Kafdağındaki Vicdansız, Taş Duvar ve Suçlu Hocadan, Mimarlık Öğrencisine

İşbu yazı Arkitera’daki “Bir Anneden Serzenişler: Mimarlık Fakültesi Hocalarına” başlıklı yazıya istinaden yazıldı. Şikâyet edilen mimarlık fakültesi ve onun hocalarının isimleri yazıda geçmediğinden, ne yazık tüm mimarlık fakültesi hocaları hedeflenmiş olduğundan bu yazı da rumuzla yazılmıştır. Anonim bir serzenişe cevap da ancak böyle verilebilirdi.

Mağdur anne, “kafdağındasınız, vicdansızsınız, taş duvar gibisiniz, masum değilsiniz” gibi ithamlarda bulunmuştur. Belli ki canı çok sıkılmış, çok nefret dolmuş ki kusmuş. Bu yazıyı yazarak ne kazandığını bilemiyoruz. Yine de kendisine teşekkür etmek gerekir. Pek dikkate alınmayan bir konuyu mimarlık özelinde ortaya çıkardığı için.

Mimarlık fakültelerinde okuyanların aslında bir “insan” olduğu ve onlara insani şekilde davranılması gerektiği konusunda söyledikleri dikkate alınmalıdır. Zaten mimarlara kötü davranılıyor, hocalar da “hayata alıştırıyoruz” ayağına kendilerine yapılanın iki katı kadar kötü davranıyorlar.

Şikâyet kısaca böyle ama birkaç kötü istisna var diye genel kaide bozulmuyor. Oldukça zor olan mimarlık mesleği kolay öğrenilmiyor ama şimdiki öğrenciler bunun zorluğunu kabul etseler bile bir şekilde bertaraf edip her ne olursa olsun o diplomayı almaya kendilerini adıyorlar. Sonra böyle dramatik durumlar ortaya çıkıyor.

İşbu yazıda anneye değil öğrenciye hitap edilecek çünkü eğitimi ve dolayısıyla geçme kalma notunu alan anne gibi görünüyor.

Sevgili mimarlık öğrencisi;

MADDELER:

0- Söz konusu “vicdansız” hocalara ne okul yönetimi ne YÖK ne emeklerinin karşılığını vermeyenler ne de genelde öğrenciler iyi davranıyor. Aynı şekilde sana yani öğrenciye okurken, mezun olunca, iş ararken, çalışırken hiç ama hiç iyi davranılmayacak. Ülkede mimariye tasarıma bir değer verilmiyor ki mimara değer verilsin.

O yüzden annene söyle bu kadar fazla zorlamasın seni. O kızdığı hocalar da çok iyi durumda değiller. Seni geçirmeyince annenin iddia ettiği gibi, kendilerini iyi ve mükemmel hissetmiyorlar. Hatta annen gibi bazı veliler bu tür serzenişlerini okul üst yönetimine ve hatta çok nüfuzları varsa Rektöre kadar çıkıp söylerlerse, o hocalara “şu notu vereceksiniz, şu kadar kişiyi geçireceksiniz” diye emir veriliyor ve uymazlarsa işlerinden oluyorlar. Bazı üniversiteler var ki “öğrenci bırakmak” yasaklanıyor. Projeden kalman, kötü değil nispeten iyi bir üniversitede olduğunu gösterir. Hocaların da seni bırakarak ve bu tür bir yazıyla karşı karşıya kalarak, hep savunmada olurlar. Bir düşünsene, kalmanın yasaklandığı bir üniversitede olsaydın, hocalar verirlerdi gani gani notları, herkes memnun olurdu; böyle ithamlara da maruz kalmazlardı. Yani annenin betimlediği gibi kafdağında vicdansız hocalar yok etrafta.

Kısaca her türlü durum vahim.

Hal böyleyken aslında birbirimizi kırmanın bir manası yok. Yani açıkçası annen bir hışımla böyle girişmiş ve belki limitsiz şekilde üste çıkmış böylece biraz öfkesi yatışmıştır ama gerçekte yazdığı yazının ona ve sana, bir kâse cacık kadar yararı yoktur. Eğer annenin birilerine mesaj göndermeye niyeti varsa, bilsin ki hedefi kimse, Arkitera’daki bu yazıyı okumaz. Okusa bile üzerine pek alınmaz. Tüm hocaları böyle yargısız infaz ederek, ithamları bir bir sıralayarak bir düzelme sağlayamaz. Sanırım bir suçlu varsa ya da çürük yumurta, şikayetinin belki de en son muhatabı hocalardır. Sana faydalı olmak için yazılanları okursun ciddiye alırsın ya da okumadan anneni korursun senin bileceğin iş. Ben mimarca anlatacağım.

Türk Mimarlık Fakültelerindeki hocaların saygınlığını korumak gibi kutsal bir görevim de yok. Bana ne. İçlerinde iyileri de ve muhakkak kötüleri vardır. Hepsini mülakatla işe almadım. Tanımam etmem ve ben de arada sırada bazıları için nasıl hoca olabilmişler diye şaşıyorum. Kötü örneklerin olduğunun farkındayım. Kimseyi burada yargılayamam ve belki benim hocalığım için de başkaları kötü söz diyorlar.

Zaten artık ne hocalığım kaldı ne de mimarlık fakültesinde yöneticiliğim. Kimseye kefil filan da değilim. Annenin haklı olduğu durumlar da vardır. Jürine girmedim, kötü jüri üyeleri de vardır, iyileri de vardır. İyi jüri üyeleri beğenmemek için beğenmezler. Fakat okuduklarımdan çıkardıklarım kadarıyla annen olayı hiç ama hiç anlamamış. Sen yine de mimar adayı olarak beni biraz dinle. İnan sana faydası olacaktır.

1- Annene, “Hey dostum, sakin ol ve o elindeki “not” meselesini sakince yere bırak.” diyoruz. Çünkü mimarlık eğitiminde doğru dürüst tasarım tecrübesinin oluşmasındaki en büyük düşmanın “iyi not alma takıntısı” olacaktır. Bir de bunu lütfen annen sorgulamasın. Yapma yavrucum yapma.

Annen demiş ki “Bir öğrenciyi 58 aldığında başarısız, 60 aldığında başarılı sayacağınıza onların yüzlerine bakın. Yüreklerindeki korkuyu hissedin. Tek dersten üç dönem süründürdüğünüz bir öğrenciyi kazanıp kaybettiğinize bakın.” Notun önemi yok ki. Proje bir bütündür. Söz konusu olan o eksik 2 puan değildir. Proje kötüyse ve geçer halde değilse 12, 34, 58 veya 59 farksızdır. Yani iki çizgi daha iyi çizildiğinde proje kurtulmuş o 2 puan daha eklenmiş olmuyor.

Süründürmek de ne yahu? Belli ki yaz okuluna da geldin. “Yüreklerindeki korku” diye neden tabir ediyor? Korkmadan oku. Üç dönem tekrarlamakta, üç dönemde de hocaların mı suçu var? Diyelim ki var. Daha iyisini yap, kendine iyi ol, hocalar için de iyi olursun zaten.

Annenin düşüncesine göre iki dönem kalınca, üçüncü dönemde otomatik olarak geçilmeli diye bir kural var. Bak bir çözüm var: annen senin kaydını üst üste bırakmayan bir başka üniversiteye aldırsın. Memnun olacak mısın? Ya da biraz da annenin müdahalesiyle “Artık kalmasın bu çocuk, hevesi kırılmasın” diye geçirildin. Annen memnun oldu. Sonraki projede zorlanmayacak mısın? Bu uğursuz bir projedir, diğerleri çorap söküğü gibi geçilen proje mi olacak? Bu hocalar sana hususi olarak mı “taktılar”? Hep aynı hocalar mı geldi derslerine? Bilmiyoruz.

