Büyükada Çarşı Camii Yarışması Üzerinden Son Dönem Cami Yapma Kampanyasına Bir Bakış

Tüm olumsuzluklarından yalıtılırsa belki bu ve benzeri yarışmalar cami mimarisi konusunda salt mimari düzlemde nitelik ve çağdaş bir dil arayışına vesile olur ama korkarım daha çok tartışacak konumuz var.

Bu yazıyı “Büyükada Çarşı Camii Mimari Fikir Projesi Yarışması” açıldığında hazırlamaya başlamıştım. Ancak söz konusu yarışma sürerken idarenin, jürinin ve hevesli yarışmacıların kafalarını karıştırmamak için saklı tuttum.
Katılan katıldı, belki sonuçlar da açıklanmak üzeredir (açıklandı).
Şimdi nasılsa mimari düzeyde enine boyuna değerlendirmeler yapılacak, cilalı görseller üzerinden yüksek mimari egolar çarpışmaya başlayacak. Elbette nitelikli mimari işler de ortaya çıkacak. Ama tasarım kendi öznesi ile sınırlı olmadığına göre, konu mimari nitelik ile sınırlanmamalı.
Uzatmayayım.
Ben burada, bu aşamada, daha genelde bir durum değerlendirmesi yapmanın da tam zamanıdır diye düşünüyorum.
O halde, bir deneyelim.

Cami Bir İdeolojik Mücadele Nesnesi Değil, Öncelikle Bir Sosyal Donatıdır

Öyleyse öncelikle birer sosyal donatı olarak, Büyükada’daki mevcut camilerin durumuna bakalım:

  • Hacı Havva Özen Camii, Çarşı içinde Ş. Recep Koç Caddesinde (bu yıkılıp yerine yenisi yapılacak olan).
  • Hamidiye Camii, Ada Camii sokağında, yolun üzerinde kalan bir bahçe içinde.
  • Kumsal Camii, Kumsal semtinde Deniz Kulübü Sokağında.
  • Nizam Camii, Nizam Caddesinde.

Ne yazık ki bunların kapasitelerini ve ortalama doluluk oranlarını bilemiyoruz.
İlgili ve çalışkan bir jürinin hazırladığı dosyada herhalde bu bilgiler vardır. Yaz-kış nüfusu bunca farklılaşan bir konumda, ayrıntılı bir çalışma yapılmıştır herhalde.
Bazen kimi yarışmalarda jüri üyelerinin yarışma alanını gördüklerinden bile emin değilim ya neyse, biz kapasite diyorduk…
Kapasiteler önemlidir çünkü (eğitim, sağlık, ibadet vb.) kamu kaynakları ile gerçekleştirilen sosyal donatılardan söz edilirken, yenilerinin yapımı düşünülürken mevcut olanların konumları, erişilebilirlikleri, doluluk oranları da gözetilmelidir. Örneğin, eğitim tesislerinde derslik sayısı önemlidir ama erişilebilirlikleri ve dersliklerin doluluk oranları da incelenir. Bu yapıların çevre insanlarının yaşam niteliğine de olabildiğince çoklu katkıda bulunması gözetilir.
Elbette donatı talebini oluşturan güncel nüfus yanı sıra gelecek projeksiyonu da önemlidir.

 1997  2000  2008  2009  2010
Büyükada Nüfusu    6.418   7.335   6.812   6.978   7.127 

Sosyal Donatı Standartlarına Yasal-Yönetsel Çerçeveden Bakış

2000 Yılı öncesinde, Kentsel Sosyal Donatı Standartlarında kişi başına 0,1 metrekare dini tesis alanı gerektiği belirlenmişti. Bundan 10 yıl sonra, bu standardın kişi başına 0,5 metrekareye (150.000 kişiyi aşan yerleşimlerde ise 0.75 metrekare) çıktığını görüyoruz. Yani basitçe açıklamak gerekirse, günümüzde yediden yetmişe (aslında sıfır-yüz yaş arası gibi) herkese yaklaşık bir seccade alanı düşmesi gerekliği uygun görülmektedir. Bir toplum geliştikçe elbette beklentiler ve dolayısıyla standartlar da yükselir.
Bu süreçte eğitim tesislerinin evrimine, kişi başına düşen yeşil alanların artışına (!) da bakmalı elbette.
Yukarıdaki hesapça Büyükada’ya 7.000 kişi x 0,5 metrekare olarak 3500 metrekarelik kapalı alanı olan ibadet alanları yapmak gerekiyor.

