Alışmadık Bünyede Referandum İğreti Duruyor: Taksim’de Kent Yönetimine Katılımda Ya Hep Ya Hiç!

"Çağdaş bir kent yönetiminde yurttaşları kent yönetimine katmanın yolu referandum mudur? Değilse nedir?"

Günlerdir Türkiye’nin kentsel ve siyasal yaşamını sarsan Gezi Parkı Direnişinin geldiği noktada, ilk günlerden itibaren bazı köşe yazarı ve kanaat önderleri tarafından önerilen referandumun, son olarak da hükümet sözcüleri tarafından bir çözüm arayışı olarak telaffuz edilmeye başlandığı görülüyor. Artık önümüzdeki günlerdeki tartışmaların odak noktalarından birisini bu referandumunun oluşturacağı kesinleşti. Ancak, çağdaş kent yönetimi ve yabancı ülkelerdeki referandum uygulamalarıyla karşılaştırıldığında ve Türkiye’nin bu tür ve ölçekteki bir kentsel referanduma ilişkin deneyiminin oldukça sınırlı olduğu düşünüldüğünde Taksim referandumunun basit bir oylama olmayacağı ortadadır. Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde internet ve elektronik oylama kioskları aracılığıyla vapurların tasarımının, otobüslerin dış desenlerinin yurttaşların seçimine sunulması, bazı küçük kentlerde yerel bazı referandumların yapılması deneyimlerinin bu düzeyde siyasi çalkantılara sebep olmuş bir projenin ele alınmasında çok yetersiz kalacağı açıktır. Merkezi hükümetin ve Başbakanın İstanbul kent yönetimine aşırı ve doğrudan müdahalesinin tartışıldığı bir ortamda belki de esas soru şu olmalıdır: “çağdaş bir kent yönetiminde yurttaşları kent yönetimine katmanın yolu referandum mudur? Değilse nedir?”

Çağdaş Dünya Kentlerinde Yurttaş Katılımı Nasıl Sağlanıyor?

Artık çağdaş dünyada yurttaş katılımıyla kentlerin yönetilmesi sürdürülebilir bir kentsel yapının olmazsa olmaz koşulu olarak kabul edilmekte. Dünyanın birçok ülkesinde üniversitelerin müfredatları değişmekte, kent yönetimi ve planlaması ile ilgili meslek alanlarında yurttaş katılımına ilişkin donanımı sağlamak için çalışmalar yapılmakta. Bu çalışmalar içinde büyük kentsel projelerde yurttaş katılımının sağlanması önemli uğraş alanları arasında yer alıyor. Örneğin Brezilya’nın Porto Alegre Kentinde yaklaşık 20 yıldır deneyimlenen katılımcı bütçeleme uygulaması tüm dünyaya bu anlamda örnek teşkil ediyor. Türkiye’de de 1996’da İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat Konferansından sonra Bursa, Antalya, Çanakkale gibi birçok kentimizde katılımcı kent yönetiminin önemli örnekleri ortaya çıktı.

Dünyadaki ve ülkemizdeki başarılı örneklere bakıldığında katılımcı kent yönetiminin belirgin ortak özellikleri şöyle özetlenebilir:

  • Katılımcı kent yönetiminde katılımcı süreçler bir süs, makyaj ya da meşrulaştırma aracı değildir. Katılımcı süreçler yönetimin ya da hizmetin ta kendisi kadar önemli bir amaçtır.
  • Katılımcı kent yönetimi noktaya ya da yere özgü değildir. Kentin bütününde uygulanmadığı müddetçe ancak kamuoyunun kafasının karışmasına sebep olurlar.
  • Siyasal süreçlerin temel demokratik mekanizmaları etkisizleştirdiği yerlerde noktasal katılımcı süreçler demokratik pratiklere dahi zarar verebilir.
  • Katılımcı kent yönetimi sürekli olmalıdır. Karar vermeden bütçeye, bütçeden uygulamaya ve hatta uygulamanın denetlenmesine kadar uzanmalıdır.
  • Katılımcı kent yönetiminde sadece yandaşlardan oluşan bir katılım süreci değil toplumun tüm kesimlerinin paydaş olarak dikkate alındığı bir katılım süreci işletilir.
  • Katılımcı kent yönetimi için bilimsel katılımcı yöntemler bilişim teknolojilerinin katkısıyla ve uzman desteğiyle uygulanır.
  • Referandum gibi yöntemlerin uygulanması basit bir oylamanın çok ötesinde ciddi bir kurgu ve projelendirme işidir. Seçeneklerin oluşturulması, halka anlatılması, oylamanın kapsamı, yeri ve sonuçlarının değerlendirilmesi üzerinde uzlaşılması gereken önemli noktalardır.

Referandum Seçeneği Çağdaş Örneklerde Nasıl İşletiliyor?

