeld Top Fabrikası’nda yaptırılan Abdülhamit ve Abdülmecit adlı denizaltıların parçaları denizyoluyla getirilmiş, Taşkızak Tersanesi’nde toplanmıştır. Denizaltılardan biri, 1888’de Sarayburnu önlerinden dalmış, boğazı geçmiş, Üsküdar önlerinde demirlemiş boş bir gemiyi torpido ile batırarak yabancı devlet temsilcilerine gösteri dahi yapmıştır. Böylece Osmanlı Donanması, ‘Hedefi torpido ile vuran ilk donanma’ olarak tarihe geçmiştir. Camialtı da az değerli tersane değildir. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturan Mühendishane-i Bahri Hümayun, burada kurulmuştur.

Buralarda yapılacak olanları 550 yıllık geçmişin zenginliğini dikkate alarak tartmak gerekiyor. Endüstri mirası sadece İstanbul’un değil, Endüstri Devrimi’nin merkezleri sayılan başka şehirlerin de zenginliğidir. Eskiden endüstri üretimi yapmış binaları yeniden işlevlendirerek halka ve kente katmak arzu edilen bir şeydir. Ancak bu ince eleyerek sık dokunarak yapılmalıdır: Bugün bir ihale yapılacak, ama halka sunulmuş doğru dürüst bir proje yok. Gezi’yi hatırlayınız, önce “AVM olacak” dendi, sonra ‘müze’ye geçildi. Sonra “Ortada proje yok, neyi konuşuyorsunuz” dendi. Böyle yazınca fıkra gibi ama gerçekten söylendi bunlar. Aynı şey, tersaneler için de geçerli. Savunma olarak sadece Taşkızak ve Camialtı’nın ihale edildiği söyleniyor. Ancak Haliç Tersanesi de İBB’nin uhdesinde. Oranın ne olacağını kimse bilmiyor. ‘Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi’nin yapılacağı alanın sadece yüzde 10’unun ticari olarak kullanılması, yüzde 40’lık bölümüne otel yapılması öngörülüyormuş. “Kalan alanda kongre ve kültür merkezi, kafe ve restoranlar ile 70’er yat bağlama kapasiteli iki yat limanı yapılması planlanıyor” deniyor. Kısaca yine kamuoyuyla paylaşılan, uzmanların eleştirebildiği, sonuçların yayımlandığı bir proje yok ortalıkta.

Proje hakkında İBB’nin ‘Devam eden projeler’ sayfasında “…Taşkızak ve Camialtı Tersaneleri ile …Haliç Tersanesi’nin Sosyal ve Kültürel Amaçlı Yeniden Kullanımına Yönelik Ön Etüd Projesi kapsamında 81.300 m²’lik inşaat alanı ve 161.600 m²’lik peyzaj alanı projelendirilmektedir” yazıyor. Proje linki ve görseli yok ve bütün bu alan 49 yıllığına birilerine verilecek.

Bilmediğimiz tek proje Haliç değil…

Eskiden farklı amaca hizmet etmiş bir bina, mekân farklı işlevlenebilir, kente kazandırılır. Ancak öncelikli olarak ön bilgilendirme yapılmalıdır. Çoğulcu kararlar alınmalıdır. Bu kararlar arasında belki tersaneleri ayrı ayrı düşünmeden, tüm Haliç’i bir kültür yarığı olarak tanımlamak geçebilir. Fena mı olur?

Örnek: Londra’da CrossRail isimli proje Avrupa’nın en büyük yatırımı olarak görülüyor. Şehrin göbeğinde bir bilgilendirme ofisi var. “Londra’da yaşamayan meraklı bir Türk vatandaşıyım sadece” deseniz bile projeyi saatlerce size anlatan, “İsterseniz projenin mimari grubundan tasarımcılarla sizi buluştururuz” diyenler var. Çok garip.

Otobüslerin rengi ya da vapurların stili (ki her bir geminin gövdesi tıpatıp aynıydı, pencere tipleri değişikti o kadar) bir internet sitesinde oylanmıştı. En büyük halka sorma macerası buydu! Sadece Haliç hakkında bilgisiz değiliz. Yenikapı projesi için Türk-yabancı ortaklı birkaç mimari büroya iş yaptırıldı, yarıştırıldı, konuşuldu. Umutluyduk. Süreçte gizlilik esas olduğundan bir türlü doğru dürüst bilgi de alamadık. Sonra seçilen proje uygulanmadı, yani tüm bu çalışma çöpe gitti. Şimdi Yenikapı dolduruluyor.

Topbaş, “Otobüs durağını bile soracağız” deyince az da olsa umut bağlamıştık ama sonra “Mecazi olarak söyledim” deyip ekledi: “Her proje halka mı sorulur?” Siz de yani, kendinizi ne zannediyorsunuz?

İhale yöntemi tıkır tıkır çalışıyor. Komu ihale kanunu ortada. Bakıldı ki ihale olmuyor, devreye TOKİ giriyor. TOKİ yapı denetiminden muaf ve proje olmadan ihale yapabiliyor. İşin tasarım kısmı mı? En kolayı! Öncelikle yöneticiler ne istediklerini bir güzel tarifliyorlar. Bkz: Çamlıca Camii Yarışması. Sonra proje için ihale yapılıyor. Genç mimar, yeni mezun bir tasarımcının hiç şansı yok. Dosya öyle kallavi isteniyor ki, karneler, onlar, şunlar, bunlar. İhaleye girebilecek talipli sayısı az oluyor bu durumda.

Gezi’de ne oldu? Protestolar sırasında minik geri adımlarla her şeyin tek kişinin kararıyla şekillendiğini anladık. Sonunda “Tutturmuşsunuz bir AVM, ortalıkta daha proje yok” lafına geldi. Acaba bu protestolar, sadece üç-beş ağaç için değil de kimseyi bilgilendirmeden, gizli saklı projeler ile kenti ve ülkeyi yangından mal kaçırır gibi şekillendirmeye kalkıştığınızdan olmasın? Tersanelerde de aynısını yaşıyoruz.

*Yrd. Doç. Dr. Mimar

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın