14. Venedik Mimarlık Bienali Üzerine Düşünceler

2015'in başı, 2014'ün en önemli mimarlık olayı Venedik Mimarlık Bienali'ni son bir defa ele almak için iyi bir fırsat.

Rem Koolhaas’ın direktörlüğünü yaptığı 14. Venedik Mimarlık Bienali, 7 Haziran – 23 Kasım 2014 tarihleri arasında, Venedik’deki Arsenale askeri tersane ve cephane bölgesi ile yanındaki Napolyon döneminde yapılmış park Giardini’de yer aldı.

Fundamentals başlıklı bienalde Koolhaas’ın belirlediği iç içe geçen 3 farklı tema vardı: Elements of Architecture, Giardini’deki Merkez Pavyon’da gerçekleşen bu didaktik sergide, bir binanın yapılma sürecinde, yer ve zaman gözetmeksizin ortaya çıkan temel mimari öğeler araştırılıp incelenmişti.

Monditalia, Arsenale’de konumlanıp tek bir temaya tahsis edilmişti: sergiler,  etkinlikler, performanslar ve teatral gösterilerle “İtalya”.

Absorbing Modernity 1914-2014, Giardini’deki ulusal pavyonlarda Bienal tarihinde ilk defa, bütün işlerin ortak bir tema altında toplandığı sergiydi. Modernite ile başlayan ulusal karakteristiklerin silinme süreci, katılan her ülke tarafından ayrı ayrı ele alınmıştı.*

Bienal’in başkanı Paolo Baratta’ya (1998 – 2000, 2007-) göre mimari eserin kendisi, sanat eserinden farklı olarak, sergilerde teşhir edilemediği için, bu eserin izleyicisine nasıl sunulacağı ve onunla nasıl bir ilişki kuracağı Venedik Bienali’nde her zaman önemli bir soru olmuş. 2014 Bienali’ni incelerken daha önce yapılmış bienallerle ortak noktalarını ele alıp, genel olarak mimarinin nasıl sergilendiği sorusunu irdelemek gerekir.**

Bu soruya cevap üreten arayışlardan biri “Stagecraft”. “Stagecraft”, bienalin aslında bir gösteri, hatırlanacak bir mizansen olması gerektiği fikrinden yola çıkan bir anlayış. 2010 direktörü Kazuyo Sejima’ya göre bienal büyük bir gösteri olmalı ki, Venedik gibi büyülü bir şehirle yarışabilsin. Bienal, içinde bulunduğu şartlar ve çevresiyle yarış halinde olan bir performans aslında. Paolo Barrata, Venedik ve Corderie dell’Arsenale”nin bu gösteriye kucak açan, hatta bunu kışkırtan mekanlar olduğunu söylüyor. Bienalin geniş bir kitleye ulaşması için teatral özellikler göstermesi gerektiğini savunuyor. Adeta bu özelliği vurgularcasına 1980 yılındaki bienalde, dönemin aktif mimarlarından Aldo Rossi 250 kişilik geçici bir tiyatro binası olan “Teatro del Mondo” yu tasarladı. 20 metrelik strüktürü ve olağandışı formu ile “Teatro del Mondo”, Venedik Bienali tarihinde hafızalara kazındı. Koolhaas, 1980 ve 1982 Bienal direktörü Portoghesi ile 2004 direktörü Forster’ın da katıldığı “Stagecraft” konseptini bu bienalde de devam ettirmiş. Bu konsepti hem Elements hem de Monditalia sergisinde gözlemleyebiliyoruz.


1980 Venedik Bienali, Teatro del Mondo (Kaynak: Anonim)


1980 Venedik Bienali, Strada Novissima sergisi (Kaynak: Domus dergisi)

Monditalia sergisinden bahsederken mimarlık bienalininin orijin noktası Corderie dell’Arsenale’den de bahsetmek gerekiyor. İlk olarak 1303’de inşa edilmiş, sonra da sırasıyla 1576 ve 1585’de tekrar inşa edilmiş bir halat fabrikası bu bina. 316m.uzunluğunda, 21m. genişliğinde ve 9,7m. yüksekliğindeki iddialı ebatlarıyla bütün küratörler için her zaman zorlu bir sergi mekanı olmuş. Portoghesi 1979 -1980 yılları arasında Strada Novissima (Son Sokak) adlı sergisiyle, Corderie Dell’Arsenale’nin koridorvari iç mekanını bir İtalyan sokağının karşılıklı cephelerine dönüştürmüştü. 2004’de Kurt Forster “Metamorph” başlığıyla, bütün Corderie’yi arka arkaya dizilmiş gondol modellemeleriyle istila edip, mekanı mimari proje tekliflerinin yüzdüğü bir olasılık denizi haline getirdi. 2000 Bienal direktörü Massimilano Fuksas da Corderie’yi bir sokak olarak niteleyip kendi içinde mimariyi niteleyen görsel bir tecrübe yaratmıştı. Corderie, aynı Venedik gibi bu tip gösterilere ev sahipliği yaparken mimarları kamçılayan bir mekan.


2004 Venedik Mimarlık Bienali, Metamorph sergisi (Kaynak: www.architoscana.org)

Monditalia’nın sergi tasarımını, Koolhaas ve mimari ofisi OMA ile yine kendi araştırma ofisi olan AMO gerçekleştirmiş. Tipik Venedik revaklarına ve dini kutlamalarda kullanılan ışıklara gönderme yapan kristal işlemeli Monditalia girişi Swarowski ile beraber geliştirilmiş. Koolhaas’ın tanımıyla sergi İtalya’nın; hazine ve kriz, ilim ve çelişki, tarih ve politika arasındaki durumunu bu özel girişle bize sunuyor. Giriş, form olarak her ne kadar geleneksel olsa da kullandığı kristal ve cam ampulleri birleştirme yöntemiyle yeniliğe de göz kırpıyor. Yapı, hem doğudan hem de batıdan etkiler taşıdığı için serginin konseptindeki zıtlıklara da dikkat çekiyor.


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Monditalia sergisi, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

Sergi 41 proje, 82 film ve değişik platformların yerleşiminden oluşmuş. Geleneksel ve çağdaş İtalyan kültürünü eleştiren 41 proje sergi planında, coğrafi olarak İtalya’nın güneyinden kuzeyine doğru ilerliyor. Corderie dell’Arsenale’nin kolonları separatör işlevi görerek mekanı ikiye ayırıyor. Bir yanda sanatçıların eserleri konumlandırılırken, diğer yanda paralel olarak aralıklarla asılmış çift taraflı projeksiyon perdelerinde film bölümleri gösteriliyor. Bu yerleşim, 2 farklı sergi öğesinin birbirinden hem bağımsız şekilde, hem de istendiğinde ilişki kurarak akmasına vesile oluyor. Kolonlara sabitlenmiş 5. yüzyılda yapılmış, Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu kapsayarak çizilmiş, “Tabula Peutingeriana” adlı Roma İmparatorluğu yol haritasının basılı olduğu perdeleri aralayıp istediğiniz zaman film kliplerini izleyebiliyorsunuz. Film klipleri, jeografik ve tematik olarak karşılarında gösterilen projelerle bağ kuruyor. Filmlerden kesilmiş, genelde 1 dakikalık döngülerde gösterilen bölümlerin seçkileri tesadüfi bir hava yaratıyor. Yerleşimde, proje ve filmlerin koridor ile beraber ilerleyen akışı zaman zaman performans sahneleriyle bölünüyor. Bu performans platformlarında ilk defa, genel bienalin bütün bölümlerini oluşturan dans, müzik, tiyatro ve sinema kategorilerine ait gösteriler gerçekleşiyor. Bu sekmeli kurgu, sergideki farklı ifadelerin ve Monditalia’nın genel anlayışını sentezlemenin zorluğuna da vurgu yapıyor. Sergide kolonileştirme, statüko, göç, etnik gruplar, politik tarihçeler, soylulaştırma konuları irdelenerek, günümüz İtalyası’na eleştirel bir bakış var. Çelişki ve belirsizlikleri sorgularken akıllarda yer eden bir kaç işten bahsedersek:

İla Beka ve Louise Lemoine’in filmi “La Maddalena”: G8 zirvesi için tasarladığı ve asla kullanıma açılmamış “Ex-Arsenale” binası üzerinden itiraflarıyla Berlusconi hükümeti eleştirisi yapan Mimar Stefano Boeri ile; yine aynı binadan kopan ve denizle beraber karaya vuran diğer malzemelerle kendi eserlerini üreten modern Robinson Crusoe Mauro Morandi bu belgeselde kesişiyorlar.