Öğrencinin bir projeyi tekrarlaması gerekiyorsa, tekrarlamalıdır. Eğer tekrarlamak istemiyorsan, mimarlığı sevmiyorsan, tekrarlama. Sen bir bireysin ve lütfen artık annen seni kontrol etmeyi bıraksın. Sana zarar veriyor, seni güçsüzleştiriyor, bir de bunu tüm dünyaya afişe ediyor. Eğer hocaların sana bilerek kötü davrandığını düşünüyorsan bölüm yöneticilerinden bağımsız bir jüri yapmasını istersin. Hatta gel, beraber bakalım projene. Sana neden bu kadar tekrar ettirdiklerini anlatmaya çalışayım. Gerekirse okul dışından birinden fikir al. Annen böyle yazılar yazıp durmasın.

2- “Jürideki hocalar, Kafdağı’nın üzerindeki güçlü masal kahramanları gibi bu çocuklara bakar.” demiş yine annen. Annen kaç jüriye girdi? Kaçında onunla girdin? Seni bir rahat bıraksa ya. Senin üç kere kalmanın sebebi annenin bu kadar işin içinde olmasıyla ilgili olmasın sakın.

“Çocuk, ringde dayak yiyen bir boksör gibi kenara çekilir. Aile onu yeniden ayağa kaldırmaya, acıyan yerlerini sarmaya çalışır.” Çocuk neden kenara çekilsin. Nasıl benzetmeler bunlar? Ne ringi ne dayak yemesi ne kenara çekilmesi… Neden seni böyle görüyor. Senin mimar olman onun seçimi, onun sevinci gibi davranıyor biraz. Farsi, serzeniş kelimesi “sar-zaniş” (سرزنش) “Başa kakma, kınama” demektir. Neden hocaların başına annen kakıyor ki. Üç değil, tek sefer kalsan bile ve hakkın yenmişse bizzat sen hakkını ara.

3- Annen bilsin ki, sabahlamak hocanın yanlışı değildir. Öğrenci eğer pratik olursa sabahlamasına gerek yoktur. Çok sabahlayan muhakkak geçmelidir diye bir kural yoktur. Aksine olayın inceliğini bilip hiç sabahlamayan kolayca geçer. Yani bilmelisin ki sabahlamasan da sabahlasan da çıkacak ürün yaklaşık aynıdır. İster inan ister inanma sabahlamana gerek yok. Bunu sen bil, annene de söyle, hocalara kızmasın.

4- “Sayın hocalarımız için öğrencilik yılları o kadar geride kalmıştır ki, öğrenciler ne yaparsa yapsın bir türlü hoşnut olmazlar. Kendi kafalarındaki rengi isterler. Onlara göre çok az sayıda proje iyidir. Mecburiyetten birilerini mezun ediyorlardır.” Bunu annen nasıl anladı? Hoşnut olunmuş o kadar çok öğrenci var, haberi yok. Sadece sen onlardan biri değilsin diye kızıyor. Hocaların öğrencilik yılları geride kalmış da olabilir ama bunun bir eksiklik olduğunu nereden çıkartıp sonuca vardı ki?

5- “Bu tepeden bakan hocalarımız farklılıktan hoşlanmazlar. Çünkü o ülkeyi yöneten herkes aynı düşünmeyene yaşam hakkı vermiyordur.” Şeklinde bir cümle okuyunca, cümlede geçen “O ülkeyi yöneten herkes” derken ne demek istiyor anlamadık. Bu anlam bozukluğu olan cümleyi dikkate almasak da belirtmeliyiz ki: Tam tersi hocaların %90’ı genellikle farklılıktan hoşlanırlar.

6- “Öpmeye kıymadığınız çocuğunuz, psikolojiden bu kadar uzak, insani duygularından arınmış kişiler tarafından hoyratça böcek gibi ezilmiştir.” Annen neden seni öpmeye kıyamıyor ki? Sorun burada biraz da belki. Seni öpsün hatta biraz da sert sevsin ki böyle sıkıntılarda ezilme. “Hoyratça ve böcek” kısımlarına hiç değinmiyorum.

