Gün Akar Gibi… Zeytinlik

Yaşadığım yeri anlatmaya giriştiğimde kısa Şubat’ın son günlerindeydik.*

Lefkoşa’daki ofis penceremden “…gökyüzünün bu kadar maviliğine… şaşarak dağların ardındaki evimi ve son beş yıldır mesken tuttuğum Zeytinlik’i düşlemeye dalmıştım. “Henüz kış görmedik.  Ne kadar ihtiyacı var yağmura, etrafımdaki yeşillerin…Doğa bize fazla hoş görülüydü bu yıl” diye düşünürken… Güneşin bulutların arkasına saklanmasına bile kalmadan koptu gök gürültüsü. Sanki benim de düşüncelerimi yazıya dökmem için keskin bir uyarıydı bu.

Zeytinlik, çok uzak olmasa da her gün en az 40 dakikamı geçirdiğim bir mesafede. Birçok Kıbrıslı için çok uzun bir yol bu yaptığım. Oysa benim gibi Türkiye’nin büyük kentlerinin birinden gelenlerdenseniz, nedir ki? Ama her geçen gün, hem trafik yoğunluğu hem de kaza riskleri artıyor. Yine de değer buluyorum Bodrum, İzmir, Ankara ve Lefkoşa’dan sonraki hayat durağım olan Zeytinlik’te oturmayı.

Kendimi sanki hep çocukluğumdaymışım gibi hissettiğim bu yerle sanki aramızda daha güçlü bir bağ var. Geçmişimizden sakladığımız birliktelikler olabilir. Doğduğum yerlerdeki yamaçlar zeytinlerle doluydu burası gibi. Belki de gelecekteki benzer kaderlerimiz?

Zeytinlik’in ismini sevmiştim ilk. O günlerde zeytin dalları henüz kirletilmemişti harekat isimleriyle. Oysa şimdi Kıbrıs’ın en özellerinin bana sunulduğu bu yeri anlatırken kendimi suçlu hissediyorum. Oralarda yaralananlar ya da oralardan gönlüne kor düşmüşler varken buraların güzelliğini anlatmak zoruma gidiyor. Ne bir anne ne de bir mimar olarak savaşlardan yana olamam! Kendimi içine de, yanına da koyamam kaba gücün. İnsan kalmanın gereği, şiddetin her türlüsüne karşıyım. “Savaş, bir halk sağlığı sorunudur” demeye de dilim varmıyor, haini olurum sevdiğim vatanımın diye.

Nerelere gittim yine… Bir gök gürlemesi daha gerek yazıma geri dönmem için.  Çok iyi bilsem de Zeytinlik kelimesinin anlamına bakarak devam edebilirim yazıma.

Türk Dil Kurumu, iki şekilde açıklıyor sözcüğü. İlki “zeytin yetiştirilen alan”; ikincisi ise “zeytini bol olan yer”. Ne tesadüf ki bir zamanlar Bodrum’da sürgün olarak yaşamış ve bizim oralara çok şey katmış Halikarnas Balıkçısı’ndan bir alıntıyla karşılaşıyorum. Her yerin bir değil; Onun gibi bin çevre dostuna ihtiyacı olduğu bu günlerde Zeytinlik’in isminde taşıdığı iki anlamı da sürdürdüğü söylenemez. Evet, zeytin ağaçları Ada’nın diğer yerlerine göre daha fazla olabilir, ama zeytin yetiştiricilerinin sayısının artık çok olduğunu sanmam.

Zeytinlik’in öncelerdeki adını da çok seviyorum; “Templos”. Templer Şövalyeleri’nden kalan bu namı da beni yine memleketime götürüyor. Aynı dönemlerde Bodrum’da olan St. Jean Şövalyeleri benzer ülkülerle izler bırakmışlar yaşadıkları yere. Ancak varlıklarını günümüze kadar taşıyanların alametleri, belki de yavaşça silinecek Bodrum Kalesi’nin en az 500 yaşındaki duvarlarından. Tüm karşı duruşlara rağmen Kale’nin yenileme çalışmaları başladı; ve yurdumda yine “güç” kazandı.

Kıbrıs’ı da ele geçirmiş olan bu güç; “bilimin, tarihin, sanatın ya da toplumsal değerlerin gücü” değil maalesef. Özellikle Girne’de olanlar “gecikmiş adalet, adaletsizliktir” sözünü doğruluyor; ya da “atı alan Üsküdar’ı geçti” atasözünü tekrarlatıyor. Yeterince fazla ve gereğinden yüksek yapılar etrafımızı çoktan sardı. Girne’nin yeni imar planı için ne kadar sevinsek de bazı şeylerin dönüşü olmayacak…

İşin kötüsü, çamur olduğu yerde kalmıyor! Köyümüze de sıçradı İlçesi’nden; arsızlık balçıkları her yerimize bulaştı. En çok alçak gönüllüğünü severek yerleştiğim sokağımızda, neredeyse iki yıldır vinç sesleriyle uyanıyorum. Gündüzleri bülbüllere, geceleri puhulara konak olan uzun kara selviler cüce kaldı arkalarındaki apartman bloğu yükselince. “İki dere arasındaki sakin çıkmazdayız.” deme keyfim kaçtı. Şimdi evimi, “derenin üstüne yapılan butik otelin karşısından” diye tarif ediyorum misafirlerime. Keşke Gülse Birsel kadar espirili aktarabilseydim olan bitenleri. “Tesellim ünlü Türk pop yıldızının artık bizim sitenin ortak havuzunu izleyebilmesi” deyip gülebilseydim, güldürebilseydim sizi.

İşte; biri tarafından gözetlenmenin marifet sayıldığı günümüzde, çirkinlikler bu kadar yakınımıza geldi Zeytinlik’te. Öngöremediğimiz bu durumda bile güzelliklere odaklanalım istiyorum. Her Pazar yapmaya çalıştığım yürüyüş güzergahımda bana sunduklarını kendi ağzından size anlatsın  Zeytinlik. Kapılarını açsın size!


Fotoğraf 1. Zeytinlik’te meydana bakan ahşap kapı (Yücel Besim, 2018)

Önce derenin üzerindeki köprüden yukarı tırmandırır sizi, azıcık yorar. Önlerindeki bakımlı bahçelerinden uyumlu hayatların sürdüğü belli olan evlerden geçersiniz.


Fotoğraf 2. Zeytinlik’te taş bir ev (Yücel Besim, 2018)

Şimdilerdeki gibi bir zamandaysanız duvar diplerinden çıkan, bizim “pekmez çiçeği”, Kıbrıslıların ise “tavşankulağı” dediği yabani siklamenlere takılır gözleriniz.


Fotoğraf 3. Yabani siklamen çiçekleri, Zeytinlik (Yücel Besim, 2018)

Limon çiçeklerini koklamadan geçemezsiniz dar yolda kıvrılırken. Bir yandan hayvansever, diğer yandan ava meraklı olan yerlinin kalabalık avlusuna şaşarsınız.

Meyhaneden gelen kebap kokularını almaya başladığınızda merkeze yaklaşmışsınız demektir. Yenilerde bakıma alınan yatırda çocukluğunuzdan hatırladığınız bir duayı mırıldanırsınız. Garip Dede bahaneniz olur, şükrederek mutlanmanız için. Yan evin arkasındaki iki dostane köpeği okşamak da iyi gelir size. Ve meydana ulaştığınızda kendinizi hafiflemiş hissedersiniz.

Tam tanımlanmamış olan Meydan’ın Kuzey’den hududu yoktur. Ufukta görünen Toroslar ırak kalır buraya sınır olmaya. Etrafında dizilen ufak tefek yapılar ise kol kanat olur Batı’daki Atatürk büstüne. Artık anlamını yitirmiş olan kuyu, bir süs gibi de olsa ortaya çeker sizi.  Meydanın ölçeği insanidir.


Fotoğraf 4. Zeytinlik Meydanı (Yücel Besim, 2018)

Tepeden bakanı sadece küçük camiinin minaresidir. Sakin benliğiyle Girne Dağları’nın bilgeliğini ve Akdeniz’in enginliğini usulca arkadaş eder size. Sabahın şansı üstünüzdeyse kırk yıllık hatırlı bir kahve ile tellendirirsiniz keyfinizi muhtar ve yoldaşlarıyla.

Meydan’dan çıkınca hafif bir eğimle bırakırsınız kendinizi solunuzdaki boşluğa. Bir derin nefes alsanız, tırmanıverecekmişsiniz gibi gelir güneyinizdeki St. Hillarion’a. Diğer yanınızdaki boyasız duvarın yüksekliği rahatsız etmez gözünüzü.


Fotoğraf 5. Zeytinlik Meydanı’ndan Batı’ya uzanan yol (Yücel Besim, 2018)

Hatta renkli kapısını fark edince gri sıvası bile hoşunuza gider. Zaten yolda değil, otların boylandığı zeytinliklerin içinden yürümek istersiniz. Belki biraz gömeç toplarsınız akşama haşlamalık ya da kavurmalık. İçinizi ısıtan şey ise sadece Kıbrıs’ın cömert güneşi değil, sarı papatyalara vuran ışıktır.


Fotoğraf 6. Zeytinlik’te sarı papatyalarla bezenmiş tarlalar (Yücel Besim, 2018)

Size önerim, bu yol sonundan keskin bir dönüş yaparak daha da ensiz olan gölgeli sokağa girmeniz. 900 yıllık geçmişiyle var olan zeytini atlamadan tabii.


Fotoğraf 7. Zeytinlik’teki anıt zeytin ağacı (Yücel Besim, 2018)

Arkasındaki beton konutlar, bu anıt ağaca fon oluşturmaya hiç yakışmasa da, eminim burada bir özçekim yaparsınız. Sonra büyük badem ağacından dökülen çiçeklerin üstüne basmaya kıyamayarak adımlarsınız; Aziz Nesin’in şiirindeki gibi bu yıl aldanmamış olduğunu dileyerek. Az ilerideki atıl kalmış binanın kırık kapı ve pencerelerinden çerçevelenmiş olarak görürsünüz bu sefer denizi. Sevgilinizle öpüştüğünüz kuytu köşeler gelir aklınıza. Yalnız değilseniz eğer, yanınızdaki yol arkadaşınızın elini kavrarsınız daha sıkı ya da omzunuza alırsınız canınızın parçasını.

Patikanın sonunda eskiden okul, şimdi ise hırsız kebabıyla ünlü olan lokantanın yasemin dolanmış kapısından selamlaşırsınız bir iki tanıdıkla. Hemen alttaki mezarlığın yanından geçmeyi yeğlemezseniz benim gibi, yeniden yukarı kıvrılırsınız. Akdenizli bir Ada’da olduğunuzu bağıran beyaz duvarların üstündeki turunculara uzanır eliniz istemeden. Meydan çevresindeki daireyi tamamlayarak yeniden geldiğiniz noktaya dönersiniz.


Fotoğraf 8. Zeytinlik’teki Akdenizli dar sokaklar (Yücel Besim, 2018)

Zeytinlik, sanki durgun bir suya taş atılmışcasına bu küçük meydandan genişleyerek oluşmuş gibi gelir yürüyüşünüzü tamamladığınızda. Oysa bundan daha büyüktür.  Baharında daha da neşeli olan yürüyüşlerini herkese sunan bizimki kendini hala bir köy zanneder.  Öyle saftır ki; hayatını paylaşır gönülden; Ferit Edgü gibi “Parçalarımı koparan olur, çalan olur” demeden. Günbatımlarının haslarını yaşatır size, tüm tazelerini verir elinize.


Fotoğraf 9. Zeytinlik’te günbatımı (Yücel Besim, 2018)

İçine attığı endişelerini, henüz yitirmediklerinin yeşiliyle temizler. İsmine ilham olan zeytinleri gibi bereketini esirgemez hiçbirimizden:

İşini yoluna koyarsan gel yanıma. Hele Ekim’ de Kasım’ da yardıma gelin çoluk çocuk. Tırmıklayın ağaçlarımı, toplayın zeytinleri. İster kara yağ yaptır, ister sızma. Artanları da yabana götürme, sabunum şifalıdır.

Al siyahımı, tuzlayıver, azıcık beklet ılık suda daha iyisi için. Zeytinli bidda2 da olur. Gabirada3 ısıttığın çöreğin üzerinde de gelirim damağına. Ya da kararmadan elleyiverirsen yeşilleri, çakıztes yapmak kolaydır. İki temiz taşın arasında vuruver; unutma bir diş sarımsakla bir tutam golyandroyu.4

Zeytinlik ne de içten bir coşkuyla çağırır hepimizi! Ama yetmiyor iştahlı güçlere, açgözlü bizlere…

Oysa Onun eti ne, budu ne? Köyümüzün sınırları belli mi? Sınır nedir ki zaten çevre sorunlarında? Ne Güney ne de daha Kuzey’i dinler gelen kirler… Girne’de olan bitenler Zeytinlik’i etkilemeyecek mi mesela? Ana yol üstüne yapılan yeni ticari yapılar, etkilemiyor mu şimdiden? Ya da Batısı’ndaki üniversite? Zeytinlik İnsiyatifi’nin gündemindeki yurt inşaatları, Adamızı hazırlıksız yakalayan öğrencilerin kalacak yer ihtiyacıyla ilişkili değil mi? Bir yerde talep oluşunca arzın önünde kim durabilir? Hangi plan dayanır?

Değişim yazgımız iken Zeytinlik’in masum isteğine kulak verelim:

O, uğrunda öleni de, öldüreni de olmadan sürdürmeyi arzuluyor mütevazi varlığını. Yaşasın ki gölgelerini büyütsün ağaçları, köklerini derinleştirsin. Geçmişinden gelenleriyle var kalsın istiyor. Yakılanlar, sadece denizi görmüş taraftan koparılıp kurutulmuş zeytin dalları olsun. Nazara karşı tütünsün Kıbrıslı çocuklar diye.

Ve Zeytinlik “Gün akar gibi, atlı koşar gibi, göz haset de öyle akıp geçsin…İyi göz girsin, kötü göz çıksın!”5 istiyor, o kadar.

 

*  Girne’ye bağlı Zeytinlik yerleşimi ile ilgili olan bu yazı, Poli Dergisi’nin Nisan 2018 tarihli 380. sayısında basılmıştır.

2.  Bidda, Kıbrıs’ta ekmek, pide anlamına gelir.  

3. Gabira, unlu mamülleri kızartmak için kullanılan tel veya kızarmış ekmek dilimidir.

4. Golyandro (kişniş), hem yeşil olarak hem de tohum olarak Kıbrıs mutfağında sıklıkla kullanılan bir bitkidir.

5. “Gün akar gibi, atlı koşar gibi, göz haset de öyle akıp geçsin. İyi göz girsin, kötü göz çıksın” sözü Kıbrıs’ta çok kullanılan bir nazar duasıdır. 

Etiketler

Bir yanıt yazın