Superpool ile Sokaklar, Kentsel Hareketler ve Projeleri Üzerine

Sokak Bizim Derneği'nden Melike Selin Durmaz, Superpool ile kente dair çok özel bir söyleşi yaptı.

Bir mimarlık ve tasarım ofisi olsa da çok disiplinli projeler üreten, İstanbul’daki ulaşım ve kamusal mekan meselelerine bulaşan ve kent için birşeyler üretmek isteyen,yeni nesil enerjiyi destekleyen Superpool ofisinin kurucuları Selva Gürdoğan ve Gregers Tang Thomsen ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti paylaşıyoruz. İstanbul özelinde gelişen sohbetimizde; sokakları ve gündelik hayatı konuşup, kente yönelik bakış açılarını ve projelerinde ele aldıkları yaklaşımlarını dinledik. Yurt içi ve yurt dışı eğitim süreçlerini karşılaştırırken aslında “birlikte hareket etme”nin, sivil toplum kuruluşlarının ve katılımın kent ve kentli için ne kadar önemli olduğunu farkettik. Kişisel ve kurumsal bilgilerine ise söyleşimizin sonunda yer verdik. Şimdi sohbet zamanı…

Sokak Bizim: Derneğimizin ilgi alanları itibariyle ve çoğunlukla şehir plancısı gençler olarak dikkatimizi çeken projeler üretiyorsunuz. Bu projeler ve superpool hakkında merak ettiklerimizden önce kentin en temel öğesi olarak gördüğümüz “sokak” ile başlamak isteriz…

Size göre “sokak” ne anlam ifade eder?

Selva Gürdoğan: Yaptığımız bir çalışma ile açıklayabiliriz. 2009 yılında Urban Age Konferansında yer almamız teklif edildi. Ömer Kanıpak’ın çağrısı üzerine bizimde dahil olduğumuz 5 farklı ofise İstanbul için üretilecek projeleri ile katılım çağrısı yapıldı. Tüm bu çalışmalar “İstanbul için 5 Proaktif Senaryo (5 Visions)” adlı kitapta bulunuyor. Geliştirdiğimiz “50/50, Yarı Yarıya İstanbul” proje sürecimizde “kamusal mekan” kavramını ele aldık. Ve farkettik ki, İstanbul’da doğru kamusal mekan aslında sokaklara karşılık geliyor. Sokaklar en çok ve sürekli halde kullanılmakta olan yerler. İstanbul’da parkları ve meydanların ele alınması sorunlu bir durum çünkü herzaman Avrupa’daki örnekler ve anlamları üzerinden karşılaştırılıyorlar. Dolayısıyla başarılı görülmedikleri için İstanbul’da kamusal mekanın sorunlu olduğu sonucuna varılıyor. Ancak kafamızı çevirip sokakları incelediğimiz zaman aslında İstanbul’da yaşayan kamusal mekanlar olduklarını ve pek çok kamusal etkinliği birarada barındırdıklarını görebiliriz.

Gregers Tang Thomsen: Herşey, tüm hareket ve etkinlik sokakta gerçekleşiyorlar.


Urban Age- Proje 50/50′den bir kare…

Selva Gürdoğan: Belki tasarım eğitimi alan kişilerin beklediği şekilde çalışmıyor olabilir İstanbul’daki parklar ve meydanlar… Ama kamusal hayat sokaklarda var oluyor ve bu mekanları işler kılıyor. Karşılıklı etkileşiyor. Biz de bunu çalışma sürecimizde daha iyi farkettik. Dolayısıyla kamusal mekanlar olarak sokaklara odaklandık ve buraları daha rahat ve konforlu nasıl işler kılabileceğimizi tartıştık. Tasarım kriterleri ve önerilerinden ziyade –burası araba, burası kaldırım vb. gibi- daha çok bağlantılarını ele aldık. Baktığınız zaman aslında bir evin oturma odası gibi bir işlevi ve anlamı olduğu görülüyor.

