Halk Kütüphane İstemiyor

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı François Hollande'ın da katılımıyla Fransa'nın kuzeyinde yer alan ve eski bir kömür madeni kasabası olan Lens'te, Louvre'un ilk bölgesel şubesinin resmi açılış töreni gerçekleştirildi.

Ziyaretçilere 12 Aralık’ta kapılarını açan müzenin toplam maliyeti 195 milyon dolar. Louvre-Lens’in tasarımı Japon mimarlık firması Sanaa’ya ait. Burada sergilenecek eserlerin büyük bir bölümü Paris’teki Louvre’un koleksiyonundan dönüşümlü olarak getirilecek. Son dönemde Fransa’nın belli başlı müzelerinin gerçekleştirdiği atılımlardan bir diğeri olan projenin hedefi, sanatı ülkenin daha ücra yerlerinde yaşayan halkın ayağına götürmenin dışında, bu bölgeleri kültürel çekim alanlarına dönüştürmek ve ekonomik açıdan canlandırmak. Pompidou Center da 2010’da ilk bölgesel şubesini yine Fransa’nın kuzeyinde yer alan bir başka post-endüstriyel kent olan Metz’de açmıştı. Müzenin yılda 700.000 ziyaretçi çekmesi bekleniyor.

Louvre’un bu yeni uydusu için belirlediği hedeflerden biri de sanata nasıl bakılması gerektiği konusunda halkı bilinçlendirmek. Bu doğrultuda eserler, en son bilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak eğitici bir bağlamda sunulacak. Bu yolla eserlerin daha “kolay” anlaşılacağı düşünülmüş. Öte yandan Paris’teki Louvre’un yöneticisi Henri Loyrette, “Lens, pek çok kriz nedeniyle epey hırpalanmış bir yer ve tam da ulaşmak istediğimiz bir nüfus yapısına sahip,” diyor. Bu sözlerden de anlaşıldığı üzere, müzenin gelişiyle önü açılacak kentsel dönüşüm sonucunda yaşanması kaçınılmaz olan yeni kriz pek hesaba katılmamış.

Şimdiye dek ikinci lig futbol takımı ya da kömür madeni atıklarından oluşan devasa yığınları ve elbette yüksek işsizlik oranı dışında belli başlı bir özelliği bilinmeyen bu ufak Fransız kasabasında Louvre’un bir şube açması, acaba umut edildiği gibi Lens halkının sorunlarına çare olabilecek mi? Baştan beri, yani kurulmaya başladıkları 19. yüzyıldan beri, modern müzeler, kalabalıkların ıslah edileceği, “yurttaş”ların terbiye edileceği okullar, disiplin ortamları olarak görülmüş. İngiltere’de, Victoria Dönemi (1837-1901) kültürel reform politikalarının başını çekenlerden Sir Henry Cole, işçileri “tanrının günü” saydığı tatil günlerinde umumhanelerden ve meyhanelerden ancak müzelerin kurtaracağına inanır: “Müze mutlaka onlara akıl ve terbiye ihsan edecek, yollarını cennete çıkaracaktır.” Bu uğurda, peş peşe açılan müzelere o zamanlarda nadir olan elektrik tesisatı döşenerek akşamları da açık kalmaları sağlanmış, hatta müzelerde içki servisine başlanmıştır. Ama bu müzeleşme hamleleri, bir türlü amaçlarına ulaşamaz. Sanat sosyolojisinin bulguları, liberallerin müzeye bağladıkları toplumsal uzlaşma umudunu boşa çıkarmaktadır. Bourdieu ve Di Maggio’nun araştırmaları, müzenin toplumsal eşitsizlikleri dengelemek bir yana, onları pekiştirdiğini ve meşrulaştırdığını ortaya koyar.[1] Zaten Bourdieu’ye göre sanatla ilgili kültürel donanımı olmayanların, veya onun terimiyle kültürel sermayesi olmayanların, müze sanatıyla ilgilenmeleri beklenemez. Kültürel sermaye ise sınıfsal formasyonla ilgilidir.Ona göre “beğeni sınıflandırır”. İşte şimdi Lens halkı bütün bu tarihin bilincinde olduğunu ortaya koymakta ve kömüre bulanmış çevrelerine ve hayatlarına sunulan sanat hazinesini reddetmektedir.

“Lokomotif” çekim alanları yaratmak amacıyla, bir yerleşim bölgesinin karakteri, buna bağlı görünümü ve yerli halkın yaşamsal beklentileri göz ardı edilerek, hoş bir kıyafet misali iliştirilen Louvre-Lens, mimari açıdan dev bir showroom’u andırıyor. Yaklaşık 28.000 m²’lik bir alan üzerine kurulan yapının havadan görünüşü, bu müze-kütlenin kentin bütünü içindeki ayrıksılığını daha net ortaya koyuyor ve sanki, uzaylılar tarafından bir gecede kondurulmuş izlenimi veriyor. Sonuç itibariyle görünen o ki, Louvre-Lens’e getirilecek eserlerden Delacroix’nın La Liberté Guidant de la Peuple’nün özgür fahişesi, bu kez Lens’in işsiz işçi kitlesini müzelere “yürümeye” çağıracak.

Etiketler

Bir yanıt yazın