İçten İçe Yanan -Soma-

Soma iş cinayetinde 4. gün. Sorularımız var!

Büyük resme bakınca çok bildik bir hikâyenin en trajik bölümünü yaşamaktayız. Sorumlu Soma Hoding’in kuruluşu, bölgedeki insanların yaşam öyküleri, 81 ilden göç alan Soma’nın bir ilçe olarak doğuşu, tek yönlü gelişimi, meşru çağdaş köle sisteminin nasıl tıkır tıkır işletildiğini, devletin işçi vatandaşını değil sermayedarı nasıl koruduğunu bize apaçık gösteriyor.

Emek Sineması mücadele döneminde bir türlü anlayamamıştım, nasıl olur da devlet çoğunluk halkın yanında değil de tek bir firmanın yanında yer almıştı.

Devlet neydi?

Devlet bir sürü taşeronla ülkeyi baştan sona geçen maddi ilişkiler ağının içinde yok edilmiş, koca bir şirkete evirilmişti.

Başbakan Erdoğan ne demişti hatırlayalım: “Özelleştirmede kararlıyız, devletçiliği bitiriyoruz.”

Devletçilik  sözcüğü ile sosyal devlet  sözcüğü arasındaki fark 90 yılda yaratıldı. Devletçilik; darbecilik, faşizm gibi algılatıldı ve halk biat etmeye, zekâta, sadakaya, bağışa mahkûm edildi. Sosyal devlet ilkelerini gözeten bir yapı hiç de kârlı bir şirket olmayacaktı. Emek Sineması’nın içinde kimse ölmedi. Zaten bizlerin sinemayı koruma, yaşatma mücadelesi de entelektüel romantik nostalji olarak yansıtıldı. Oysa bu tek binanın yıkım sürecinde devletin huyunu suyunu apaçık görmüştük. Devlet bundan böyle milyon dolarlık şirketleri kollayacak ve sistem hızla yeni çağdaş köleler satın alacaktı.

Soma’yla birlikte bölgede, madenden başka endüstri yaratılmamasının nedenlerini acıyla öğrenmiş olduk… Vahşi kapitalizm. Balıkesir Savaştepe ilçesi madencilikle geçinen köylerle dolu… Soma ve çevresi madencilikle çoraklaştırılmış. Babadan oğula geçen bu mesleğe mecbur bırakılmışlar. Bu mecburiyetle ucuz iş gücünü kolayca sağlamışlar. Günlerdir işçilerle yapılan röportajları izliyoruz. Babası 20 yıl önce madende ölmüş, kendi de madenci olup ocaklara girmiş. Madenle geçinen bölgede bilim türetilmiyor, çocuklar okuyup mühendis olamıyor, salt işçi olabiliyorlar. Çoğu işçi kredi borcundan söz etti, bu kredileri nasıl ve nereden aldılar?

Bölgede maden işçilerine hisse, pay, hak veren hiç yok. Allah’ın kömürünü dağdan, mağdur bırakılmış, yerel/göçmen halka bedavaya söktürüp zenginliklerine zenginlik katıyorlar. Öyle ki kazançları için yeni kapılar arıyorlar mesela ilk iş olarak inşaat işine giriyorlar, İstanbul’a gelip holdingleşiyorlar; Spine Tower, Maslak. Peki, bu nasıl bu kadar kolay oluyor:

“Özelleştirme sürecinin sermayedarlar açısından yükselen trendi rödövans (kömür payı karşılığında kiralama) sistemiyle yeraltı madenciliğine giriş yapan Soma Holding 1990′da çıkarılan maden yasasıyla rahatladı. AKP’nin 2005′te rödövansı yasal hale getirmesiyle iyice önü açılan şirket 2006′da gayrimenkul alanına el attı. Tilaga firmasını satın alan şirketin madenci emeği sömürüsüyle giriştiği bu süreçte 2009 yılında İstanbul Maslak’ta Spine Tower inşaatına başladı.” *


“Soma bize çağdaş kölelik sisteminin nasıl devlet eliyle kurulduğunu gösterdi”

 

Bu büyük iş cinayetinin nedeni bilinçli bir şekilde trafo yangını olarak gösterildi. Elektrik sorunundan daha güzel bir bahane olamazdı çünkü sağ çıkan işçilerin, Madenciler Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası’nın yorumlarına göre metan veya karbonmonoksit ölçüm cihazlarının eski tip ve yetersiz olduğunu anlıyoruz. Madende iki haftadır bir ısınma hissedilmiş ve işçiler arasında dile getirilmiş. Facianın nedeni kömürün doğal olarak içten yanması ve kazıların bu yangını aktive edecek noktaya ulaşması. Madenin geçmişi çok vahim olan bir gerçeği yüzüstüne çıkardı. Daha önce bu madeni işleten Ciner Holding, havzadaki doğal iç kömür yangını nedeniyle madeni kapatıyor. Sonra Soma Holding bu madeni alıyor ve bu yüzyıllarca bile sürebilecek doğal iç yangın-kızışma ihtiva eden riskli alanın üstü de altı da kazılıyor. Felaketin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz.

Kurtarma çalışmalarındaki yetersizlik, kriz masasının olmayışı, ölü yaralı kimlikleri, ailelere duyurulmasındaki sorunlar, madencilikle ilgili ne derece çağdaş olduğumuzu gösterdi oysa Şili’deki maden kazasında işçiler 69 gün sonra sağ olarak kurtarılmış ve dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer “Bizde böyle bir kaza olsa, üç günde çıkarırdık” demişti.

Madenin planları basında yer aldı. Kazalara karşı önlem içeren bir plan olmadığı ortada. Eğer birden çok çıkış olsaydı, yaşam odaları konulsaydı bu kadar işçi ölmeyecekti, bunu anlamak için mesleki bilgi gerekmiyor. Yoğun işçi sayısı nedeniyle havanın çok verilmesiyle bu iç kızışmanın aktive olduğu da iddialar arasında. Maden planlarını mühendisler yapıyor ama daha insan odaklı düşünen meslek kolu olarak keşke mimarlar maden tasarlasa diye düşünmedim değil. İnsan merkezli, iş güvenliği içeren maden düzenlemeleri gerekiyor.

En acı tarafı şu ki Soma AKP’nin yeni maden politikalarıyla doğacak faciaların ilkidir. Hızla açılan yeni ocaklar, bir günde verilen ruhsatlar, kâğıt üstü denetlemeler. Şu 4 gün gördük ki sendikalar da şirketlerin yanında, bağımsız değil.

Devletin şirketleşmesinin bir diğer kanıtı da yeni yasal düzenlemeler, ağır işçilik yaş sınırının 16’ya düşürülmesi mesela. Neden 16’ya düşürüldü? Devlet çocuklarını okutur, çalıştırır mı? Neden Başbakan 3 çocuk istiyor? Bedava kömür dağıtarak oy toplamak için mi kullanacaklar bizim 16 yaşındaki çocuklarımızı?

Devlet nedir? Ne işe yarar?

Türkiye işçi ölümlerinde ne zaman olumlu yol katedecek? Duble yolla övünmeye devam mı edeceğiz?

Bu sorular her geçen gün büyüyor, siz bu yazıyı okurken Türkiye’de yeni madenler doğayı yok edercesine çoğalıyor, yeni yasalar, yeni yönetmelikler çıkıyor ve madencilik AKP’nin teşvikiyle altın devrini yaşıyor, yeni holdingler doğuyor.

İstifa yok, özür yok, utanç yok, özeleştiri yok; tekme, yumruk, gaz, tazyikli su, gözaltı ve de kör övgü var. Başbakan bölgeyi gezerken bu operasyonu bizden başka yapacak ülke yok diyebiliyor, rahatça.

Soma bize çağdaş kölelik sisteminin nasıl devlet eliyle kurulduğunu gösterdi. Kasabadan hızla dönüşerek büyüyen ilçenin, ülkenin 81 ilinden ekmek parası için göç etmiş vatandaşlarıyla nasıl içten içe yandığını acıyla tecrübe ettik. Tahtadan mezar başlarında gözü yaşlı küçük çocuklar, hamile kadınlar, yaşlı anneler… İstanbul’da ise bunun simgesi, ibret-i abide, bir tazminat kulesi göğe yükseliyor  Maslak’ta.

sendika.org – 13 Mayıs 2014

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın