İzmir Kentinin 21. Yüzyıl Başındaki Dönüşümü ve Yeniden Dönüşümü

İzmir’de kentsel dinamikler arasındaki ilişkiler ve kentsel mekânın 1999-2004 evresindeki heyecan verici dönüşümü, 21. yüzyılın ilk on yılı geride kaldığında yeni-farklı bir yöne evrilirken sözü edilen gelişme ortamda ciddi refleksler yaratmıştır. Kent gündeminde bu yönde şekillenen tartışmaların arka planını kavrayabilmek için birbirini etkileyen birkaç temel olguyu kavramak gerekecektir: Kentteki yerel yönetim, bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler ve teknoloji, sanat, ideoloji, sermaye, medya alanlarının kentsel mekândaki gelişmeler konusunda üstlendikleri rollerde çeşitli değişimlerin gerçekleşmesi; mevcut kimlikleri ile yetkin biçimde uzlaşamadığı gibi dünyada olup bitenlerle de gereğince yüzleşemeyen kente kimisi onun gerçekliğiyle bağdaşan kimisi bağdaşmayan kimisi de tahripkâr olma potansiyeli sergileyen  üst kimlikler atama arzusunun yükselmesi; yerleştikleri küresel-ulusal merkezleri nispeten tükettikleri ve sürekli büyümeye koşullandıkları için yeni-verimli pazarlar arayan sermaye ve yatırım mekanizmaları ile insan kaynaklarının bazı açılardan “metropol” bazı açılardan ise “taşra kenti” karakteri barındıran İzmir’e yönlenmesi.

Türkiye’nin batı ucunda stratejik bir liman kenti olarak varlık bulan İzmir, tarihi boyunca ticari, kültürel, politik, demografik, mekânsal gelişmelerin sahnesi olmuştur. Merkezi gövdesinde M.Ö. 3000’lere dayanan geçmişi açığa çıkarılan, günümüzde genişleyen sınırları içerisinde ise Neolitik dönem katmanları ile karşılaşılan İzmir, Osmanlı döneminde Doğu-Batı ticaretinin çıkış kapısını oluşturan limanı, verimli hinterlandı ve kozmopolit toplum yapısıyla büyük önem kazanmıştır. Modern-yeni bir ülke inşa etmek isteyen Cumhuriyet yönetiminin idealleri, İzmir’e yerel ve evrensel dinamiklerin etkileştiği bir çizgi içinde yansımıştır. Erken Cumhuriyet döneminde körfezin kıyısında modern, asude, konforlu bir hayat sürdüren kentin 20. yüzyıl ortasından 21. yüzyıla uzanan serüveni ise, birbirine eklemlenen bir meseleler dizisi olarak yaşanmıştır. Kent, ülkedeki gelişmeler paralelinde 20. yüzyılın ortasında yaşanan hızlı sanayileşme, köyden kente göç, plansız yapılaşma gibi olguları göğüsleyememiş; göçle gelenlerin kente entegrasyonu konusunda bir strateji oluşturamadığı gibi barınma ihtiyacı konusunda da etkin bir politika ortaya koyamamıştır. Benzer biçimde 20. yüzyılın ikinci yarısından 21. yüzyıla uzanan süreçte postmodernite ve küreselleşme dinamiklerinin, neoliberal-muhafazakar atakların, dünya savaş gündemi ve mülteci hareketlerinin, yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, barınma sorunlarının, sermaye taleplerinin, kültürel ve doğal çevreye ilişkin tahribatın kapıya dayanmasına da hazırlıklı olamamıştır.

İzmir kentinin 20. yüzyılın ortasından 21. yüzyıla uzanan gelişme sürecine bakıldığında kentteki yerel yönetim, bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler ve teknoloji, sanat, ideoloji, sermaye, medya alanlarının verimli bir iletişim içinde olamadıkları görülür. Kentte bilim, teknoloji, sanat ve ideoloji kapsamında üretilen bilgi, düşünce, yapıt vb. unsurlardan etkin biçimde yararlanılamadığı gibi yerel yönetim, meslek örgütleri, sivil insiyatifler, sermaye kesimi, medya alanı vb. odaklar arasında sürekli bir çatışma söz konusudur. Bu durumun kentsel mekândaki en çarpıcı örneklerinden birisi, İzmir’in kültürel ve doğal mirasının korunması konusundaki mücadeledir. Tüm ülkede olduğu gibi İzmir kentinde de kültürel ve doğal mirasın korunması konusu 20. yüzyılın sonlarına kadar yaygın bir kabul görmemiş; bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler vb. odaklar ve koruma konusu ile ilgili kurumların takip ettiği marjinal bir alan olarak kalmıştır. Bu dönemde kentlilerin koruma konusuna ilgilerinin zayıf olduğu, koruma gündemini oluşturmaya çalışan odakların yerel yönetim, sermaye kesimi ve medya alanı ile sıklıkla karşı karşıya geldiği, hatta koruma yanlısı kesimin medyada kentin gelişmesini engelleyen yapılanmalar olarak tanımlandığı görülür. Sonuç, körfezi çevreleyen yerleşim bölgelerinde yer alan  kültürel miras  başta olmak üzere kent tarihinin belgelerinin yıkılarak yerlerini tekdüze bir apartman yapılaşmasının alması ve yıkılmayanların tahrip olmaya bırakılmasıdır. Kentin en önemli kültürel miras alanını oluşturan Kemeraltı’ndaki tarihi yapılar bile yıkım ve yeniden inşa tartışmalarının konusu olmuştur. Sözü edilen süreçte İzmir’in doğal değerleri de tahrip edilmiş; atıkların döküldüğü körfez canlılığını yitirip çevreye katlanılmaz bir koku yaymaya başlarken yeşil bahçeler ve alanlar yapılaşmaya feda edilmiş; ulaşım, otopark, hava kirliliği vb. sorunlar kronik hale gelmiştir. Kamusal alanda da önemli sorunlar ortaya çıkmış; kentin en önemli temsiliyet alanı olan Konak Meydanı’nda alışveriş merkezi inşası gündeme gelirken kıyıdaki kamusal kullanımın en canlı eksenini oluşturan Kordonboyu’nda altı izli yol inşasıyla ilgili dolgu faaliyeti başlamıştır.

21. yüzyıl başına gelindiğinde, kentsel dinamikler arasındaki ilişkiler ve kentsel mekân açısından yeni bir evrenin başladığı görülür. 1999-2004 dönemi İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetiminin “kentin ortak aklını seferber etmek” sloganıyla başlattığı çalışma programı içerisinde, bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler vb. kesimler ile çeşitli araştırmacıların bilgi ve deneyimlerini yerel yönetime “gönüllülük” çerçevesinde aktarabildikleri bir ortam geliştirilmiş; kültürel mirasın sağlıklaştırılması ve tarih bilincinin geliştirilmesi, kamusal kullanımların arttırılması ve buna hizmet edecek mekân düzenlemelerinin gerçekleştirilmesi, körfezin temizlenmesi ve yeşil alanların çoğaltılması çabalarının etkinleştirilmesi; kente yönelik araştırmaların ve bilgi tabanının çoğaltılması gibi çalışma eksenleri başlatılmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Müdürlüğü’nün kurulması ve Konak Belediyesi ile birlikte Kemeraltı-Kadifekale-Basmane-Varyant arasında kalan kültürel miras alanına yönelik koruma amaçlı plan ve bakım-onarım çalışmalarının başlatılması; kentin farklı bölgelerinde sokak sağlıklaştırması, cephe yenilemesi, restorasyon uygulamalarına girişilmesi;  kent tarihi konusunda çok yönlü çalışmalar yapması amaçlanan Kent Arşivi ve Müzesi’nin açılması; İzmir’in tarihi ve kültürel mirası konusundaki çalışmaları  yayımlayacak olan İzmir Kent Kitaplığı’nın oluşturulması; Tarihe Saygı/Yerel Koruma Ödülleri’nin kurgulanması,  dikkate değer çalışmalar arasındadır. Kordonboyu’nda gerçekleştirilen altı izli yol dolgusunun yeşil alana dönüştürülmesi, temizleme çalışmaları hızlandırılan körfezin kıyısını çevreleyecek yeşil kuşağa yönelik uygulamaların hızlandırılması, İnciraltı Doğal Yaşam Parkı, Sahilevleri, Güzelbahçe, Bostanlı kıyı şeritlerinin düzenlenmesi için çalışmalar başlatılması, kamusal alanlara ve bilgiye erişimin kolaylaştırılması, kentin kültürel potansiyelinin keşfedilmesi de, dönüşüm sürecinin önemli izlekleridir.

İzmir’de kentsel dinamiklerin ve mekânın 1999-2004 evresinde yaşadığı dönüşümün ana hatları 2009’a kadar farklılaşarak da olsa sürmüş; 2009 sonrasında ise yerini yeni bir sürece bırakmıştır. Kentteki yerel yönetim, bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler ve teknoloji, sanat, ideoloji, sermaye, medya alanları arasındaki ilişkiler ve bu odakların kentsel gelişmeler üzerindeki etkileri, ulusal-küresel merkezlerden yönlenen dinamiklerin de devreye girdiği gelişmeler paralelinde dönüşmüştür. 1999-2004 evresinde, kentin yerelde üretilen bilgi-düşünce potansiyelini bir araya getirmek, gönüllülük temelli desteklerle kamusal bütçeye yük getirmemek ve ”kentin ortak aklını seferber etmek” gibi ilkelerle kurgulanan bilgi-düşünce paylaşım zemini yerini büyük oranda bütçeli danışmanlık müessesesine bırakmıştır. Geçmişte kentin kapsamlı bilgisini yoğun emek-zaman harcayarak üretip yönetimler ve kentlilerle gönüllülük müessesesi içinde paylaşan çok sayıda bilgi-düşünce üreticisinin bu süreçte devre dışında kaldığı ve bu şekilde elde edilmiş bulunan kaynağın da yeni sistem içinde kimi zaman doğrudan kimi zaman üzerine cila sürülerek kullanıldığı, kimi zaman da yok sayıldığı görülür. Yeni sistem içinde, yeni bilgiler, çalışmalar, stratejiler de üretilirken hem üretim hem de katılım için “elitist bir çerçeve” belirlenmiştir. Kent için gerçekleştirilmiş üretim ve emeğin ön planda olduğu 1999-2004 evresinin katılım anlayışı yerini yeni dönemde kimliklerin ön planda olduğu  bir katılım anlayışına bırakmıştır. İzmir’in kültürel stratejilerini oluşturmak üzere “bu kente yönelik üretimlerinin içeriği, sayısı vb. parametreler göz önüne alınmadan İzmir doğumlu olmak” ve “ülke çapında tanınırlık” kriterlerinin etkin olduğu bir çalıştayın toplanması kadar benzer uygulamaların kentsel mekâna dair diğer karar alma süreçlerinde de uygulanması dikkat çekicidir. Sözü edilen süreçleri eleştiren hemen hemen her aktör sistemden uzağa düşürülmüş; yerel yönetim ile üreten kentli ilişkisi 1999-2004 döneminde heyecanla yaşanan doğrudanlığını yitirip üretimlerin ya da eleştirilerin aktarılması için güçlü bariyerler aşılması gerekmeye başlamıştır.

Yeni dönemde, 1999-2004 yılında temelleri atılan birçok düşünce ve uygulamanın yeni kavramlar eşliğinde yeniden paketlenerek ortama sunulduğu görülür. Küresel dünyanın neoliberal yaklaşımlar ve sermayenin cirit attığı tüketici kentlerinde karşı konulmaz metaforlar olarak kullanılan “tasarım”, “yönetişim”, “katılım” gibi kavramların büyülü tınısı altında kodlandığı için dokunulmazlık kazanan birçok tartışmalı uygulama gündemdedir. Ülkenin sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan merkezi teşkil eden ve bu konumlarıyla yarattıkları potansiyelin değeri kadar pazar arayışları ile tekelleştirici yaklaşımlarının zararları da sabit olan merkez kentlerin bu dönemde periferi konumunda olan İzmir’e yoğun bir hamle yaptıkları görülür. Bu hamle kentin sosyo-ekonomik ve kültürel odakları gibi yerel yönetimi tarafından da yetkin bir strateji dahilinde karşılanamamış, gelenlerin var olanlarla sağlıklı biçimde entegre edildiği sağlıklı bir zemin oluşturulamamıştır. Gelişme stratejileri söz konusu olduğunda “özgün potansiyelleri üzerinde modeller oluşturarak dış dinamikleri buna denetimli biçimde eklemlemek” yerine kendisini sürekli ülkedeki ve ülke dışındaki merkezlerle kıyaslamaya eğilimli bir tutum sergileyen, potansiyellerini değerlendiremeyen ya da onları ancak sözü edilen merkezlerde akredite edildikten sonra kabullenen, örgütlenme ve hızlı refleks geliştirme yönünde sorunlar yaşayan, sözü edilen merkezlerden gelen yatırım, imaj, model, hizmet, ürün vb. unsurları kucaklamaya ve yüceltmeye açık bir yönetimsel ve sosyo-kültürel yapı barındıran, dışarıdan hizmet ve ürün satın alabilecek ortalama bir kapitale sahip olan İzmir’de, bu sonucun ortaya çıkmış olması şaşırtıcı değildir. Kimlik ancak özgün karakteristiklerin geliştirilmesi sonucunda sağlıklı bir hal gösterebilecek bir olgu iken sürekli biçimde üst kimlikler atama çabalarına maruz kalan İzmir kenti, kendisine bu yönde getirilen vaatlerin derinliğini, geçmişi, bugünü, geleceği, potansiyelleri, dinamikleri ile ilişkilerini, kazandıracakları-kaybettireceklerini sorgulamakta yetersiz kalmıştır.

1999-2004 evresindeki yerel yönetimin kentte kültürel mirasın korunması gündemini çeyrek yüzyıl boyunca var eden ve kapsamlı bilgiler üreten bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler ve diğer araştırmacılar ile yarattığı iş birliği ortamının, yeni dönemde aktörleri, içeriği, kavramları kapsamında dönüştüğü görülür. Büyük oranda Kemeraltı-Kadifekale-Basmane-Varyant arasındaki kültürel miras alanına odaklanan çalışmalar, geçmişte “koruma” kavramı ile anlamlandırılırken günümüzde “tarih-tasarım” kelimeleriyle kodlanmıştır. Tarihsel yapıları, içinde yaşayanları yerinde tutarak, küçük esnafı destekleyerek sağlıklaştırmayı amaçlayan yaklaşımlar ise büyük kapitalin devreye girdiği ve mülkiyet, iş, kullanıcı değişimini vadeden organizasyonlara evrilmiştir. Bugüne kadar kültürel miras alanlarına ayağını basmamış hatta bu yerleri “mezbelelik” olarak görmüş çok sayıda kariyerist ve yatırımcı bu alanların gelecek stratejilerini kendi ihtiyaçlarına göre oluşturmaya başlarken, çeyrek yüzyıl boyunca kentte koruma gündemini var etmiş olan odaklar, kavram, içerik ve uygulama anlamında varlık gösteren soylulaştırmaya dikkat çekmeye başlamış; bu konumlarıyla da yerel yönetim, sermaye, medya kesimlerinin kurduğu sahneden öteye itilmiştir. Geçmişte kent tarihine yönelik çok yönlü çalışmalar yapmak, bu kapsamda her ortamda üretilen bilgiyi bir araya getirmek, arşiv oluşturmak, sergi, sempozyum, çalıştay düzenlemek, kitap-dergi yayımlamak üzere kurulan Kent Arşivi ve Müzesi ile İzmir Kent Kitaplığı’nın yeni dönemde atıl bırakıldığı ve farklı çalışmalar yapmak üzere yeni kurulan ve elitist bir çizgi belirleyen İzmir Akdeniz Akademisi’nin ön planda olduğu görülür. 1999-2004 evresinde “yeşil kuşak” vurgusuyla başlatılan ve körfezin çevresinin oturma, yürüyüş, bisiklet, piknik, kutlama, konser, plaj vb. kullanımlarla rekreatif amaçlı düzenlenmesini amaçlayan çalışmalar, yeni dönemde “kıyı tasarımı” adıyla  yeniden paketlenmiş; daha önce kentin imkânlarıyla ve gönüllü katılımlarla son derece başarılı sonuç veren düzenlemeler, bu kez dışarıdan  hizmet alımı ile gerçekleştirilmiş ve katılımın yetersizliğinden uygulamanın ayrıntılarına kadar kadar ciddi tartışmalara konu olmuştur. 21. yüzyıl başında, körfezin temizlenmesi ve denize girme imkânının sağlanması, Güzelbahçe’de plaj yapımı, İnciraltı’nda rekreatif düzenlemeler gerçekleştirilmesi gibi içeriklerle başlanan çalışmalar günümüze gelindiğinde zayıflamış; İnciraltı’nın Expo alanı olarak ilan edilmesi ve bu organizasyonu İzmir’in kazanamamasının ardından farklı yapılaşma önerilerinin gündeme gelmesi, başka bir tartışma alanını oluşturmuştur. Bir modern miras, kültürel peyzaj ve hafıza alanı olarak sağlıklaştırılması gereken İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark alanının, yerin “modern” kimliğiyle bağdaşmayan düzenlemeler ve büyük bir kongre merkezi inşasını öneren bir planlamaya maruz kalması ise güçlü bir kentsel refleksi ortaya çıkarmıştır. 1999-2004 evresinde çeperlerde yaşayanların kent merkezindeki kamusal ve kültürel kullanımlara kolay dahil olması için programlanan uzun mesafe toplu taşım programının devreden çıkarılarak araç değiştirilen bir sisteme dönülmesi; yerel kültürel insiyatiflerin kent kültür merkezlerinde düzenledikleri etkinlikler daha önceden yerel yönetim bültenlerinde duyurulurken bu uygulamadan vazgeçilmesi; sanat, kültür, tasarım vb. alanlarda kentin potansiyellerini çok yönlü olarak keşfedip dış dünyaya eklemlemek yerine ithal ve geçici olana odaklanılması, yeni dönemin uygulamalarıdır.

