Sigara ve Mimarlık

İki yol var. Tiryakiliğin psikolojik olduğunu kabul edip, tasarım yeteneğine faydası olmadığına kanaat getirmek. Azaltmak. Öyle ki sadece kendi özel mekânınızda içmek. Ya da tümden bırakmak...

Üzerinde çok konuşulan bir konudur ve kamusal mekân tanımını da yeniden tartışmaya açtığı için önemli sayılmaktadır. Zaten “X ve Mimarlık” konu başlığında “X” o kadar çeşitlenmiştir ki sigara konusuna değinilmese pek olmaz. Yazı biraz uzun olabilir. Haftalık mizah dergilerine, gazetelere yazı yetiştiririm. Beş adet yayınlanmış defalarca baskı yapmış kitabım var. Kitapların kısa olması için harcadığım çabayı anlatamam. Her hafta şu kadar vuruş sayısını geçmeyecek yazı yazıyorum. Bıktım kelime, harf saymaktan. O yüzden şöyle uzun bir yazı yazabilirim. Kızmak gücenmek yok.

Tütün Amerika kıtasından Avrupa’ya gelmedir. 1500’lü yıllar dense bile asıl alışkanlık haline gelmesi Portekizli denizcilerin Avrupa’ya getirmesiyle olmuş. Kızılderililer içermiş ama dini ritüeller arasında, ciddiyetle. Keyif vermesi için içenler daha çok Avrupa’dan gidenler olmuş. 1605’te Venedikli tüccarlar ilk olarak Anadolu’ya alıştırmışlardır. Hatta İngilizler sigarayı Kırım Savaşı’nda Osmanlı askerlerinden görüp benimsemişlerdir. Yunanca ismi Nicotiana’dır. Nikotin bu bitkinin alkaloitlerinden biridir ve kötü kokuludur. Ayrıca bu bitkinin nikotininin sülfat tuzları zirai mücadelede böcek öldürücü olarak kullanılır.

İşbu yazıyı yazan kişi sigara içmez ve hiç alkol tüketmez değildir. Bira dahi içmemiştir. Yani argo çevrelerde “ot” diye tanımlanacak bir kişidir ama her nasılsa mimardır. Şimdi yazının geri kalan kısmında “Muhafazakâr bir Yeşilaycı” cümlelerini okuyacağız, bari burada keselim diyenler olacaktır.

“Ama benim de sigara içen arkadaşlarım var”

Okumayı bırakırsanız bırakınız. Görüş yazılarında en fazla paylaşma ve okuma sayılarına ulaşanlardan biri olan bendeniz için değişen bir şey yok. Bir kere tıkladınız, okunma sayısı bir kere arttı. Şimdi bu matrak yazıyı okumayan tiryaki de tiryaki olmayan da çok şey kaybeder.

Yazar hakkında biraz daha bilgi vereyim. İtalya’nın hoş kokulu ve aromalı Toscana yöresinden çıkma Toscanello isimli sarma (konik yapıda) kısa sigarilloları vardır. İtalya’da 5-6 Avroya kutusu alınır. Kutudan beş adet çıkıyor. Bizim duty free satış yerlerinde daha ucuz (en son 4 Avro idi). Hah işte yazar Toscanello tüketicisidir. Bir kutu (karton değil) Toscanello’yu bir yılda bitirir ancak. Yani 2,5 ayda ancak bir tane. Bazen kutudakileri atmak zorunda kalır. Kuruyunca atılması gerek çünkü. Bazen aylarca içmez. Sadece kendi evinin balkonunda yanında sigara içmeyen kimse yoksa içer. En son 2015’in yazında bir tane tüketmiştir.

Yani aslında sigara düşmanı filan değildir. En sevdiği filmler arasında Smoke, Coffee And Cigarette gelir. Bir erkek olarak Madmen isimli dizideki hanımların sigara içmesine ve tabii başroldeki Jon Hamm’in sigara tutuşuna bile hayrandır. Sigara içenleri itici ya da pis bulmaz (Koku hariç).

Şimdi daha samimi bilgiler vermeye sıra geldi.

Babam ki benim hayatımın yönlendiricisidir 42 sene sigara içmiştir. Vefatından önce 6 yıl kadar içmedi ama ne fayda, onu gırtlak kanserinden gelen metastaz ile beyin kanseri yüzünden kaybettik. Doktora sordum “bunun sebebi 42 yıllık tiryakilik mi?” diye. İyi bir doktordu. “Kimse sana kanserin sebebi sigaradır derse inanma ama gırtlaktan gelmesi ve yayılmasına bakarsak kanser riskinin sigara yüzünden arttığını söyleyebilirim” dedi. Çok çektim çok.

Babam bana sigarayı yasaklamadı. Karşısına çekip “bu meret şöyledir sakın ha başlamayasın” demedi. Bir kere bile demedi. Sadece konusu geçtiğinde “Ahmet akıllı çocuktur” dedi o kadar. İçenler akıllı değillerdir gibi beylik bir laf edecek değilim. İsteyen kendi muhasebesini kendi yapar.

Hayatta gördüğüm en zeki ve yaratıcı kişiler (kadın ya da erkek) sigara içmektedirler. Hayran olduğum kişiler sigaraya bağımlıdırlar. Eğer yanlarında sigara yüzünden duramıyorsam (bazen çok boğucu oluyorlar) uzaklaşırım. Uzaklaşınca bana kızdıkları ya da gizli gizli bozuldukları da vakidir. Yapacak bir şey yok. Ancak onlarla çok samimi olsam bile “Bıraksana şu mereti” demem. Demedim. Şimdi de demiyorum.

Onlar konuyu biliyorlar.

Dedim ya yazı uzun. Burada kesiyorum. İsteyen arkasını okur.

İŞİN MİMARİ TARAFI

Tanınmış bir mimarın yanında staj yapıyorum. Nasıl tıfılım bir bilseniz. Zorla şerle işe almış beni duayen mimar. Bıkmış beceriksiz stajyerlerden. Ben de gelmişim masa işgal ediyorum. Benden önce o masayı işgal eden çocuk dayanamamış bırakmış. O kadar zor çalışma koşulları. Mimar işten kimseyi atmıyor, dayanamayan gidiyor. Aşağılamıyor, herkese “siz” diye hitap ediyor çok kibar ama bir laf ediyor ki, al paltonu çık hemen. Öyle sıkı, öyle sert…

Bir gün (Filarmoni orkestrası binası çiziyoruz. Yüzlerce pafta ve elle çiziyoruz.) bir detay çizdi. Bunu 250 gram aydıngere çizeceğim, sonra bakacak. Düzeltecek ben jiletle kazıyacağım. Bir daha çizeceğim, yine bakacak. Sonra yine kazınacak. 250 gr aydıngeri masaya ilk bağladığında altındakini zor gösterir o derece. O gün biraz yorgundu herhalde bir detayı kaçırmış. Ulan nasılsa atılacağız ben kendime göre detayı düzelttim. Büyük meydan okuma! Canıma susamış gibiyim. Ancak tüm arşivi açtım. Yanlış yapmamak için tüm detay kitaplarını devirdim. Önceden onun çizdiği detaylara baktım. Kendimden kattığım şeyleri azaltarak huzura çıktım. Huzur dediğimiz yer duman altı odası, mimarın odasına giriyorum yani. Baktı (cin gibidir) ben sana eskizi böyle çizmedim, göster dedi. Gösterdim. Anlat dedi anlattım. İyi devam et dedi. Ohhh, fırçadan kurtarmıştık.

Kocaman büroda benim yanıma pek uğramayan usta mimar, artık arada sırada benim masaya gelip benle konuşuyor. Bir gün geldi, masanın kenarında Fatma Teyze’nin getirip bıraktığı dokunulmamış üçüncü bardak çayı gördü. Yemekleri ısıtan ve çay servisi yapan Fatma Teyze’ye mimarları devamlı sulamasını emrettiğinden (çay servisi = sulamak) bana gelen çayların soğuduğunu görünce bana dönüp “Neden çay içmiyorsunuz” dedi, “Yoksa sevmiyor musunuz?”. Ben hem dökülür diye korktuğumdan hem de sevmediğimden “Günde en fazla iki bardak içiyorum” dedim. “Eh siz sigara da içmiyorsunuzdur o zaman” dedi. Evet deyince. Gülümseyerek “Sizden mimar olmaz” dedi ve gitti.

Durum bu minvalde. Ona göre sigara tiryakileri devamını iyi okusunlar.

MİMAR SİGARA İÇER Mİ?

İçer efendim içer. Çok da güzel içer. Çizim yaparken çizer, şarapla beraber içer, çok sevindi mi içer, asıl üzüldü mü içer, tıkandığında içer, deli gibi üretken olduğunda içer. İçer yani.
Bir elinde kalem diğerinde sigara olduğu halde tasarlar. İçmeyen mimar olamaz mı? Bence olur.

Sorun bağımlı olmak meselesidir. Hayatta çok şeye bağımlıyız. Örneğin cep telefonuna son on yıldır bağımlıyız. Onsuz işlerimizi kolay kolay yürütemeyiz. Cep telefonu kullanmayacağım diye inat edersek iş bile kaçırabiliriz. Sonra daha bağımlı olduğumuz bir sürü şey varken bir de sigara bağımlısı olmak saçmalık.

Sigara içiyorum ve bana kattıkları, götürdükleri yanında çok fazla. Bu yüzden sigarayı bırakma diyenler de gördük. Fakat bu meretin bırakılması bile dert. Yoksunluğu ayrı bir dert. Hele hele hayatınızın sonlarına doğru bazen acı vererek öldürdüğü de görülmüştür. Doya doya nefes alamadan ölmek kadar kötü şey var mı? (Bkz. Koah hastalığı)

Şimdi olaya bir de psikolojik taraftan bakalım. Vietnam savaşı sonrası, her gün cehennem gibi geçen tropik orman savaşlarında morfin bağımlısı olan askerlerin ABD’ye döndüklerinde bir uyuşturucu bağımlısı nesil yaratacağı korkusu boş çıkmıştır. Bu kişilerden ancak bir bölümü ailesine çoluğuna çocuğuna kavuştuktan sonra uyuşturucuya devam etmiştir.

Alıntı: Günlük hayatımızda sigara bağımlılığının büyük oranda psikolojik olduğunu gösteren en çarpıcı kanıtlar hamilelik, oruç ve uzun yolculuklardır. Birçok tiryaki hiçbir fiziksel sıkıntı yaşamadan 10-12 saat süren okyanus aşırı uçak yolculukları yapabilir, çünkü uçak inene kadar içmemeye şartlanmıştır. Uçaktan iner inmez sigarasını yakmak ister ve eğer yasak vs. bir engelle karşılaşırsa canı sıkılır ve nikotin çekilme belirtisi zannettiği sinirlilik, gerginlik, çarpıntı, terleme, el titremesi, kafasını toplayamama gibi 12 saattir yaşamadığı tüm belirtileri ilginç bir şekilde saniyeler içinde yaşamaya başlar. Halbuki asıl sorun içmemeye şartlanma süresinin sona ermiş olmasıdır. Yani fiziksel bağımlılıktan kaynaklandığı sanılan çekilme belirtileri gerçekten hissedilir, ancak tetiği çeken yine psikolojik bağımlılıktır. İçme beklentisi ve şartlanmayla ilgili çok fazla sayıda bilimsel araştırma ve kanıt vardır.

“Sigara içme arzusu esasen alışılmış davranışa olan arzuyu yansıtır” sonucuna varılmıştır. El alışkanlığı, sigara ile ilişkili nesneler, sigarayı hatırlatan durumlar gibi sigara içmeyi tetikleyen faktörler çok güçlü sigara içme arzusuna neden olur. Sigara içmeyi tetikleyen faktörler daha çok sigara içme beklentisini hatırlatır, içme arzusunu arttıran beklentidir.

Dols ve Ark’ın 2000 ve 2002 yıllarında yaptıkları iki çalışmada da sigara içilebilen ve içilemeyen ortamlarda sigara içen gönüllülere sigarayı hatırlatıcı uyaranlar verilmiş. Ve içilemeyen ortamlarda uyaranların yarattığı sigara içme arzusunun çok daha düşük olduğu gözlenmiş.

Sonuç: Sigara içmeyi tetikleyen faktörler esas olarak öncelikle sigara içme beklentisini başlatır. İçme arzusunu arttıran beklentidir. Benzer sonuçlar daha sonra 2005’te Thewissen tarafından da yayınlanmıştır.

Alıntı bitti. Bu yukarıdakileri ben demiyorum. Vikipedi diyor. İnanmazsanız açınız bakınız. Benim buraya sadece bir tecrübe eklemem gelebilir. Mimar tasarlama (doğurma ve yaratıcılık da diyebilirsiniz), problem çözme anında sigaranın kendisine iyi geldiğini iddia eder. Ancak sigara sayesinde rahat düşünebildiğini kendine kabul ettirir. Tiryakiliğin muhakkak kimyasal bağımlılık gibi bir hali vardır, kabul ediyorum. Ancak psikolojik tarafı daha baskındır. Diğer uyuşturuculara nazaran kendini yerlere atmalar, her tarafı süngerli odada kendine zarar vermesin diye deli gömleği giydirilmiş bağımlılar gibi temizlenme safhası yoktur. “İş kafada bitiyor abi yaaa” gibi küçümseyecek de değilim. Bir bağımlı değilken konuşması kolay geliyor tabii. Fakat yukarıdaki bilimsel deneyleri de araştırabilirsiniz.

MİMAR NEREDE SİGARA İÇER?

İşte asıl yazının konusu bu. Nerede içmemelidir. Bir kere kamusal alanda içmemelidir. Çünkü diğer mesleklere nazaran kamusal mekanı tanımlayan biraz da mimardır. Kapalı alanda sigara içmemelidir. Ama nedense bu kuralı bozmak için bile uğraşırlar. Pazarlık etmeye başlarlar. “Dışarı üflüyorum, çocuklara gelmiyor, bak kokusu bile yok, izmariti dışarı attım ya işte” gibi aslında saçma sapan mazeretler sıralar. Bir şarkılı türkülü yere gidersiniz eğer şarkıcı da içiyorsa pazarlık eder, içelim mi hep beraber diye. Hayır dersiniz bozulur. Şarkıyı türküyü pek bir cansız söyler. Başımıza çok geldi.

Açık alan kamusal alan mıdır? Örneğin stadyumda herif dibinizde sigara yakar. Yahu rüzgârı mı hesap edeceğim. Burası açık diyor sigara üstüne sigara yakıyor. Fakat stadyumda sigara içmek yasaktır. Dinlediği yok, dayak bile yiyebilirsiniz. Vapurların açık kısımları… Zaten yazın zar zor yer bulursunuz. Tam yanınızdaki sigara yakar. Yahu içme. Keyfimin kahyası mısın? Şimdi vapurlarda da yasaklandı ve bunu destekledik diye olduk faşist.

Bankta oturuyorsunuz. Çoluk çocuk var yanınızda yakmış sigarayı hem de sizin olduğunuz yerde elinde tutuyor. Diyorsun ki “sigara”. “Burası açık bir yer”. “Ama bana geliyor”. “O kadar gelsin ne olur ölmezsin” diyor. Baksanıza şu pişkinliğe. Sigara içindeki yüzlerce zehri anlatan Yeşilay posterlerine bir de “bencillik” maddesi vardır diye eklemek lazım.

Öyle bir şey olur ki, kimsenin görmediği yer sigara içilecek yer oluverir. Kızımız ufacık bebek. Bizde de acemilik, hasta ettik kızı. Ciddi bir hastalık hem de akciğerini üşütmüş, zatürre başlangıcı olabilir. Dediler ki şöyle bir doktor var, öyle iyi böyle iyi. Ona gösterin. Nişantaşı’nda eski bir apartmanda muayenehanesi var. Hava da soğuk çocuğu sardık sarmaladık. Taksiden tam apartmanın önünde indik. İçeri girdik asansörü çağırdık. Geldi içinde bir herif, elinde sigara. Duman içinde daracık kabin. Bir de kendini savunuyor; “ne var canım iki kat indim, kimse yoktu asansörde söndürmedim”. Yürüyerek çıktık yukarı. Muayene sonrası çıktık tam asansörü çağırdık yine aynı herif, baktım elinde bir şey saklıyor. Anladınız ne olduğunu. O anda gözüm dönmüş. Elimden zor aldılar.

Sigara garip bir bağımlılık. Ferhan Şensoy hiç uzun uçak yolcuğu yapmamış. Film çekecek ya, Küba’ya giderken uçağın tuvaletinde devamlı vakumlu sifona basa basa sigara içmiş. Ne büyük ahmaklık. Ne büyük yoksunluk, ne büyük bağımlılık. Havalimanlarının ufacık tuvaletlerine girenler, sigarayı kimse görmediği zaman duman çıkartmaz bilenler. Alarmları çaldıranlar. Ne kepazelik. Bir duman için değer mi?

Tüm sigara içenler böyle mi? Hepsi değil ama çoğu mücadele içindeler. Sigara onlar için o kadar önemli ki şu aralar sigara içme burada denince faşistmişiz gibi davranıyorlar bize.
Sigara tiryakiliği artık özel bir durum. Onu ancak çok çok özel yerlerde içebilirsiniz. Kendi mekânlarınızda ancak… Açık da olsa çoluk çocuğun gittiği parkta içemezsiniz. Kamusal alandır orası artık. Kamusal olmayan özel mekânlarda içebilirsiniz.

Üniversitelerin önü, biz sigara içmeyenler için durulacak yer bile değil. Herkes kapıda sigarasını içiyor. Tam kapının önünde içmeyin diyoruz, bir direniş ki sormayın. Onlara özel kulübe yaptırılıyor hep beraber onun içine giriyorlar.

Bir işyerinde sigara içenler günde belki de on defa mola (sigara) hakkına sahipler, içenler çalışmak zorunda. Bazı işyerleri sigara içmeyenleri yarım saat erken çıkartıyor işten.

Kamusal mekânda sigara içilmeyeceğini mimar olduğu halde anlamayanlar var. Tabii iktidarın onulmaz bir sigara karşıtlığı da cabası. Adama kendi balkonunda sigara içiyor ona karışıyor. Birinin cebinden sigarayı alıyor yemin ettiriyor. Ne gereği var. Sonra sigara içenler hakkımız gasp ediliyor diyor.

Ancak artık kabul edin ki sigara içilebilecek alanlar azaldı ve daha da azalacak. Belki de hiç kalmayacak. Bunu yavaş yavaş kabul edin. Kavga etmeyin. Siz mimarsınız. Mimar bilinçli olarak sigara içebilir.

İçki de içebilir. Diyorlar ki, içki daha tehlikeli. Nedenmiş o? “İçen kişi alkollü araba kullanır masumları öldürür, kimse sigaradan kimseyi öldürmez”. Sigara izmaritinden çıkan yangınlara ne demeli. Haydi onu geçtim, dikkatsiz ve uykusuz araç kullananların sebep olduğu kazalar ayrı ayrı alkol yüzünden olanlardan fazla.

Artık kaçar yanı yok. Sigarayı içenlere kötü davranılıyor. Eskiden bütün proje tashihlerinde hocada da öğrencide de sigara olurdu. Evet, herkes fosur fosur içerdi. Uçağın bir bölümünde sigara içilir, diğer bölümünde içilmezdi (ne güzelmiş). Şehirlerarası otobüste arka tarafı göremezdin. Doktor muayene edecekken tam hasta soyunmuş, bir zevk sigarası yakardı (Ciddiyim). Her an her yerde sigara içilirdi. Zamanında kürek çektim ben, antrenörümüz biz salon antrenmanı yaparken dibimizde ağırlık kaldırmamız için bize bağırırken elinde sigarayla bulunurdu. Öğretmen derste içerdi yahu sigara. Öğretmenler odası da duman altıydı. Hamile kadın sigara aşerirdi yahu. Gece vakti 7-8 aylık hamile karısına sigara bakan damat bilirdik.

Yok, şimdi kalkmış tiryakilik hakkımız elimizden alınıyor. Faşistlik yapılıyor demeye lüzum yok. Devir değişti.

İki yol var. Tiryakiliğin psikolojik olduğunu kabul edip, tasarım yeteneğine faydası olmadığına kanaat getirmek. Azaltmak. Öyle ki sadece kendi özel mekânınızda içmek. Ya da tümden bırakmak…

Bu konuda tartışacak bir şey de kalmadı. Yok, ben cevap vereceğim illa diyen varsa, buyursun aşağıda yorum bölümüne.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Etiketler

7 yorum

  • ahmet-turan-koksal says:

    Burcu Hanım siz muafsınız.

  • vedat-tozyilmaz1 says:

    Yazıyı baştan sona kadar okudum. Okurken sadece 2 tane sigara içtim.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Allahtan okuduktan sonra içmediğim

  • sedat-bayrak says:

    “Nerede içmemelidir. Bir kere kamusal alanda içmemelidir.”
    – Otomobil egzoslarının, kömür bacalarının, mangal üzeri davlumbaz egzoslarının atıldığı bir kamusal alanda (sokak diyelim) sigara içilmemelidir demek bence baskıcı bir yaklaşım.

    Şunu kısacık dinlemek fikir verebilir; http://rktr.co/1R438TE

    “Tam kapının önünde içmeyin diyoruz”
    – Çok abartılı. Kadıköy’de yaşıyoruz, kurbağalı dere moda’dan, çiftehavuzlara vuruyor. Davlumbaz motorları kaç m³/sa çalışırsa çalışsın, illa balıkçının, dönercinin kokusu bir yerlere vuruyor. Bunlara sigara kadar takılmazken bence yaklaşım abartılı.

    “Bir işyerinde sigara içenler günde belki de on defa mola (sigara) hakkına sahipler, içenler çalışmak zorunda.”
    – Kimse aynı maaşı almıyor. Kimse de aynı mesailerde çalışmak zorunda değil. Serbest ekonomilerde herkes şirketlere kattığı (veya öyle hissettirdiği, veya patronu kendini sevdirdiği vs.) ölçüde maaş alabilir. Bir personelim 10 defa mola verip, hiç aralıksız çalışandan daha fazla değer yaratıyorsa problem nedir?

    “İçen kişi alkollü araba kullanır masumları öldürür, kimse sigaradan kimseyi öldürmez”. Sigara izmaritinden çıkan yangınlara ne demeli.
    – Sigara izmaritinden çıkan yangınlarla, alkolün topluma maliyetini karşılaştırmak yazının bütününü dahi sorgulatabilir. Bunu inanarak mı söylüyorsunuz üstad? (Sanırım bu söylem bana :). Bin kere de arkasındayım.) Ben sıkı bir alkol kullanıcısıyım. Bar kavgalarından, otomobil kazalarına, sağlık sorunlarından, alkol sebepli güvenlik bütçelerine topluma zararı tartışılmayacak derecede fazladır. Ancak işte özgürlük kavramı böyle birşey.

    Sigara bağımlılığının psikolojik sebeplere bağlayarak küçümsemek kısmına da anlam veremedim. “So what?” (Arkitera ortamında demiyorduk böyle şeyler değil mi 🙂

    Velhasıl;

    Yazının %90’ına katılıyorum, aşağıdakiler dahil.
    – Kamusal-kapalı alanlarda (veya stadyum, okul bahçesi, hastane bahçesi gibi açık alanlarda) yasak olması ve bu yasaklara uyum sağlanması gerekliliği tartışılmaz
    – Sigaradan caydırma propagandası bence de doğru strateji.

    Alkolün topluma zararı, öyle “dumanı öksürttü beni, vay kokusunu sevmiyorum”dan çok daha somut. İnsan öldürür, arkadaşlıklar yıkar (aksi de çok olur tabii :), karaciğer patlatır, kamusal alana işetir, toplum huzurunu bozabilir.

    Ama dediğim gibi. Özgürlük özgürlüktür.

    Not: Sigara kullanmıyorum. Sigaranın bir 3. Dünya ülkesi kültürü olduğunu ve kullanımının medeniyet seviyesiyle ters orantılı olduğunu düşünüyorum.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Güzel, sonunda bir yorum geldi.

    Otomobil egzostları, kömür bacası varken neden sigaraya takınılmış.

    El cevap: Ben de Heidi ve Peter ile isviçre’nin dağlarında yaşamadığımızın farkındayım. Ancak eve geldiğimde ya da işyerinde ya da üniversitenin önünde bir endüstri tesisinde olmadığımı ya da kapalı bir otoparkta olmadığımı biliyorum. Sigara her yere giriyor. Malatya Büyükşehir Belediyesinin zemin katı, binanın dışına sadece 30 adım olan bir erkekler tuvaletinde dumanaltı vaziyetinde kalıverdim. Eh tuvalete girmiş bulunuyorum. Millet kabinlere dahi girmiyor. Bir şey diyemiyorsun.

    Sokağa gelince. bunun sınırı yok. Sokakta yürüyorsun önündeki adam yaktı. Az biraz sıkışık olsun. O sigara seni öldürmez. beni de öldürmez bundan rahatsızlık da pek durmuyorum. Peki daha sıkışık bir kaldırımda ne edicez. Aynı hızla yürüyorsun. Önündeki bir anda yaktı. Ne yapman lazım biraz uzaklaşmak. eh sen de uzaklaş amma da uzattın demeyin. Ben neden ona uyuyorum kardeşim. Ben neden çekiyorum ki. Şimdi bunu söyleyince bir sinir bir sinir. Neden sinirleniyorlar, çünkü sağda solda sigara yakamadıkları için aşağılandıklarını biliyorlar.

    Kısaca sokağın bir sınırı yok. Bilinmeli ki SOKAK=ÖZGÜRLÜK olamayabiliyor. Billboardlarda bikinili kadın resmi görüyoruz diye kadınlar neden yazın bikinili dolaşmıyorlar. (Fena olmayabilirdi) ancak olmuyor işte dikkatin dğılıyor. O yüzden İkarus model otobüsün yaydığı pislikten uzaklaşamadığınızda çok acıtmıyor da, sokak lan burası sigaramın dumanı istediği yere gelir diyen keyif erbabına bozuluyoruz. Açıkçası bozuluyorum.

    Cem Toker’e bayılırım. Liberal filan da değilim ama en zeki politikacı bana sorarsanız şu anda Türkiye’de. (Belki de tek)

    Önceden dinlemiştim bu konuşmasını. Fakat sıkı saçmalık. Sigara dumanı halk sağlığı için yasaklanmıyor. Eşitlik için yasaklanıyor. Eşit olmak için. Sen sigara içiyorsun, ben içmiyorum. Nasılsa otobüs egzostu zehirli sen de benim zevkime uyacaksın. Nedenmiş o?

    Isıtıcı kullanılacakmış dışarıda sigara yasağı için. Eh hem ben istemiyorum, sen sigarayı içeceksin hem de geleceksin burası sıcak dışarıda elektrik gitmesin. Haaaaa bu mekanı sigara içilen yapayım diğerini yapmyayım bak o olur. Fakat olmuyor o da. İki mekan var, biri kıçı kırık camla kaplı, sözde açık. hatta manzarası var. Peki orası sigara içilir yer. Sigara içen ayrıca içki de içtiğinden en kıral yer ona bırakılmış. Biz içmediğimiz için genelde çocuk oyun odasının dibinde itilmiş bir masa veriyorlar. Eyvallah diyoruz. Aaa o da ne, iki mekan arasında bir şey yok. Yani 30 cm ilerideki masada sigara serbest, 30 cm içerdekinde değil. Ehh duman. İstersen.

    Kalkıp mekandan gidiyorsun, sen suçlusun ya. Sigara içen rahat etsin.

    Bu değişecek, hem de nasıl değişecek bir görseniz.

    Ben İthaca’da yaşadım biraz. Cornell Üniversitesi’nin içinde olduğu bir yerleşim. İnanılmaz hoş bir yer. Havası suyu mükemmel bir doğası var. Nüfusun çoğu vejeteryan. Olsun ben şöyle hamburger yiyeyim dedim ya da bir steak house bulayım. Amerika’dyım özgürlükler ülkesi New York Eyaleti’ndeyiz (NYC çok uzak ama)

    Bir türlü bulamadım. Sonra artık ayrılacağımı gün bir italyan yemeği yapan yere götürdüler beni. Kıymalı soslu bir makarna istedim. Bu siparişi verince garson kız bu büyük masada oturamayacağımı ancak dışarıda oturacağımı, mekanı kokutamayacağımı söyledi. Şahitlerinm var. Ben lokantanın dışında yiyebildim.

    Kısaca eğer toplum bir yöne kayıyorsa uymak zorundasınız. Toplum sigarasızlaşıyor. Uçakta sigara küllüğü olan koltuklar size garip gelmiyor mı artık? Bir tribülans olsa ve sigara elinde uçsa ön taraftaki kadının saçının içine girse. Aynı şekilde sigara artık restoranda da ters olmaya başlayacak. Belki ileride sokakta da.. Alışmak lazım.

    Sorun koku değil. Sigara içenlerin bunu hak olarak sunmaları. Kapının önüne çıkmaları saçma bir kuralmış gibi göstermeye ve sigara için katlandıklarını zorla şerle göstermeye bayılıyorlar. Kapıda içmeyebilirler yanda bir kulübe yaptık oraya gitmeyi aşağılanma olarak görüyorlar. Niye?

    O zaman sigara içenler neden evden çalışmıyorlar. Internet var. Di mi Sedatçım. Senin eleman süperse evde dumanaltı yapsın kendi mekanını evden çalışsın madem vazgeçemediğin bir serbest piyasa çalışanı. Neden ofis?

    Çünkü çalışma motivasyonu ortak bir paydayı ister. Örneğin ben evimle iş yerim arasında 1000 km olan biriyim. Çalıştığım üniversite bana katlanıyor ben de o kadar yola uçağa ve masrafa. Eeeee neden? Keza ancak beni buldurlar. ben de yaptığım işle farklılık yaratıyorum. Daha ucuza çalışacak elemandan farklıyım. Tamam sigara içenler evden çalışsınlar.

    her ofis mimarlık ofisi gibi yaratıcılık istemiyor. O işi 100 kişi de yapabilir. Sigara içen de iömeyen kadar vasılı olabilir. Eee ne etçez???

    Alkol sayesinde kavga çıkartmak, otomobil kullanıp masumları öldürmek suçtur. Suç. Cezası ağır.

    Önemli kaza nedenleri olarak, alkollü iken araç kullanmak(%23.5), hatalı sollama yapmak (%22), yorgun ve uykusuz araç kullanmak (% 17.1), yeterli sürücülük deneyimi olmamak(%16.2) ve trafiğin akışına göre hızı ayarlayamamak.

    Alkol sadece %23.5 ve %76.5 diğeleri.

    Sigara içmek suç değil. İzmariti atarsan seni görmezlerse kurtuldun. Ölümlü kazaya sebebiyet verecek kadar alkollü olan biri olay yerinden kaçabilir mi sence?

    Alkol de sigara kadar kötü onu yasaklayalım mı demek istiyorsun. Demeyeceğimize göre anlamı yok bence.

    Sigara bağımlılığını kimayasal sebebe bağlamak mı lazım. neyse ne? ben sadece yol göstermek istedim. Sıkı bir sigara tiryakisinin (günde 1.5 paket üstü) zart diye bıraktığını gördüm (babam) Sıkı bir eroin bağımlısının zart diye bıraktığını görmedim duymadım. (herhalde pek mümkün değil)

    Küçümsemek değil de yol göstermek desek. KOAH hastalığı bir kabus tanımıdır ve sgiarayı bırakmada önemli bir psikolojik korkuya sebep olur. Korkusuzluk cesur olmak değildir. Korku önemli bir motivasyondur. Korunmadır. Küçümseme şeklinde görüleceğini kendi yazımda da belirttim.

    Sigaradan ben hoşlanırım yahu. Cemal Süreya’nın elinde iyi gider. Ayhan Işık güzel içer. Madmen filan anlattım. Babam zart diye bıraktı ama kendince formüller uydurdu. İlginç adamdı.

    Bir baktık, tezgahın altından piknik tüpü üzerinde mısır patlatmak için kullandığımız telli saçdan aleti almış. Dedik ki baba evde mısır yok, mısır patlağı mı cenın çekti. Yok ayçekirdeği almış tuzlu. Onu alete koydu. iyice yaktı çekirdekleri. Sabah akşam onu çitliyor. Prostata da iyi gelirmiş.

    Çaktırmadan sorduk doktora pozitif etkisi olur mu diye? Yoo ne alaksı var dedi. Nikotin yok ki içinde diyor.

    TV’de bir film vardı. Güzel aktiris rol icabı sinirleniyor sigara yakıyor. Sinirlenmesi filan fena oyunculuk değil güzel yapıyor. Sigara yakınca babam milli takım aleyhine haksız penaltı vermiş hakeme sinirlnenir gibi ayağa fırladı. Lan öyle mi sigara tutulur. Bu karı oyunculuk yapamıyo diye küfür üstüne küfür.

    Gitti mutfapa kendine kabak çekirdeği yakmaya. Biz kendimizi sor tutuyoruz.

    Kısaca haşa bağımlılıkla dalga geçenin bağımlılık kadar zekası yoktur.
    ben de (Ömer Yılmaz da) iyi yemek bağımlısıyız.

    Bağımlı olmamak lazım. hele hele sigara gibi boktan bir şeye aman ha.

    Anladın sen beni.

    Mimar olmak iyi mimar olmak lazım ama sigara tiryakiliği aşağıltıcı bir şey.
    On yıl sonra bu tartışmalar bile komik olacak.

  • sedat-bayrak says:

    Alkolle karşılaştırmamın sebebi onunla ilgili özgürlüğü savunurken (benzer görüşlere sahip olduğumuzu düşündüğüm için) tutarlı olmamız gerektiği. O yüzden kendisinin toplumsal sağlık (ve canlar) için sigaradan çok daha tehlikeli olduğunu vurguluyorum.

    Alkollü kaza oranı %5 olarak yazsaydın Ahmet Hocam, “yeterince açık değil imi şte” derdim. %23.5 not etmişsin..

    Ben twitter’daki tartışmamızdan önce stadyumda veya vapurun açık alanında sigara içilmesi konusunda da abartılı tepki verildiğini düşünüyorum derdim, o konuda görüşlerimi yumuşattın.

    Ama Ömer abi ve sendeki sigara düşmanlığı bence takıntılı ve baskıcı bir durum. Birçok başka konuya kişisel özgürlük olarak yaklaşabiliyorsunuz ama bu konuda aşırı tutucusunuz. (hadi telaffuz edeyim tekrar, bir çeşit faşizm.)

    Hele sigara içmeyen adam ofiste daha çok çalışıyor kısmına hiç katılmıyorum. Yanyana aynı işi yapan kişilere %100 farkedebilen maaşlar veriliyor (ayni birim fiyata %50 daha az çalışıyor diyelim). Sigaradan dolayı %5 daha az çalışması mı adaletsizlik?

    Her yoruma aynı not; sigara kullanmıyorum. Sigaranın bir 3. Dünya ülkesi kültürü olduğunu ve kullanımının medeniyet seviyesiyle ters orantılı olduğunu düşünüyorum.

  • ahmet-turan-koksal says:

    Alkol ile ilgili karşılaştırmanı anladım sebebini. Sigara ve mimarlık olan ilişki zayıfladı. Kamusal mekan ve tabii sigara içilecek yer azaldı. Sigara düşmanlığımız (ki Ömer hiç içmez ben sigarillo tüttürürüm arada) bir zevk için diğerini hiçe saymak üzerinedir. Atölyemde içmeyen yok. Çok üzerime alınmıyorum.

    Dediğim gibi mimarlık ile sigara ilişkisi zayıfladı. Sanırım bağımlı olanların bırakması daha uygun olacak.

Bir yanıt yazın