David Mulder ve Max Cohen’ e ait “Theaters of Democracy”: Yarım daire formlu Antik yunan tiyatrosunun tipolojisinin bugünkü parlamento formuna ne kadar az değişiklikle geldiğini anlatan bir enstalasyon ve illüstrasyon projesi.

Marco Ferrari, Pietro Leoni ve Elisa Pasqual’ın projesi “Italian Limes”: Buzulların erimesine bağlı olarak Avusturya-İtalya sınırının dakika dakika değişimini GPS sistemiyle bir harita üstüne işlerken, hareketli ve belirsiz sınırı 1920’den beri değişen halleri ile 3 boyutlu bir modelle gösteriyor.


Venedik Mimarlık Bienali, Monditalia sergisi (Kaynak: İdil Akay arşivi)


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Monditalia sergisi, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

Elements sergisinde Koolhaas’ın akla gelen ilham kaynaklarından bazılarını saymak istersek: Meraklısı olduğu Yunan matematikçi Euclid’in, 13 kitaplık “Euclid’s Elements of Geometry”(Euclid’in Geometri Elemanları) kuramı ile; Bienal’in eski direktörlerinden Aldo Rossi’nin “The Architecture of the City” (Kentin Mimarisi) adlı kitabında ortaya attığı ‘Şehrin Elemanları’ (ev, okul, kilise, fabrika, anıt) savı. Elements’da da bu anlayış devam ediyor. Koolhaas ve Harvard GSD öğrencilerinin seçtiği; çatı, döşeme, koridor, merdiven gibi mimari elemanların analizi ve tarihçesi sergilenirken bir takım mizansenler yaratılmaya çalışılmış. Koolhaas’ın 2004 tarihli Content adlı kitabında ve bu kitaptaki denemesi “Junkspace”de kullandığı aşırı bilgi bombardımanı metodundan yukarıda bahsedilen “stagecraft” özelliğini iyice kuvvetlendirmek için yine faydalanmış. Koolhaas, bu sergiyle 2010’daki “People Meet in Architecture” (Halk Mimaride Buluşuyor) ve 2012’deki “Common Ground” (Ortak Zemin) gibi daha geniş kitlelere hitap eden bienallere selam verirken bazı ipuçları bırakıyor; sadece çok seçici bir gözle, temel mimari elemanlarla ilgili yeni ve ilginç bilgilere sahip olmak mümkün. Bu araştırma aynı zamanda 2002 Bienal direktörü Deyan Sudjic’in en banal araştırma ve sergileme şekli olarak nitelediği “sınıflandırmacı” metod ile benzer noktalar taşıyor. Sudjic, kendi düzenlediği bienalde; eskizler, çizimler, maketler ve malzemelerle en yaygın olarak belirlediği konut, müze, iletişim, eğitim, kule, ofis/iş, alışveriş, performans, kilise ve devlet, master plan gibi yapı çeşitleriyle İtalya’nın analizini yapmıştı.


2012 Venedik Mimarlık Bienali, ‘Common Ground’ sergisi. (Kaynak: www.world-architects.com)

Elements sergisi aynı zamanda, Richard Burdett’in 2006 yılında direktörlüğünü yapmış olduğu bienalle de ortak özellikler taşıyor. Richard Burdett, dünyanın çeşitli köşelerinden gelen üniversite öğrencilerini bienaline dahil etmişti. Bienal süresince öğrencilerle atölyeler düzenlemiş, bunların sonucunda ortaya çıkan projeleri de bienalin parçası olarak sergilemişti. Koolhaas da Harvard öğrencilerini Elements sergisinin araştırma etabında kullanmış. Project on the City I ve II’de olduğu gibi, Harvard School of Design öğrencilerinin araştırma ve analizlerinden bu serginin bilgi bombardımanı tekniğini hayata geçirirken faydalanıyor. Project on the City I; 2020 yılında 36 milyonluk bir megapol haline gelecek Çin’deki Pearl River Delta bölgesini Harvard öğrencileri ile birlikte inceleyen Koolhaas’ın mimari ofisi OMA’nın 2002 tarihli kitabıdır. Project on the City II ise; milenyumun başında mekanlar, insanlar, teknikler, ideolojiler ve icatlarla kenti yeniden tasvirleyen en son kamu aktivitesi “alışveriş” eylemini mercek altına alan Harvard öğrencileri ve OMA’nın ortak kitabı olarak 2001’de yayınlandı. Bu didaktik, en çok öğrencilerin ve mimarlıği öğrenmeye yeni başlayanların ilgisini çekecek araştırma sergisinin öğrenciler tarafından hazırlanması da döngüyü tamamlayan bir olgu gibi. Öğrenciler için, öğrenciler tarafından yapılmış bir öğrenme/eğitme sergisi.

Bu durum derlenmesi zor, birikmiş bilgi probleminin de nedenlerinden biri gibi gözüküyor.


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Elements sergisi, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

Koolhaas, bu sergide Nadire Kabinesi fikrinden yola çıkıyor. Ali Artun’a göre Nadire Kabineleri (“Cabinets of Curiosities”, “Kunstkammer”, “Wunderkammer”) 14. ve 15. yüzyıllardan itibaren ve özellikle de Rönesans’la birlikte ortaya çıkmış, düşsel alemlerin biriktiği fiziksel alanlardır. Nadire koleksiyonlarının temelinde; toplanan nesneler, zamanlar ve mekanlar aracılığıyla bütün bir evreni, tek bir özel odanın sınırları içinde toplama arzusu yatar.*** Kabine fikrine uyarak sergide değişik deneyimler oluşturmak için farklı mekanlar tasarlanmış: arşiv(merdiven), müze (tuvalet, cephe), fabrika (pencere), laboratuar (cephe, çatı), maket(kapı, rampa), simülasyon (tavan, döşeme) gibi özel alanlar oluşturulmuş. Bütün serginin strüktürünün bu nadire kabinesi mantığı ile kurulması, bilgi bombardımanı yöntemi ve bunu derleyememe problemiyle çok kesin bir şekilde örtüşüyor. Harvard öğrencileri ve Koolhaas’a göre merak uyandıracak, ilgi çekecek öğeler öne sürülüp sergide teşhir edilmiş. Fakat grup kendi kabinesini oluştururken bize ne tip parametreler üstünden bunun gerçekleştiğinin ipuçlarını vermiyor.


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Elements sergisi, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

“Elements”da belirlenen mimari elemanlar: Tavan, Döşeme, Pencere, Kapı, Balkon, Duvar, Tuvalet, Merdiven, Rampa, Asansör, Yürüyen Merdiven, Cephe, Çatı, Koridor ve Şömine’den oluşuyor. Küratörler bu 15 öğeye nasıl inildiği ile ilgili kesin bilgi vermiyorlar. Analiz ve sentezlerinin metodları karanlıkta kalıyor, akılda sorular uyandırıyor. Bu sorulardan biri, seçilen 15 elemanın ne kadarının mimari, ne kadarının da altyapıya değin olduğu. Bir diğer soru ise, bu elemanların araştırılıp analizi yapılırken ortaya çıkan unsurların hangi parametrelere göre belirlendiği. Elemanların teşhir öğeleri, içinde bulundukları sergi mekanına göre mi çeşitlilik gösteriyor yoksa buna ait başka parametreler mi var? Sponsorlar ile elde bulunan veya erişilebilen envanterler bu parametreleri belirleyen en önemli seçicilere dönüşmüş gözüküyorlar. The Brooking National Collection’ın 3 yüzyıla yayılmış, 68 adet gösterişli penceresi, dünyanın en önemli inşaat mühendislik şirketlerinden Arup’un cömert cephe parçası bağışları cevabın bu yönde olduğunun kanıtları.


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Elements sergisi, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

Serginin en heyecan verici öğesi ise bütün mimari elemanların birbiri ardına gösterildiği kolaj filmdi. Toplamda 200 bilinen sinema filmi, mimari “elemanları” gösterecek şekilde kesilmiş ve ard arda eklenmişti. Mimari üstünden verdiği sinema keyfine rağmen, filmde serginin genelinde hissedilen kurgu karmaşası ile sentez eksikliği kendini belli ediyor. Karelerin hangi sırayla ve mantığa dayalı olarak birbirini izlediği belirsiz. Bu 15 elemanın içinde yer aldığı film kareleri tutarlı bir anlatıya sahip olmak yerine serginin geneli gibi daha tesadüfi bir strüktüre sahipti.

Elements sergisinden bahsederken, Koolhaas’ın özellikle denemelerinde kullandığı metoddan bahsetmekte fayda var. Bilinen denemeleri “Junkspace” ve “Generic City”de Koolhaas laf kalabalığı yapmayı seven, örnek ve alegoriler üzerinden argümanını yapan bir yazar. Bunun yanında zıtlıklar arasında gidip gelerek, çelişik tezler sunmayı görev edinmiş bir düşünür. Elements’ta seçtiği mimari elemanların incelemesini kronolojik olarak yaparken gelecekle ilgili bütün şüpheciliğini de ortaya koyuyor ve kehanetlerde bulunuyor.

1978’de yazdığı ve en önemli mimari teori kitaplarından biri haline gelmiş “Delirious New York”ta Koolhaas, asansör ve havalandırmayı gökdelen tipolojisinin yapı taşları olarak tanıtmıştı. Junkspace’te tariflediği “Çöpyer”i yürüyen merdiven ile havalandırma arasındaki karşılaşmanın ürünü olarak niteledi. “Elemanlar” içinde eski denemelerine ait asansör ve yürüyen merdiven fikirlerini es geçmemesi, ne kadar yıllanmış olursa olsun argümanlarına olan bağlılığının bir göstergesi. Koolhaas’ın 1995 tarihli S,M,L,XL adlı kitabındaki denemesi Generic City’de spekülasyonunu yaptığı; coğrafya gözetmeden her yerde konumlanabilecek, tropik ve ılıman iklimli, güzel insanlı, kolay yaşanır “Generic City” aslında bienalde bahsettiği sahibine ihanet eden ev konseptinin babası gibi. Elemanlar’da Koolhaas’ın öne attığı, yeni mimari çağın üçlemesi “konfor, güvenlik ve sürdürülebilirlik” temelleri üstüne kurulmuş ev aslında Generic City’de yer alabilecek herhangi bir konut.

Koolhaas Bienal tarihinde ilk defa ulusal pavyonların koordinatörlüğünü de üstlenip “Absorbing Modernity 1914-2014” ile ülkelerin “Modernizm” ve “Globalleşme” fenomeniyle yerel kültürlerinin nasıl yutulduğunu işlemelerini istedi. Bu temaya ülkeler farklı şekillerde cevap vermişler. Bunun için önce Modernizm’in ne olduğunu ele almak gerekiyor. Modernizm kesin bir stil olmaktan ziyade aslında bir kültürel, politik ve sosyal uygulamadır.**** Modernizm stil olarak Enternasyonel Stil ile bağdaştırılsa da aslında coğrafyaya ve dönemlere göre “Modern” mimarlar bu ihtiyaçları cevaplayacak farklı tasarımlar geliştirmişlerdir.

Bienalde, Brezilya, kültür, estetik anlayış ve coğrafyasına uygun hale getirdiği modernizm anlayışını işlerken; Fransa modernizmin mihenk taşı olarak görülen bir takım kilit proje,yapı tekniği, tasarımcı ve filmleri baz alarak yutulan ve değişen değerlerin analizini yapıyor. Bütün kültürel özellikleri ve lokasyon parametrelerini silmeye programlanan, yanlış yorumlanmış modernizm anlayışını Jacques Tati filmi “Mon Oncle” ile beraber ti’ye alıyor.

Kanada, arktik iklim koşullarında tasarlanan yerleşke örnekleriyle modernizm yorumunu sunarken, birebir fonksiyonellik üstüne kurulu fütürist bir bilimkurgu şehri anlayışı inşa ediyor.
Kore, Güney’de modernizmin getirdiği globalleşme ile Kuzey’in komünist modernist görüşünün çelişkisini çok çarpıcı bir şekilde aktarıyor. Güney’deki veriler fotoğraflar, haritalar, eskizler, kolajlar, çizimler, maketler ve illüstrasyonlarla sunulurken, Kuzey’de propaganda posterleri ve ütopik perspektifler iki kültürü keskin bir şekilde ayırıyor. Eski OMA çalışanlarından olan küratör Minsuk Cho, bu seneki katılımıyla Kore’ye Altın Aslan ödülünü getirmiş oldu.


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Absorbing Modernity 1914-2014 sergisi, Fransa pavyonu, (Kaynak: İdil Akay arşivi)


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Absorbing Modernity 1914-2014 sergisi, Kanada pavyonu, (Kaynak: İdil Akay arşivi)


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Absorbing Modernity 1914-2014 sergisi, Kore pavyonu, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

Avusturya modernizmi güç, politika ve demokrasi ile bağdaştırıp mimarilerinde çok az farklılık gösteren parlamento binalarını işliyor. Toplamda 196 parlamento binası, 1:500 ölçeğinde maket olarak yapılıp, dikey olarak pavyonun duvarlarını kaplıyor. Bu bezeme metodu binaların perspektifini değiştirirken binalar birer dekor haline geliyor ve güç simgesi parlamento binası fikren zayıflamaya başlıyor. Pavyonun kendi klassisist ve rijid yapısını kırmak için doğanın, bahçe duvarlarından içeri gelmesini sağlayan küratörler böylelikle modernizmin dogma ve kontrol ötesi yanını ortaya çıkarıp bunu güç simgesi binalarla yanyana getiriyor.