İlginçtir ki, standartlar yönetmeliği bir zamanlar cami değil, İbadethane diyordu. Belki resmi belgelerde bu hala böyledir, bilemiyorum.
Bu durumda cami yapmak istemeyen “münafıklar” olarak 18 kilise ile Adaların ibadethane kontenjanının çoktan dolduğunu da iddia edebilirdiniz.

Ama yanılırdınız.
Açıklayalım:
… müftünün izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla cami yapılabilir” (1).
Kilise, cem evi, havra yapılacaksa da müftü’den görüş almak mı gerekiyor acaba? Ben yanıtı bilemiyorum deneyen öğrenir.
Büyükada’daki bu cami talebi konusunda aslında olumlu bir arka plan var. Hep söyleriz ya “Sivil İnisiyatif katılmalı böyle projelere” diye. Adada bir dernek kurulduğunu ve yukarıdaki koşula uygun başvuruların yapıldığını şartnameden anlıyoruz. Bu arada, hazır trafo alanı üzerindeki konumu da değiştirip inananların biraz daha yürümelerini rica etseler belki çok daha elverişli bir konum bulabilir ve bunca itiraza da neden olmazlardı. Belki de jüri böyle uzlaşmacı bir çözüm önerebilirdi. Ne yazık ki bu küçük örnekte de gördüğümüz gibi; uzlaşmadan değil, giderek kutuplaşmadan yana bir topluma dönüşüyoruz.

Değerli yöneticiler her derneğin sözünü dinler ya bu ülkede; “Adalar Cami Yaptırma Derneğinden” gelen bu talep üzerine işe girişmişler. Bu dernek yanı sıra “Adalar Savunması” gibi üyesi çok daha fazla olan ve talepleri çok daha acil olan bir derneği de dinleselerdi ya; ne de olsa demokrasi ile yönetiliyoruz; çoğulculuk ve katılım demokrasinin üstün bir değeridir (2).
Böyle bir davranış pek “politically correct” olurdu doğrusu.
Yine konu dışına çıktık, dönelim.

Yönetmeliklerde son dönemde bir değişiklik de “erişilebilirlik” konusunda yapılmış. Eskiden 500 metre olan erişilebilirlik, 250 metreye düşürülmüş. Yani her 500 metrede bir, bir adet ibadethane (ibadethaneden elbette cami anlıyoruz) bulmak gerek.
Ben hayatımda bu koşulları gerçekleştiren bir kent olarak, en yoğun “ibadethane”yi Venedik’te görmüştüm. Adım başı bir kilise. Yarışımız 17. Yüzyıl Venedik’i ile herhalde (3).

Yarışma Şartnamesine Göre Yeni Yapılacak Caminin Gerekçesi

İstanbul’un Adalar İlçesi, beşi meskûn dokuz adadan oluşmaktadır. Büyükada ilçe merkezidir. Beş Ada’da yedi camii, on sekiz kilise ve iki sinagog bulunmaktadır. Büyükada’da bulunan dört caminin en eskisi 1895’te yapılmış olan Büyükada Hamidiye Camii’dir. 1967 yılında Nizam Camii, 1985 yılında ise Kumsal Camii yapılmıştır. En son ibadete açılan 1986 yılında çarşı içinde bulunan bir apartmanın dönüştürülmesiyle camii olarak kullanılmaya başlanan Hacı Havva Özen Camii’dir. Yıllar içinde çarşının kalabalıklaşması sonucu, Hacı Havva Özen Camii’ne ibadete gelen ada halkı, esnaf, yerli-yabancı ziyaretçilerden oluşan cemaat, zaman zaman yola taşmak durumunda kalmaktadır. Bununla birlikte binanın kıble yönüne dönük olmaması ve bu yüzden iç mekânların verimli kullanılamaması, İslâm dininin gerektirdiği temizlik şartlarının sağlanmasındaki zorluklar bu caminin kapatılıp, yerine yine çarşı içinde başka bir caminin yapılması zaruretini doğurmuştur. Çarşı Camii’ni yapmak için Adalılar tarafından Büyükada Çarşı Camii Derneği kurulmuştur. Daha sonra yasal prosedürler takip edilmiş ve dernek 2013 yılının Eylül ayında Akademisyenlerin, (altını ben çizdim) din adamlarının, Ada’daki her kesimden entelektüellerin ve idarecilerin davet edildiği bir toplantı yapmıştır. Toplantıda katılımcıların yeni yapılacak bu cami için görüşleri alınmıştır. Sonuçta, Büyükada’da çarşı içinde ihtiyaca cevap verecek, siluete uygun, çevreci teknolojilerden ve mühendislik çözümlerinden yararlanan, Ada’nın mimarî ve doğal dokusuyla bütünleşebilecek bir caminin yapımı konusunda fikir birliğine varılmıştır. Büyükada’nın Simgelerinden Biri Olmaya Aday (altını ben çizdim) bu projenin yarışmayla belirlenmesine karar verilmiştir.” (Yarışma Şartnamesinden)

İki Önemli Sonuç

  1. Kimileri, iktidarların tam olarak ideolojilerini sergileyemedikleri kent bölgelerinde siyasal görünürlüğü (4) arttırmak için, yasal altyapısını da hazırlayarak böyle girişimler yaptığını iddia ediyor. Ne var ki Validebağ’da “yaşlılar erişemiyor, mesafeler uzak” olarak ortaya atılan gerekçenin, Çamlıca ve Kadıköy camileri göz önüne alındığında nasıl tartışmalı hale geldiği de biliniyor.
  2. Buna karşın, “mimar”, “şehir plancısı” ve “akademisyen”lerin bu konuda sorgulamak, tartışmak ve gerçek gereksinmeleri saptayarak daha doğru, bilimsel çözümler (örneğin konumlar, kapasiteler, vb.) önermek yerine önlerine konan koşulları hiç irdelemeden kabullendikleri, yukarıdaki şartnamedeki “ada cami yapım gerekçesi” metninde de açıkça gözükmektedir. Şartname hazırlanırken neden onların kıymetli görüşlerinin alındığı malûm. Burada yalnızca son dönemde bazı üniversitelerimizin bu konudaki istekli ve değerli katkılarını hatırlatmakla yetineyim. Diğer yandan, yeni dönemin uygulamalarından olan ve bilimsel dayanağı çok tartışmalı ihya süreçlerinin de kimi akademisyenler tarafında güçlü bir destek bulduğunu da biliyoruz.


Validebağ çevresinde 26 adet cami var ( Kaynak: http://asosya.com/validebag-korusunda-neler-oluyor-bilmeniz-gereken-11-madde_447)


Kadıköy Camisi’ne 250 metreden erişim yok

Mimarlar, Plancılar ve Akademisyenler için Daha Hayırlı Bir Çalışma Konusu Önerisi

Tüm olumsuzluklarından yalıtılırsa belki bu ve benzeri yarışmalar cami mimarisi konusunda salt mimari düzlemde bir nitelik ve çağdaş bir dil arayışına vesile olur ama korkarım daha çok tartışacak konumuz, gidilecek çok yolumuz var.

Ben hala şahsen yarışma jürilerine davet edilen değerli kişiliklerin bu görevi kabul etmeden önce konuları biraz daha hassasça irdelemeleri, soruları sorgulamaları gerektiğini düşünmekteyim.
Elbette böyle durumlarda her defasında öğretim üyesi itibarından yararlanarak “tartışmalı bir konuyu meşrulaştırmak” gibi sinsice bir art niyet aranmamalıdır.
Ama yine de çevremizde korkunç bir hızla sürdürülen yapılar, mega projeler için hiçbir biçimde görüşü alınmayan; sorulmadığı halde görüş bildirdiklerinde ise bilgisiz… bilinçsiz… art niyetli… muarız… muhalif enteller olarak suçlanan akademisyenlere kimi konularda stratejik bir değer atfedilmesinin nedenini de sorgulamadan edemiyor insan!
Burada kimi bilinmeyen nedenlerin çekim gücüne kapılarak bu işlere katkıda bulunan mimarlara, plancılara ve araştırmacılara, haddim olmayarak bilgilerini ve enerjilerini daha yararlı ve hayırlı bir alanda kullanmalarını önereceğim.

Kültürel evrimleşmeyi reddeden bu çelişkiler toplumunda; zaman mekân sürekliliğini yitiren, kendi içinde doğal bir evrim geçiremeyen, çağdaşlaşamayan; dolayısıyla günümüzde hala geleneksele dayanmaktan başka çare bulamayan, sonuçta da eskinin kepaze bir taklidi olmaktan öteye geçemeyen cami mimarimizin gelişimini tartışsak.
Bu sonuçları üreten süreçleri bir bir irdelesek, standartlar, nitelikler hakkında düşünsek.
Örneğin kimi İslam ülkelerinde (ve bir zamanlar bu topraklarda da) ibadet mekânlarının nasıl birer sosyal-kültürel merkez olarak kurgulandığına, hangi işlevler ile desteklendiğini anımsasak.
Eğitmen olarak da bir özeleştiri yapsak…

Bir de şunu pek merak ettim doğrusu:
Ön çalışmaları sürecinde değerli jüri üyeleri 0,5 metrekare ibadethane standardını öyle ya da böyle yakalamış olan Büyükada’da, “Kişi Başına Düşmesi Gereken 1,5 metrekare Sağlık Tesisi” (Standartlara göre toplam10.600 metrekare ediyor) nerededir, neden yoktur, neden hala sıfır metrekaredir diye merak edip sorguladılar mı acaba?
Bu soruyu, ben değil de örneğin yaşlı ve mümin bir Adalı veya bir öğrencileri sorarsa nasıl yanıtlarlar?

Yanıt sürecinde bilim mi, etik mi, vicdan mı konuşur?
Yalnızca soruyorum.

NOTLAR:

(1) Kimi Teknik Bilgiler
İmar planlarında 2014’e kadar geçerli olan yönetmelik “Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik” idi. Bunun Ek-1 tablosu kişi başına 0,5 m2 dini tesis alanı ayrılmasını hükme bağlardı. Ayrıca ibadet yerleri için asgari parsel alanları da 2500-5000-10000 gibi tanımlardı. Bu yönetmelik erişilebilirliğe yönelik bir hüküm barındırmazdı ancak genel temayül 500 metrenin erişilebilir olduğu yönündeydi. Ardından 4380 no’lu kanun ile bu donatılar “dini tesis” ya da “ibadet alanı” yerine “cami” diye anılmaya başlandı ve Müftülük olumlu görüşü de yeni cami yapımı için yeterli sayıldı.
2014’te ise Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği yayınlandı (RG. 16 Haziran 2014) ve eski yönetmelik geçersiz hale geldi. Buna göre ise kişi başına 0,5 m2 dini tesis alanı ayrılması hükmü geldi. İbadet yerleri için asgari alanlar daraltılarak 1000-2500-10000 m2 olarak tanımlandı. Yürüme mesafeleri ise bu yönetmelikte aşağıdaki şekilde tanımlandı ve yer yer 150 m’ye inmiş oldu.

Yürüme Mesafeleri
MADDE 12

  1. İmar planlarında yürüme mesafeleri; eğitim, sağlık ile yeşil alanların hizmet etki alanındaki nüfusun erişme mesafesi topoğrafya, yapılaşma, yoğunluk, mevcut doku, doğal ve yapay eşikler dikkate alınarak planlanır. Bu fıkrada belirtilen hususlar uygun olması halinde ikinci ve üçüncü fıkralardaki asgari yürüme mesafelerine uyulur.
  2. İmar planlarında; çocuk bahçesi, oyun alanı, açık semt spor alanı, aile sağlık merkezi, kreş, anaokulu ve ilkokul fonksiyonları takriben 500 metre, ortaokullar takriben 1.000 metre, liseler ise takriben 2.500 metre mesafe dikkate alınarak yaya olarak ulaşılması gereken hizmet etki alanında planlanabilir.
  3. Ayrıca imar planlarında; dini tesislerden küçük cami takriben 250 metre, orta (semt) cami takriben 400 metre mesafe dikkate alınarak yaya olarak ulaşılması gereken hizmet etki alanında planlanabilir. Mescitler ise yerleşik veya hareketli nüfusa göre takriben 150 metre hizmet etki alanında yapılabilir.
  4. Brüt nüfus yoğunluğu 100 kişi/ha ve daha az olan yerleşim bölgelerinde, dağınık kırsal nitelikli yerleşmelerde veya yerleşik alanlarda uygun büyüklük ve nitelikte alan bulunamaması halinde veya bu fonksiyonlara ulaşımı zorlaştıran doğal ya da yapay eşikler olması nedeniyle yürüme mesafeleri artırılabilir.

3194 sayılı İmar Kanunu’na 4380 sayılı Kanunla
“EK MADDE 2- (2.8.1998 tarih, 23421 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan 4380 sayılı Kanun)
İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu cami yerleri ayrılır. İl, ilçe ve kasabalarda müftünün izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla cami yapılabilir. Cami yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez.” şeklinde hüküm eklenmiştir. Cami yerinin başka maksatla tahsis edilememesi ve bölgenin ihtiyaçlarına göre lüzumlu yerlere cami yapılması istenilmektedir. Yine “Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin” Ek-1 tablosunda da kişi başına 0,7 m2 dini tesis alanı öngörülmüştür.
Ancak bir taşınmazın ibadet yeri olarak ayrılabilmesi için, Plan Yapım Yönetmeliği’nin, Ek 1e maddesinde belirtilen asgari alan büyüklüklerini sağlaması gerekir.

EK – 1e
İbadet Yerleri

Asgari Alan Büyüklüğü (m2)
Küçük ibadet yeri  2.500
Orta ibadet yeri (semt ibadet yeri)  5.000
Büyük merkez ibadet yeri 10.000

Dini yapılar içerisinde yer alan tüm yapılanmalar tabloda belirlenmiş olan asgari alan kapsamında değerlendirilir.

(2) Adalar Savunmasının Görüşü 21 Nisan 2015

Basına ve Kamuoyuna,

Adalar’da yeni bir kent suçu işleniyor!

Adalar’da Hukuk kaçak, Cami kaçak, Belediye Başkanı kaçak!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir kez daha şehircilik ve planlama ilkelerini göz ardı ederek, hukuk kurallarını ve Adalar halkının görüşlerini, yaşam alışkanlıklarını ve kültürünü yok sayarak tepeden inme bir karara imza attı. İBB Belediye Meclisi geçtiğimiz günlerde Büyükada’da yeni bir camiye gerek olmadığı yönündeki itirazlarımızı, plan kararlarını ve Adalar halkının görüşlerini “müftülük talebi”ni gerekçe göstererek reddetti ve Büyükada’nın kıyı şeridinde yeni bir cami yapılması yönündeki kararını bir kez daha onayladı. Adalar Belediyesi yönetimi bir dernek tarafından cami projesi için açılan yarışmanın jürisine katılarak bu büyük kent suçuna ortak oldu.

Böylece Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde “Büyükada sahiline İstanbul’dan da görülebilecek ve Adalar’ın Müslümanlığının simgesi olacak bir cami yapılması” yolundaki emrinin yerine getirilmesi için bir adım daha atılmış oldu. Çamlıca Tepesi ve Kadıköy sahili örneklerinde olduğu gibi camileri ve ibadet yerlerini birer siyasi simge olarak kullanma, coğrafi işaretleme alanı ve “mekânsal temizlik” aracı olarak görme anlayışının son halkası Büyükada’da gündeme gelmiş oldu.

Yapımı planlanan caminin 30 m. yakınında bir mescit (Hacı Havva Özen), 200 m. yakınında ikinci bir Camii (Hamidiye Camii) bulunmasına rağmen içkili restoran ve eğlence yerlerinin tam ortasına, sahil şeridine yeni bir cami yapılması kararı, basitçe “müftülük talebi”nin ötesinde bir anlam taşımaktadır.

Mevcut camiler Ada halkı için yeterliyken ve 1/5000’lik planlarda yeni bir camiye ya da dinsel tesise ihtiyaç olmadığı ısrarla belirtilmişken, bu alanın tercih edilmesi kısa bir süre sonra mevcut kanun ve yönetmeliklere dayanılarak Büyükada İskele Bölgesinin tüm içkili restoran ve eğlence merkezlerinden “arındırılabileceğinin” işaretidir. Halihazırda Adaları fethedilecek bir bölge olarak gören anlayış tarafından Büyükada sahili böylece “temizlenebilecektir.”

Halen yürürlükte olan mekânsal planlama yönetmeliklerinde küçük camiler için öngörülen asgari büyüklük 1000 m2 olmasına rağmen, caminin yapılması düşünülen alanın (eski TEDAŞ trafo binası) 465 m2’den ibaret olması projeyi aynı zamanda kaçak ve hukuksuz hale getirmektedir.

Tüm kentsel plan ve uygulamalarda “konut+ ticaret alanı” olarak belirlenen, lokanta, restoran ve eğlence bölgesi olarak kullanılan kıyı şeridi bölgesinde yeni bir cami yapılması “hizmet getiriyoruz” görüntüsü altında Adaları teleferiklerle, marinalarla, yeni rant ve imar oyunlarıyla fethetmeye çalışanların işlediği yeni bir kent suçudur.

Bu projeyi onaylayan otoriteler, yarışmaya proje gönderen mimarlar, jüri üyeliğini, danışmanlığını, raportörlüğünü kabul eden tüm kişi ve kurumlar bu kent suçunun bir parçası olacaktır.

Bizim İstanbul’dan görülmesi amacıyla dikilecek yeni ibadet alanlarına değil hastanelere, sağlık ocaklarına, çocuk parklarına, anaokullarına, veteriner kliniklerine, Adalararası ücretsiz ulaşım hizmetine, nitelikli ve ücretsiz eğitime ihtiyacımız var!

Tekrar uyarıyoruz! Kent suçu işliyor, işlenen suçlara ortak oluyorsunuz.
Yaşamımızdan, ormanlarımızdan, kıyılarımızdan, Adalarımızdan elinizi çekin!

(3) Venedik Hakkında
Adaları ve camileri düşünürken sabahın köründe çanlarıyla turistleri ayağa kaldıran Venedik geldi aklıma.
Venedik’in ana adada 118, çevresindeki küçük adalarda 23 olmak üzere 141 kilisesi varmış.
Nüfusu ise 60.000 (merkez) + 30.000 (diğer adalar) olmak üzere 90.000 kişi.
Yani her 640 kişiye bir kilise düşüyor.
Yetişmeye çalıştığımız rekor bu olmalı.
Ama Venediklilerin öyle pek dindar olmadıklarını anlamak için kiliselerin haftalık ayinlerdeki gerçek doluluk oranlarına bakabilirsiniz. Bu aslında bir kurgu, bir çevre oluşturma. Zaten günümüzde kiliseleri ziyaret eden nüfusun ezici çoğunluğu turist.
Venedik’in nüfus kaybeden bir yer olduğu kaydedilmeli. En kalabalık hali, 160.000 kişi (1550 ve 1950’de iki kez yakalamış bu nüfusu)
Buna göre en kalabalık döneminde bile 160.000 / 141 = 1134 kişiye bir kilise düşüyor. Bunun kendimce bir gerekçesini biraz mizah katarak yazmıştım:

PALLADİO’DA SEKSEK OYNAMAK: VENEDİK SEYYAHININ NOTLARI (HK)
Arredamento, Kasım 1991
Hollandalılar ile birlikte dünya ticaret burjuvazisinin ilk temsilcileri, Venedik Doç’larının kentlerini imar edip, sanata mimarlığa kucak açtıkları gelişme döneminin hemen sonrasında, belki de Rönesans’ın bitiminde, tam da zamanında, zamanı durdurmuş bu adalar şehri.

Büyüsü de buradan geliyor galiba.
Sabah karanlığında çan sesiyle uyanırken başlıyor rüya.
Yanık Venedik kırmızısı, küf sarısı sıvaları kısmen dökük köhne cepheler gün ışığıyla aydınlanmadan önce – Dersaadet’te sabah ezanından bile önce belki- batak zemin üzerinde temel tutturamayıp eğilmiş bir çan kulesinden, zangoç, 126 kez çan çalıp; “Ey Venedikliler uyanın, ticaret yapın, dünyayı fethedin” diye günün başlamak üzere olduğunu ilan ettiğinde!

(4)SON DÖNEMDE ÖNERİLEN VE TARTIŞILAN CAMİLER
Bir başka çalışmamızda, “Taksim ve çevresinde her dönem iktidarların (anıtlar, isimler, kamu yapıları vb… ile)  ve hatta sermayenin (özellikle oteller ile) nasıl kendi ideolojileri doğrultusunda göstergeler ürettiklerini” vurgulamış ve Taksim Kışlası ve Taksim Camisi konularının bir kez de bu gözle irdelenerek okunması gerektiğini vurgulamıştık. Burada kamusal mekânın ve toplumsal yaşamın olmazsa olmazı sosyal donatıların ideolojik göstergeler olarak kullanılmasının, mekân üzerinden inatlaşan bir siyaset üretmenin ne denli sorunlu ve çağdışı olduğunu bir kez daha üzülerek görüyoruz.
Okuyucu süreci algılayabilmek için bu Ada Camisi konusuna da bir kez böyle bakmalı.

Son olarak bu dönemin yeni camilerine, özellikle yer seçimlerine de kısaca bir değinelim:

  • Validebağ’da çevredeki cami yoğunluğuna karşın yeşil alanda yapılan cami (konum görseli yukarıda).
  • Kadıköy meydanında burunda yeşil alanda ve standart erişim mesafeleri dışında kıyıda önerilen cami (konum görseli yukarıda).
  • Diğerleri de aşağıda.


Taksim Meydanı’nda önerilen cami (http://cihangirsemtinsiyatifi.blogspot.com.tr/2011/01/beyoglunun-gelecek-plan-hazr.html)


Çamlıca’da tüm İstanbul’dan algılanmak üzere, yeşil alanda, cemaat erişimi tartışmalı devasa cami (http://www.212haber.com/1400-yillik-ahenk-camlica-semalarinda-9058h.htm)


Göztepe’de özellikle Bağdat Caddesi’nde yeşil alanda önerilen cami. Görünürlük sağlama mücadelesi hemen anlaşılıyor. (http://www.reelemlak.com/goztepeye-cami-projesinde-yer-degisikligi/)


Rumelihisarı içinde mahalle ihyası bağlamında kültür amaçlı kullanılan meydanda cami (http://megaprojeleristanbul.com/)


Karaköy (Raimondo D’aronco) Camisi’nin ihyası başladı (http://www.zaman.com.tr/pazar_iste-yol-icin-yikilan-camiler_2157592.html)


Salıpazarı’nda Süheyl Bey Camisi ihyası ise dönemin zirve yapan bir göstergesi olsa gerek (http://twicsy.com/i/FW4xYd)


Yorumsuz (Kaynak: http://www.adalar.bel.tr/site-images/1_5000_imar_plani.pdf )

Etiketler

4 yorum

  • emre-ozkan says:

    Haydar Bey,

    Doğrusu birbirine 150-250 metre mesafelerde dini yapılara örnek aramak için ta Venedik’e gitmenize çok şaşırdım. İstanbul’un eski mahallelerini, Anadolu’daki tarihi şehirleri gezerseniz rahatlıkla görürsünüzki, bir çoğu sokakların birleştiği meydancıklarda yapılmış sevimli küçük mescid, cami yapıları vardır. Bunlardan Cuma namazlarınında kılındığı camiler biraz daha büyük yapılır. Yüzyıllar boyunca süregelen bu durum bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmıştır. O da müslümanların ibadetlerinin günde beş kere olması ve cemaatle camide yapılmasının teşvik edilmesidir. Mesela kalkıpta camilere en uzak nokta ez az 500m. mesafede olacak şekilde şehir planları yapılacak diye bir yönetmelik maddesi koyarsak, insanların gidiş geliş birer km’den günde beş km yürümeleri gerekir. Sağlıklı yaşam icin düzenli spor yaptırmış oluruz belki ama, değişik yaş gruplarını, iklim ve arazi şartlarını da düşündüğünüzde hiç de gerçekçi bir durum olmayabilir. Yazınızı okuyunca bir an iyi ki Mimar Sinan günümüz Türkiye’sinde dünyaya gelmemiş diye düşündüm. Günümüzün yönetmelikleri ve kavramsal karmaşa ortamında 8x8m’lik sevimli şaheseri Şemsi Ahmet Paşa camisini yapabilmesi mümkün değil gibi duruyor.

  • hasan-ozbay says:

    Harika yazı. Haydar çok keyifle okunan, içeriği dolu bir yazı yazmış.
    Yarışma konusunda küçük bir notum var: Yarışma alanında zaten bir cami var. Kötü bir yapı. Bunun yıkılıp, yerine yeni bir cami yapılması, sanırım, bu yazının öznesi değil. Zaten Karabey’in de böyle bir söylemi yok.

  • yunus-engindeniz says:

    Kaleminize sağlık.

  • korhan-gumus1 says:

    Büyükada’daki tek kamu alanları dini yapılar. Evet, Anadolu Kulübü gibi yerler var ama seçkinler için. Esnafın, çalışanların, ziyaretçilerin tek ihtiyacı dini yapılar değil elbette. Ama örneğin Büyükada’da bir sivil girişimin örgütlediği “Büyükada Güncel Sanat Yaptırma Yaşatma Derneği” falan görmedim. Eğer çok öncelikli bir yönetim planı hazırlansaydı, kamu örgütlenmesi yalnızca piyasa rantlarını denetlemekle sınırlı kalmasaydı, Büyükada çok şey kazanırdı. Büyükada’da bu cami yaptırma yaşatma derneği gibi bir dolu dernek, vakıf var. Özellikle Adalar Vakfı önemli. Ama kamu tarafı cami STK’ları dışındakilerin katılımını pek ciddiye almıyor, onları dışlıyor.

    Projeye gelince:

    Büyükada’da Kıyı yönetim planının olmaması, sahillerin para kazanmak için doldurulması, kamusal alanların işgali, tamamen piyasa odaklı gelişme karşısında (ne diyeyim?) Çarşı Camii için gösterilen bu kadar özen bile fazla!
    Ben bugün cami olarak kullanılan-işlevlendirilen yapıya baktığımda, aklıma hep altının boşaltılması geliyordu. Açıkçası deniz kıyısı ile kurulacak böyle bir bağlantı çarşı bölgesinde hep ihtiyaç duyulan kamusal alan ihtiyacını karşılayacaktı.

    Gerekirse planda değişiklik yapılıp, camiye normal imar durumundan biraz daha fazlası verilebilirdi. Ayrıca neden caminin yakınında bir çok amaçlı salon olmasın? Burada etkinlikler, sunumlar, sergilemeler yapılmasın? Cami, cemevi gibi ibadet mekanları nedense mimarlar tarafından hala icad edildikleri 19. yüzyıl kalıpları içinde yorumlanıyor. Siyasetçilerin böyle yorumlamasını anlarım. Ama mimarların şartnami sonrası değil, öncesine uzanması beklenir.

    Caminin altında süpermarket oluyor da, neden sengi salonu olmasın?
    Elbette ki amaçlar, yönetim planı, program projeden önce gelmeli. Proje aşaması bunları tanımlamak için yetmez.

    Açıkça söylemek lazım: Kent Konseyi gibi çok aktörlü, kentsel akışkanlıklara göre çok öncelikli konuların yönetiminde kapasite geliştirmek üzerine kurulmuş ve içinde bütün STK’ların yer aldığı bir organın bu konuyla hiç ilgilenmemesi çok şaşırtıcı. Aynı tarihte Büyükada için fikirler sergisi açıldı, Splendid Oteli’nde. Ben oradaydım. Düşünce alanında ilişki kurma kabiliyetini kazandırmak lazım. Bu tip konuları genellikle yapıldığı gibi “Penguenlerin Sosyal Hayatı” falan üzerinden konuşmak belki daha kolay. Ama benim aklım o kadarına ermiyor.

    Sevgilerimle,
    Korhan Gümüş

Bir yanıt yazın