Yarışma Güncesi: Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi

Merkezi Derslik

Bu sefer gitmeden en azından üç dört saat uyuyalım demiştik, tahmin edersiniz ki yine mümkün olmadı. Dışarıda sabah 6 soğuğu var. E bir de karanlığı tabi. Tarih ne bugün? Günlerden ne oldu şimdi? Hala dünü yaşıyor gibi hissetmem normal değil mi? Hazırlanıp çıkmamız ve 7 vapuruna yetişmemiz gerek. Bizde yine telaş aynı, bundan önceki 15 seferki gibi. Sunumu koydun değil mi? Laptopu kim aldı? Paftalar bende tamam. Kitapçığı da koyuyorum çantaya. Taksiyi çağırdınız mı? Baktık mı haritaya, kaç dakika diyor iskeleye? Kapattım bilgisayarları. Çıkmak zorundayız artık. Dışarıda sabah 6 soğuğu demiştim ya, şöyle yüze çarpınca en ayıltanından, uyku muyku bırakmayanından hani. Mis!

Vapurdayız şimdi, biz, yine, bundan önceki 15 seferki gibi, arka salon sol tarafta o masalı koltuklarda karşılıklı oturuyoruz. Uyuması en rahatsız, çalışması en rahat olan, artık bizim masamız gibi hissettiren o yer! İçimden diyorum ki; yahu sussak da bari şu iki buçuk saatlik yolda uyusak, muhtemelen ancak yazıyı okuduklarında haberleri olacak tabi bundan. Ben bir şey demiyorum, onlar da susmuyorlar. Kitapçık tekrar inceleniyor, sunuma bakılıyor, geyik de yapılıyor, numune malzemeler tekrar gözden geçiriliyor, arada distopyalara sinirleniliyor, şuna şöyle deriz, bunu şöyle yaparız… Yine, son yarım saat ütopyalar çalıyor rolü, geri kalan her şeyi siliveriyor ve bizi düşünce hızlarımıza dahi yetişemediğimiz bambaşka bir konuşmanın içine sürüklüyor. Konuşmanın sonunu tahmin edersiniz, bizde heyecan dorukta tabi, tüm o uykusuzluk yolda bir yerde kalmış, çalışılan her şey havada şimdi, yeni başlıyormuş hissi, amatör bir duygu. Ben izliyorum uzaktan bizim çocukları, gözleri gülüyor. Sanırım bizi ayakta tutan bu diye düşünüyorum. Merhaba amatör ruh! Elin ayağa dolaşması, cümlelerin aniden buharlaşması, samimiyet hoşgeldiniz hepiniz. Biz de Bandırma’ya, yoğun, yorgun güne hoşgeldik.


Merkezi Derslik


Merkezi Derslik

Dün
Bugünden yalnızca üç ay önceydi. Evin bir kutu odası, üstünde ne ararsan var bir masa, dört mimar o masanın etrafında, işler dağ olmuş, inançla bir yarışmaya çalışılıyor, saat gecenin bilmem kaçı. Şu örneği gördün mü diyor biri. Böyle bir okul gezmiştim yurtdışında onu da araştıralım. “Geldi geldi.” Analizleri böyle mi yapsak? Arka planında tutunduğumuz kararları mutlaka rapora koymalıyız. “Geldi geldi.” Ya anlatamazsak yeterince düşündüğümüz her şeyi? Bunu nasıl daha iyi açıklayabiliriz? Ne zaman başlayacağız paftalara? Son gün çıktıları almak, paketlemek, kargolamak… Aman sakın ha unutmayalım, eksik vermeyelim hiçbir şeyi. “Geldi geldi.”
Zaman yine, nasıl geçtiğini anlamadığımız şekilde hızla aktı ve geçti. Sonra bir gün, gerçekten, geldi. Aramızda çokça söylediğimiz, söylerken çokça eğlendiğimiz bu kelime, “Geldi.” Sonrası öncesinden daha az yorucu oldu, ne olup bittiğini güzelce algılayıp sindirebileceğimiz geniş geniş zamanlardı, tadından da yenmedi desem yalan söylemiş olurum. Çorabın ilk söküğüydü, devamı da kendisi gibi, hızla geldi. İlk yolculuğumuz hatırımda hala, bugünden 14 yolculuk öncesiydi. Aynı masa, aynı ekip, heyecan da dorukta!
Kolokyum oldu önce. Tanışıldı, tanıtıldı, öğrenildi. Sonra diğer toplantılar geldi peşi sıra. Değiştirildi, eleştirildi, devindi, geliştirildi, tartışıldı, uzlaşıldı ve bilumum fiiller ile devam eden bu cümle ortaya çıktı. Yarışmanın şartnamesinde de belirtildiği üzere, yaklaşık 40.000 metrekarelik üç yapının –Merkezi Derslik, Öğrenci Yaşam Merkezi, Kapalı Spor Salonu- ihalesine çıkılacaktı. Sözleşmeler hazırlandı, geldi, gitti, tekrar okundu, tekrar yazıldı, ekipler oluşturuldu, yarışma projesi diğer disiplinlere aktarıldı, birlikte geliştirildi. Yaklaşık dört aylık bir süreçti uygulama projelerinin ve ihale dokümanlarının teslimi için belirlenen. Üniversite de bizim gibi, heyecanlıydı, bir an önce yapmak, bitirmek, öğrencilerine kazandırmak hevesindeydi.

Şanslı hissettiğimiz konulardan biri Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Özdemir’in projeye karşı inancı ve heyecanı idi mesela. Sözgelimi nakış nakış inceledi projeyi, dinledi, sorguladı, ikna oldu, araştırdı. Projenin her anında, her aşamasında anlamaya çalıştı tüm bu süreci; toplantıda kendisine bakan uykusuz gözlerimizi, sonuç üründe ne göreceğini, kampüsün hikâyesini, ölçeği, insana ve doğaya saygının yapılardaki tasavvurunu.

Şanslı hissettiğimiz bir başka konu da bu üç yapının hayata geçecek olmasına olan inancımızın zaman ilerledikçe projeler gibi olgunlaşması idi. Bu ekibin kolektif ilk işi, ilk yarışma, ilk derece, ilk kolokyum şimdi de ilk sonuç ürünü olacaktı. Süre az, yapmayı arzu ettiğimiz şey ise bir o kadar çoktu. Günler-geceler-günler birbiri ardına hızla akmaya başladı. Sonu gelmeyecek sandığımız disiplinler arası toplantılar, talepler, revizyonlar, küçük gerginlikler de zaman zaman… Koordinasyonu, uygulama projeleri, uygulama modelleri, detayları, imalatları, bir yandan hiç bitmeyen tasarım aşamaları, cephesi, avluları, iç mekanları derken gözümüze ilişen takvim sayfası dedi ki: bitti!

Empresyonist bir tablo gibi, bu dört ay boyunca dünya şöyle göründü bize; manzaramızdaki gündoğumu ile günbatımı, duvar saatindeki akrep ve yelkovan, hatta yaz ve sonbahar eridiler, birbirine karıştılar. İçerisinde başka başka renkler vardı anların, fırçaların bambaşka yönleri vardı, keskin anlar yoktu, geriye baktıkça hisler kaldı.
Ateş kehribarı rengin hakimiyeti idi tuvalin tamamına yayılmış olan.

Dört ay, 40.000 metrekare, üç eğitim yapısı, kampüs master planı, tasarım, uygulama, koordinasyon, detay, ihale…


Öğrenci Yaşam Merkezi


Öğrenci Yaşam Merkezi

O gün
O gün bahçeye attığımız tohumlar büyümüş, ağaçlar serpilmiş olacak. Yapılar çoktan tamamlanmış, atriyum öğrencilerle dolmuş, öğrenciler mekanları kişiselleştirmiş olacak. Sarı duvarın önünde buluşulacak mesela, ıhlamur ağacının kokusunda oturulacak. Eskimeye dahi yüz tutmuş yapılar, yarışma ile tasarlanmış bir kampüste eğitim gören öğrencilerin tarihselliğinde yer bulacak.

Biz yine sabah 7 vapurunda aynı masada oturacağız mesela Bandırma’ya gitmek üzere çıktığımız bir diğer yolculukta. Yapıların yaratmak istediği plastik etkinin algılandığını, boşluktaki her bir yüzeyin anlamlandığını, rüzgârın artık öğrenciler için bir dezavantaj olmadığını, ölçeğin ve ulaşılabilirliğin kavrandığını, bisikletli kullanıcıları, meydanlardaki, avlulardaki alternatif kullanımları, doğaya dokunabilen, interaktif öğrenen bireylerin kampüsü doldurduğunu çoktan görmüş olacağız paylaştıkları fotoğraflardan.

Anlatmaya çalıştığımız tasarım hikayesi, yine ateş kehribarı rengine bulanmış, karşımızda yaşıyor olacak.


Merkezi Derslik


Öğrenci Yaşam Merkezi

Not: Bu yazı Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Merkez Yerleşke Kentsel Tasarım Yarışması‘na dair romantik bir süreç yazısıdır. Master plan kapsamındaki projelere ilgili arkiv linklerinden (Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Öğrenci Yaşam MerkeziBandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Kapalı Spor Salonu) ulaşabilirsiniz.

Etiketler

Bir yanıt yazın