Koolhaas’ın ‘Project Japan’ adlı kitabında Japon metabolistleri beraber incelediği Kayoko Ota’nın önderliğinde Japonya, genel olarak son yüzyılda ülkenin Batı’ya yetişmek için geçirdiği değişimleri inceliyor. Ancak asıl odak noktası, yine 60’ların sonlarında ortaya çıkan metabolistler ve ondan hemen sonraki jenerasyon. Statüyü ve modernizmi sorgulayan Japon mimarların işleri, özellikle; elle tutulabilir ve etkileyici fotoğraf, eskiz, çizim ve modellerle teşhir ediliyor.


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Absorbing Modernity 1914-2014 sergisi, Avısturya pavyonu, (Kaynak: İdil Akay arşivi)


2014 Venedik Mimarlık Bienali, Absorbing Modernity 1914-2014 sergisi, Japonya pavyonu, (Kaynak: İdil Akay arşivi)

Modernizmin yuttuklarından ziyade yol açtığı, değiştirdiği, farklılaştırdığı ve her türlü sosyal, coğrafi ve kültürel parametreye göre değişen değerlerinin aktarıldığı bu sergiler, toplamda bakıldığında çağdaş mimarinin geldiği noktanın iyi bir analizini oluşturuyor.

Koolhaas bienal direktörlüğünü kabul etmek için 2 şart koşmuş; birincisi bir buçuk yıl sürecek bir hazırlık süresi, ikincisi de bu bienalde günümüzün önde gelen mimarlarına sahne vermeyecek olması. 1980’deki bienalin “Son Sokak” sergisine bizzat kendisi bir cephe tasarımıyla katılan Koolhaas, bu bienalde trendleri ve isimleri dondurup; mimarinin, önce geçmişe, sonra da geleceğe bakmasını sağlamaya çalışıyor. Bu dondurma sürecinde öne çıkan tek ismin kendisininki olması es geçilecek bir detay değil. 3 sergiyi de kapsayan iddialı kontrol isteği, sadece temalarla sınırlı kalmıyor. Ulusal pavyonlardaki küratörlerle olan yakın ilişkilerini de düşündüğümüzde, Bienal’i pek çok farklı yoldan tesiri altına alma metodlarını görüyoruz. Bütün bu performansın iplerini olabildiğince elinde tutmak istemiş olsa da, sergideki bütün işler kendi yollarında ilerleyip son noktalarına otonom bir şekilde varmışlar. Kendi duruşlarını sergileyebilenler, oldukça esin verici ve ilginç argümanlarla hafızalara yerleşti. Koolhaas belki de yine, zıtlıklarla olan yakın ilişkisini burada da kanıtlıyor. Kendisinin belirlediği sınırlar içinde, ona karşı duranların daha orijinal işler çıkartmasını sağlamış oluyor.

Aynı anda hem karmaşık hem didaktik, hem kalabalıklara hem uzmanlara yönelik, hem kontrolü elden bırakmayan hem kontrole karşı kışkırtan, mimari egoları arkaya iterken bir yandan da sadece bir tanesini öne taşıyan direktör, “Esaslar”ı (Fundamentals), yazdığı kitapların bir performans versiyonu olarak hayata geçirmiş gibi. Koolhaas’ın, “Generic City” denemesini sonuca bağladığı gibi bitirelim: “Artık tiyatroyu terkedebiliriz.”

Kaynaklar

* www.labiennale.org
** Aaron Levy (Editör), William Menking (Editör), Architecture on Display: On the History of the Venice Biennale of Architecture, Architectural Association Publications, Eylül 2010
*** Ali Artun, Ütopya Olarak Müze ve Mimarlık, Mimarlık Dergisi, Kış 2009
**** Sarah Williams Goldhagen, The Great Architect Rebellion of 2014, The New Republic, Ağustos 2014

Etiketler

Bir yanıt yazın