Taksim Üzerinden Totaliter Mimarlığa Bakış

Taksim, Gezi Parkı, totaliter mimarlık: ideolojik temellere dayalı bir dayatma.

Gezi Parkı olayları, Gezi Parkı adı altında küçültülmek isteniyordu ve küçülttüğümüz zaman işin ciddiyeti ortaya çıkıyor. Bu yazıdaki kaygılarım bireysel ve çıkarcı değildir, üstelik, derin bir araştırma ve tekerrür eden tarihten alıntılar ile desteklenmektedir.

Paris’te 1870 yılında şehir plancısı  Baron Georges Eugene Haussmann tarafından Paris’in temizlenmesini amaçlayan bir şehircilik katliamı yaşanmıştır. Şu an gördüğümüz o şahane Champs Ellyese Bulvarı gibi pek çok bulvarın açılması sağlanmış, III.Napolyon döneminin otoriter rejimine çanak tutmuş, kısa bir süre iktidarda bulunan Paris Komünü’nün sonunu hazırlamıştır. Belki de şu an, pek şahane görünse de, bu temizlik sürecinde, Paris’in ortaçağ oluşumları tamamen yok edilmiş, yepyeni bir şehir oluşturulmuştur. 95 km’lik yeni bulvarlar açılırken, 50 km’lik eski sokak dokuları imha edilmiştir. Genişletilen bu yollar, az sayıda büyük açıklıklara, meydanlara bağlanmış ve kolluk kuvvetlerinin müdahalesi kolaylaştırılmıştır. Boylu boyunca uzanan bulvarlar ile müdahaleler hız kazanırken, barikatlarla sokakların kapatılması engellenmiştir.

Açıkça izlenemeyen alanlarda müdahale oldukça zordur. Merkezi bir meydana bağlı hapishane ve bulvar planları, kolluk kuvvetlerinin müdahalesini kolaylaştırır. Totaliter, askeri, nizam planlaması olarak adlandırılan bu planlama tarzına, Sovyet ve Arap ülkelerinde de sıkça rastlarız. Bu totaliter mimari ile ülkemiz de karşı karşıya kalmıştır. Boş bırakılmayan meydanlar, uzun ve net bulvarlar gibi.

Başbakanın ısrarla dile getirdiği, “Gezi parkındaki kot farkını kaldıracağız,” söylemi, bazı temellere dayandırılabilir. Çünkü hiçbir şehir plancı, böylesine geniş bir alanda hafriyat yaparak, alanı düzlemek niyetinde olamaz, bu maddi açıdan da oldukça sıkıntılıdır. Nitekim Gezi Parkı altında daha önceden konuşlandırılmış, evlendirme dairesi, kafe ve restaurantlar gibi işlevsel çözümlemeler mevcuttu. Görüldüğü üzere arazinin kot farkından sağlanacak kazanımlar tasarımı kolaylaştırır. Benim ulaştığım sonuç şudur ki; mevcut alanda kot farklarının ortadan kaldırılması, kolluk kuvvetlerinin toplanan kalabalığa rahat müdahale etmesini ve kalabalığı kısa sürede savuşturmasını amaçlar.

Topçu Kışlası varken o zamanki kentin koşullarında her yer beton binalarla kaplı değildi. Belki de o döneme uygun bir yapılaşma örneğiydi, yıkılması olmuş bitmiş bir hadisedir.

Burada asıl kaygı oluşturan, kurulmaya çalışılan baskıcı ve dikte edici bir yönetimin, totalitarizmin temellerine mimarı açıdan da zemin hazırlanmasıdır. Dayatılan tüm bu uygulamalar, farkında olmadan, bilinçsiz ve içgüdüsel olarak yapılıyor olabilir. Lakin, totaliter bir rejimin gerekliliklerini yerine getirme çabaları da görülebilmekte. İstiklal’e ne kadar kolay müdahale edilebildiğini görmekteyiz.

Bir başka konu olan AVM kültürü ile amaçlanan ise sosyal mekanlarda olması gereken sıcak diyaloglardan yoksun, betonlaşmış, makineleşmiş bir ortam oluşturmaktır. Sosyal alanlarda toplanma ve kahve kültürü yok edilerek kapitalist düzene hizmet eden tüm bireysel ihtiyaçların para karşılığı giderildiği kafe ortamları ile halk bu kaygı verici, anti-sosyal ortamın temellerine çekiliyor.

Gezi Parkı’na yapılacak müdahaleler, hiç şüphesiz ki betonlaşmayı ve suni bir şehir ortamı yaratma çabalarını destekleyecek niteliktedir. Bu uygulama çabalarının dezavantajlarını öngörebilme, aklı başında, kentine sahip çıkabilen her vatandaşın kolaylıkla kavrayabileceği bir olgudur. Yapılmak istenenlerin çevre katliamı olması yanı sıra, ideolojik temellere dayalı bir dayatma olduğu aşikardır. Taksim’deki tek sayfiye, dinlence yeri olması sebebiyle de Gezi Parkı muazzam öneme sahiptir.

Planlanan bu katliam, halkın rızasının alınabileceği bir konu değildir, derhal durdurulmalıdır. Yinelemekte fayda var ki, bu birkaç ağaç meselesi değil, özgürlük ve demokrasi adına, toplumsal direnişin vukuu bulmuş halidir. Sorulacak birçok hesap var; binlerce yaralı, 4 ölü, halkın güvensiz bir ortama sürüklenmesi, toplum psikolojisinin altüst olması…

Başbakan bir kent plancısı değildir. Kaldı ki, şehri iyi bilmek, bir kenti planlamak için tek başına yeterli olamaz. Bir kent, keyfi kararlarla, bir ya da birkaç kişi tarafından planlanamaz ve halka dayatılamaz.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın