‘Otomobilden kurtulmak gerekiyor’

Audi Kentsel Gelecek Ödülü'ne aday beş mimarlık ofisinin kendi bölgeleri için önerileri, Hasköy Yün İplik Fabrikası'nda sergileniyor.

Adaylardan, mimarlık stüdyosu ‘Superpool’dan Selva Gürdoğan ve Danimarkalı eşi Gregers Tang Thomsen’in yaratıcı fikirleri var…

Selva Gürdoğan, siz ABD Design-Nation’da, Gregers Tang Thomsen siz de Danimarka Design-Nation’da eğitim almışsınız. İkiniz de Rem Koolhas’ın ünlü Metropolitan Mimarlık Ofisi’nin Rotterdam ve New York bürolarında çalışmışsınız. Peki neden şirketinizi İstanbul ‘da kurdunuz?
Gregers Tang Thomsen: İstanbul bize, seçebileceğimiz en büyük meydan okuma gibi gözüktü. Şehir çok çok hızla büyüdüğünden iyi mimarlara ve şehir planlamacılarına ihtiyaç duyuyor.

Selva Gürdoğan: Mumbai ve Sao Paulo gibi diğer megakentlerle kıyaslarsak, İstanbul bir kriz içinde değil aslında. Ama çok sayıda karar alınması gerekiyor ve mimarlar olarak, şehrin doğru kararlar almasına yardımcı olmaya çalışıyoruz.

İstanbul’da şehir planlamacılığın temel sorunu ne?
Gürdoğan: Şehir planlama söylemi kamusal alanda görünür değil. İstanbul’da işbaşında en fazla bir, iki, bilemediniz üç şehir planlamacının adını sayabilirim. Belki de bir şehir planlama bienaline ihtiyacımız var. İstanbul’daki şehir planlamacılık, sadece şehrin daha kullanılır olmasının teknik yönleriyle uğraşmamalı ve görgü bilgisini geliştirmeli. Şehre yaklaşımımız daha çok şöyle olmalı: Şehirden nasıl para kazanabiliriz değil, şehirde nasıl yaşamalıyız?

İstanbul’un emlakına bu kadar rağbet olması iyi bir şey değil mi?
Gürdoğan: Sağlıklı değil. İstanbul’un daha çok alışveriş merkezine, daha çok gökdelene, hele de daha çok imza-binaya ihtiyacı yok. Şehrin, izleyicilerin dikkatini çeken şeylere ihtiyacı yok, çünkü Altın Boynuz, Boğaziçi, Yeditepe ile tüm topografyamız doğal bir imza-bina. Bizim asıl sokaklarda yaşamı iyileştirmemiz lazım.

Ne bakımdan?
Gürdoğan: Binaların dışında nasıl yaşadığımızı, binaların zemine nasıl değdiğini, binaların çevrelerinde nasıl uzam yarattığını, sokakları nasıl işgal ettiğimizi, yaya olarak nasıl hareket ettiğimizi yeniden düşünmeliyiz. İnşa etmeden şehri düşünmeliyiz. Ortalama bir sokağa bakın: Kaldırımların 50 santimetre olması komik.
Thomsen: İyi bir şehrin her sakini için 15 metrekarelik açık alanı olur, Dünya Sağlık Örgütü en az 10 metrekare talep ediyor, İstanbul’da bu rakam 3.

Gürdoğan: Batı Avrupa ile Türkiye ‘nin açık alandan ne anladığı ve onunla ne yaptığı birbirinden farklı. Parklar Türkiye’de o kadar önemli sayılmaz. Bu, şu anlama geliyor: Aslında İstanbul’da daha fazla park olsa hoş olurdu ama Türk insanı sokaklarda konuşacak ve çay içecek daha fazla alana sahip olduğunda zaten mutlu oluyor. Maalesef bu alanı giderek daha çok otomobiller kaplıyor.

Thomsen: Oyun sahaları, organik bahçeler ve diğer kamuya açık kullanımlar için açık alan yaratmak amacıyla sokaklar ve kaldırımlardan otomobilleri kovmalıyız. Demokratik bir toplumun daha fazla açık alana ihtiyacı var.

Bu nasıl olabilir?
Gürdoğan: İstanbul’da geleneksel bir ortak ulaşım yöntemi var: Dolmuş. Dolmuş sistemi, şehrin ulaşım altyapısı için kitlesel fon diye nitelenebilir. Sistemin şu sıra ideal biçimde işlemediğini biliyorum ama bir mantığı var. Biz bir üst seviyeye çıkarmalıyız. Diğer otomobil paylaşımı sistemlerini de desteklemeliyiz. Akıllı telefon uygulamaları ve internet yazılımlarıyla sizinle ve otomobilinizle yolculuk etmek isteyen başka insanlar bulabilirsiniz.

Thomsen: Tüm dünyada önemli otomobil şirketleri de otomobil paylaşım sistemleri sunuyor. Paylaşılan bir otomobil sokaklardan 20 otomobili kaldırıyor. Umarım, Audi gibi bir şirketi de böyle bir sistemde yer almayı düşünüyordur. Belki Audi, otomobil satmaktan çok hizmet sağlayıcı haline gelebilir.
Gürdoğan: Geleceği tasavvur edersek, sürücüsüz araba potansiyeli de var. Park etmeniz gerekmeyecek, 24 saat dolaşımda olacaklar. Bu, heyecan verici bir fikir.

Büyük vizyonlar var; mimar olarak bunların benimsenmesi için ne yapabilirsiniz?
Gürdoğan: Bir tür akıllı telefon uygulaması ya da online platform hayal ediyoruz: Şehirde nasıl hareket ettiğin sana puan kazandırıyor. Şehri seven biriysen, dolmuşa biner ya da araba paylaşım sistemini kullanırsın ve puan kazanırsın. Bu puanlarla otomobillerden kurtardığın alanı geri kiralayabilirsin.
Kulağa fütüristik geliyor.

Thomsen: İstanbul’da yaşayanlar, sosyal medya araçlarını Avrupa’daki herkesten daha sık kullanıyor. Burada keşfettiğimiz en büyük avantaj bu: Şehir, bazı bakımlardan eski moda ama aynı zamanda yeni teknolojileri son derece hızlı yakalıyor.

Her bir kişinin hareketliliği nasıl kontrol edilebilir?
Gürdoğan: Herkesin akıllı telefonuyla GPS’te olduğunu göz önüne alırsanız, bu hiç zor değil. Herkes hareketlilik profilinin çıkarılmasını tercih edebilir.

Bundan bir gözetleme sistemi de yaratılabilir. Veri mahremiyetinin korunması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gürdoğan: Tüm interneti düşünürsek bu büyük bir soru. Bir çözüm yolu bulmalıyız.

Hasköy Yün İplik Fabrikası’ndaki sergi 26 Ekim’e kadar, 10.00-20.00 arasında görülebilir. Kırmızı Minare Sok. 5, Hasköy.

Şehre özel fikirler
Mahalle/Parking Projesi: 2030’da yollarda göreceğimiz şoförsüz dolmuşlar sayesinde, sokaklara ve kaldırımlara park etmiş otomobiller olmayacak. Geleceğin paylaşılan otomobillerinin her biri İstanbul trafiğinden 20 aracı eksiltecek. Sokaklar park etmiş otomobillerden kurtulacak. Mahalleli sokağa çıkacak. İstanbul’un stresi azalacak.

Taksim Meydanı’na özel:Dijital bir taban üzerinde kurulu Parking Projesi, şehrin büyük toplanma alanlarını demokrasi platformu yapacak. Örneğin, Taksim Meydanı’nda bu pazar gerçekleştirilmek istenen öneri, dijital ortamda oylamayla seçilecek. Projenin en önemli yanı sadece en çok katılımcıyı toplayan değil, en az katılımcıyı toplayan da Taksim’de fikrini söyleyebilecek, konserini verebilecek… Çünkü sayıca en az olan da ne düşündüğünü, ne istediğini kamusal alanda açıklarsa demokratik bir ortam oluşabilir.

Etiketler

Bir yanıt yazın