7- “Artık mimarlıktan geçmişsinizdir. Çocuğunuzun kalmayan yaşam hevesi, kaybolan özgüveni ile hangi doktora gideceğinizi, ne yapacağınızı şaşırırsınız. Arenada kalan yaralı bir aslan gibi her yere saldırır, çıkış ararsınız.” Neyden vaz geçip geçmeyeceğine annen karar vermesin lütfen. Mimarlıktan annen vaz geçse bile sen sakın geçme. Onu dinleme, kendini dinle. Ya da eğer sen vaz geçtiysen onun zorlamasına mahal verme. “Kalmayan yaşam hevesi” nedir, “kaybolan özgüveni” nedir. Kaldın diye mi doktora gidiyorsunuz? Yaşam hevesin kalmıyor, özgüven kayboluyorsa bir de doktorlara gidiyorsanız, boş verin yahu bu mesleği. Yapmayın etmeyin bu kadar büyütmeyin. Olmuyorsa olmuyor, sevmiyorsanız sevmeyin. Senden değerli değil.

8- Bu yazıyı yazmak da kolay değil. Şimdi annen beni de hedefe koyacak. “Sen nasıl böyle benim kızımı suçlayabilirsin, nasıl onun mimarlık sevdasından vaz geçmesini istersin!” diye kızacak. Herkes mimar oluyor da benim kızım neden olmuyor? Varsın, desin, sadece iki öneri verebiliriz: Seni bu kadar gereceğine; hastanelere, doktorlara muhtaç edeceğine ya mesleği değiştirin ya da okulu. Yok ben mimarlık mesleğini seviyorum ve devamını istiyorum dersen ve hakkım yendi diyorsan yılma, hakkını muhakkak ara. Okul paralıysa ve art arda kalmak ailene maddi yük oluyor diyorsan tabii ona diyecek bir sözümüz yok, fakat bunu bir travma haline getirme. Getirene de mahal verme.

9- Şiir gibi ifadesiyle “Arenada kalan yaralı bir aslan gibi her yere saldırır, çıkış ararsınız” dediğine göre anneniz gelmiş üniversiteyi katmış karıştırmış. Arena, aslan, yaralı kalmak, saldırmak…” Ne oluyor yahu? Lütfen böyle eksantrik yorumlar yapmasın zira sana zarar veriyor bu halde.

10- “Hocalar için hep öğrenciler suçludur.” Nasıl böyle bir genelleme yapılabilir ki? Neden?

11- “Ben de bir öğretmenim. Bir öğrencim doğa çalışmasında gökyüzünü kırmızı, ağaçları pembe, güneşi mavi boyamıştı. Ben de biliyorum ki doğa bu renk değil. Ama hayattaki farklılıklar zenginlik değil midir?” deyince annene açıklamak gerekir ki, mimarlık hocalığı öğretmenlik değildir. Mimarlık fakültesindeki her hoca iyi değildir tabii ama genelde hoca ustadır, öğrenci çıraktır. Usta ustalığını iyi yaparsa ve çırak da bundan bir şey çıkartırsa o zaman öğrenme süreci başlar.

Doğa çalışmasında böyle soyutlamalar yapılır. Sen projende doğru soyutlama yaparsan, 10 santimetre kalınlığında 12 metre boyundaki kolonlarla binanın tümünü kaplayan saçak da taşıtırsın. Hocalar da bu taşır mı derse BAĞLAM İÇİNDE durumu anlatırsın ve ona takılmazlar. Benim takılmadığım çok proje oldu. Tam not bile aldı. Yarışmalarda bazen böyle projelere ödül bile verilir. Ancak tabii statik dersinde bunu yapamazsın… Fakat “doğa çalışması” şeklinde bir mimari projede yapman gereken soyutlamaysa ve yerine göre uygunsa yapmanı teşvik eder hocalar.

Bir daha tekrarlamak zorunda kalacağım, annen resim öğretmeni ya da onun gibi bir branşta öğretmen diye mimarlık hakkında yorum yaparsa ve sana gereğinden fazla korumacı bir tavır takınırsa sadece sana zarar verir.

12- “Tek ders yüzünden iki ya da daha fazla yıl süründürülebilirsiniz.” Galiba o ders mimari proje. Mimari proje dersi “tek bir ders” değildir. Olayın özüdür özü. Projeden kalırsan tekrarlarsın. Daha da iyi olur. Sürünmek ne demek yahu? Mimarlık eğitimi dört yılda bitirilmeyince sürünmek mi oluyor? Bitmesin dört yılda, beş yılda bitsin, altı yıl olsun? Bir vakıf üniversitesindeysen yine uzattığın dersin dönemlik parasını verirsin. Tabii maddi durumun kötüyse yapacak bir şey yok. Eğer üniversite yönetiminin para kazanmak için seni bıraktığını düşünüyor ve bunu kanıtlıyorsan (hocalara “öğrencileri bırakın” diye bir talimat verilmişse mesela) o zaman ayrı mesele, biz de müdahil olur kıyameti kopartırız.

13- “Onlar yaptıklarına ama teknik resim, ama jüri süreci, ama heyecanlanmamaları gibi savunma üretedursunlar, çocuğunuz, horoz dövüşlerinden çıkan horoz gibi her teleği bir tarafa yayılmış, yemek yemeyen, konuşmayan, savaşı ve umudu kaybetmiş üstü başı yırtık bir asker gibidir.” Aman Allahım bunlar ne teşbih zenginliği ne alakasız ve ne korkunç göndermeler. Belli ki okula gelmiş kıyamet koparmış annen. Hocalar da cevap vermişler. Keşke projeyi görseydik. Neyse, “horoz, yayılan telek, dövüş, yemek yememek, konuşmama, savaş ve umut kaybetmek, üst başa yırtık” gibi benzetmelerle cümle kuran annenin bu denli zengin hayal ve niteleme gücünü mimarlık hocalarına yazı yazmak için harcamasına üzüldüm.

14- “Siz yapıyla, çizimle uğraşa uğraşa bu çocukları beton mu sandınız?” sorusunaysa “evet” cevabı vermek gerek. Keza annen “beton”u olumsuz anlamda kullanmayı tercih etmiş ama yanılıyor. Beton aslında oldukça kıvrak ve güçlü bir yapı malzemesidir. Çok plastiktir. Doğru kalıp üretilirse (ki her üretim için tek özel bir kalıp yapılır) çok özel bir sonuç ortaya çıkar. Beton aslında övgüdür. Hah, plansız büyüme ve tek tip betonarme binalar yüzünden kötü görülüyor. Öğrenciyi, yani seni tanımıyoruz ama annenin bu denli müdahil olarak sana kötülük yaptığını anlaması lazım. Üç dönem de beş dönemde kalır. Bir yere yetişmek durumunda değilsen neden karışıyor ki?

15- Hocaların kötü mimarlar ürettiğini ve bunların da kötü şehirlerde yaşamak zorunda bıraktığını anlatmak için yine annen “(Bu ukalalığı ülkemizdeki yapılara bakarak yapıyorum)” yazmış hem de parantez içinde. Ben de bu ülkedeki insan kalitesine bakarak “tüm öğretmenlerin köküne kibrit suyu” diyebilir miyim? Annene kızarak tüm öğretmenleri harcamam mı gerekir?

16- Şimdi “Hep anneme yüklendin hiç mi bu hocalarda suç yok?” diyebilirsin. Evet, yüklendim, çünkü validenin TEOG anneleri gibi bir hal var. Bizim hocalarımızdan kötüleri de vardı. Bazen bir gram bilgi öğrenmek için kaprislerini çekerdik. Kötü not vermeyi üstünlük olarak görürler, devamlı mutsuz, huysuz ve yeni neslin çürük olduğunu söyleyip giderlerdi. Bu böyle uzar gider.

