Global Oyun Arenasında Tasarım ve Mimarlık

Türkiye'deki oyun arenasında neler oluyor dersek, takı tasarımından ve tabureden hallice bir tasarım zekası göremediğimiz bu etkinliklere gençlerin tasarım kavramsal çerçevesi altında sosyalleşme aktiviteleri olarak baktık geçtik.

Joseph ‘in (Grima), Venedik Mimarlık Bienali ile diyaloğu fazlaca kuran hatta sanki ona karşı bir hareket olarak küratörlüğünü üstlendiği Chicago Mimarlık Bienali geride kaldı. Bienal hafızalara en çok star mimarlardan uzak duruşu, yeni ve genç jenerasyona ve mimarlık dışı alanlara kucak açıyor olması ile konuşuldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde pek çok farklı projenin yanı sıra Obama Kütüphanesi’ne de imza atan ve yıldızı gittikçe (!) yükselen Tanzanyalı David Adjaye etkinliğin öne çıkan isimlerinden oldu. Bienalin BP sponsorluğu ise doğal olarak en tepki gören yanıydı ve bana göre de bu işe fazlaca gölge düşürdü; kaçınmak mümkün mü? Bu oyun arenasında bana göre değil.

Tam mimarlık bienali okumaları arasındaydık ki Londra, Eylül 2016’da bir tasarım bienali düzenleyeceğini açıkladı. Haber New York Times’da şu cümlenin de içinde bulunduğu bir makale ile düştü önüme: “The most compelling design events of recent years have adopted a polemical approach to analyzing important design issues, as the London biennale plans to do, but have curated their programs themselves. An example was the 2012 Istanbul Design Biennial, which staged a series of experiments with 3-D printing and other digital manufacturing technologies that are still hotly debated within design circles… / Son yılların en zorlayıcı tasarım etkinlikleri önemli tasarım konularını analiz için polemik yaratan yaklaşımları benimsedi, Londra’nın planı da bu. Bunlara bir örnek, hâlâ tasarım çevrelerinde ateşli bir biçimde tartışılan 3D baskı ve diğer dijital üretim teknolojileri ile bir dizi deney düzenleyen 2012 İstanbul Tasarım Bienali, olarak verilebilir…”

Eh, haliyle biraz da gururlandım! Bu tazecik bienalin deneyimli direktörü Christopher Turner’ın tüm satır aralarında “global oyun arenasında elbet biz de – daha güçlü bir biçimde – olmak istiyoruz” mesajı okunmuyor değil. Yeni bienalin, 22 Ekim – 4 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirileceği duyurulan 3. İstanbul Tasarım Bienali’nden hemen önce gerçekleştirilmesi de manidar; Londra sonrası tasarım dünyasında ne denli bir bienal hevesi, iştahı kalır, hep birlikte göreceğiz (bu arada Turner’ın 16-17 Aralık’ta gerçekleştirilecek Marka Konferansı konuşmacıları arasında olduğunu belirtmeliyim; hatta aynı konferansta tasarım dünyasının güçlü ismi Alice Rawsthone da konuşmacılar arasında bulunuyor!).

1 Ekim -1 Kasım tarihleri arasında Belçika’nın, Türk nüfusunun da azımsanmayacak kadar yoğun olduğu Liege kentinde düzenlenen Tasarım Bienali’nin teması “About social innovation /Sosyal inovasyon hakkında” idi. Mimarlık ve tasarım dünyasının, deneysellik üzerine kurulu platformları olan bu tür küçük kent etkinlikleri (St. Etienne ve Ljubjiana gibi) aslında içerik bakımından ilginç paylaşımlara sahne olan ancak yine de global oyun arenasında “vay be!” dedirtmeyen etkinlikler; bazen öyle güçlü, öyle önemli konulara değiniyorlar ki, global oyun arenası elbet bu konulara dokunulmasını pek sevmiyor. İnsanların ayrıştığı bir dönemde birlik olma kültüründen; kapitalizmin herkesi döndüren çark olduğu bir ortamda sosyal inovasyondan bahsederseniz sizi dokuz köyden kovabilirler. Liege Bienali’ni gelecek dönemde Liege Sosyal İnovasyon ve Tasarım Trienali’ne dönüştürecek adımları 2012’den beri dikkatlice atan ve etkinliği bu büyük hedefe doğru ilmek ilmek ören sevgili dostum, etkinlik direktörü Giovanna Massoni, etkinliğin “30 günlük bir festivalden daha uzun süreli bir strateji” olduğunun altını çiziyor ve ben buna şapka çıkarıyorum. Bir etkinliğe şov olarak bakmakla, sosyal gelişimin ve toplumun bir parçası olarak bakmak arasındaki ince çizginin zorlu ama güçlü şekilde yanında durmayı başardı Liege. Bu yılki etkinlikte, sosyal inovasyon ile doğrudan iletişim halinde olan grafik tasarım, mimarlık ve film sektörlerini de kapsayan bir atmosfer yaratıldı. Öyle ki, ilkokul öğrencilerinden mahallenin yaşlı sakinlerine kadar herkesin nasıl da bir tasarım etkinliğini sahiplenebileceğini gördük birlikte.

Yeme içme kültürü ile ilgili aplikasyonlardan objelere ve manifestolara kadar geniş bir bakış açısı sunan etkinlik süresince, mimarlıkta malzemelerin yeniden kullanımı, mekanların yeniden yapılandırılması üzerine epey değerli bilgi ve deneyim biriktirildi. Film projesi ve sosyal hareketlerin basımı ve tasarımı aşamalarını irdeleyen grafik tasarım bölümleri de üzerinde düşünmeye değerdi.

Tasarım etkinliklerinin kuşkusuz en ilham verenlerinden biri olarak tarihte bir yeri bulunan Experimenta’nın 15. edisyonu 12 Kasım’da açıldı ve 20 Aralık günü son bulacak. “As far as mind can see / Aklın görebildiği kadar” teması ile gerçekleştirilen etkinlik bir dizi konferans ile başladı ve bu defa ilk kez Lizbon’dan yayılarak Porto ve Matosinhos’a kadar uzandı. Mirko Ilic, Jonathan Barnbrook, Peter Bankov, Reza Abedini gibi yeni / eski medya tasarımcıları ile grafik tasarım dünyasına ağırlık veren başlangıcı takiben yoğun bir atölye çalışması programı devreye girdi. Etkinliğin eğitim ayağının bu yıl yeniden elden geçirildiği kullanılan ifadeler arasında idi ve Experimenta15, bu yıl gerçekten de geniş bir yayın listesi ile paylaşımcı atölye ortamları ile öne çıktı. Sürpriz mi bilmem ama “sosyal tasarım” yine başroldeydi.

Tüm bunlar olurken, Türkiye’deki oyun arenasında neler oluyor dersek, geçtiğimiz yıl süresince tasarım adına bol bol “pazarlı bakkallı” etkinliği geride bıraktık diyebiliriz. Takı tasarımından ve tabureden hallice bir tasarım zekası göremediğimiz bu etkinliklere gençlerin tasarım kavramsal çerçevesi altında sosyalleşme aktiviteleri olarak baktık geçtik; o da lazım… Belki de bizlerin dünyanın gözünü çevirdiği “sosyal inovasyon” kavramından anlayabildiğimiz bu kadardır, kim bilir?

Diğer yandan İzmir’in, gerek yükselen mimari projeleri gerekse Büyükşehir Belediyesi ve Akdeniz Akademisi gibi kurumsal çabalar ile biraz daha tasarım yoğun bir gündeme geçtiğini söylemek mümkün. Gayet iyi eğitim kurumları, yaz boyu düzenlenen atölye çalışmalarının merkezi konumunda olması ve elbet, iş yaşamının “keyifli emeklilik” aşamasında olan kimi iş adamı ve mimarların yeni “oyun arenası” olma halleri ile Ege bölgesi, tasarım ve yaratıcılığa iyi bir çanak tuttu.

Antalya’dan biz meraklılarına bir türlü uzamayan mimarlık bienali ile artık konumunun ne olduğunu asla çözemediğimiz iki günlük bir İstanbul Design Week etkinliğini geride bıraktık. Etkinlik öyle hızlı gelip geçti ki tasarımcılar duyup da fark edemeden bitiverdi.

3 kez başvurup da –iyi ki – kabul edilmediğimiz Tasarım Başkenti hadisesinin gelecek oyuncusu “Meksika” olarak açıklandı. Kapital’in gelecek hesaplarında bulunan Brezilya – Meksika- Hindistan stratejisi ile bir hayli uyumlu olan bu tercih ile Meksika, 2016’da Taipei kentinden devralacak bu ünvanı ve 2018 yılını tasarım ile iç içe geçirerek yaratıcı kentler arenasında oyununu sergileyecek.

Etiketler

Bir yanıt yazın