Gregers Tang Thomsen: Tabi diğer yandan 2 açıdan problem teşkil eden bir ulaşım problemi var. Kent ölçeğinde baktığımız dolaşımın tıkanıklığı söz konusu. Ve mahalle ölçeğine indiğiniz zaman sokaklardaki trafik akışı, arabaların park etme hali ve sorunları oldukça dikkat çekici.

Sokak Bizim Derneği: Demek sizin için sokağın anlamı Avrupa’daki haline kıyasla İstanbul’da daha güçlü…

Gregers Tang Thomsen: Evet kesinlikle, İstanbul’daki işleyiş durumu nedeniyle…

Selva Gürdoğan: Bence bu şehrin gündelik ilişkilerindeki yakınlığı ve kolay kurulabilirliği ile alakalı. Sokaktaki işleyiş bir Pazar günü etkinliği veya bir akşamüstü buluşması gibi planlı bir şey değil. Çok gündelik bir durum… İnsanlar kurduğu gündelik ilişkilerini doğrudan sokakta yaşamayı tercih ediyorlar öncelikle. Tabiiki bu aynı zamanda hem iklimin hem de kültürel alışkanlıkların şekillendirmiş olduğu da bir durum.

Sokak Bizim Derneği: Belki bu aynı zamanda sıradaki soruyla da ilişkili. Bir kentin erişilebilir ve yaşanılabilir olması için gerekli koşullar nelerdir sizce? Ve bu koşulları İstanbul özelinde nasıl değerlendirmeliyiz?

Selva Gürdoğan: Öncelikle belirtmek isterim ki şehir plancıları olmadığımız için soruyu içeriği bakımından profesyonel bakış açısıyla yanıtlayamayabiliriz. Ancak artık “İstanbullu”lar olarak deneyim ve gözlemlerimizi paylaşabiliriz. Bilindiği üzere, 10-15 dakikalık yürüme mesafesi uygun ve kolay erişim kriteridir. Özellikle de çocuklarınız var ise şehrinizde bu yürüme mesafesinde ve maksimum 20 dakika araba kullanma süresinde eriştiğiniz yerler size uygun ve rahat bir yaşam alanı sunmalıdır. Ve bu yaşam alanı aslında sizin kendi şehriniz, şehir ölçeğiniz haline geliyor.

Gregers Tang Thomsen: Ve bunun bir sınırı veya koşulu yok aslında. Bir yanda kentin kendi kaynakları ile var olduğu ve tüm limitleri ile tanımlanan fiziksel, doğal vb. sınırları var ve bizlerin bu sınırlar içinde kendimize yarattığınız bir çevre var, ayrı ayrı çizdiğimiz mesafeler ile tanımlanan.

Selva Gürdoğan: Böylelikle sorunuzu 2 ölçekten ele alabiliriz. Kent ölçeğinde kaynaklarına bakarak olması gereken kriterler ve koşulları anlamak. Örneği ekolojik kriterler çerçevesinde sağlıklı bir kentin kriterleri ile değerlendirmek gibi… Hava kirliliği karşısında kentin hava sirkülasyonunu gerçekleştirmek gibi… Bu değerlendirmelerin yanısıra insan ölçeğinde, insanın doğrudan ve kolay erişimine ve her mahalle içindeki ihtiyaçlarının karşılanabilir oluşuna bakmak ki burada “mahalle” oldukça önem kazanıyor aslında. Mahalle ölçeği tasarlanabilirlik açısından da elverişli…

Gregers Tang Thomsen: Ve aslında bu ölçek okul ünitesinin erişilebilirliği çerçevesinde tanımlanmaktan çok öteye geçmiş durumda.

Selva Gürdoğan: Evet. Ancak bir şekilde, mahalle yerel ölçekte plan ve tasarım sürecine başlangıç için ideal bir kavramdır. Haliç kıyısındaki yeşil alana bakarsak buraların varlığı belki çoğu insana bir anlam ifade etmez. Çünkü ulaşımı zordur. Kentte yeşil alana baktığınızda kentin sınırlarına itildikçe etkin ve işler halde değil. Dolayısıyla mahalle ölçeğinde bu ihtiyacın çözümlenmeye başlanması, mevcut durumun da etkin hale getirilmesi gerekiyor.

Gregers Tang Thomsen: Trafik problemi ile ele alırsak insanlar yarım saat veya bir saat bu yeşil alanlara ulaşmak için kent içi seyahat etmek zorundalar, arabalı veya toplu taşıma ile ki bu oldukça sorunlu bir durum.

Sokak Bizim: Peki siz kent içi ulaşımınızı nasıl sağlıyorsunuz? Ofisiniz Karaköy’de… Ne tarafta yaşıyorsunuz?

Selva Gürdoğan: Bizler de her gün köprü yolunu arabayla aşındıran çaresiz insanlar arasındayız. Mantıksız bir tercih maalesef farkındayız ancak biz Üsküdar’da oturuyoruz. Bu tarafa geçmenin bir yolu da denizyolu…

Gregers Tang Thomsen: Ancak çocuklarla hareket ediyoruz, ofise getiriyoruz

Selva Gürdoğan: Ve evden iskeleye yokuş aşağı erişim oldukça zahmetli ve yorucu oluyor her birimiz için. Denemedik değil ancak süre olarak baktığınız zaman pek bir fark yok ancak konfor açısından çocuklar ve eşyaları gibi nedenler etkileyici oluyor. Dolayısıyla araba kullanımıdır tercihimiz. Bu tercih ile çok mutlu değiliz…

Gregers Tang Thomsen: Bizim için şu anda en uygun yöntem bu maalesef…

Sokak Bizim Derneği: Arabalı feribot bir çözüm olabilir mi sizin için, Üsküdar’dan?

Selva Gürdoğan: Bu daha da kötü bir tercih maalesef. Bunu da denedik. Elverişli olamıyor. Aslında kitap okuyabilir veya uyuyabilirsin feribotta…

Gregers Tang Thomsen: Ancak pek sabrı olmayan iki çocukla isen bu durum pek uygun olmuyor.

Sokak Bizim Derneği: Buraya, Karaköy’e gelince arabayı park etme meselesini nasıl çözüyorsunuz? Yer bulabiliyor musunuz rahatlıkla?

Gregers Tang Thomsen: Özel otoparkları kullanıyoruz. Aslında buradaki ilişkiler ve kendiliğinden gelişen sistem çok işlevsel. Sokakta bazı adamlar var. Park yeri bulmanıza gerek kalmadan arabanızı alıp oraya buraya park edip mutlaka bir yer buluyor ve size geri teslim ediyorlar. Bir tür vale gibi… Ama formal değil aslında fakat bu bir sistem burada.

Selva Gürdoğan: Ancak biz mahalleye sonradan gelenler olarak henüz bu sistemden faydalanacak yakınlıkta değiliz onlarla. Zaman lazım : )

Sokak Bizim Derneği: Bu genel bir soru olacak tabi ama gözlem ve deneyimlediklerinizden yararlanarak İstanbul’un geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bizi ve bu şehri neler bekliyor? Ve bizler beklemek dışında neler yapabiliriz?

Selva Gürdoğan: Bizim de katıldığımız ve İstanbul’da konumlanan Audi Urban Future programı içerisinde İstanbul diğer bir takım kentler ile karşılaştırılmaktaydı. Sao Paulo, Mumbai ve daha bir çok dramatik problemlere sahip olan diğer kentlerle yanyana getirildiğinde aslında İstanbul’un aşmış olduğu bazı sorunları farkettik. Ve diğer yandan da çözülebilecek düzeyde sorunlara sahip olunduğumuzu görmek önemliydi. Dolayısıyla çözümlere odaklanmak gerektiği ve bunun arayışı farkedilmeli diyebiliriz.


