Festina Lente: Acele işe şeytan karışır

Bosnalı üç ürün tasarımı öğrencisi tarafından tasarlanan, döngü şeklindeki köprü Saraybosna’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nin dış kısmına inşa edildi.

Adnan Alagić, Bojan Kanlić ve Amila Hrustić, Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim görürken 5 yıl önce köprü tasarımıyla ilgili bir yarışmayı kazandılar.

Festina Lente (Latince’deki anlamıyla “Acele işe şeytan karışır”) olarak adlandırılan, döngü biçimindeki köprü Miljacka Nehri’nin üzerinde 38 m boyunca uzanıyor. Köprü, nehrin ortasında, içinde iki bankın bulunduğu bir barınak oluşturacak biçimde takla atıyor. 

Güzel Sanatlar Akademisi’nin eskiden bir kilise olduğunu da hatırlatarak, tasarımcılar köprüyle ilgili “Köprünün dayandığı temel düşünce seküler ve ruhsal olanın birliğidir” diyor ve “Köprününün döngü şeklindeki kısmı ise sembolik bir geçittir” sözlerini ekliyorlar.

Çelikten yapılmış olan köprü, alüminyum levhalarla kaplanmış ve pürüzsüz yuvarlak kütüklerden yapılmış banklarla donatılmış. Köprü geceleri LED’ler yardımıyla aydınlatılıyor.

Son zamanlarda helyum dolu kocaman balonlarla tutulan, yayalar için kemerli kısımları, bisikletliler için de zikzaklı bölümleri olan çağdaş köprülere önem vermeye başladık. Daha önce Hollandalı mimarlar tarafından tasarlanan, döngü şeklindeki motor yolları ve lunaparklardaki trenlere benzeyen yüksek yaya geçitleri ön plana çıkıyordu.

Aşağıdaki kısımda tasarımcılardan alınan daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz:

“Festina Lente (Latince anlamı “Acele işe şeytan karışır”), tüm nesneler ve insanoğlu için önemsiz, kıvrak, uyumlu, sıradan bir irtibat noktası.

Köprünün dayandığı temel fikir seküler ve ruhsal olanın birlikteliği ve sağ taraf ile sol taraf arasındaki dengeyi kurmaktır. Bu köprüyü geçmek eşsiz bir deneyimdir. Bu eşsiz deneyimi yaratan ise köprünün özel tasarımı ve kapalı kısım olan geçitten geçerken karşılaşılan görüntülerdir. Geçitte karşılaştığımız görüntüler bizi başka bir boyuta geçmeye hazırlıyor ve ruhen canlandırıyor. Teknolojik çözümler ve köprünün modern tasarımı Saraybosna’nın markası olmuş durumda.

Yayalara ait bir köprünün inşası için teklif 2007’de ortaya atıldı ve beş yıl sonra da böyle bir köprü inşa edildi. Köprünün inşasında çeliğin yanı sıra camdan korkuluk kullanıldı. Köprü 38 metre boyunca uzanıyor. Köprü ayrıca Güzel Sanatlar Akademisi’nin önünde, onun ve bölgenin yarattığı atmosferle uyumluluk arz ediyor. Şimdinin Güzel Sanatlar Akademisi olan bu eski kilise binası ise, Viyanalıların ayrılması zamanında inşa edildi.

Köprünün biçimi eşsiz, sade ve aynı zamanda çekici. Bunun sebebi de yeni bir bakış açısı sunan bir dizi birleşimi tetikleyen beklenmezliklerdir. Köprünün üzerinde yer alan döngü sembolik bir geçittir. Geleneklerimizde de şehirlerin girişleri her zaman geçitlerle belli edilir. Köprü hattı, Güzel Sanatlar Akademisi’nin yüzeyleri arasında en ayrık duran yüzey gibi görünmektedir.”

Etiketler

1 Yorum

  • oruc-kenan-yildirim says:

    Burada mimarlar odasının ve ilgili devlet kuruluşlarımızın dikkat etmesi gereken çok özel bir olgu var: “Güzel Sanatlar Akademisi” ‘nde okuyan “ürün tasarımcıları” . Bunlar mimar veya mühendis değiller, ve yaptığı çalışmalar inşa edilmeye değer bulunuyor. Batı Avrupa’daki modern sanat müzelerini gezerken çoğunlukla karşılaştığım birşeydir bu. mimar olmayan sanatçılar birçok bina tasarımı yapmış, ve bu binalar inşa edilmişlerdir. Gelişmiş ülkeler görüşü: “binaları tasarlamak ne mimarların nede inşaat mühendislerinin tekelinde değildir” şeklindedir. Buna biraz “iş bölümü” de diyebiliriz. İnşaat şirketlerinde yeni bir bölüm açılması teklifide diyebiliriz. Önerim “teknik mimarlıktan” öte bir de “tasarımcı mimarlık” bölümleri açılmasıdır. ABD’deki mega inşaat şirketlerinde bu alışılagelmiş birşeydir. Bu şirketler freelance veya proje tasarım aşamasında saantçılara kapılarını açık bırakmaktadır.

    Yani gelişmiş ülkelerde saantçıların iş dünyasında, inşaat dünyasına katılımı yüzyıllar öncesinden yerleşmiş ve sonuçta bugün gördüğümüz o güzel şehirleri inşa ettiklerine göre, bu olguya burada hangi “sanat düşmanı” karşı çıkacaktır? Zaten mimarlar, güzel sanatların temellerini ressamlar, heykeltraşlar, endüstriyel tasarımcılar ile aynı şekilde almaktadır; temel tasarım ile. Bu eğitimden sonra bir alanda uzmanlaşmaya doğru gidilmektedir. Eh bu durumda temeller aynı olduğuna göre bir alandakilerin öbür alanlara sulanması çok normal ve serbest olmalıdır, sistem ve altyapıda bu heves ve merakı sadece körükleyip teşvik etmelidir. Aksi halde odalar statükocu kapalı kutudan farksız olmayacaktır, unutmayın “değişmeyen tek şey değişimdir” demiş bir filozof. Takdir ve yorumu sizlere bırakıyorum.

Bir yanıt yazın