Beylikdüzü Belediyesi Cemevi ve Kültür Merkezi Yarışması–Türk Evi Benzetmesi

Sayın Baz ve Jüri Üyeleri,

Öncelikle samimi olduğunu düşündüğüm yazınıza istinaden bu yazıyı yazıyorum. Sizinle yüz yüze tanışmadık daha önceden, klavye klavyeye tanışmak ise bugüne nasipmiş.

Biz de bu yarışmaya, jüriye güvenerek bir proje ile katıldık ve sonucunda da 3. elemede siz jüri üyelerine veda ettik. Uzun zamandır yarışmalara giren bir ekip olduğumuz için bu konuda herhangi bir yorumda bulunmamak gerektiğinin bilincinde olarak, kendi projemizi değil de siz jüriyi bizim gözümüzden size anlatmak ve biraz da eleştirmek istedim.

Yarışmalar; katılan, değerlendiren, ödül alan, ödül veren herkesin emeklerinin somutlaştığı bir platform bana göre. Yani siz jüri üyeleri böyle hassas bir noktadan bir emek kütlesinin üzerinde kararlar almaktasınız. Kişisel ego tatmini yapılacak alanın kütlesini küçültebilme kaygısı okunmalı kararlarınızda. 3 aylık emekleri değerlendirmek sadece 1 cümle ile olunca bu yazdığımızı lütfen çok görmeyin. Çünkü her yarışmacı elendiği tur sayısının büyüklüğü ile ters orantılı bir değerlendirmeyi hak eder aslında. Zira başarılı olanı savunmak bir meziyet değildir, başarısız bulduğunuzu neden buldunuz ise onları bir bir saymak belki daha büyük bir meziyettir. Tabii, bir de birinci olanın eksiklerini yazmıyor mu jüri… Fazlasından çok eksiklerini yazıyor bir savunma mekanizmasının üzerine inşa ederek aslında tüm süreci.

Bu eleştirilere herhangi bir savunma mekanizması geliştirmeyeceğinizi düşünerek yazıma devam etmek istiyorum.

Cem yarışması hassas bir jüri kararı gerektiren bir yarışmadır. Çünkü bu ülkede köprülere Yavuz Sultan isimleri verilir.

Öncelikle jürinin ve belki de danışmanlarınızın şunu kaçırdığını düşünüyorum: Cemevi bir zorunluluktan ev olarak kalmıştır, bu durumu defakto olarak kabul edip bunun üzerinden gitmek konusu tartışılmalıdır. Böyle bir yaklaşım cemevini ve Alevi kültürünü ve ibadetini degrade etmektir. Yani bu bir cami yarışması olsa idi aynı projenin bırakın dereceye girmeyi değerlendirilmeye alınabilmesi tartışılırdı bence.

İşte bu noktada karar süreçlerinizi bilmeyerek ve sadece yorumlayarak jüri ve danışmanların “bilinçsiz” olmasını arzuladığımız bir şekilde ciddi bir yanılgı içerisine girdiğini düşünmekteyiz. Cemevi ve Ev analojisini somutlaştırmak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da tescillenmiş bu ibadethanelere verilecek büyük bir zarar olarak tarihe geçecektir.

Bu projenin birinci seçilmesi cemevi konusunda yapılan tarihsel, entelektüel ve içsel tartışma ve değerlendirmelerin sığ ve akademik bir bakış açısı ve değerlendirmeye kurban gittiğini göstermektedir. Tekrar tekrar hatırlatmak gerekir ki, cemevindeki “ev” bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır. Bir zorunluluktur ev olarak bırakılmak. Bir yarışma sonucu çıkan örnek ise ev tipolojisini yeniden üretmeyi bu ibadethaneler için önermektedir.