Audi Urban Future’da İstanbul Önerileri

Sokak Bizim Derneği: Harekete geçmek. Önümüze bakıp yola koyulmalı yani…

Selva Gürdoğan: Aynen öyle, dernek olarak sizin de yapmakta olduğunuz gibi… Harekete geçmek! “Move on”… Bir sokağı ayda bir gün veya bir zaman koruyarak şehre dokunmak önemli bir adım. Şehir için birşeyler “yapıyor olmak” önemli. Ben buna inanıyorum ve umuyorum. Şehrin enerjisi giderek akışkan hale geliyor sizin gibi gençler ve girişimci projelerle…

Sokak Bizim Derneği: Aslında belediyeler de keşke giderek alsa bu fikirleri ve bizlerin yanısıra uygulamak istese… Haftada bir veya Ayda bir sokaklarda etkinliklerin düzenlenmesi, arabalardan arındırılması gibi…

Selva Gürdoğan: Aslında toplum olarak bizlerin bunu gerçek kılıyor olması gurur verici bir şey. Yani belediyelerin yapabilirliğinden öte toplum tabanlı bir harekete geçiş güven verici.

Gregers Tang Thomsen: Katılıyorum ben de… Belediyeleri beklemeye ihtiyacımız yok. Hatta yaşadığın semti mahalleyi geliştirmek için birbirinden öğrenerek harekete geçmek daha da önemli ve gerçek.

Selva Gürdoğan: Bu noktada bir takım özdeyişlerden bahsetmek isterim. İlki, “toplumlar hakettiği şekilde yönetilirler.” Ve bir diğeri ise nasıl yönetildiğimizi değiştirmek istiyorsak önce kendimizi değiştirmemiz gerektiğiyle ilgili… Dolayısıyla toplumdan başlayacak bir hareketi ve dinamizmi anlamlı buluyorum. Bu eski özdeyişler kültürümüzün bir parçası ve çok doğrular.

Gregers Tang Thomsen: Ve biri harekete geçmeden kimse adım atmaz…

İstanbul kaldırımları üzerine bir olimpiyat denemesi

Selva Gürdoğan: Öte yandan bizden önceki nesiller, şehirlerin daha yönetilebilir ölçekten olağanüstü yoğunluğa sahip döneme geçişine tanık oldular. Onların yaşamış ve biliyor oldukları nostalji içerisinde geliştirmiş oldukları kıymet bilirlik var. Biz nasıl hareket etmemiz gerektiğini bilemiyoruz. Ama şikayet etme lüksümüz yok. Nostaljik de olamayız çünkü o gerçekliğin nasıl işlediğinden de çok uzağız şu an. En önemlisi bu durum içerisinde çözüm üretebilmek ve işler bir düzen bulmak.

Sokak Bizim Derneği: Bir mimarlık ofisi olmanıza rağmen kent ölçeğinde bazı yaklaşımlar üretiyor olmanız ve başta da konuştuğumuz gibi erişilebilirlik, ulaşım ve kentsel mekan problemleri ile ilgilenmeniz dernek olarak dikkatimizi çekti. Mimari tasarım projelerinizin yanısıra bu ölçekle ve problemleriyle ilgilenmenizin nedenleri nedir?

Selva Gürdoğan: Çok özgün olduğumuzu düşünmüyorum. Bizim nesilden pek çok mimar İstanbul’un genel hali ve problemlerine dikkat çekmeye çalışıyor. Belki bizim tavrımız, ele aldığımız problemin çözümünü daha uygulama odaklı sonuçlandırmak. Belki “Harekete Geç” nesli oluşumuzu benimsemiş olmamız belki de farkı yaratan… Bizim için OMA’daki (Office for Metropolitan Architecture) deneyimimizden öğrendiğimiz önemli bir konu; önce içeriği ve problemin büyüklüğünü anlamak, bir şeyi tasarlamadan önce mevcut koşulların ne olduğunu sorgulamak. Bir diğer öğrendiğimiz ise fark yaratarak birşeyleri değiştirebilecek olmak. Öğrendiklerimiz oldukça mimari ölçekten deneyimleyerek oluştu. Basit çözümlemeler ve farklı yaklaşımlar ile tasarıma işlerlik kazandırıp fark yaratmak.

Gregers Tang Thomsen: Ayrıca fark yaratmak istemek yüzeysel bir neden olmamalı. Gerekçeleriniz olmalı. Ve bunu ifade etmek için çok çalışmalısınız. Karşınızdakine bunu açıklayabilmek önemli. Konuyu farklı birşekilde ele alışın yarattığı avantajı aktarabilmek, bununla neler kazanılabileceğini sunmak ve bunu bütün olarak verebilmek fark yaratır. Çalışıp tespit ettikleriniz ve bunlar karşısında tasarladığınız öneriler ile…

Selva Gürdoğan: Dolayısıyla öncelik problemi anlamak. Örneğin İstanbul’dayız. Binalarla ilgili meselelerden çok binaların arasındaki boşlukların anlamı ve durumu bir konu olarak öne çıkıyor. Ve mümkün olan, olabilecek iyi tasarım önerilerinin uygulanabilirliği… Ve bunu belki de bencilce hayata geçirme isteği. Kendinizi ve yaşadığınız çevrenin daha iyi bir ortamda gelişmesini, daha iyi bir şehirde yaşamayı istemek çok doğal. Böylelikle neler yapabileceğinize bakarak işe koyulmak gerek.


Urban Age- Proje 50/50- Yaşanılabilir sokaklar, etkin kamusal mekanlar

Gregers Tang Thomsen: Dolayısıyla Urban Age, Audi Urban Future vb. girişimler altında geliştirdiğimiz projelerde bir ütopya peşinde olmak yerine “yaşadığımız şehrin daha iyi olmasını nasıl sağlayabiliriz”den hareketle gerçekleşebilir fikirler üzerine çalıştık. Ve işler hale getirilebilecek olmasını dikkate alarak…

Selva Gürdoğan: Ve bizce bu mümkün. Bu tür yaklaşımlara ihtiyacımız var. Fikirlerimizin uygulamaya dönük olabileceğine inanmak.

Sokak Bizim Derneği: Bu noktada görüşlerinizi merak ettiğim bir konu; mimarlık fakültelerinde kimi zaman çalıştaylara ve söyleşilere davet edildiniz veya ortak projeler ürettiniz… Bu süreçte eğitim ortamını, gerçek hayat ve pratikle ilişkisini, proje süreçlerini gözlemleme şansınız oldu mu? Fikirlerinizi merak ediyorum…

Selva Gürdoğan: Evet direk olarak söyleyebilirim ki öğrenciler gerektiği kadar çok çalışmıyorlar. Yeterince merak etmiyorlar. Sadece sistemden dolayı mı veya öğrencilerden mi kaynaklanıyor bu konuda pek kesin konuşamayız.

Gregers Tang Thomsen: Büyük bir fark var aslında. Selva’nın da benim de eğitim hayatımızda deneyimlediğimiz bir stüdyo ortamı var. Herhangi bir sınıftan veya mekandan fazla birşey ortaya çıkan bir stüdyo kültürü. Sadece sana ait bir masa var, yanında çalışan ve yine kendine ait çalışma alanları olan meslektaşların var. Aynı proje ile uğraşıyor ama pek çok farklı bakış açısıyla birbirinden farklı tasarımlar üretiyorsunuz. Stüdyo süreci sizin her seferinde yeniden beslenmenize ve gelişmenize katkı gösteriyor. Ve bu süreçte disiplin söz konusu… Kendinize kalarak öğreneceklerinizden daha çok şey öğreniyorsunuz biraradayken. Bir şeyin birçok açıdan çözülebileceğini görüyorsunuz. Mimarlık öğrencisi olmak bir tarih bölümü öğrencisinin çalışma ortamından daha farklıdır. Aslında daha doğal ve komün ilerler.

Selva Gürdoğan: Yalnız başınıza öğrenemezsiniz. Çünkü birşeyin pek çok tasarım yöntemi ve alternatifi vardır. Birden fazla doğru cevap olduğunu görmelisiniz. Ben İTÜ’de de eğitim aldım. Kapılar her zaman açık değildi stüdyoda çalışmak için. Ama sonraki okulum SCI-Arc’da (Southern California Institute of Architecture) eğer bir Pazar günü bile stüdyoda değilseniz başınız dertte demekti.