Kentsel projelere ve hizmetlere ilişkin referandum uygulamaları alışılageldik anayasa ve yasa referandumlarından farklıdırlar çünkü kentlilerin gündelik yaşamına ilişkin mekânsal ve sosyal ayrıntılar içerirler. Bu sebeple de “seçmen”, “oy”, “seçmek” kavramlarının anlamı değişmektedir. Kentsel bir referandum iki seçenekli bir tercihten çok daha öte sonuçları olan bir müzakere süreci olmak zorundadır. Aksi halde, referandumlar vasat ve vasatlaştırılmış projelerin esasa dair olmayan ayrıntılarıyla kentlilerin aidiyet duygularının köreltildiği uygulamalara dönüşürler. Bu da Taksim direnişi benzeri tepkileri sürekli hale getirir. Bu tür sorunların engellenmesi için kentsel referandumlarda şu ilkelere uyulur:

  • Toplumsal olaylara dönüşmüş, tarafların ve müzakere sürecinin kesintiye uğradığı kentsel projelerde referandum bir ara çözüm değildir. Planlama ve projelendirme sürecinin başına dönülmesi gerekir.
  • Referandum seçeneklerinin oluşturulması yarışma, katılımcı tasarım gibi referandum dışı yöntemlerle sağlanmalıdır.
  • Oluşturulan her zaman dört başı mamur bir tasarım seçeneği olmayabilir. Temel bir politika ya da strateji de katılımcı süreç sonunda referanduma sunulabilir.
  • Yarışma, katılımcı tasarım gibi yollarla belirlenen tasarım ve politika seçenekleri dikkatli oluşturulmuş ve zamana yayılmış halkla ilişkiler teknikleriyle seçmenlere anlatılmalıdır.
  • Kentsel projelerin referandumu “evet-hayır” ikilemiyle ve belli yerlere sandık konularak sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilemez. Gelişen teknolojilerin de yardımıyla seçenekleri güncelleyen, şekillendiren bir tercih bildirim kanalı olarak uygulanmalıdır.
  • Taksim Projesi gibi tüm İstanbul’u hatta tüm Türkiye’yi etkileyen projelerin seçmenleri değil katılımcıları ve paydaşları vardır. Bu paydaşlar projeden etkilendiğini ya da projeyi etkileme gücü olduğuna inanan tüm kişi ve kurumlardır.
  • Referandumların sonuçları ve yaygın bir müzakere süreciyle tartışılarak katılımcı kent yönetimi açısından bir temel oluşturulur.
  • Nihai olarak referandumun amacı belli bir tercihi kentlilere dayatmak değil, katılımcı kent yönetiminin altyapısını kurmak olmalıdır.

Taksim Projesinde Referandum Yöntemi Ne Olmalıdır?

Çağdaş dünya örnekleri ve Türkiye deneyimi düşünüldüğünde olası bir referandumun aşamaları şöyle tarif edilebilir:

  • Referandum öncesinde, projeye ilişkin yargı kararları dikkate alınarak projenin tartışmaya açılacak çerçevesi tespit etmek amacıyla konusunun uzmanı uluslar arası ve ulusal akademisyenlerden, meslek odaları temsilcilerinden oluşan bir jüri oluşturulmalıdır.
  • Jürinin belirlediği çerçeveyi de dikkate alan bir paydaş analizi gerçekleştirilerek proje paydaşları belirlenmelidir.
  • Tespit edilen paydaşlara nasıl yaklaşılacağı, nasıl iletişim kurulacağı uzmanların desteğiyle belirlenmelidir.
  • Paydaşlarla birlikte bir proje vizyonu geliştirilmelidir.
  • Geliştirilen vizyona uygun proje senaryosu oluşturma çalışmaları katılımcı yöntemlerle gerçekleştirilmelidir.
  • Bu katılımcı yöntemler özellikle gençlerin katılımını sağlayacak zenginleştirilmiş gerçeklik (augmented reality) gibi yeni teknolojileri ve sosyal medya araçlarını içermelidir.
  • Geliştirilen senaryolara uygun olarak proje alternatifleri geliştirilmelidir.
  • Geliştirilen proje alternatifleri artı ve eksileriyle kamuoyuna mümkün olan her türlü iletişim aracı ile aktarılmalı, tartıştırılmalıdır.
  • Tartışmaların sonuçları dikkate alınarak en anlamlı ve ortak akla uygun proje alternatifinin uygulama projeleri hazırlanmalıdır.
  • Hazırlanan uygulama projelerinin gerçekleştirilmesinde yurttaş katılımı ve desteği için bir program oluşturulmalıdır.
  • Gerçekleştirilen projelerin yaşama geçirilmesinden sonra yeni ihtiyaçların tespiti, alan için yeni projelerin geliştirilmesi için bir izleme de değerlendirme mekanizması kurulmalıdır.
  • Gerçekleştirilen projeye sahip çıkılması, yurttaşların aidiyet hissinin oluşturulması için bilinçlendirme, eğitim ve imgeleme çalışmaları yapılmalıdır.
  • Bu aşamada oluşturulan belli sayıda seçenek belirli bir zaman diliminde referanduma sunulmalıdır.
  • Katılımcı proje yönetimi deneyimi kentteki diğer uygulamalarda kullanılmak üzere belgelenmelidir.

Yukarıda sayılıp dökülenlerin kısa sürede gerçekleştirilemeyeceği, gerçekleştirmenin de çok zor olacağı düşünülebilir. Ancak, unutulmamalıdır ki “Kent yönetiminin en stratejik kararı katılımcı bir kent yönetimi oluşturmaya ilişkin olandır”. Uzun ve yorucu olsa da bu tür bir katılımcı süreçle kentsel proje oluşturma deneyimi Türkiye’nin yeni siyasi pratiklerinin de temelini oluşturma potansiyelini taşımaktadır. Taksim örneği, Türkiye’nin artık kentlerde “neyin yapılacağına” değil “nasıl yapılacağına” hatta “nasıl yapılacağının tartışma yöntemine” ilişkin bir müzakere sürecini talep ettiğini açık biçimde ortaya koymuştur.

Etiketler

Bir yanıt yazın