Diyelim ki mimari olarak ve Alevi toplumu düzeyinde bu tartışma yapıldı ve ev motifi genel bir kabul gördü, bu benzetimdeki Anadolu Evi diye örneklenen ev ile uzaktan yakından hiçbir benzerliği olmayan evlerdir Anadolu Alevilerinin yaşadığı evler. O benzetim avlulu, iki katlı, büyükçe sınıf olarak ta hiçbir alevi yerleşmesinde bulunmayan bir evdir. Yani Anadolu evi olarak yapılan benzetimdeki evi hiçbir alevi yerleşkesinde göremezsiniz. Zengin sınıfın evidir o benzetilen ev.

Siz de hatırlarsınız insanın makineye yenik düştüğü günü, deep blue’ya yenildiğimiz günü. Makine aklının insan deneyimlerini alarak insanı alt ettiği gün bize yeni bir bilinç kattı. Makineler bile deneyimler üzerinden akıl kazanıyorlar. Diyeceğim o ki, Gary Kasparov’un o güne değin oynadığı tüm oyunlar, hamleler ve tarzlar makinaya bilinç olarak kazındığı için insanlık orada yenilmişti. Ve Kasparov sonrasında yeniden meydan okuyamamıştı deep blue’ya, kendisini kendisinden iyi tanıyordu çünkü makina. Tanımak gerekirdi Aleviliği, sadece danışmanlara bırakmamak lazımdı. Yarışma sonucunu sadece danışmanların mimari bağlamdan bağımsız bilincine bırakmak ya da mimarların Alevilik bağlamından bağımsız görgülerine bırakmak bu eklektik sonucu ortaya çıkarmıştır. Ancak Alevilik ve Alevi mabedi bu yaklaşım ile baş başa bırakılmayı hak etmemektedir.

Burada, nasıl Ankara’daki patlama için bir sorumlu aranıyor toplumun her kesiminden, bizler de ve sanırım siz de bir sorumlu aramaktasınız bu sonuç için.

İkinci husus ise jürinin kurallara, babasının kuralı gibi davranıyor olması. Bu yarışmanın bir yönetmelik çerçevesinde yapıldığını unutması. Ülkenin bugünkü durumunun sirayeti olsa gerek jürinin bu kadar kuralsız davranması. Kuralsızlık da aslında bir kuraldır ama kendi koyduğu kurala uymamak biraz tuzak!

Örneğin jürimiz bize değerlendirme kriterlerini açıklayabiliyor mu önceden? Açıklayamadı, e peki şimdi açıklayabilir mi? Sanırım açıklayamaz. Zira çalışma yönteminiz bu değildi. Belki bundan sonraki yarışma çalışmalarınızda düzeltilir diye yazıyorum bu dediklerimi. Jüri sorumludur. Ve bu sorumluluğunu eylemleri ile göstermelidir. Açık bir değerlendirme kriteri yine aynı şekilde bu değerlendirmeye göre yaptığı tartışmaları paylaşmalıdır. Ama bu biraz zor gelir hem jüri üyesine hem de idareye sanırım.

Jüri neden kendisinin verdiğini belirtiği sayısal değerleri, sınırları aramamıştır projelerde? Doğru verememiş midir yoksa? Bu durum jüriyi nesnel karar vermeden oldukça uzaklaştırmaktadır. Jürinin kendi muhasebesini yapması gerekir bu durumda. Belki de sonuçlar onu göstermektedir.

Jüri mi yazmıştır soruların cevaplarını? Raportörler yazdı ise jüri hiç okumamış mıdır? Soru cevaplar yarışmalarda birer teyittir. Bakın jüri bey buna böyle demişsiniz ama bir daha soruyorum, iyi düşün cevapla. Bunun yasal sonuçları olur demektir aslında. Jüri bu durumu hiç düşünmüş müdür?

Bir hususta şudur ki yarışmanın başında, jüri tarafından bilinçli bir şekilde kentle ilişki kurmayı sadece mimara bırakma arzusu sonrasında tüm değerlendirmeyi kentle ilişki üzerinden yapmaya bırakmıştır. Ne hikmetse jüri en az uzmanı olduğu konuda en belirleyici kararını vermiştir. Zira jüride şehir plancısı yoktur. Ancak şu hususu belirtmek isterim. Bir şehir plancısının yokluğu çok net olarak sonuçlara yansımıştır. Çünkü jüri şehirle ilişkiyi yeşile boyanan ve üzerine vadi denen yeşillikler üzerinden okuyabilmiştir. Jüri ne yeşili ne de o bölgenin geleceğine ilişkin yeşilin durumunu mimari ölçekten çıkararak görememiştir. Yapacağı “Evi” tüm İstanbul’a hizmet edebileceğini zannederek diğer büyük bir yanılgısını yaşamıştır. Hem yarışanların içinde hem de jüride plancının olmamasının da sonucudur bu dar bakış.

Diğer bir sorum ise Alevi kökenli bir mimar var mıdır jüri ve danışmanlarınız arasında. Yani Cem’e katılmış, yolu erkânı bilen, yaşayan bir “Mimar” var mıdır bu süreçte?

Sözlerimin özü şudur;

1- Cem alelade bir ev değildir. Bu yaklaşım ibadethane vasfını küçültmeyi ve bu toplumu dar kalıplar arasında tutmaya sebebiyet verecek hatalı bir yaklaşımdır.
2- Din ve inanç hassas bir zemindir. Kent ve kentle ilişki gibi…
3- Jüri kendi koyduğu kurallar dizinine neden uymamıştır? Uyduğu durum için de bir değerlendirme yapacak mıdır tekrar toplanıp?
4-Önceden jürinin ve yarışmacıların bildiği somut değerlendirme kriterleri yayınlanmadı peki jürinin değerlendirme kriterlerini yayınlayabilir misiniz?

Kolokyumda da olamayacağım için bu değerlendirmemi size iletmek istiyorum. Buradaki değerlendirmelerimi bu yarışma ve genel yarışma kültürüne yönelik almanızı isterim. Uygun bulursanız da belki kolokyumda bizim adımıza okursunuz.

Sevgiler, Saygılar…

Etiketler

10 yorum

  • gokhan-semiz says:

    Bir çok katılımcının duygularına tercüman olmuş değerli bir duruş umarım juri üzerine düşen dersi alır …

  • omer-selcuk-baz says:

    Merhabalar,
    Öncelikle düzeyli, üzerine düşünülmüş eleştiri her zaman çok kıymetli bir şey, sizinki de öyle… yazınızın giriş bölümünde hassasiyetle üzerinde durduğunuz ‘ bunu kaybeden bir yarışmacı olarak yazmıyorum’ vurgusunu da, doğrudan anlıyor ve okuyorum.

    Tamamen haklı olduğunuz bir konu ile başlayayım, Jüri raporlarının yetersizliği… Yarışma bütün bir organizasyon ve jürilerin tartıştığı konuştuğu mevzuların önemli bir bölümü kayıt altına alınamıyor. Alınması için yapılması gerekenleri biliyorum, ama bunları yapabilmek daha profesyonel idareler, daha profesyonel raportörlük kurumları gerektiriyor.

    Bana kalırsa ne olursa olsun , yarışmacılara jürinin tartıştığı konular ne ise aynen aktarılmalı, bunun bir yolu bulunmalı. Ama şunu bilmelisiniz bunu örgütlemek ve icra etmek gerçekten çok çok zor… Daha iyisini yapmaya gayret etmek zorundayız. Uçup giden bu bilgiyi tutmanın bir yolunu bulmalıyız.

    Ancak bu buharlaşan bilgiyi tutmanın sağlam bir yolu da kolokyumlar! Bizi, projesi için 3 ay uğraşmış bir mimar olarak eleştirirken haklı olduğunuz yanlar var, peki aynı emeği ortaya koymuş bir mimar olarak kolokyuma katılmamak neden? Sizin fikirleriniz , ve diğer katılımcıların fikirleri, kolokyumda etkin bir tartışma ortamı üretmek için çok değerli…

    Somut bir değerlendirme kriteri olur mu sizce? şartnamede ilan edilen ne ise kriter odur. Şartname metnin cem evinin yaratacağı mekan ve onun hissiyatı üzerine değinmeler var. Katılımcıları bu dünyayı keşfetmeye ve düşünmeye davet ediyor. Bunu böylece aktardıktan sonra jüri başka kriter ortaya süremez…

    -Yazınızın kentsel ilişkiler ile ilgili bölümünü biraz hayal kırıklığı ile okudum! Çevresi ile iyi ilişki kuramayan bir yapının ne anlamı olabilir ki? Ayrıca bunun şehir plancısı ile ne ilgisi var, büyük bir kafa karışıklığı var burada.. Çevresi ile iyi ilişki kurmayan bir yapı iyi yapı olamaz… Sizce bu ilişkileri beklemeyen bir jüri 3 adayı bir arada tasarlaması için bir problemi yarışmacıların önüne koyar mıydı? Sadece cem evi parselini verip diğer 2 parsel yarışma dışı alanlardır demek zor muydu?

    -Ev Analojisinin ele alınış şekli çok profesyonel değildi kabul edelim… Bazen metinler tam olarak ifade etmek istediklerini etmezler. Jürinin raporunda kastettiği şey sanıyorum; biraz mesafeli gibi görünen yapının görece ev samimiyetinde ve hissiyatında , soyutlama derecesi korunarak tekrar düşünülmesi idi. Anadolu evi anolojisi , bir yandan klişe gibi görünen, öte yandan etkili bir yapı dili kurmak için iyi kullanılmış bir araç. Bunda kabul etmek lazım…

    -Jüri verdiği sayısal verileri projelerde aradı evet.. Ancak bildiğiniz üzere jüri bir m2 değeri vermedi yarışmacılar. bazı sayılar belirtti ve yarışmacıların bir büyüklük geliştirmesini bekledi. Ve bu anlamda birçok yarışmacının daha küçük yerine daha büyük yapmayı seçtiğini gördük.. buda bir dip not olarak dursun..

    -Jüri kendi koyduğu hangi kriterlere uymamıştır, daha net açıklayabilir misiniz?

    -Alevi değilim, ama, değerlendirme yapabilmek için yeterli bilgim olduğunu düşünüyorum. Ama jokey de değilim , manej tasarımı yapabilirim, yada yetkin insanlarla birlikte bir tasarımı sınayabilirim. Ek bilgi olarak vereyim Jüride çok değerli 3 adet Alevi danışman vardı.

    Son olarak Kolokyum’a gelirseniz daha derin, anlamlı bir tartışma konuşma yürütebiliriz.

  • faruk-ozgokce1 says:

    Cemevi kültürünü bilmeden, hiçbir cem’e katılmadan gerçek anlamıyla ihtiyaçları tam sağlayacak bir cem evi tasarlanamaz görüşüne katılıyorum. Aynı konuyu cami tasarımı yapanlarda da eleştiririm. Veya kilise, hastane… Her yapının içindeki yaşantıyı okuyabilmek, sadece ilmen değil ruhen de hissedebilmek gerek.

    Yarışma jürisinde de daha önce cemevi tasarlamış olduğu görülür. Benim kanaatim bu konuda jüri yetkinliğe sahiptir. Tabi bunu hiç cem’e katılmamış ben çok iyi tahlil edemem. Hata olabilir.

    Diğer konulardaki eleştirilere katılmıyorum. Özellikle jürinin değerlendirme kriteri sunmak gibi bir şey söz konusu olamaz. Fikirleri kısıtlamak olur bu. Sadece jürinin istediği gibi proje yapmak zorunda bırakılmak olur. O zaman bunun adı tam olarak yarışma olmaz.
    Jürinin daha sonra da bir kriteri olmamalı bence. Çok daha farklı yaklaşımlarla başarıya ulaşan projeler ödüllendirilmeli. Yani bu beklenti yarışma jürisinin yerine getirmemesi gereken bir beklenti kanaatimce.

    Şehir plancısının gerekli olup olmaması ile ilgili olarak, yarışmacılardan şehir plancısı istenmiyorsa jüride de olmasına ihtiyaç yok 🙂

  • omer-yilmaz says:

    Sonuç olarak dün kolokyuma ödül kazananlardan 3’ü katılmadı. Yarışmacı olup da ödül alamayan ve kolokyumu izleyenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmedi.

    Önce ayna.

  • omer-yilmaz says:

    “Diğer bir sorum ise Alevi kökenli bir mimar var mıdır jüri ve danışmanlarınız arasında. Yani Cem’e katılmış, yolu erkânı bilen, yaşayan bir “Mimar” var mıdır bu süreçte?”

    Hem yarışmaya katılmış hem de konuyla ilgili bir görüş kaleme almış birisi olarak danışman jüri yapısını inceleyerek bunları yazdığınızı düşünüyorum.

    Bu durumda bütün yazı anında çöküyor benim için. Başka yanlarına cevap vermek istiyorum, yukarıdaki yorumunuzdan sonra anlamsızlaşıyor.

  • cem-yildirim says:

    Danışman jürinin bulunma amacı budur zaten. Asıl jüride Alevi olsun vs gibi bir şart/ifade olmamalı. Jüri hangi inanca mensup olursa olsun, mesleğini iyi bilen ve iyi değerlendirme yeteneği olan meslek adamlarından oluşmalı. Tasarımcıdan beklenen de Alevi olması değil, Alevi kültürünü anlayabilmesi, okuyabilmesi ve mimari/tasarımsal ihtiyaçlarını analiz edebilmesi olmalıdır. Sonuçta aradığımız dini lider değil, tasarım yapacak bir mimar. Aksi bir beklenti demokratik de değildir. Bizim mesleğimiz bu açıdan tiyatroculuğa/oyunculuğa benzer. Rolünüzü iyi çalışmanız, iyi okuyabilmeniz ve sahneye iyi yansıtmanız beklenir, o kişi olmanız değil. Peer Gynt’i oynarken şair olmanız belki romantik bir avantajdır ancak şiir bilmeniz de gayet yeterlidir.

    Şimdi jüriyi ve birincilik ödülü alan projeyi eleştiriyorsak, çıkıp bize Alevi olduklarını söyleseler içimiz rahatlayacak ve eleştirmeyi bırakacak mıyız? Bu konuları tartışıyor olduğumuza bile inanamıyorum. Başka konular konuşmamız lazım. Düşünce biçimimizin biraz daha soyutlaşması, biraz daha sınırları aşması lazım. Bu açıdan Sayın Baz’ın jüri sonrası yazısını da takdirle okudum. ikilemlerin ve değerlendiriyor olmanın da öğretileri olduğunu çok güzel koymuş ortaya.

  • faruk-ozgokce1 says:

    Ben yazıncaya kadar düzeltmişsiniz. Nasıl denk geldiyse.
    (Bilgisayar başında yorum gelsin de cevap yazayım diye beklermiş gibi oldu 🙂

  • faruk-ozgokce1 says:

    “Kaldı ki tasarımcının da Alevi kültüründen gelmesi gerektiğini yazmışsınız Faruk Özgökçe.”
    Böyle bir cümlem yok acaba nereden okudunuz 🙂
    Kültürü bilmeli, bir mimar olarak yerinde incelemeli, oranın ruh halini keşfetmeli. Cem esnasında keşif yapmak bu ruh halini algılayabimek için yapılabilecek en doğrusu değil mi?
    Yani akabindeki cümlelerinizle benzer şeyi düşünüyoruz Cem bey.

  • cem-yildirim says:

    Faruk Bey, yazıyı yayınlar yayınlamaz tekrar göz atıp hatayı düzelttim, affınıza sığınıyorum.

Bir yanıt yazın