Bazen bazı hocalar lüzumsuz sertliği marifetmiş gibi görürler, öğrencinin de bir insan olduğunu unuturlar. Doğrudur. Bu tür hocalarla ilişkiyi çok sıkı tutma. Her hoca iyi olacak diye bir kural yok. Tüm hayat böyle, iyi öğretmen de var kötü de, iyi-kötü polis de var, politikacı da… Annen seninle ilgili her şeye karar vermesin, derslerine, notlarına karışmasın, bilmesin. Sen bu tür hocalarla baş edebilirsin. Onlara hadlerini sen bildirebilirsin. Annen neden ahkam kesiyor. Bu yazı anneni kötülemek için yazılmadı ve hocaları da korumuyor. Kötü hocayı da iyi hocayı da senin tartman gerekiyor, onun değil.

17- Artık daha fazla alıntı yapamayacağım. İşte size çözümler:

17.a- Senin hayatından değerli mi? Üniversite mezunu olmak bu kadar önemliyse hemen yeniden sınava gir. Değilse girme. Rahat et. Sevdiğin bir mesleğin eğitimini al.

17.b- Yeni seçeceğin meslek ne olursa olsun anneni karıştırma.

17.c- Annen seni bol bol öpsün. Sana öpmeye biraz kıysın ki bu kadar zorlamasın. Fakat notunu bilmesin. Abartıyor çünkü.

17.d- Kötü kişilikler, kendinden başka herkesi kırılmayan bir robot olarak gören kaprisli bireyler, sadece üniversitede hoca olarak karşına çıkmayacak. Bunlara alış ve her zaman annenin seni korumayacağını bil.

17.e- Yine de annene teşekkür etmek lazım. Tabii gerçekten böyle bir anne varsa! Yani evet, insan yerine konulmayan öğrenciler var, hocalar bazen inanılmayacak kadar “gaddar” olabiliyorlar. Tamam. Fakat bu denli örencinin zorlanmasına ses çıkarmayan “Kızım kalıyorsan kal, bu hocaların zorladığı forma girme. Senden değerli mi?” diyemeyen ve belki de onunla beraber hırs yapan, konuya bodoslama dalmış, kızının mutluluğunu ancak mezun olmaya bağlamış, bu denli dolmuş, kızgın bir anne olabilir mi diye şüpheye düştük. Böyle bir anne yoksa bile, durum çok iyi karikatürize edilmiş.

Sorun sadece hocalar da mı? Yoksa çocuğunun mimarlığa olan yatkınlığı mı? Kızının eğitimine gereğinden fazla kendini veren helikopter anne tabiirinde mi? Aslında çoğu olumsuzluğun temeli şurada: Mimarlık mesleği kazanımı çok zor bir eğitim sürecinden sonra mümkün oluyor. Böyleyken bir anda yüzlerce Mimarlık Fakültesi ortaya çıkınca (çünkü yoğun talep var) bu fakültelerde gerçekten kaliteli Hoca bulunamıyor. bulunamayınca insan faktörü ve ölçme değerlendirme ve usta çırak ilişkisi yanlış yollara kayıyor. Burada tek suçlu Hoca değildir. Ayrıca öğrenci değildir. Hatta böyle garip teşbih örnekleriyle yazı yazan helikopter uçak ya da tank anne de değildir.

Mimarlık eğitiminin bu kadar hafife alınmasından, bu kadar kötü verilmesinden dolayı -zaten ülkede mimarlara da değer verilmezken- diploma ile saygınlık kazandırılmış da olmuyor. Diplomaya bu kadar değer veren bir toplumda TEOG anneleri türüyor.

Herkes çok güzel meslekler diye mimarlığın, iç mimarlığın peşinde. Fakat bu sarmal olumsuz yönde döngüye giriyor. Gittikçe de kötüleşiyor.

O yüzden bu örnekten ortaya çıkartacağımız şey helikopter anne tanımlaması değil, eğitimdeki büyük çıkmazı tümden görmektir. Yine de böyle ilginç bir örnekle durumu açıklayabildiği için anneye minnettarız.

Etiketler

Bir yanıt yazın