Gregers Tang Thomsen: Öğrenim süreci stüdyo ile oluşuyordu. O mekanda bulunmanız ile gerçekleşiyordu. Sadece mimarlar için değil, şehir plancıları, grafik tasarımcılar vb. uzmanlık alanları için de geçerli… Herkes bu stüdyo kültürüne sahipti. Ofisimizde de bu böyle işliyor. Bir çizim sadece birine ait değil, herkesin katılımıyla evriliyor aslında. Birlikte çalışmak ve binayı çalışır hale getirebilmek önemli… veya bir sokağı veya bir düşünceyi…

Selva Gürdoğan: Sanırım önceki nesillerde durum farklı. 80’lerden önce aslında bir stüdyo kültürü varmış Türkiye’de… Tabi ki kontrol etmek lazım ama sanırım bu bir YÖK tutumuydu. Askeri darbe döneminden sonra sanırım bir yenilenme ile bu süreç değişti. Çünkü üniversitelerdeki bu açık alan oluşumu engellenmeye, birlikte üretme ortamı daraltılmaya başlandı. Bilmiyorum dünyada kaç tane üniversite var kapısından içeri girmenizin denetlendiği ve daimi kontrol altında tutulduğu… Bizim okullarımız herhangi bir denetim olmadan, kimlik kartı göstermeksizin herkese açıktı. Günün her anı… Sanırım bazı STK’lar bu “Açık Üniversite” konusunda da birşeyler üretilmeli, bu konuyu ele almalı.

Sokak Bizim Derneği: Projelerinize geri dönersek, dolmuş ve bisiklet harita üretimleriniz oldukça eğlenceli görünüyor… Bu fikirler nerden geldi? Neler düşünerek ve nasıl ele alıp ürettiniz bu süreci?

Gregers Tang Thomsen: Yine kendi yaşam alanımızda olmasını istediklerimizden yola çıkarak hareket ettiğimiz şeyler. Bisikletle hareket etmek veya dolmuş sistemini anlamak gibi ihtiyaçlar ile oluşan fikirler aslında… Dolmuş aslında çok işlevli bir sistem ancak Türkçe bilmeyen bir yabancı için kısa zamanda çözmesi zor. Dolayısıyla aslında tüm kenti kaplayan ve diğer ulaşım sistemleri ile ilişkili işleyen bu sistemi sunmak önemli geldi.


Dolmuş Haritası

Selva Gürdoğan: Bisiklet haritası ise zamanımız olan bir döneme geldi. Gregers her zaman bisikletlerle ve bisiklet kullanmakla ilgilenmiştir. Yine konu bunun neden İstanbul’da işlemiyor olduğunu kendimize sormamız ile gelişti. Bazen düşünülüyor ki bu topografyadan kaynaklanan bir durum mesela… Biz de dedik ki bu ele alınması gereken bir konu. Topografya ile sokak haritasını çakıştırarak hangi sokakların bisiklet kullanımına elverişli olduğunu ve ne tip alternatif rotalar elde edebileceğimize baktık.

Gregers Tang Thomsen: Haritanın eksiklikleri var aslında. Sokakların yanısıra belli toplu taşıma kullanımları ile de çakıştırmak gerekiyor. Örneğin finüküler sistemine bisikletinizi alıp o eğimi aşabilirsiniz.

Selva Gürdoğan: İstanbul’da çoğu caddeyi ve ana güzergahları ele aldığınız zaman aslında neredeyse düzler. Tepelik bir yerde olsa bile uzun bir mesafe kat edip dolanan bir düzendeler.

Gregers Tang Thomsen: Daha fazla yol kat edecek olsanız bile yine de belli bağlantılar kurularak erişiminizi sağlayabilirsiniz.

Selva Gürdoğan: Aslında çok da ciddi bir bisiklet haritası planlaması değildi bu. Sadece topografya ve sokak arasındaki ilişkiyi görebilmek ve bisiklet erişimi için alternatiflerini ele alabilmek adına yapılmış bir çalışmaydı. Sokak sokak bir analiz yapmadık örneğin kaldırım genişlikleri uygun mu gibi…

Sokak Bizim Derneği: Bunu bir işbirliği içinde mi yaptınız yoksa yayın amaçlı mıydı?

Gregers Tang Thomsen: Burada yaptık ve sonrasında dikkat topladık.

Selva Gürdoğan: Detaylı olarak kullanılabilir bir haritaya sahip olmak isterdik. Ama harita daha çok teorik bir çalışma. Bisikletlilerin bütün şehri kat edebilmesini sağlayamaz ama bunu gerçekleştirmek için zamana ve desteğe sahip olmayı isterdik.

Sokak Bizim Derneği: Yine de şu çok önemli, bu tip girişimci projeler akademik ortamdan tutun özel sektöre, STK’lara kadar bir beyin fırtınası etkisi yaratıyor. Bu anlamda da önemli… Bu nedenle sormak isterim, bu tip projeleri işbirliği içinde mi gerçekleştiriyorsunuz, örneğin üniversiteler, STK’lar, yerel yönetim veya özel sektör… Veya tercih eder misiniz?

Selva Gürdoğan: Uygulama odaklı ve konu özelinde, örneğin sizin derneğiniz gibi, Herkes için Mimarlık gibi ve belki de bilmediğim daha pek çok konuda gelişen girişimler gibi yeni enerjiler görmek önemli, hatta bu tip projeleri gerçekleştirebilecek fonlar bile var. Ve yapabilecek çok şey var.

Sokak Bizim Derneği: Peki sizin öncelikleriniz nasıl? Bir mimarlık ofisi olmanız nedeniyle bu tip projelere ve girişimci işbirliklerine zaman ayırmak, sıraya koymak…

Selva Gürdoğan: Aslında şanslıydık. Örneğin dolmuş haritası müşteri tarafından talep edildi. Bunun yanısıra Mapping İstanbul kitabı, Audi Urban Future katılımı, Urban Age vb. projelerin gerçekleştirilmesi bizden istendi. Aslında bir araştırma ve kaynak üretimi eksikliği söz konusu ve bir yandan bu sürece fon sağlamak da ayrı bir konu. Biz bu tür projeler yapmayı seviyoruz çünkü öğrenmeye devam ediyoruz.


Mapping İstanbul çalışması

Gregers Tang Thomsen: Ancak tabi biz bir dernek değiliz. Projeler için kaynak bulmaya çalışmamız gerekiyor.

Sokak Bizim Derneği: Superpool ekibinin katılımı nasıl? Burada çalışan herkes bu tip projelerin geliştirilme sürecine dahil oluyor mu? Sorma nedenim şu ki duyarlılığı, dinamizmi ve harekete geçişi, yaşam ve çalışma alanlarımızda başlatabiliyor olmak da önemli, öyle değil mi?

Selva Gürdoğan: Kesinlikle haklısın…

Gregers Tang Thomsen: Buranın yanısıra örneğin Mapping İstanbul çalışmalarında oldukça fazla öğrenci dostumuz, akademisyen çalışma arkadaşlarımız destek verdi. Onlarla birlikte ilerledik.

Selva Gürdoğan: Audi Urban Future projesinde Memed Erdener ile ortak çalıştık ve bir dizi mülakatlar gerçekleştirdik. Ve aslında kamuoyu araştırması adına ufak çapta bir çok online proje ürettik ve öğrendik. Farkettik ki kamu katılımı kısmı en zor iş. Taksim sürecinde de farkettiğimiz bu… Biz mimarlar olarak öneri projelerimizle veya olmaması gerekenleri ifade ederek dikkat çekmeye çalışsak da Taksim projesinin bizlere gösterdiği katılımcı yaklaşımı sağlamanın ne kadar zor olduğu… Medya desteğini almanın ne denli önemli olduğu…

Gregers Tang Thomsen: Sonuçta bizler mimarız. Halkla ilişkiler veya reklamcı değiliz. Bu bizim sorumluluk alanımız değil. Yine de toplumsal katılım adına uğraşıp çabalarken gerekli ilgiyi sağlayamamak hayal kırıklığı yaratıyor.

Selva Gürdoğan: Evet, önemli olan işbirliği. Biz ofisteki işlerimizde de, kent ile ilgili olan projelerde de farklı disiplinlerle birlikte hareket edebiliyoruz zaman zaman. Öğrencilerle, platform veya uzmanlarla… Kendi baloncuğumuz içerisinde pek çok şey için işbirliğine gidiyoruz. Bu baloncuktan çıkıp konulara dikkati olmayan, ilgi göstermeyen kimselerin arasına dağılmak da önemli bir meseledir. Biz bunu henüz nasıl yapacağımızı bilmiyoruz.

Sokak Bizim Derneği: Baloncuğun patlatılması şart diyelim o zaman…

Selva Gürdoğan: Elbette öyle… Ancak şu an hala deneyim sürecinde olduğumuzu söylemek daha doğru olur. Hala herşeyin çok başındayız.

Gregers Tang Thomsen: Çaba göstermeden yerel yönetim ile iletişim ve kentsel kararlara katılımı sağlamak söz konusu değildir. Bunun için aracı kurumlar, platformlar geliştirilmelidir.

Selva Gürdoğan: Biz de kendi deneyimlerimizde gördük; evet kent için araştırmalar yapmayı, öğrenmeyi, işbirliklerinde bulunarak projeler üretmeyi seviyoruz. Ancak kamuoyu araştırması ortak projelerimizde hayal kırıkları yaşadığımızı da söylemek isterim. Dolayısıyla kendi içimizde iletişim yöntemlerimizi geliştirmeyi öğrenmeliyiz. Bunları öğrenmesi gereken, savunucuları olması gereken bir mimarlık ofisi mi olmalı emin değilim…

Gregers Tang Thomsen: Bizler uzmanlığımızla kılavuzluk edebiliriz. Bu şekilde dahil olabiliriz.

Selva Gürdoğan: Çünkü ne kadar büyük bir çaba sarfedilmesi gerektiğini gördük. Bu nedenle sizin dernek çalışmalarınızı da dahil edebileceğimiz önemli çabaları görmek sevindirici.

Sokak Bizim Derneği: Son olarak, Audi Urban Future kapsamında düzenlenen “Geleceğin Kentleri” yarışmasına “PARK” projenizle katıldınız. Bu projede özel araç kullanımından toplu taşımaya yönelten teşvik edici bir yöntem önerisi, otopark alanlarında kazanılan kamusal mekan etkinlikleri ve akıllı sistemler söz konusu… Uygulanma olasılığı konusunda durum nedir? Bu yönde çalışmayı sürdürmek istiyor musunuz?

Gregers Tang Thomsen: Bu sıradaki hedefimiz aslında. Farklı ölçekler ve aktörler arasında ne şekilde yol alabileceğimize bakacağız. Bugünlerde araştırmaya başladık… Projede uygulanabilir olan önerilerimiz var. Bazıları daha zor, bazıları daha kolay…

Selva Gürdoğan: PARK projemiz bu yarışma özelinde hazırlandığı için pek çok farklı parçalardan oluşuyor. Dolayısıyla uygulama aşamasında bazı alt parçaları içinden çekerek ilerleyebiliriz. Bir parça planlama aşaması olabilir, paylaşılır hareketlilik (shared mobility) ve planlaması ele alınabilir. Diğer aşamada ise sokak kullanımları ve aslında kamusal mekanlar olarak nasıl tasarlanması gerektikleri söz konusu edilebilir. Bu şekilde nasıl geliştirebileceğimize bakacağız.

Gregers Tang Thomsen: Küçük parçalara ayırarak ilerleyebiliriz. Tüm bu önerilerimizi aynı anda gerçekleştirmek bir devrim niteliğinde olur. Kentin sadece bir ana hedefi yok. Farklı katmanlarda ilerleyen ve devinen bir yapısı var. Dolayısıyla biz de farklı katmanlarıyla hareket edeceğiz projenin…

Sokak Bizim Derneği: Çok teşekkür ederiz. Öğrenmek, süreç, katılım ve harekete geçmek üzerine gelişti sohbetimiz… Kendiliğinden…

Superpool: Biz teşekkür ederiz, çok memnun olduk. Bol şans.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın