Müzeler Konuşuyor: Müzelerin Mimarisi

İstanbul Modern'in ABD sanat müzelerinden profesyonelleri ağırladığı Müzeler Konuşuyor: Konuğumuz Amerika programına "Müzede Mimari / Müzelerin Mimarisi" başlıklı konuşmayla MoMA'nın Philip Johnson Mimari ve Tasarım Şef Küratörü Barry Bergdoll konuk oldu.

Bergdoll mimariyi sergilemenin eskiden imkansız görüldüğünü, artık pek çok insanın bunu yapabilir hale geldiğini söyleyerek konuşmasına başladı ve MOMA’da Mimari ve Tasarım departmanının kuruluşundan ve bugüne kadar mimarlıkla ilgili gerçekleşen sergilerden genel olarak bahsetti.

New York’ta yer alan MOMA’da (Modern Sanat Müzesi) Mimarlık ve Tasarım Bölümü 1930 yılında Philip Johnson tarafından kuruldu. Müze ilk kurulduğunda mimari olarak da sıradışı bir kurumdu ve kendini bugünün sanatına adamıştı, ayrıca mimarisinde klasik öğelerin hiçbirine rastlanmıyordu. MOMA’nın giriş kapıları da oldukça dikkat çekiciydi ve bunu uygulamak o zaman için çok radikal bir karardı. İnsanlar yolda yürürken kendini müzenin içinde bulabiliyor ve tüm kamusallık adeta müzenin içine giriyordu. Bergdoll o dönemki amaçlarının “Nasıl olur da bir müzeyi mimari bir öğe olarak tanıtırız, mimari öğeleri müzeciliğin içine nasıl dahil ederiz?” sorularının cevaplarını bulmak olduğunu belirtti.

MOMA’da 1932 yılında Mimari ve Tasarım departmanı “Uluslararası Stil: 1922’den Beri Mimarlık” sergisi düzenlendi. Sergi modern mimarinin son 10 yıllık döneminin yanı sıra mimariye yön verecek öğeleri içinde barındıran reformist yaklaşımı sergiliyordu. İzleyiciyi şok etme isteğiyle bu modern sergiyle alakasız olarak, serginin yapıldığı mekan klasik öğelere sahipti. 1934 yılında ise “Amerika yaşanılacak yer mi?” – “The Housing Exhibit of America” sergisinde birebir boyutlarda bir ev kurgulanmış ve orta sınıf kendi yaşamına ait bir kesiti ilk defa müzede görme imkanı bulmuştu.

İlerleyen yıllarda ise “House in the Museum Garden” adı altında MOMA bahçesinde birebir Amerikan evi yerleştirildi. En ufak detayına kadar bir evde bulunacak her şey burada yer almış ve sergi ile ilgili bir de katalog tasarlanmıştı. Katalogda ise eve ait tüm plan, kesit, detay çizimleri, evde kullanılan her bir malzeme ve bunların nereden alınabileceği yer alıyordu. Bu sergi MOMA tarihinin en başarılı sergilerinden biri oldu.

2008’de “Home Delivery” adıyla bu kez MOMA bahçesine Japon evi kuruldu. “Rising Currents-Projects for NewYork’s Waterfront” ise iklim değişikliklerinin NewYork üzerindeki etkisi, kentin çehresini nasıl değiştirdiği ve yeni koşullara uyum sağlamak için neler yapılması gerektiği üzerine gerçekleştirilmiş bir sergi. Sergi kapsamında New York Körfezi 5 bölgeye bölünerek, her bölgede 5 ekip çalışmış. Mimari sergilerin çok fazla olduğunu fakat herkese hitap etmektense, kapalı bir kesime hitap ettiğini söyleyen Bergdoll “Mimari nasıl herkese erişilebilir?” üzerine düşündüklerini ifade etti. Aynı zamanda bu ekiplere stüdyo alanı verilip, sonrasında atölyeler sergiye dönüştürülmüş, böylece halk da sürecin içine dahil olmuş. Atölyelerle beraber, sadece mimari öğelerin sergi mekanları olmak yerine, mimarlara aslında birçok imkan sunmuşlar. Kasırga sonrasında değişen iklim koşullarıyla beraber sular yükselince kenti korumak için alınacak önlemler üzerine düşünülmüş ve bu duruma yönelik projeler üretilmiş. “Kent ne ile başa çıkmak zorunda kalacak ve bu durumda daha iyi bir New York nasıl yaratılır?” üzerine bir sergi oluşturulmuş.

YAP İstanbul Modern Hakkında

Barry Bergdoll’un da seçici kurulunda yer aldığı YAP İstanbul Modern: Yeni Mimarlık Programı’nın beş finalisti kasım ayında belli olmuştu. Finalistler Evren Başbuğ, İnanç Eray, Meriç Kara ve Engin Ayaz’dan oluşan tasarım grubu; Sevince Bayrak ve Oral Göktaş (SO? Mimarlık ve Fikriyat); Ömer Selçuk Baz (Yalın Mimarlık); Alper Derinboğaz (Salon2); Onat Öktem ve Zeynep Öktem (ONZ Mimarlık). Beş finalistin önerdiği projeler arasında YAP İstanbul Modern: Yeni Mimarlık Programı’nda gerçekleştirilecek ilk geçici düzenleme projesi şubat ayının başında açıklanacak.

Bergdoll bu projenin kamusal alanları yaşayan alanlara dönüştürme ve global bağlamda lokal ürünlerin biraraya gelmesini amaçladığını söyledi. MOMA bu program için diğer ülkelerden jüri üyelerinin gelmesini ve tüm seçimin mekan ve tasarımla alakalı olmasını sağlıyor. Ayrıca bu yarışma ile beraber 5 finalistin eserleri hem İstanbul Modern’de hem de New York, Santiago ve Roma’da sergilenme imkanı bulacak. İnternet sitesinden de erişime açık olacak. Bu tutum aslında mimarlık karşısındaki modellere cevap olarak geliştirilmiş.

Etiketler

Bir yanıt yazın