Kolay Adımlarla Mimar Sömürüsü

1. BÖLÜM

– İş yapıyorsun paranı alamıyorsun.

-Yarışmalara girsen, doğru dürüst jüri yok.

-Doğru dürüst iş alamıyoruz.

-Hiçbir yerde iş ilanımız yok; ama çok fazla iş başvurusunda bulunan var.

-Arkadaşım yurtdışına yerleşti, bir diğeri de gitmek için fırsat kolluyor.

Son dönemde, mimarlık medyasında neredeyse hiç tartışılmayan, ama tüm mimarların sohbet konularında yer alan başlıklar aşağı yukarı, yukarıdaki gibi. Niye bu konular hiç konuşulmuyor? Niye herkes 51. bölgede uzaylı inceliyormuş numarası yapıyor?  Bahar geldiğinde çiçekten çok demir filizlerinin açtığı ülkemizde, nasıl oluyor da mimar işsizliği, mutsuzluğu ve umutsuzluğu bu kadar artabiliyor?

Acaba mevcut sistem, hepimizin önemsiz gibi gördüğü, küçük küçük sömürü noktaları buldu da bu küçük noktalar birleşip en sonunda herkesi boğmaya mı başladı? Bence tam da böyle.

Bütün mimarlık medya organlarında, kamunun açtığı bir ihale türü olan “yarışmalar” bu kadar kutsanırken ve bu kadar ilgi görürken, yine aynı kamunun açtığı diğer ihale türleri neden ilgi görmüyor? Acaba biz yarışmalarla uğraşırken, yarışmadan başka bir şeyle ilgilenmediğimizi fark eden birtakım insanlar, bir şeyler mi çeviriyor?  Hiç kimsenin ilgilenmediği bu çarklarda, meslektaşlarımız neler yapıyor ve hangi şartlar altında çalışıyor? Hiç ilgilenmediğimiz bu meslektaşlarımızın, bize faydası veya zararı nedir?

NİTELİK MESELESİ

Sevgili Ömer Yılmaz, Twitter üzerinden Orman Bakan Sn. Veysi Eroğlu’na  karşı haklı tepkisini gösteriyor ve aşağıdaki tiviti atıyor.         

              

Peki bu aşamaya nasıl geliniyor? Bu işler daha fikir aşamasındayken, bakan ve bürokratlar arasında, aşağıdaki gibi bir şey yaşanmış olabilir mi?

Bürokrat: Efendim, halkımızdan şu şu bölgelerle ilgili yoğun istek geliyor. İnceledik, bu bölgelerde şu yapı türlerine ihtiyacımız var.

Bakan: Tamam olabilir, ama bu sene yeterli bütçemiz var mı?

Bürokrat: Tüm inşaat tutarlarını karşılayacak bütçemiz yok, bu sene proje işlerini tamamlayabilir, önümüzdeki sene de bu inşaatlar için bütçeden pay ayırabiliriz.

Bakan: Olabilir, ama mimariye dikkat edin. Dünyanın en niteliksiz binalarını görmek istiyorum. Mimari adına hiçbir şey görmek istemiyorum. Süreç de en fazla dikkat ettiğiniz şey bu olsun.

Bürokrat: Tamam Efendim.

Bunu duyan bürokratlar, hemen kahve makinelerine koşuyor, birer büyük karton bardaklarda kahve alıp, odalarına geçiyor, masanın üzerine ayaklarını uzatıp düşünmeye başlıyorlar. Nasıl niteliksiz mimariye ulaşırız? Masada işi çözemeyeceğini anlayan bürokratlar, hemen bir resmi araca atlayıp, nitelikli işler yapan bir ofisin önüne arabayı park edip, uzaktan izlemeye başlıyorlar. Nitelikli ofisin, yaptıklarının, tersi yönde hareket ederek en niteliksiz işe ulaşmayı hedefliyorlar. Uzun bir gözlemin ve kahvenin bitmesine müteakip, odalarına geri dönüp, çalışmaya başlıyorlar.

Bu işler böyle yürüyor olabilir mi? Devletin içinde oluşmuş, bir ekip, devamlı mimarinin niteliğini düşürmeye çalışıyor olabilir mi? Tabi ki hayır.

Sn. Bakan da bizim gibi, sistemin mağdurudur. Hatta herkesten daha fazla mağdur bile diyebiliriz. Kendisi aynı zamanda kamu görevlisi olduğu için, bizim takıldığımız gibi mimarinin niteliğine takılsa ve ekibini toplayıp, “Bunlar nasıl binalar kardeşim, bana düzgün binalar getirin.” sistem aynı şekilde çalışacağı için, ilgili yasalar gereği, aynı konuda iki kere ihaleye çıkıp kamuyu zarara uğratmaktan hakkında dava açılabilir ve hapis cezası alabilir. Abartmıyorum. Güncel siyaset olarak düşünmeyin olayı. 10 Sene sonra Sayıştay’da yapılacak bir geriye dönük incelemeyle “Ne mimari niteliği kardeşim, niye kamuyu zarara uğratıyorsun der.”, açar davasını ve mahkeme sürecini başlatabilir.

Çok basit olarak sosyal medya üzerinden, size hizmet ettiğini anlatmaya çalışıp, sizin ona oy vermenizi isteyen bakan, niye sizin tepkinizi almak istesin. Onlar da düzgün yapıları olsun, halk bu hizmetten memnun olsun ve halk daha fazla kendilerine oy versin istiyorlar. Ama mevcut sistemde ne yazık ki, konuyla ilgili, Sn Bakan’ın bile yapabileceği hiçbir şey yok.

Peki bu sistem nedir ve nasıl çalışır? Aslında hepimizin bilmesi gerekiyor ama, yaptığım görüşmelerde bu konu hakkında bilgi sahibi olan mimarların, çok az olduğunu gördüğüm için (biz de çok sonradan öğrendik) öncelikle sistemi anlatmakla başlayacağım. Asıl sorunlar ondan sonra gelecek.

İHALE SİSTEMİ

Devletin proje elde etmek için yasal yöntem olarak sadece “yarışma ihalesi” türü yok. Devlet, bu işleri hizmet işi olarak görüp, birkaç ihale türüyle bu proje işlerini ihale eder. Ve şartları sağlayan şahıs veya firmalara bu işi yaptırır.  Uzatmak istemiyorum, incelemek isteyen, ilgili yöntemleri internetten inceleyebilir.

Mimarların, devlet ihaleleriyle ilgili genel algısı “ihaleyle verilen işlerin çok düşük fiyata verildiği ve bu fiyatlara kaliteli işlerin yapılamayacağı” yönündedir. Bu algı kesinlikle yanlıştır. Genel olarak fiyatlar, en az özel sektöre yapılan işler düzeyinde olup, bu fiyatların üzerine de rahatlıkla çıkıldığı olur.

Bir ihalenin en düşük fiyatı veren firmaya verilmesi, bir ihale türü olarak kullanılmakta, ancak bu yöntem ile yapılan ihale sayısı her geçen yıl azalmaktadır. Kurumun bu tür bir ihaleye çıkması, sanılanın aksine, asıl kurum için risk oluşturmaktadır. Çünkü verilen fiyatlara işin bitmeme riski oldukça yüksektir veya proje işi bittikten sonra, kontrol ekibinin gözünden kaçabilecek detaylardan dolayı, yapım aşamasında projede sorun olduğunu fark eden müteahhittin geriye doğru işletebileceği yasal süreçler sebebiyle, tüm kurum çalışanları yasal yaptırımlara maruz kalabilir. Bu yöntem, tamamen kurumun yıl içindeki ödeneği ile alakalıdır. Bu ihale türünün bir artısı da vardır. Anadolu’nun küçük bir ilinde veya ilçesinde işler yapan bir mimarlık firması, ihale konusu işle ilgili heyecan duyabilir, karından feragat ederek işi yapabilir ve kendisini gösterme fırsatını yakalayabilir. Sonuç olarak tüm ülke İstanbul fiyatlarıyla iş yapmak zorunda değil. Uzatmadan, fiyat konusunu merak edenler, internetten EKAP sitesine girip 2010 yılından beri hangi işin, hangi fiyata yapıldığını inceleyebilir.

Genel uygulama, kurum ihaleye çıkmadan önce en az 3 proje firmasından (tercihen daha önce benzer iş yapmış) fiyat teklifi alır. Daha sonra bu fiyatların ortalamasını alarak işin yaklaşık maliyetini oluşturur ve ihaleye çıkar. 1. veri yaklaşık maliyet, 2. veri ihaleye verilen teklifler, 3. veri katsayıdır. (Mimarlık hizmetinin kat sayı değeri yoktur, mühendislik hizmetleri kat sayısı kullanılır. Mimarlığın neden katsayısı olmadığını bilmiyorum). Tüm veriler internet üzerinden “Hizmet İşleri Sınır Değer Hesaplama sistemine” girilir ve sınır değer hesaplanır.  Bu hesap sistemi, gizli saklı bir sistem olmayıp internetten herkes ulaşabilir. İhale konusu iş, evrakları eksiksiz, sınır değerin üzerindeki en düşük fiyatı veren firmaya ihale edilir. Bu fiyat, verilen tekliflere göre değişmekle birlikte, yaklaşık maliyetin ortalama %20-30 altındadır. İşin verildiği fiyat genel anlamda, piyasa fiyatları baz alındığında düşük değildir.

Yukarıda bahsettiğim sistem genel olarak şeffaftır ve itiraza açıktır. Sonuca itirazınız olursa, önce kuruma, sonra Kamu İhale Kurumu’na itiraz edebilirsiniz. Sizin itirazlarınız sonuçlanıncaya kadar ihale sonucu kesinleşmez, itirazların sonucu beklenir. Kurum veya KİK sizi haklı bulursa ihale sonucu değişir.  Peki bu sistem, suiistimallere açık mıdır? Elbette sistemin açıkları vardır, fakat devlet bu suiistimalleri fark eder etmez sistemi değiştirmektedir. Örneğin, yukarıda bahsettiğim sistem son altı aydır yürürlüktedir. Daha önceki sistem, kötüye kullanıma daha açık bir sistemdi ve herkesin gözü önünde defalarca suiistimal edildi. Bu sistemle ilgili de çeşitli iddialar var fakat eski sisteme nazaran daha iyi bir sistem olduğunu düşünüyorum.

Başka ihale türleri de vardır fakat, en yaygın kullanılan, kolaylıkla herkesin katılabileceği ihale yöntemleri yukarıdaki türlerdir.

Tüm sistem anlaşıldıysa asıl konulara gelmek istiyorum.

1. STAR MÜHENDİSLER

“Mühendisler ne ara star oldu ya? Ama ben yarışmalara giriyorum, ben star olacaktım.” Hemen bir örnekle açıklıyorum.

Bir devlet kurumumuz, kent için önemli, prestijli (kültür merkezi, havaalanı, müze binası, otogar… vb) bir proje yapma kararı aldı diyelim. Ülkemizde daha önce yapılmış projeler incelemeye başladı. Örneğin Emre Arolat Mimarlığın Dalaman Havalimanı işini çok beğendi ve keşke bizimde böyle güzel terminal binamız olsa diye düşündü. İşin yaklaşık maliyetini oluşturmak için de daha önce benzer iş yapmış, ülkemizin en büyük ofislerini buldu ve fiyat teklifi aldı. Daha sonra bu fiyatların ortalamasını aldı ve işin yaklaşık maliyetini oluşturdu. Bu proje maliyetini de devletin ilgili kurumlarına göndererek onayını aldı ve ihale dosyasını hazırlamaya başladı. Kurum işin öneminin farkında olduğu için, ihaleye teklif verecek firmaların daha önce 5A ve üstü yapı sınıfının üzerindeki bir yapının proje işlerini bitirdiğine dair iş bitirme evrakını da istedi. Bu aşamaya kadar herkes işin öneminin farkında ve titizlikle çalıştı.

Ve ihale günü geldi. Tabi ki ülkemizin en büyük mimarlık ofisleri bu ihaleye teklif göndermedi.  Peki kimler teklif gönderdi? Yaklaşık %80’ini mühendislik şahıs veya limited şirketleri, %20’lik kısmını ise, mühendislere rakip olmaktan yorulmuş, mühendislik firmalarına benzemeye başlamış mimarlık ofisleri. İhaleye katılanlara, işin yaklaşık maliyeti açıklandı, firmaların verdiği tüm fiyatlar sesli olarak okundu ve tüm veriler yukarıda bahsettiğim sınır değer sistemine girildi ve sınır değer bulundu.  Peki, bu kadar prestijli ve önemli işi kim mi aldı? 60 yaşlarında, emekli, bilmem kaç yılında aldığı iş bitirme evrakını kullanarak ihaleye katılan, işlerin takibini evinden yapan, boş zamanlarını devlet ihaleleriyle değerlendiren, hepimizin yakından tanıdığı inşaat mühendisi Bahattin abi.

Bahattin abi bu süreçte yasadışı hiçbir iş yapmadı. İhaleye katılması, fiyat vermesi ve işi alması son derece yasal bir durum. Hatta, fiyatı tutturan Bahattin abi, iş kendisine verilmezse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidebilir ve hakkını alır. Kurum da ihaleye katılan herkes de Bahattin abinin, böyle bir işi hakkıyla yapamayacağını biliyor ama el mahkum yasal olarak işi ona vermek zorunda, çünkü fiyatı o tutturdu (özelikle tutturdu diyorum, işin bu kısmı loto, toto işlerine çok benziyor). İşi alması kesinleştiğine göre, işin yaklaşık maliyetini veren büyük mimarlık firmalarıyla aynı birim fiyata iş alan Bahattin Abimiz, artık birim fiyat bazında ”STAR” ligine yükselmiş bir Mühendis oldu. Yani Devletimizin gözünde, yasal olarak, ülkemizin en büyük mimarlık ofisleriyle, Bahattin abi arasında hiçbir fark yoktur, her ikisi de aynı fiyata iş yapabilir.

Peki bu kadar prestijli işi alan Bahattin abi, heyecanlanıp, hemen bir tasarım ofisi mi kuruyor? Tabi ki hayır. Hemen, daha önce ofisini açıp kapatmak zorunda kalmış, işsiz veya kredi borcunu ödemek için iş yapmaya mahkum bir mimar arkadaşımızı buluyor. Peki bu Mimar arkadaşımız bu işi kaça yapıyor? Bahattin abinin işi aldığı fiyatın yaklaşık %10 una. İş aldığı için sevinen mimar arkadaşımız hemen notere gidiyor, işin başından sonuna kadar, bu işte çalışacağını bildiren bir taahhütname hazırlatıyor, imzalıyor, oradan Mimarlar Odası’na geçiyor, bu işte çalışacağına dair oda kayıt belgesini alıyor (bu aşamada mimar arkadaşımızın odaya aidat borcu var ise Bahattin abi o tutarı hemen öder, çünkü oda kayıt belgesi zorunludur ve oda aidat borcunu tahsil etmeden belgeyi vermez, %10’luk ödemeyi ise iş bitiminde kurumdan parayı alınca öder). Bahattin abi, kendisi inşaat mühendisi olmasına rağmen statik projelerini kendisi yapmaz, ucuza, ilgili programlara hakim yeni mezun inşaat mühendislerine verir. Uzatmadan diğer disiplinlerdeki ekibini de aynı yaklaşımla kurar ve işe başlar.

Peki bölümün başında soru soran, kafası karışan yarışmacı mimar arkadaşımıza ne mi oldu? Evet, Maalesef Bahattin abinin çarkına girdi. Hatta Bahattin abi fiyatları tutturamaz da zamanı olursa yarışmalara girmeye devam ediyor. Bahattin abi bu yarışmacı arkadaşımızı, büyük işler alırsa tercih eder.  Aldığı onlarca, küçük ölçekli işlerde, tüm projeyi çizim yapmayı bilen tekniker arkadaşlarımıza çizdirip, çok düşük fiyat karşılığında, mimar arkadaşlarımıza imza attırır. Kısaca, yukarıdaki yapıların, proje süreçlerinde mimar yoktur. Bu nedenle boşu boşuna mimari niteliğini eleştirip kendinizi hırpalamayın.

İşte Sn Bakanın sizinle paylaştığı projeler böyle elde edilmektedir. Çevrenizde bu projelerin onlarca örneğini görebilir, kendinizce değerlendirebilirsiniz. Bence bu projelerin niteliğini tartışmaya bile gerek yok. İyi mimarlık ofislerinin iyi projeleriyle başlayan hayaller süreç sonunda Bahattin abinin para kazanma macerasına dönüşüveriyor. Gözlemlediğim kadarıyla, ihaleye katılan firma profillerinden de anlaşılacağı üzere, kamuda yapılan üst yapı proje ihalelerinin %80’i Bahattin abi sistemiyle yapılıyor.

Peki bu sistemdeki sıkıntıları kamuda hiç kimse görmüyor mu? Görenler var. Bu sistemle ihaleye çıkıp, Bahattin abilerden zarar gören ve daha nitelikli iş yapılmasını isteyen kurumlar, ihale şartnamesinde Mimarlar Odası’ndan alınmış “Büro Tescil Belgesi” istiyor ve işi bir mimarlık firmasına vermeye çabalıyor. Tabi ki, bu tercih tamamen kurumun, ihale birimindeki yöneticinin tercihiyle ve deneyimleriyle alakalı. Konuyla ilgili herhangi bir zorunluluk yok. Bahattin abiye denk gelmeyen veya işin niteliği ile ilgili sorunu olmayan kurumlar aynı sistemde devam ediyor.

Özel sektörde yapı yapmak isteyen bir yatırımcı, herhangi bir mühendislik ofisine gidip benim şöyle fikrim var böyle bir proje istiyorum demezken; kamu, iş verirken yasal olarak bu tercihi yapamıyor. Olayın doğal akışına aykırı bir şekilde, bir mühendislik ofisine veya sadece bir mühendise kamu için çok önemli bir işi vermekte bir sakınca görmüyor.

Peki Bahattin abi sisteminin zararı nedir ve sömürü bunun neresindedir? Öncelikle, nitelikle ilgili bir sıkıntısı olmadığı için en az 5 mimarın aylarca çalışacağı bir projeyi, tek başına, zor duruma düşmüş bir meslektaşımıza yaptırarak hem hak etmediği bir parayı kazanıyor hem de mimar işsizliğinin artmasına vesile oluyor. Bahattin abi gibi tüccarların kurduğu çarkta, sözde kendi işini yapan onlarca mimar düşük iş bedelleriyle çalışmak zorunda kalıyor. Balık baştan kokar misali, yukarıdaki sistemde ortaya çıkan mimari ürün hiç kimseyi tatmin etmediği için iş giderek basitleşip ucuzluyor ve imajı sarsılıyor. Basitleşip ucuzlayan iş gücü en sonunda özel sektöre de sirayet ediyor ve bu sektöre iş yapan ofisler de Bahattin abi gibi görülmeye başlanıyor.

Bir diğer sorun da devlet işlerine mimari ofislerin ilgisinin çok düşük olması. “Mimari Büro Tescil Belgesi” istenen ihalelere katılım en fazla 10 firma iken, istenmeyen ihalelerde sayı 60’a kadar çıkmaktadır. Devlet ihaleleriyle, Ankaralı birkaç mimarlık ofisinden başka hiçbir firma ilgilenmediği için, mühendislik firmaları, bu boşlukta hastaneden müzeye, havaalanı projelerinden üniversite binalarına kadar, nitelikli olması gereken birçok işi, yukarıda bahsettiğim sistemle yapıp en niteliksiz projeleri kamuya en nitelikli iş fiyatıyla satmaktadır.

Peki bizim bu sisteme karşılık verdiğimiz cevap nedir? Tüm bu işlerin yarışmayla yapılması gerektiğini söylüyoruz.  Her sene ihtiyaç duyulan yüzlerce yapıdan bahsediyorum, tüm bu işlerin yarışmayla yapılması imkansızdır. Çünkü, hiç kimsenin yarışma sürecini ve ardındaki uygulama projele sürecini bekleyecek vakti yoktur. Cevaplarımızı, bu hızlı sisteme göre revize etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yarışma kurumu da sorunsuz çalışan bir mekanizma değildir ve yüzlerce yarışmayı organize edecek kapasitesi de yoktur.

Konuyla ilgili Avrupa’da bu işler nasıl yapılıyor diye merak ettik ve Hollandalı bir inşaat mühendisi arkadaşımızı aradık. Konuyu anlattık. Anlattıklarımızın hayatında duyduğu en saçma şey olduğunu ve ülkelerinde üst yapı işlerinin tamamının mimarlık firmaları tarafından yapıldığını söyledi. Diğer Avrupa Ülkelerinde, sistemin nasıl olduğunu bilmiyorum. Avrupa’da iş yapan arkadaşlarımız da konuyu araştırıp, öğrendiklerini yazabilirler.

Hem yarışmaları dışlamayacak hem mimarlığı seven arkadaşlarımızı sisteme kazandırıp Bahattin abi gibilerin kurdukları çarklarda sömürülmesini engelleyecek hem de kamu yapılarının niteliğini arttıracak bir sistemin kurulması gereklidir. Tüm enerjimizi yarışmalara harcamaz, yukarıda küçük gibi gördüğümüz noktaların çözümü için, nokta atışı önerilerimizi, sığ siyasi tartışmalara girmeden ilgili mercilere iletebilirsek sorunun çözüleceğine inanıyorum. Çünkü kamuda çalışan birçok bürokrat da olayın saçmalığının farkındadır.  Bu saçma sistemin tek kazananı Bahattin abi, kaybedeni herkestir.

Not:  “Bahattin abi” ismi Bahattin olmamakla birlikte, tamamen gerçektir ve bildiğim kadarıyla bir kaç tane çok büyük projeyi (Havaalanı, Hastane, Üniversite binası… vb) yukarıdaki bahsettiğim sistemle organize etmeye devam etmektedir. Bahattin abi ismiyle kastedilen, bu işleri yapan tüm mühendislik firmalarıdır. Ben 60 yaşında emekli değilim, ofisim de var, o zaman bu işleri yapabilirim anlamı çıkmasın.

 

Etiketler

1 Yorum

  • selim-dilsiz says:

    Biz İzmirli bir firmayız ve vaktiyle Ankaralı bir mühendisten buna benzer teklif istenmişti. (2015) Çok büyük bir işti ve bizim kendi imkanlarımızla almamız hayaldi. Çok kısa sürede yapılması gerektiğinden birkaç arkadaş koordine olurum diye düşünerek normalde isteyeceğimin 3 katı teklif etmiştim. Elimizde iş de olduğundan olacaksa böyle olsun demiştim kendime.
    Teklif onaylandı ama iş olmadı. Çünkü Bahattin abi bu sefer yukarıda verilen formülasyonu tutturamamıştı. Başta üçkağıtçı olduğunu düşünsem de Bahattin abiyle konuşa konuşa samimi olduk ve bu rakamlara nasıl anlaşıyorsunuz diye sormuştum. Sonuçta Bahattin abinin star projelerini daha önce herhangi bir mecrada görmemiştim. O da bana istersen sürekli bu şekilde çalışabiliriz demişti.
    Vay arkadaş hakikaten gerçekmiş. Dostum tebrik ediyorum seni. Bir sır perdesi daha aydınlandı.

Bir yanıt yazın