Yukarıda sözü edilen gelişmeler çerçevesinde İzmir’de kentsel dinamikler arasındaki ilişkiler ve kentsel mekânın 21. yüzyıl başında belirgin bir dönüşüm geçirdiğini sonrasında da   yeniden dönüştüğünü saptamak mümkündür. 1999-2004 evresindeki dönüşüm, yerel yönetim, bilimsel camia, meslek örgütleri, sivil insiyatifler vb. odakların “gönüllülük” mantığı içinde el ele verdiği ve kentsel emeğin dikkate alınarak değerlendirildiği bir çalışma dinamiği paralelinde gerçekleştirilmiş; kültürel mirasın korunması, doğal değerlerin sağlıklaştırılması, kamusal mekânın ve kentli yaşam alanlarının çoğaltılması, kentteki potansiyelin ön plana çıkarılması, ana dönüşüm izleklerini teşkil etmiştir. 2009’a kadar yaşanan geçiş döneminin arkasından yaşanan yeni dönüşüm ise ulusal-küresel sermaye ile ona eklemlenen yatırım, imaj, model, hizmet, ürün vb. unsurlara yönelik pazarlama ataklarının ön planda tutulduğu ve gerek kentteki sosyo-ekonomik, kültürel zeminler gerek yerel yönetim ve farklı odaklar arasındaki ilişkiler gerekse kentsel mekân- mimarlık açısından soylulaştırmacı tutumların devrede olduğu bir manzara sergilemektedir. İzmir’de kentsel dinamikler arasındaki ilişkiler ve kentsel mekânın 1999-2004 evresinde geçirdiği ve “yerel olanı ön planda tutarak dış girdilere eklemlemek” şeklinde gerçekleşen dönüşüm kentte yaygın bir umut, heyecan, katılım arzusu yaratırken dış girdileri ön plana alan yeni dönem dönüşümü ise yaygın bir kaygı yaratmaktadır.

Etiketler

Bir yanıt yazın