Mobilya Tarihi Hakkında “Bilmeseniz de Olur”luk Hikayeler: Eames, Time-Life Chair (1. Bölüm)

Eames tasarımı Time-Life Chair, 1972'de satranç efsaneleri Sovyet Boris Spassky ile Amerikalı Bobby Fischer müsabakasının başrolündeydi...

Florya Kampı’nda güneşlenirken birden başında dikilen iri yarı, takım elbiseli adamları görünce irkilip yerinden kalktı Sami. “Paşa sizi görmek istiyor” dediklerinde aklına bir an askerliğini yapıp yapmadığı geldi, yapmıştı. Seferberlik ilan edilmiş olsa, ya da darbe falan olsa, bir paşa neden Sami’yi çağıracaktı ki? Başında dikilen adamlardan biri Sami’nin garipseyen bakışlarını ve aklından geçen aptal saptal fikirleri anlamış olacak, “İsmet Paşa sizi bekliyor” diyerek, acele etmeleri gerektiğini belirtti. Birlikte apar topar arabaya bindiler. Sami heyecandan ölmek üzereydi. Araba İsmet Paşa’nın damadı Metin Toker’in Maltepe’deki evinin önünde durdu.

Sami içeriye girdiğinde, Paşa, önünde bir satranç takımı ile bekliyordu. Henüz 22 yaşında olan Sami, seneler sonra İstanbul’un ünlü diş hekimlerinden Prof.Dr. Sami Büyükgökçesu olacaktı, fakat o gün orada “milli satranççı” sıfatıyla bulunduğunu birkaç dakika sonra anlayacaktı. İsmet Paşa, bütün dünyanın nefesini tutarak izlediği, tüm zamanların en efsanevi satranç müsabakası olarak gösterilen Dünya Şampiyonası serisini izlemiş ve Sovyet dünya şampiyonunun, çok da zor bir durumda değilmiş gibi gözüküyorken son partiyi bırakarak şampiyonluğu rakibine teslim etmesine bir türlü anlam verememişti. Sami, bütün partileri izlemişti ve ezbere biliyordu, Paşa’ya sırayla bütün hamleleri gösterdi, karşılıklı olarak bu efsane maçı tekrar oynadılar. İsmet Paşa, Sovyet satranç ustasının neden çekilmek zorunda kaldığını ve rakibinin ne kadar büyük bir deha olduğunu şimdi iyice anlamıştı. Tabelada Amerika:1-Sovyetler Birliği:0 yazıyordu.

——————-

1972 yılında milyonlarca insan gibi İsmet Paşa’nın da ilgiyle takip ettiği, İzlanda’nın başkenti Reykjavik’de oynanan bu satranç müsabakası, Sovyet Boris Spassky ile Amerikalı Bobby Fischer* arasında oynanmıştı. Tam da soğuk savaş döneminde, Amerikalı bir satranç oyuncusu, uzun yıllardır şampiyonluğu tekellerine alan Sovyetlerin efsanevi oyuncusunu yenerek şampiyon olmuştu. Amerika, Sovyetleri her alanda yenmeyi düşünebilirdi, ama satrançta yenmeyi düşünmek, Mozambik’in basketbolda Amerika’yı yenebileceğini düşünmek gibi bir şeydi. Zaten bu hayali de ancak, satranç için okulunu bırakmış, satranç hakkındaki kitapların çoğunun Rusça olması nedeniyle Rusça öğrenmiş, satranca takıntılı derecede ilgi duyan Bobby Fischer gerçekleştirebilirdi.

Fischer’ın takıntıları aslında sadece satranç ile sınırlı da değildi. Modern tıbba inanmadığı için** hiçbir zaman doktora gitmemiş ve kendisine bir teşhis konulmamış olsa da, asperger sendromunun tüm özelliklerini taşıdığı, herkes tarafından konuşulmaktaydı. Asi, sosyal iletişimi zayıf ve takıntılı olmakla birlikte, görsel algısı mükemmeldi. Bütün hayatını, Sovyetler’in kendisini öldüreceğini düşünerek geçirdi. Dinleme cihazı koyduklarını düşünerek, bir akşam evde otururken dişini bile çekmişti. Paranoyaları, takıntıları ve stresi maç günleri daha da şiddetlenirdi. Dünya şampiyonluğunu elde ettiği İzlanda’daki seride de organizatörlere kan kusturmuştu. Seyircilerin alkış seslerini, kamera kayıt sesini, satranç tahtasının parlaklığını, oturduğu sandalyenin yeterince rahat olmamasını ve bunun gibi birçok şeyi kafasına takabiliyordu. İlk partilerde bu sebeplerden dolayı Spassky’ye yenildiğini söyleyerek, kalan partileri ancak; seyircisiz, kayıt yapılmayan bir salonda, daha mat bir satranç takımı ile ve en önemlisi de kendi istediği sandalyede oturarak yapabileceğini belirtmişti…

——————-

Dünyada, “action office” (açık ofis) kurgusunda, “cubicle“larda çalışan ilk kişi (1968) olarak bilinen (enteresan bir unvan), Herman Miller’ın Michigan’daki mağazasının müşteri temsilcisi Bill Crooks’un telefonu, tam da o tuvaletteyken çalmaya başladı. Bill, “cubicle“lar arasından slalom yaparak koşmaya başladığında, telefon 16. kez çalıyor olmasına rağmen hiç de susacak gibi değildi. Sandalyesine oturdu, telefon 27. kere çalmak üzereyken “Kim bu alacaklı gibi arayan” diyerek sinirle telefonu açtı. Arayan İzlanda Satranç Federasyonu Başkanı Gudmundur Thorarinsson’du ve acilen bir Eames tasarımı, siyah deri döşemeli yönetici koltuğu (Eames Executive Chair ya da Time-Life Chair) istiyordu. Finalden önceki rakibi Petrosian’ı, Buenos Aires’te, bu sandalyede oturarak yenen Fischer, Spassky ile yaptığı serinin ilk partisinde ahşap bir sandalyede oturup kaybettikten sonra, istediği sandalye getirilmezse maça çıkmayacağını söylemişti. Bill’in olağanüstü çabaları sonucu, istenilen sandalye, ertesi gün İzlanda’ya ulaştı ve sonraki partiyi Fischer bu sandalyede oturarak oynadı ve rakibi Spassky’yi mağlup etti. Bu sefer de, standart bir sandalyede oturan Spassky duruma itiraz etti ve Herman Miller’ın rahat sandalyesinin, Fischer’a avantaj sağladığını, sonraki partide aynı sandalyeden kendisine de getirilmezse, oynamayacağını söyledi.


RESİM 01- Fischer istediği sandalyeyi getirtmiş. Spassky ise henüz Time-Life Chair’ın öneminin farkında değil.

Bill’in telefonu 2 gün sonra yine alacaklı arar gibi çalmaya başladığında, “alo” diyecek ismin kim olduğunu açık ofisteki herkes bu sefer tahmin ediyordu: İzlanda Satranç Federasyonu Başkanı Gudmundur Thorarinsson. Aynı sandalyeden acilen bir tane daha istiyordu. Bill’in mesaisi yine başladı, bu sefer daha hızlı olması gerektiği için gece geç saat olmasına rağmen New York’taki mağaza müdürü John Buglisi’yi ev telefonundan arayıp, acilen bir Time-Life Chair‘ı, ilk İzlanda uçağına yetiştirmelerini rica etti. Bu arada durum çoktan Herman Miller başkanı Hugh de Pree’nin kulağına gitmişti. De Pree, Dünya Şampiyonası’nın finalinde, iki önemli efsanenin Herman Miller tarafından üretilen sandalyelere oturacak olmasının, kendileri için çok önemli olduğunu düşünerek, ne gerekiyorsa yapılmasını istedi (bkz. vizyon sahibi olmak). Kennedy Havaalanı’na son hız bir limuzin yanaştığında hiç kimse arka koltuğundan bir sandalye ineceğini tahmin edemezdi. O Amerikan yapımı sandalyeye, sonraki partide Sovyet satranç ustası Spassky oturacak, tabelada skor Amerika:2-Sovyetler Birliği:0’ı gösterecekti…


RESİM 02 – Spassky’nin sandalyesi de gelmiş, her iki satranç ustası da Amerikan markası Herman Miller ürünü Time-Life Chair‘a oturmakta.

Birkaç gün sonra “cubicle“ında oturan Bill’in telefonu yine alacaklı arar gibi çalmaya başladı. Fischer-Spassky serisi bittiğine göre, arayan İzlanda Satranç Federasyonu Başkanı Gudmundur Thorarinsson olamazdı. Bill yine de üçüncü bir sandalyeyi de belki kendisine isteyecektir tedirginliği ile telefonu açtı. Arayan Sovyet Satranç Federasyonu’ndan bir yetkiliydi ve Spassky’nin sandalyesinin ahşap gövdesinden çıkan metal parça hakkında bir rapor istiyordu. Soğuk Savaş yıllarında paranoyak olmak için, asperger sendromuna sahip olmaya gerek yoktu. Amerika’dan gelen sandalye ile maça çıkan Spassky’nin kaybetmesi sonucu Sovyet yetkililer, Herman Miller’ın gönderdiği sandalyeyi xray cihazından geçirmişler ve sırt kısmını oluşturan ahşap gövdede, metal bir parça tespit etmişlerdi.

Bill hemen fabrikaya gitti. Sandalyenin ahşap kısımlarından sorumlu olan usta, uzun yıllardır Herman Miller için çalışırdı. Bill, çıkan bu metal parça hakkında bir rapor yazması gerektiğini söyleyince, usta onlara aynen şunu yazmasını istedi: “Biz, Herman Miller olarak, mobilyalarımızda sadece gerçek ormanlardaki, gerçek ağaçlardan elde edilen, gerçek ahşaplar kullanırız. Ahşaptan çıkan metal, muhtemelen, ormanda avlanırken avını ıskalayan avcının tüfeğinden çıkan bir kurşundur.” Bill ustaya “Dalga mı geçiyorsun!” dediğinde, usta tam bir usta edasıyla, “Daha iyi bir fikrin varsa onu yaz” dedi ve kafasını çevirip işine devam etti. Bill’in daha iyi bir fikri yoktu ve Sovyet yetkililere, ustanın dediklerini yazdığı bir rapor gönderdi.

Amerikan kapitalizmi ile Sovyet komünizmi arasındaki mücadelede, Sovyetler, sporcularının Amerikan malı bir sandalyeye oturduğu müsabakada yenilmiş, üstüne de mobilyayı gönderen firma, dalga geçer gibi böyle bir rapor göndermişti. Tabeladaki skor şimdi Amerika:3-Sovyetler Birliği:0’ı gösteriyordu. Gollerden birini, Soğuk Savaş’tan pek de haberi olmayan, akşam eve gittiğinde oduncu gömleğini giyip televizyon karşısında birasını içerken uyuyakalan usta atmıştı…

* Bobby Fischer, Amerika’nın şimdiye kadar çıkardığı tek satranç şampiyonudur.
** Modern tıp bilimine inanmayan Fischer, 2008 yılında, doktora gitmeyi reddederek, böbrek yetmezliği nedeniyle, İzlanda’da vefat etmiştir.

Notlar

  1. Yazıda geçen bütün bilgiler, çeşitli makale, röportaj ve videolardan elde edilmiş, doğru bilgilerdir. İsmi geçen kişilerin hepsi, gerçek kişilerdir.
  2. Bobby Fischer’ın hayatını anlatan film için: http://www.imdb.com/title/tt1777551/
  3. Bobby Fischer ve Boris Spassky arasındaki efsane mücadeleyi anlatan film için: http://www.imdb.com/title/tt1596345/?ref_=nv_sr_1
Etiketler

3 yorum

  • ahmet-turan-koksal says:

    Çok çok beğendiğim bir Cemal Çobanoğlu yazısı daha. Bunu bir ayrı beğendim.
    Sebepler.

    1- Sıkı bir Eames hastasıyım
    2- Biri bana bilmeseniz de olur derse bilmek için daha da meraklanırım (Güzel taktik)
    3- Süper akıcı ve bilgilendirici, dağınık ama toplu bir yazı. (Nasıl oluyor derseniz Kola da acı ama tatlı, asitli ama rahatlatıcı oluyor)
    4- Asperger sendromum olmasa bile çoğu semptomları az da olsa var bende (Dişimi kendim çekmem ama)
    5- Mobilya bu kadar meraklısı olduğum konu…
    6- Acayip kıskandım yazıyı…

    Tebrikler…

    Bunu bir seri haline getirmelisiniz.

  • emine-merdim-yilmaz says:

    Amacımız da bunun bir seri haline gelmesi 🙂 İki haftalık periyotlar halinde yayınlanmasını planlıyoruz…

  • ahmet-turan-koksal says:

    Evet yahu başlığın sonundaki -1- ibaresini sonradan gördüm. Takipçisi olacağım.

Bir yanıt yazın