Vardiya’nın Ardından // Cansu Cürgen, Yağız Söylev ve Yelta Köm

Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu'nda, 7 ay boyunca devam eden 13 Vardiya'nın ardından, projenin küratörleriyle yaptığımız çoktan seçmeli soru-cevap seansının ikinci bölümü.

Eskiz: Rishabh Wadwa, Fotoğraf: Yağmur Sürmeli

16. Venedik Mimarlık Bienali’nin bitişinin ardından Türkiye Pavyonu’nda yer alan Vardiya projesinin küratörlerine toplam 23 soru yönelttik. Sorduğumuz ilk üç soru küratör ekibin projeye başlarken ortaya attığı ilk üç soru idi:

  • Bienal neden vardır?
  • Bienal ne yapar?
  • Bienal kimin için vardır?

Bunları takip eden 20 soru, küratör ekibin bienale ve kurguladıkları sürece dair geri bildirim vermelerine alan açacak başlıklar üzerinden (sergileme, eğitim, deney, temsil, medya, bienal, küratörlük, Venedik) hazırlandı. Ekipteki her bir kişiden en az 3, en fazla 4 soruyu seçip cevap vermesini istedik. Çoğunlukla farklı soruları seçen küratöryal ekibin (sadece iki soru iki kere seçildi) verdiği cevapları iki bölüm halinde yayınlama kararı aldık. Birinci bölümde Kerem Piker ve Nizam Onur Sönmez’e sorular ve cevapları yayına almıştık; ikinci bölümde ise Cansu Cürgen, Yağız Söylev ve Yelta Köm’e sorular ve cevapları aşağıda bulabilirsiniz.

Vardiya’ya dair kısa bilgi: Kerem Piker, Cansu Cürgen, Yelta Köm, Nizam Onur Sönmez, Yağız Söylev ve Erdem Tüzün’den oluşan ekibin küratörlüğünü yaptığı Vardiya projesi, lisans ve lisansüstü mimarlık öğrencilerine yapılan açık çağrıyla geçtiğimiz Ocak ayında duyurulmuştu. Venedik Mimarlık Bienali süresince devam eden, 29 ülkeden 122 mimarlık öğrencisinin katılımcı olarak yer aldığı, toplam 13 farklı atölyenin gerçekleştiği proje, geçtiğimiz ay yapılan son vardiya ile sona erdi. Vardiyalar kapsamında Manifold’da yayınlanan atölye raporlarına buradan, süreç boyunca yayınlanan tüm video içeriğe (yuvarlak masa toplantıları, konuşmacıların sunumları, katılımcıların videoları, atölyelere dair kısa tanıtıcı videolar) buradan ulaşabilirsiniz.

Editür’ün notu: Kullanılan görseller Ali Taptık ve Okay Karadayılar (ONAGÖRE) tarafından Vardiya projesi için hazırlanmış, arkitera içeriği için editörler tarafından uyarlanmıştır.

// Cansu Cürgen’e Sorular ve Cevaplar //

Vardiyaların hepsinde sorulan temel sorular var mıydı?

Vardiyaların tematik kurgusunda mümkün olduğunca mimarlık konularına kapsayıcı yaklaşmayı ilke edinmiştik. Bu sebeple en başta sorduğumuz üç soru (Bienal neden vardır? Bienal ne yapar? Bienal Kimin için vardır?) dışında yapmaya, bilmeye ve öğrenmeye dair yeni soruların, yöntem ve yaklaşım önerilerinin ucunu yürütücüler ve katılımcılar için açık bıraktık. Kuşkusuz atölyelerin yapıldığı zaman aralığı, içinde olunan kültür ortamı, kentin kendisinden ve bienalin başlı başına bir buluşma ve karşılaşma mekânı olmasından ileri gelen birikimler, arayışlar ve anlık eylemler de bizim başından itibaren düşündüğümüz bu çeşitlilik potansiyelinin aktüelleşmesinde ve şekillenmesinde belirleyici oldu. Bunun aslında benimsediğimiz küratöryel konumun da örtük fakat önemli bir parçası olduğunu söylemek isterim. Her bir vardiya, fiziksel olarak ard arda sıralanmış ama dijital olarak eş zamanlı ve çok kanallı yürüyen süreçler içeriyordu; sorular da benzer biçimde vardiyaların hem öncesinde hem de esnasında bizden bağımsız olarak da çeşitlenmeye devam etti.

Vardiya, Venedik Bienali’ni sahası yapan bir öğrenme deneyi midir?

Vardiyaların sonunda ne olacağı garantilenemezdi; kimse kendi bagajında ne getiriyor, oradan ne öğrenecek, ortaya ne koyacak ve nasıl tepkimeler çıkacak bilmiyordu. Sorumluluğun bu denli dağınık, sürece yayılan ve çok kişiye açık olduğu bir kurguda kim nasıl çalışacak, ne üretecek, kendisinden ne bekleyecek, kim neyi nasıl değerlendirecekti? Tüm bu bilinmezliklerinden ötürü, ben vardiyaların genel kurgusu ve konuları bakımından, tasarlanmış üretim, deney ve öğrenme ortamlarının kurulmasında birer potansiyel oluşturduğunu düşünüyorum. Tabii, böyle bir kurgu rahatlıkla ‘boş vermişlik’le karıştırılabilir; bu küratöryel açıdan riskliydi bizim için. Çünkü tasarımın öğrenilmesi gerekenlerini konuşmak ve sergilenmesi gerekenlerini belirlemek yerine öğrenmenin kendisinin tasarımını ve sergilenmesini konuşmak çok kolay olmuyor. Vardiyaların gerçekleştiği kısa zaman dilimlerinde, sürecin dolu dolu planlandığı, orada sağlanan imkân ve zamanın her anını değerlendiren ancak sonuçların salt yürütücü öngörüsüne veya zamanına tabi olmadığı, merak etmenin sadece öğrenenlerde değil, tüm paydaşlarda hissedildiği ortamlar kuruldu. Bu kurgunun uçuculuğu da, gelecekte bizden bağımsız ve dağınık biçimde yeniden yoğunlaşma ihtimalini düşünmek de bana iyi geliyor.

Küratör olarak bütün süreçteki rolünüzü nasıl tarif edersiniz?

Sürecin hemen hemen tüm karar aşamalarında beraber hareket ettik. Başta Kerem olmak üzere, küratöryel ekibin organizasyonel ve mekân tasarımına dair tecrübe paylaşımının hepimiz için geliştirici ve faydalı olduğunu düşünüyorum. Ben özellikle hazırlık aşamasında İstanbul’da olup koordinasyon gerektiren işlerle ilgilendiğimi söyleyebilirim. Bunların başında da Vardiya kitabının editörlüğü geliyor. Seçici kurul üyeleri ile yapılan söyleşilerin hazırlıkları, kitaba giren her türlü yazınsal ve görsel malzemenin içeriği ve çeşitliliği ile ilgilenmek, görsel kimlik ve kitap tasarımcılarımız Ali Taptık ve Okay Karadayılar (ONAGÖRE) ile yayına hazırlık aşamasında koordinasyona destek olan ekiplerle çalışmak, sonunda matbaada formaların basıldığı o son ana dek, bienal katılımımızın belki de uçucu olmayan tek fiziksel parçası olan bu kitabın hazırlanmasında yer aldığım her aşama öğretici ve keyifli oldu benim için.

// Yağız Söylev’e Sorular ve Cevaplar //

Vardiya’nın fiziksel ortamda mı (sergi, kitap), dijital ortamda mı (blog, vardiya raporları, youtube kayıtları) ifadesini bulduğunu düşünüyorsunuz? Hepsi? Hiçbiri?

Sürecin her aşaması kendi ifadesini farklı bir medyada buluyor. Fiziksel katılımı gerektiren atölye çalışmaları ve bunların sergilenmesi tabi ki fiziksel ortamda mümkün. Diğer bir taraftan, sergilerin fiziksel sınırları gelişen teknolojiler ve sosyal medya araçlarıyla bir hayli belirsizleşiyor. Bunun tartışılacak tarafları olduğu gibi sergiyi ve sunumları dijital ortamda ulaşmak isteyen herkese açmak, uzak mesafeli katılım sağlamak gibi bir fırsat da sunuyor. Bu anlamda dijital medyalar projeye büyük katkı sağladı. Sergideki fiziksel üretim bienal ile birlikte bitti, fakat blog ve youtube kayıtları hala ulaşılabilir durumda. Sergiyle ivmelenen bu enerji pek tabi ileride başka medyalara evrilerek farklı ifadeler bulabilir.

Sürece yoğunlaşan bir serginin fizikselliğini sorgulayabilir miyiz?

Sürece yoğunlaşan serginin fizikselliği ilk önerimizden itibaren sorguladığımız bir konu oldu. Süreç içerisinde fikirlerimizin evrimi kitaptan takip edilebilir. Sürecin fiziksel yansımaları doğal olarak vardır. Denge bulmakla ilgili bir durum… Sürecin bilinmezliği ve atölyelere tanınması hedeflenen esneklik bu denklemin önemli iki girdisi, gerekli atölye koşullarının sağlanması ve üretim altyapısının hazırlanması da işin bir diğer yüzü. Böyle bir organizasyon esnasında atölyeler, sunumlar ve tartışmalar için belli bir çerçeve oluşturmak gerekiyor. Fakat bu çerçevenin katılımcılara tanıması gereken özgürlüğün ince dengesi gibi, sürece dayalı serginin fizikselliği de böyle ince bir çizgide kendini buluyor. Böyle durumlarda sergi mekanı ya da birimlerinin “fazla tasarlanması” esneklik yaratmak yerine kısıtlayıcı bir etki yaratabiliyor. Tam tersi de geçerli.

Aynı atölyeler farklı bir yerde yapılabilir miydi? Atölyelerin Venedik Bienali’nin bir parçası olması nasıl bir avantajdı?

Vardiya’nın başlangıç noktalarından biri enformel öğrenme ortamı kavramıydı. Bu kavramı belli bir yere bağlamak belki doğru değil, ki enformel eğitimi tetikleyen önemli şeylerden biri seyahat. Öncelikle bu kadar katılımcıyla bir üretim ve etkileşim ortamı oluşturmak, neresi olursa olsun, çok heyecanlı bir şey. Bunun yanında bu ortamın Venedik’te kurulmasının hiç azımsanmayacak avantajları var. Venedik, mimarlık tarihi bağlamında atölye çalışmalarına imkan tanımasının yanı sıra, mimarlık tartışmasına yön veren çalışmaların bienalin kendine has çok sesliliği içerisinde görülmesini sağlıyor. Serginin boyutu ve polifonisi mimarları ve öğrencileri farklı yaklaşımlarla yüzleşmeye, ilgileri ve yatkınlıkları üzerinde bilinçli olmaya ve kendini konumlandırmaya itiyor. Bu çoğulluk içerisinde, farklı arkaplanlardan, kültürlerden gelen insanlarla deneyimlerin üzerine tartışabilmek, üretimde bulunabilmek Venedik’in önemli katkısı.

// Yelta Köm’e Sorular ve Cevaplar //

Bienal ne yapar?

Sergilemenin ve bienal benzeri etkinliklerin hepsinin düşüncelerin paylaşıldığı bir platform olduğunu düşünüyorum. Bu platform benzetmesi eskimiş bir söylem gibi duyulsa da halen yeniliklere, farklılıklara açık olmayan ortamlarda üzerine basarak tekrar edilmesinden yanayım.
Uluslararası bienallerde ülkelere yüklenen aşırı temsiliyet sorumluluğu, çoğu zaman her fikre açık gibi davrananlarının bile muhafazakarlaştığını gösterebiliyor. Bienaller kendini başka fikirlere, dış dünyaya kapatanlara karşı kimi zaman ortaya attıkları gelişi güzel kağıt parçalarıyla, kimi zaman blok blok ağır betonlarla cevap veriyor.

Bienallerin kurduğu iletişiminin çok katmanlı olması, farklı noktalarda farklı kişilerle ilişkiler kurmasını sağlıyor. Bu yapısından dolayı kapsama alanı oldukça genişliyor.

Vardiya, mimarlığın bilgiyi üretme ve yayma araçları üzerine bir deneme midir?

Bulunduğumuz coğrafyada halen geleneksel metotlara tutkuyla bağlanan bir mimarlık anlatısı var. Bu anlatının getirdiği içine kapalılık durumu, biz birbirimize yeteriz, bizim mimarlığımız, biricik mimarlığımız gibi yerlere götürüyor.

Vardiya’da denediğimiz, aslında mimarlık pratiğinde ve mesleğinde çok görünür olmasa da mimarlığın düşünce dünyasında daha yaygın olan yeni düşünce biçimleri ve araçlarına odaklanmaktı. Bunu yaparken hem pratiğin hem eğitimin hem de akademinin içinden farklı ortaklıklarla yeni bilgi üretme ve yayma biçimleri denedik.

Vardiyaları dışarıdan takip edenler için nasıl bir senaryo kurguladınız?

Süreç içinde hem beklediğimiz hem de bizi en çok sevindiren durumlardan biri dijital olarak takibin yoğunluydu. Youtube üzerinden yayınladığımız konuşma ve tartışmalar, blog üzerinden atölyelere dair paylaşımlar ve Manifold’da yayınladığımız Vardiya raporları dışarıdan takip edenler için öncelikli kaynaklardı.

Her Vardiya’nın takipçileri için görevleri de vardı, düzenli dokümantasyon, günlük raporlama gibi. Katılımcılar bu içeriği oluşturup, dışarıdan takipçilerin iletişimini mümkün kılıyorlardı.

Etiketler

Bir yanıt yazın