Tarlabaşı’na ‘yenileme’ darbesi

Oktay Ekinci'nin 04 Nisan 2013'de Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazısı.

Sit alanında ‘koruma’ yerine ‘yenileme’ kurulunu
yetkili kılmanın yüz kızartıcı sonucu

“Tarlabaşı projesinde farklı yükseklikteki binalara kat ilavesi yapılarak tek bir bina gibi inşa edilmesi, böylece yapıların eşit yüksekliklere çıkarılarak ‘özgün kimlik’lerinin yok edilmesi mimarlık dünyasında tepki yarattı.” (Ceren Çıplak-Cumhuriyet 10 Mart)
Gazetemizde “Tarlabaşı Dümdüz” başlığıyla yer alan bu habere ilgi duyanlar sordu: “Projeyi koruma kurulu onaylamadı mı?”
Haklılar; ama “onaylamadı”! Çünkü maalesef, “adına ‘yenileme’ denilen bir kurul projeyi uygun gördü; asıl koruma kurulu yasayla devreden çıkarıldı.”
Nasıl mı?
“Yasal hazırlık”
Haberde görüşlerine başvurulan uzman mimarlar, tarihi yapıların “boyları değiştirilerek” restore edilemeyeceğini; bu yapıların “eski dokuyu farklı yükseklikleriyle yarattıkları için de” korunması gerekli “kent kimliği”ni oluşturduklarını vurgulamışlardı.
Buna rağmen “her biri kendilerine özgü yükseklikteki bitişik eski evlerden oluşan Tarlabaşı kimliği”ni hiç önemsemeyen bir proje, üstelik SİT alanında nasıl kabul edilebildi?
Denebilir ki asıl “bunu hedefleyen bir yasa” sayesinde…
16 Haziran 2005’te yürürlüğe giren “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”, Bakanlar Kurulu kararıyla “pazarlanmak istenen” tarihi semtlerin “yenileme bölgesi” ilan edilmesini öngörüyor; dahası, zaten var olan koruma kurulları yetkisiz kılınarak oluşturulan “yenileme kurulları”nın karar vermesini de hükme bağlıyor.
İşte bu “yasal hazırlık”la yenileme bölgesi ilan edilen Tarlabaşı’ndaki “yıkıma dayalı rant projesi” de görevi gereği kabul etmeme olasılığı bulunan koruma kurulundan adeta “kaçırılarak”, yeni oluşturulan yenileme kuruluna teslim edildi!
Rant silueti
Peki, “eski yapıları yıkıp yüksekliklerini en üst düzeyde aynı seviyeye getirmek” hangi gereksinimin ürünü?
Bu durumda projeye daha dikkatli bakmak yeterli. Kültürel mirasın yaşatılması için “gerçek bir restorasyon” yerine, “yıkılan” binaların sadece cephelerinin “dekor” olarak kullanıldığı yeni binalar yapılıyor… Çünkü çoğu 70-90 m2’ye oturan Tarlabaşı evlerinin bu karakterleri, koca koca iş ve ticaret alanları elde etmeye engel.
Bu nedenle binaların “içleri boşaltılarak”, başta AVM olmak üzere büyük rant tesislerine yeterli büyüklükte mekânlar elde ediliyor. Yani, haberde de vurgulandığı gibi çok sayıda tarihi bina “tek bir büyük kütle”ye dönüştürülüyor.
Peki, binaların tümünü aynı yüksekliğe çıkararak özgün doku ile karakteristik peyzajı yok etmek niye?
Bunun da en kısa yanıtı “rant mekânları”nı çoğaltmak. “Koruma”nın tüm ilkelerine aykırı olarak “dışı tarihi görünümlü, içi modern” iş ve ticaret alanları elde etmek için tüm yapılar aynı düzeye tırmanıyor. İçmekân kurgusu tamamen yok edilerek “gelecek kuşaklar”a artık geçmişin değil “rantın silueti” aktarılıyor…
“KoruMAma” kurnazlığı
“Kültür yoksunu” Tarlabaşı projesinin, “ayrıcalıklı rant” uğruna semt sakinlerinin evlerini yapımcı şirkete satmaya zorlanmaları; Beyoğlu esnafının “amansız AVM rekabeti”yle baş başa bırakılması gibi nedenlerle “kent ve kentli düşmanı” bir girişim olduğu çok söylendi, yazıldı… Bu tartışmalarda pek az değinilen ise adı ve amacı “koruma” olmayan bir kurulca projenin onaylanmasıydı. Cumhuriyet gazetesinin “Tarlabaşı Dümdüz” haberi işte bu akıl almaz bilim dışı onayın sorgulanmasını da gündeme getiriyor…
Koruma kurullarını tüm birikimleriyle “yetkisiz” kılarak kentsel sit alanlarındaki bu gibi rant projesi oyunlarını sözde Yenileme Kurullarına emanet etme “kurnaz”lığından bakalım ne zaman vazgeçilecek?

Etiketler

Bir yanıt yazın