Sürreal Bir Eylem Olarak Kent Şiirleri

#alternatif kent okumaları #istanbulunedenseviyoruz #DpD-Duyusal Performans Değeri #ölçmeçağı #bişeycity #tinsel #şiirsel

İstanbul’u sevmek

ana rahmini sevmek gibi,,

başka çarem yok

Kentle ilgili çalışmalar etkileyici bir çeşitlilikte ilerliyor. Kentin sınırlarını çöpün serüveni üzerinden haritalayarak yeni bir kent tarifi yapanlardan, yeni bir grid sistemiyle ikinci kent ütopyalarına kadar çok geniş bir skaladan söz ediyoruz. 

Kent üzerine hepimiz kafa yoruyoruz, çünkü kent, medeni insanın doğal yaşam alanı (R.E.Park) olmaktan öte geleceğimizi temsil ediyor.

Belki bu cümle bize 18.yy’da endüstri devrimi sonrası ilk kentlerin kuruluşunu izleyen ilk kentliler kadar heyecan verici gelmeyebilir, bugün durum daha çok bir distopyaya gebe gibi gözükebilir ama durum bu.

Kent nasıl etkiliyor? Peki İstanbul?

Kent bizden ayrı varlık göstermiyor, yaşadığımız ortamla döngüsel bir ilişkinin parçasıyız.

Kentle birbirimizi her gün yeniden üretiyoruz.

 


(*heryer insan dolu, ilüstrasyon:Tugay Çetinkaya)

Mumford, metropole dair koşulların “paranoyak bir ruhsal yapıyı” teşvik ettiğini söylüyor*, haklı 🙂 metropolün yarattığı, gündelik hayatta hepimizin deneyimlediği kendine özgü psikolojik koşullar var.
(*Öztürk, 2005)

Gün içinde kent, bize sindiremeyeceğimiz zenginlikte bir gösterge çoğulluğu sunuyor ve birçoğunu görmezden gelmek zorunda kalıyoruz. Bu duruma bir de dijital çağın sonsuz veri akışı eklenince ortaya bazen hiç bir şey görmek, duymak, bilmek istemeyen bir kentli tiplemesi çıkıyor.

,,taksim, roma ve kadıköy kabul güzelsiniz

ve diğerleri çok güzel

ama kusuruma bakmazsanız

sizi de görmek istemiyorum

 

Simmel kenti kafasında haritalayamamamın yarattığı huzursuzluktan söz ediyor, çok doğru. Bende hiçbir zaman gittiğim-gitmediğim yerler layıkıyla birleşmiyor. Bağcılar, Çekmeköy, Ümraniye, Taksim,, taksicilerin bile sürekli değişen istanbul’u aklında bütünleştirmesi kolay değil. Kentin şirazesinden çıkmış ritminde sağ kalmak da kolay değil. Küçük şehirlerde yürüyüşünden, hızından, yüksek temposu, sabırsızlığı ve huzursuzluğundan hemen anlaşılan bir metropol canlısı’na dönüşmüş durumdayız.

,,durunca düşen bir ikibacaklıyız artık

durunca düşen bir şehir kımıltısı

 

Baş döndürücü bir hızda değişiyor her şey. Ama yavaşlık gerektiren haller,, onlar değişmiyor. İstanbul gibi bir kentin, bu yönde hakkını vermek lazım.

İstanbul metropol, megapol, ekümonopolis gibi kavramlarla açıklanabilecek bir kent olmanın ötesinde, kültürel ve tarihsel derinliği, çok katmanlı yapısı ve eşsiz coğrafyasıyla hepimizi derinden etkiliyor. Her birimizin İstanbul’la arasında özel bağlar var.

istanbul yatıştırıyor

sokaklarında, çıkmazlarında, boğazda

dizlerine yatırıp bitlerimi ayıklayan

bişeyler var

 

Bu derece hızlanmış bir gündelik yaşam temposunda mesela Boğaz’ın üstlendiği yeni sorumluluklar var. Vaktiyle musiki erbabıyla mehtaba çıkanlardan çok daha büyük hatta hayati önem taşıyor istanbullu’nun bugün denizle ilişkisi. Giderek sıkışan, sıkıştıran kentte bazen tek nefes noktası, tek hedef, kendini özgür, canlı ve güçlü hissedebildiğin tek yer haline gelebiliyor.

,,bu şehir denize ulaşmak için

bir büyük çaba artık sadece

Bir vapur hattı değişikliği ya da eski tip vapurların kaldırılması, dışarı oturamamak, tuzu hissedememek, martılar,, bunlar bugünün İstanbullusunda deprem etkisi yaratabiliyor, bunun anlaşılması lazım.

DpD Duyusal performans Değeri 


İllüstrasyon:özlem b.k&tugay çetinkaya

 

Kitapta kullandığım DpD ‘Duyusal performans Değeri’ kavramı Pallasmaa’ya referansla duyusal açıdan daha tatmin edici kentleşme, yapılaşma talebini işaret ediyor. Duyusal performansımın tavan yapabileceği bir kentte yaşıyorum, ölçümlerim başka hiçbir şehirde bu şehirde olduğu kadar zengin olamaz ama olmuyor. Bunun bir sürü sebebi var tabii.

Aynı zamanda her biri ayrı bir ölçme değerlendirme sistemini ifade eden aşırı miktarda terimle karşı karşıya oluşumuza da bir gönderme yapmak istedim. Ölçme çağı’nda her şeyi ölçmek lazım madem, bir ölçme sistemi de benden olsun o zaman.

boğazdan içerlere dev kanallar istiyorum

İçerlere koku, ses ve tuz

 

Alternatif kent okumaları  / istanbul’u neden seviyoruz

Kentler nasıl okunur,,,,,çevresel kirlilik üzerinden okunur, mobilite üzerinden okunur, kentin değişen silueti üzerinden okunur, ki hepsi de çok önemlidir. Ama bunlar kadar önemli kişisel okumalar var, bireysel kent algısının da kentsel yaklaşımları zenginleştiren, derinleştiren önemli bir rolü var.

Alternatif okumalar önemli, çünkü bugün ne yazık ki yaşamın gitgide daha geniş sahaları verimlilik ve kontrolün genelleştirici mantığına indirgeniyor. Yeni bir dünya düzeninin şart olduğunda uzlaştığımız bugünlerde yeni kavrayışlara, ütopyalara ihtiyacımız var.

Mesela Gabriele Boretti’nin Venedik Bienali’ne yönelik hazırladığı istanbul 2064 gerçeküstü görselleri yeni düşünceleri tetikleyebilecek güçtedir.

Birinci ve ikinci dünya savaşları arasında parçası olduğu düzene bir tavır olarak ortaya çıkmış sürrealizm akımı gerçeklik algısını özgür bırakarak kişisel olanın önemini canlı tutmuştur.

Kendiliğindenlik, keşif, olasılıklara, tinsel olana açık olma özellikle en belirgin örneklerini Paris’te gördüğümüz sürrealistlerin kente yaklaşımını belirleyen temel kavramlardır. Sürrealist sokak imgesi sürekli akış halinde, durmaksızın değişen bir olasılıklar mekânıdır. Pasajlar, bambaşka dünyalara açılan bir geçittir. Binaların, yolların, boşlukların kişi üzerindeki etkileri büyük farklılık gösterebilir,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Sürrealist hareketin gelişiminde Paris başlı başına önemli bir unsurdur, aynı şekilde İstanbul da bu niteliklere fazlasıyla sahip bir başka şehir olarak pek çok farklı kişi ve düşünce üzerinde ilham verici, tetikleyici rol üstlenmiştir. İstanbul gibi bir kent salt zihinsel süreçlerle okunamaz, eksik kalır.

bilimsel olarak

duyusal bir mesele bu

sensörler bağlı, işliyor

algoritması uyarınca duyarlı

bir boğaz esintisiyle nasıl da istanbullanıyor her şey

seceresi endamından belli binalar

ve dehlizler dolusu kapı

 

İşlevsiz olarak gözüken metruk bir binanın salt bu sebeple sevilebilirliği sürrealist bakış açısında sıklıkla rastlanan bir durumdur. Hissedilen kent,,, sürrealist bakış bu yönde katkı sağlayabilir. Böylesi bir yaklaşımla farklılıklar, zenginlikler, kenti kent yapan geçişken zonlar, farklılıklardan güç alarak dinamizm kazanan insanların ortak mekânı olarak kent fark edilebilir. Kent için daha kapsayıcı, çok yönlü politikalar geliştirilebilir, kaygısızca yapılan müdahaleler önlenebilir, daha katılımcı yöntemler geliştirilebilir. Kentler açısından bağlantılar, geçirgenlikler açısından yeni düşünme yolları bulunabilir.

Kent için verili düşünme biçimleri yerine, kişisel deneyimin gücüne inanıyorum.

bişeycity

bişeycity, lavinya city, metrocity, titanikcity gibi citylerin hepsinin bendeki genel adı. Tugay’la (Çetinkaya) hazırladığımız tipografik panoda, sıkışmışlıkları, taşmaları, sınır ihlallerini ve hasbelkader kalmış boşlukları görselledik.

İstanbul’da bişeycity’lerin sayısı 500.000’e ulaşmış. Bu çeşit bir aradalıklar için konfor, kısıtlı ve güvenli zevklerin rahatlığı olarak karşımıza çıkıyor. Soyutlama ve kapalılık kent açısından bizi ileri götürmeyecektir, götürmediği de ortada. Kent, farklılıklardan güç alarak dinamizm kazanan insanların ortak mekânı olma özelliğini yitiriyor, buna dikkat etmek lazım.

faraday beni kafeslesin istiyorum,

buckminister jeodezik olarak ayırsın beni

bu karmaşadan

hepimiz Mumford’un dediği gibi patalojik vakalara da dönüşmüş olsak, hemen her gün bu kentten gitmenin planlarını da yapsak buradayız. Yaratıcı olmamız gereken bir çağdayız, yaşamak istediğimiz kent için de yaratıcı yaklaşımlara, işbirliklerine, her tür etkiye açık olmak lazım.

çözülür bir kimyan olsun, çözül

tuzun nüfuz ettiği yerdesin

 

Bir kentin iyi ve yaşanabilir olması, sokakların binaların, bankların anlamlarının okunabilirliği ile de ilişkilidir. Kentle kurulacak ilişkiler, deneyim zenginliği çoğulcu bir yaratıcılığın önünü açabilir.

Hepimiz süreçteki imkanları görmek zorundayız. Her zaman imkan vardır.

Bazen bir ihtimali canlı tutmak bile yeterlidir.

@ozlem.b.k

*Yazıda yer alan görseller ve şiirler İstanbul Çözüldü (özlembk, yeniinsan yayınları, 2017) kitabından alınmıştır. Kitap haberine buradan ulaşabilirsiniz.

Etiketler

Bir yanıt yazın