Katılın kazanın!

Tüm kentsel muhalefet hareketlerinin ortak talebi katılım ve şeffaflık. Bu talep çok doğal çünkü Türkiye'de birçok konuda olduğu gibi kentsel ölçekteki konularda da katılım ve şeffaflık mumla aranıyor.

Kent yöneticilerinin; sivil toplum kuruluşlarını, meslek örgütlerini, sendikaları bir masa etrafına toplayıp, iki saat görüştükleri zaman hem katılımı sağladıklarına hem de şeffaf olduklarına dair inançları tam. Muhtemelen benzer şekilde, katılımcıların bazıları da toplantılarda görüşlerini iletme şansı buldukları için katılımın sağlandığını düşünüyorlardır.

Katılım kavramı hayatımıza 1996 yılında yapılan Habitat II Zirvesi ile hızlı bir giriş yaptı. Bunun öncesinde de şüphesiz biliniyordu, ancak bu zirve ile birlikte katılım yöntemlerinin çok değiştiğini ve çeşitlendiğini öğrendik. Sonraları sivil diyalog, politika süreçlerini etkileme, savunuculuk gibi kavramları da öğrendik ve uygulamaya başladık.

Bilindiği üzere, yurttaş katılımının özünde, politika üretme ve uygulama süreçlerinde yurttaşların dışarıda bırakılmaması var. Demokrasilerinin gelişmişlik düzeylerine göre her ülkede katılım yöntemleri ve süreçleri değişiyor. Değişik yöntem ve süreçlere rağmen, yurttaş katılımının üç ana ilkesinden bahsetmek mümkün; saydamlık ve açıklık, zamanındalık ve kimlerin katılacağının şeffaf kriterlerle belirlenmesi.

Günümüzde birçok ülkede, kentsel ölçekteki konular işin en başında diyaloğa açılıyor ve mümkün olduğunca çok yurttaşın fikrinin alınmasına gayret gösteriliyor. Yani zamanındalık ilkesi çok önemseniyor ve uygulanıyor. Türkiye’de ise, projeler kapalı kapılar ardında hazırlanıyor, gerekli izin ve onaylar alınıyor, tam uygulama başlamak üzereyken ayıp olmasın diye bilgi veriliyor. Hal böyle olunca hem zamanındalık hem de saydamlık ve açıklık ilkeleri hiçe sayılmış oluyor. Taksim Meydanı projesi için de benzer bir süreç yaşandı. 15 Aralık 2011 günü Ayaspaşa Derneği’nin düzenlediği bir toplantı ile İBB yetkilileri projeyi anlattı. Bu toplantının katılımcılarından biri olan Korhan Gümüş konuyla ilgili yazısında, toplantının ne işe yaradığı sorulduğunda, belediye yetkililerinin “size bilgi vermek için” cevabını verdiğini aktarıyor.

Taksim Meydanı projesinin tasarımına ve hazırlanma sürecine itiraz eden Taksim Platformu başta olmak üzere birçok sivil girişimin, uzmanlık kuruluşunun ve akademisyenin ortak talebi, böyle büyük ölçekli kamusal bir proje için gereken katılım süreçlerinin işletilmesi ve şeffaflığın sağlanması.

Diyelim ki; dünya tersine döndü ve kent yöneticileri yükselen itirazlara kulak verdi, projenin katılımcı ve şeffaf bir şekilde hazırlanmasına kararlaştırdı. İşte bu noktada katılım süreçlerinin nasıl işleyeceğinin ve kimlerin katılacağının şeffaf kriterler ile belirlenmesi gerekiyor. Sanırım şu anda sivil girişimlerin bu süreçlerin nasıl işleyeceği ile ilgili net fikirleri yok. Projenin durdurulması için adımlar atılırken, bir yandan da katılımın nasıl sağlanacağı konusunda da acilen fikir geliştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde belediyenin olası bir karar değişikliğinde sivil toplumun hazırlıksız yakalanma ihtimali yüksek. Mevcut duruma itiraz eden gruplar katılım süreçleri ile ilgili öneriler geliştirmez ise, belediyenin önereceği ve göstermelik olması kuvvetle muhtemel süreçlere mahkum kalınabilir. Böyle olunca da, projeye itiraz edenler bu sefer de katılım yöntemlerine itiraz ediyor hale gelebilir.

Katılım, sürdürülebilirlik gibi içeriğini ve nasıl gerçekleştirilebileceğini çok fazla düşünmeden kullandığımız ve sakız ettiğimiz kavramlardan biri. Taksim Projesi ve bundan sonra gündeme gelecek kentsel ölçekli konularda da katılımın ve şeffaflığın sağlanmasını istiyorsak, yöntemleri şimdiden düşünmeye başlamalıyız. Hem böylece, sivil toplum pratiğimizde eksik olan birkaç adım sonrasını düşünmek ve planlamak konusunda da ilerleme sağlayabiliriz.

Etiketler

Bir yanıt yazın