Alper İlki: Şantiyelerde mühendis yok

"Van'da çöken binalardan saha mühendisi veya fenni mesul sorumlu. Bu iki mühendis, betonun kötü olduğunu fark etmeyerek, gerekli önlemi almayarak sorumlular. Betonu test etmeleri gerekirdi."

“En riskli grup, dört-beş katlı sıradan binalar. Usta, kalfa, müteahhit, bu binaları yapmaktan korkmaz. ‘Ben bundan yaptım zaten’ deyip malzemeyi azaltır. Yüksek binalarda ise projeden sapmaya biraz çekinir.”

“İnsanlar, daire satın alırken, önce binanın projesini istesinler. Orada kat sayısını görürler. Mesela projede bina altı kat, uygulamada ise yedi katsa, bu binadan kesinlikle uzak dursunlar.”

***

NEDEN ALPER İLKİ

Nasıl 1999 Marmara Depremi, enkaz altında kalan vatandaşının hizmetine gidemeyen kutsal devletin sonu olduysa ve dönemin koalisyon hükümetini sarstıysa, 2011 Van Depremi de AKP hükümetini şöyle bir dipten titretti. On beş yıldır Türkiye’de belediyeleri yöneten AKP çizgisi, bir dahaki depremde enkazın altında kendisi de kalmamak için kaçak yapıları yıkmaya karar verdi. Eğer Başbakan, dediği gibi kaçakları yıkmaya başlarsa, Türkiye büyük bir sistem değişikliğinin kapısını aralar. Çünkü bugüne dek arazileri devletin elinde tutup, halka oy karşılığında ulufe dağıtır gibi dağıtan, onun bu tapusuz araziler üzerinde kaçak bina yapmasına göz yuman, bunlara belediye hizmeti götürerek kaçakları ve haksız kazancı kışkırtan ve bu çarpık müteahhitlik sistemiyle de siyasetçileri ve siyasi partileri finanse eden devasa çark, kaçak yapıların yıkılmasıyla önemli bir darbe alacak. Peki, Türkiye genelinde bugün binaların durumu ne? Sadece kaçaklar mı riskli? Kaçak olmayanlar depremde güvenli mi? Türkiye’deki binaların durumunu ve alınması gereken önlemleri İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekan Yardımcısı Alper İlki’yle konuştuk. Prof. Alper İlki, “Çeşitli düzeylerde kaçak yapılar var. Bir, tapusu olmayanlar. İstanbul’daki binaların yüzde 70’i bu anlamda kaçak ve kullanım izinleri yok. İki, imar izni, inşaat izni ve projesi olmayanlar. Bunlar külliyen kaçak ve deprem riskleri çok büyük. Bence Başbakan ikinci grubu kastediyor. Aksi takdirde iş neredeyse bütün binaları kapsar” diyor.

***

NEŞE DÜZEL: Yeryüzünde, özellikle de gelişmiş ülkelerde 7.2’lik bir depremin bu kadar çok can alması normal midir?

ALPER İLKİ: Bırakın gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan bir ülkede de normal değil bu. Her depremde bunu yaşıyoruz ve maalesef daha da yaşayacağız. Çünkü Van’daki yapı stokunun zayıflığıyla ilgili bir durum değil bu. İstanbul dâhil, Türkiye’nin her yerinde Van’daki gibi bir yapı stokumuz var. Hiç şüphe yok! Nerede böyle bir deprem olursa, orada böyle bir sonuçla karşılaşacağız.

Niye Türkiye’de depremlerde bu kadar çok insan ölüyor?

Bizim 1940’tan beri bir deprem yönetmeliğimiz var. Üstelik 1975’te yapılan deprem yönetmeliği kendi içinde gayet tutarlı. 1998’de bu yönetmelik revize edildi. Eğer deprem yönetmeliklerinde verilen kurallar uygulansa, bu ülkede hiçbir bina çökmezdi. Bina bir daha kullanılamayacak derecede hasar görebilir ama can kaybına sebep olmazdı. Türkiye’de asıl mesele, eline keser alanın kalıpçı, eline pense alanın demirci ve biraz parası olanın müteahhit olmasıdır. Öyle ki, şu anda inşaatlarda çalışan ustaların, işçilerin bir eğitimden geçmesi gerekmiyor. En bilgisiz kişi de inşaat yapabiliyor.

Mühendislerin hiç mi payı kötü binalarda?

Şüphesiz var. Mühendislerin hesaplarında hata olabilir. Ama bizim sahada, uygulamada gördüğümüz şu ki, binalarda can kaybına neden olan hatalar, bir mühendisin yapabileceğinin çok ötesinde hatalar. Hasarın asıl gerekçesi mühendisin hesap hatası değil. Zaten bir mühendis, beton kalitesini olması gerekenin yarısı olarak yazamaz ki projede. Üstelik Türkiye müteahhitlik konusunda dünyada sayılı ülkelerden biri. Dünyanın her yerinde inşaat yapıyor. Depremde yaşananlar bilgi yetersizliğinden ötürü değil.

Peki neden?

Bakın… Bir binanın yapım sürecinde üç tip mühendislik vardır. Bir, binanın hesaplarını yapan mühendis. İki, binanın projesini sahada uygulayan mühendis. Üç, bu uygulamayı denetleyen mühendis. Eskiden buna fenni mesul deniyordu. Şimdi fenni mesulün yerini denetim firmaları aldı. Ama 2011 yılında bile gidin görün pek çok şantiyede ne sahada uygulamayı yapan, ne de denetimi gerçekleştiren mühendis var. Binanın yapımı, betonun dökülmesi, demir işçiliği, kimse kontrol etmeden usta, kalfa marifetiyle yapılıyor. Şantiye mühendisi işin başında olsa…

Sonuç ne olur?

Şantiye mühendisi, uygulamayı ciddi olarak yerinde kontrol etse ve bir de şantiye mühendisinden bağımsız binanın yapımı denetleyen bir mühendis olsa… Şantiye mühendisinin hatasını bu mühendis yakalasa… Biz bu deprem sonuçlarıyla karşılaşmayız. Van’da yıkılmayan bir sürü bina var.

Van’da çöken binalar niye çöktü?

Teknik bir sürü nedeni var. Beton çok kalitesiz. Kolon donatıları (demir) az. Demir işçiliği özensiz. Kolonun içindeki donatı nervürlü (burgulu) olması gerekirken aksine düz yüzeyli. Nervürlü donatının depreme mukavemeti düz yüzeyli donatının iki katıdır ve betonla beraber çalışma özelliği çok daha iyidir. Buradaki düz yüzeyli olduğu için donatı görevini yapmadan kolonun içinden sıyrılıyor. Anlayacağınız bütün hatalar birarada yapılmış! Van’da gördüğümüz hasarların büyük bölümü böyle.

Van’da çöken bir binanın çimentosunun kum gibi olduğu açıklandı. O malzemeyle inşaat yapılmasına kim izin veriyor?

Yeni getirilen denetim mekanizması Van’da uygulanmadığı için, çöken binadan saha mühendisi veya fenni mesul sorumlu oluyor. Bu iki mühendis, betonun kötü olduğunu fark etmeyerek ya da gerekli önlemi almayarak bu durumdan sorumlular. Çünkü mühendisin dökülen betonu test etmesi, betondan numune alıp o betonun dayanımına bakması ve yeterliyse betonu kabul etmesi gerekiyor. Size bir örnek anlatayım. 99 depreminden sonra birtakım kalfa ve ustabaşına bir eğitim verdik biz. Bir gün beton karışımını anlattım ve “Siz böyle yapmıyorsunuzdur” dedim. Aralarında çok bilgili bir usta vardı. “Hocam” dedi, “biz de hemen hemen aynısını yapıyoruz. Çimentoyu, kumu aynı miktarda koyuyoruz. Sadece suyu sizin söylediğinizin iki katı katıyoruz.”

Neden?

Çünkü bol su koyarsanız beton hem el arabasıyla kolay taşınır, hem de kalıbın içine kolay dökülür. Diğer karışımı kalıba dökmek zahmetlidir, kürekle atmak gerekir. O yüzden suyu bol bol koyuyorlar. Oysa önemli olan sadece çimento miktarı değildir. Önemli olan “su bölü çimento miktarı”dır. Dolayısıyla suyu iki kat arttırmak demek çimentonun miktarını yarıya indirmek demektir. Bu da beton dayanıklılığını yarıya düşürür.

Hazır beton aynı riski taşıyor mu?

1999 Depremi’nden bu yana bütün inşaatlar hazır beton kullanıyor. Çünkü diğeri daha pahalı. Daha önceki tarihte yapılmış olan binalar için beton riski var. Zira bunlarda beton kalitesi olması gerekenin hemen hemen yarı seviyesi. Binlerce numuneden sonra artık bunu söyleyebiliriz biz. Ama şu da var. Herkes hazır beton iyi beton sanıyor.

İyi değil mi?

Hazır beton eşittir iyi beton değil. Çünkü betonun iyi olması için iyi bir karışım olmasının ötesinde, fabrikadan şantiyeye iyi şekilde transfer edilmesi, iki, üç saat yolda gitmemesi ve iyi dökülmesi lazım. Çok güzel bir hazır beton satın aldınız. Ama onu beklettiniz, sonra da altı metre yüksekliğinde bir kalıp kurup onu döktünüz, betonu vibrasyonla sıkıştırmadınız. O beton, beton olmaz işte! Ayrışır. Her şeyin bir kuralı var. Biz ne hazır betonlarla karşılaşıyoruz!

Van’daki gibi çürük binaların yapılmasının ve buna göz yumulmasının bir cezası yok mu?

1999 Yalova Depremi’nde 20 bin kişi öldü. Binlerce bina yıkıldı. Hangi mühendis, müteahhit, belediye başkanı veya imar müdürü bundan bir ceza aldı? Bir kişi ceza aldı.

O da müteahhit Veli Göçer.

Tek başına müteahhit sorumlu değil ki. Ayrıca belediyeleri de işin içine katmak lazım. Eğer dört katlı proje altı katlı yapılmışsa, bunu belediyelerin bilmemesi mümkün değildir. Aslında hükümetlere kadar gider bu sorumluluk. Bu ülkede peş peşe imar afları çıktı. O bina mevcut durumuyla zor başa çıkacakken, başka nedenler yüzünden dört katlıyken bile dayanıklı değilken, “ben imar affı çıkardım, iki kat daha çıkabilirsin” demek, bir sorumluluktur.

Bir okul resmi gördüm. Çatı yere yapışmıştı, duvarlar un ufak olmuştu. Okul binalarını kim denetliyor?

Kamu binalarının kontrolünü, eski ismi Bayındırlık olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yerel mühendisleri, yani Bakanlığın İl Müdürlükleri yapıyor. Bakın… Okul binaları özellikli binalardır. Bunlar, hem uzun süreli, yoğun olarak kullanılan binalardır hem de depremlerden sonra barınak olarak kullanılması gereken yapılardır. Okul binaları depremde yıkılmaz. Çünkü okul binası çok büyük depreme göre tasarlanır. Buna rağmen okul yere yapışmışsa, buradaki hata, sıradan bir binaya göre çok daha fazla demektir.

Anadolu’daki binaların kaçta kaçı bir depreme dayanıklı?

Yere ve deprem niteliğine göre değişir bu… Bana soruyu Anadolu’daki binaların kaçta kaçı deprem yönetmeliğine uygun yapılmıştır diye sorarsanız, tahminim şu ki yüzde 90’ı 1975 Deprem Yönetmeliği’ne bile uygun olarak yapılmamıştır. Kaldı ki, bizim için depreme dayanıklı olan yapı, deprem yönetmeliğine uygun olarak yapılmış yapıdır. Bırakın 1999 Deprem Yönetmeliği’ni, kırk yıl önceki 1975 Yönetmeliği’ne bile uygun yapılsa, bu binalar depreme dayanıklı olur ve kimse ölmez. Heyecandan kalp krizi geçirirdi, kafasına tuğla düşer ölürdü beli ama binada “pancake” dediğimiz toptan göçme olmazdı.

Peki, Van’daki bir depremin benzeri İstanbul’da olsa ne olurdu?

Van’dakinden çok farklı bir tablo olmazdı. Benzer bir resim ortaya çıkardı. Köy yapılarını ayırarak söylüyorum bunu.

İstanbul’daki binalar 7.2’lik bir depreme dayanamaz mı?

İstanbul’da böyle bir 7.2’lik depreme dayanamayacak çok bina var. Zaten bazı senaryo çalışmaları, binaların yüzde üçü-beşi mertebesinde bir toptan göçme gösteriyor. Van’daki binayla Adapazarı ve Yalova’daki bina arasında önemli fark yok. İstanbul’daki depremle de arada büyük fark olmaz. Çünkü aynı felsefe, aynı müteahhit, aynı usta, aynı kalfa, aynı denetim mekanizması bu binaları yapıyor. İstanbul’da da muhakkak un ufak olan binalar olacak, hasar ve can kaybı yaşanacak. Şunu söyleyeyim. Bu konu, teknik bir mesele olmaktan çok etik bir mesele. Kafanın değişmesi lazım. Biz, 1999 Depremi’ni 2011’de gene yaşadık. Bir binanın depreme dayanıklı yapılması konusunda teknik olarak uyulması gereken kurallar belli. O kurallar, 1975’ten beri orada duruyor. O kurallara uyulsa zaten mesele kalmayacak. Bakın… Bitişik nizam yapılar var ya…

Evet…

O bitişik nizam binaların arasında bırakılması gereken boşluk 1940’ta yayımlanan ilk deprem şartnamesinde var. Siz bu ülkede bitişik nizam binaların arasında boşluk bırakıldığını hiç gördünüz mü? Göremezsiniz. Yıl 2011 ve binaların hepsi birbirine yapışık. Hâlbuki bunlar depremde sallanırken, birbirlerine çarpıp zarar vermesinler diye aralarında belli miktarda boşluk bırakılması şartı ta 1940 Yönetmeliği’nde var. Hasar nedenlerinden biri bitişik nizam da olabilir mesela…

Depreme dayanıklı bir bina ile dayanıksız bir bina arasında ne kadar maliyet farkı var?

Yüzde beş değildir.

Halk deprem konusunda duyarlı mı? Binaların sağlamlığını denetliyor mu? Halk denetliyor mu binasını?

Hayır. Bir kere binayı denetlemeyi zorunlu kılan yasa yok. Bina depreme dayanıklı değilse, önlemini al diye bir yasal yaptırım yok. Bunu dese, bütün binaların zayıf çıkacağı da biliniyor zaten. Yüzde doksanı zayıf binaların. Buna okul binaları, resmî binalar da dâhil… Dolayısıyla vatandaş da bu sonuçtan korkuyor zaten. Hem evinin değerinin düşmesinden korkuyor hem de zayıf çıktığı takdirde yapması gereken güçlendirmeden korkuyor.

Bir binayı güçlendirmenin maliyeti nedir?

Esas maliyet o. Bina, yeni deprem yönetmeliğine göre inceleniyor ve performansı ortaya konuyor. Bir bina zayıf çıktıysa, o binada can güvenliği yok demektir. Bir binanın can güvenliği performansı sağlaması çok nadir oluyor. Normal şartlarda can güvenliği şartı sağlanmıyor.

İnsanlara, “bu binalardan çıkın” mı diyorsunuz?

Teknik ve etik olarak çıkın demek lazım ama demiyoruz. Çünkü Türkiye’nin gerçekleri var. Çıkın dersek, bizim bütün Türkiye’yi boşaltmamız lazım. Kendi üniversite binamız ve hastaneler dâhil buna. “Bu binada can güvenliği performansı yoktur. Bu binanın en kısa zamanda güçlendirilmesi lazım” diyoruz. Ya da bina çok çok kötüyse ve güçlendirmek ekonomik değilse, “Bu binanın yıkılıp yeniden yapılması uygun olacaktır” diyoruz.

Dediğinizi yapıyorlar mı?

Yapmıyorlar tabii. Güçlendirmenin metrekare maliyeti yaklaşık yüz lira. Beş katlı on daireli toplam iki bin metrekarelik bir binanın güçlendirilmesi yaklaşık 200 bin lira tutuyor.

Güçlendirilen binada depremde can kaybı olmuyor mu?

Doğru yapılırsa, bina güçlendirildikten sonra depremde kullanılamayacak derecede hasar görebilir ama can kaybını önler. Ama güçlendirme doğru yapılmazsa, –ki Kaynaşlı’da böyle oldu. 1999 Depremi’nden sonra bazı binalar güçlendirildi. Ama bu sözde güçlendirme yüzünden 12 Kasım Düzce Depremi’nde bu binalar can kaybına neden olacak şekilde çöktü.

İstanbul’un depremde büyük kayıplar yaşamaması için nelerin yapılması gerekir?

Bir kere İstanbul’da depremin ne zaman olacağıyla uğraşmak çok fuzuli bir iş. 1999 Depremi’nden bu yana 12 yıl biz bunu tartıştık. Deprem olacak mı olmayacak mı, ne zaman olacak, şu zaman olacak, fay oradan geçecek buradan geçecek, şunu şu kadar etkileyecek, bunu konuştuk. İstanbul’un birinci ve ikinci derece deprem bölgesi olduğu belli. Bu şu demek. İstanbul’da deprem olacak!

Depremde büyük can kaybı olmaması için nelerin yapılması gerekir?

İnsanlar, en basitinden projesi olmayan kaçak binalardan daire almasınlar. Kaçak binalarda risk daha yüksek. Çünkü binayla ilgili hiçbir şey belli değil. Binayla ilgili ne tasarlandı bile belli değil. Pek çok bina böyle tamamen kaçak Türkiye’de. Başkasının arazisi üzerine yapılmış imar izni olmayan projesiz binalar bunlar. Bu yüzden insanlar daire satın alırken önce binanın projesini istesinler. Orada kat sayısını görürler. Mesela projede bina altı kat, uygulamada ise yedi katsa, bu binadan uzak dursunlar.

Depremden korunmak için başka neye dikkat etsinler?

Bir de binanın taşıyıcı sistemi düzenli mi ona baksınlar. Mesela kolonlar bir çizgi üzerinde mi? Böyle binalar, betonu, demiri kötü de olsa, düzensiz binalara göre genelde çok daha iyi performans gösterir. Bir bina yukarıdan bakıldığında ne kadar dikdörtgen ve kareyse o kadar iyidir. Ne kadar üçgene yakın, L, H ve T şeklindeyse, bunlar depreme dayanıksızdır demiyorum ama risk unsuru daha yüksek olabilir. Gene bakarak anlaşılacak bir başka şey de betonarme duvarlardır. Beş kata kadar olan binalarda perde duvar yoktur ama daha yüksek binalarda betonarme perdesi olan binalar, olmayana göre depremde çok daha iyi davranır

Binanın kat sayısı deprem riski açısından fark yaratır mı?

Depremdeki gözlemlerimize göre, iki katlı bina daha az risklidir. Nedeni de şu. İki katlı da olsa beş katlı da olsa kolonların ve kirişlerin minimum boyutları vardır. İçine konulması gereken minimum demir vardır. Bu iki katlı binada ilave bir güvenlik demektir. Depremde en riskli grup, az özen gösterilen dört-beş katlı sıradan binalar. Müteahhit, kalfa, usta, bu binaları yapmaktan pek korkmazlar. “Ben bundan yaptım zaten” derler ve malzemeyi azaltırlar. Yüksek binaları yaparken ise projeden sapmaya biraz çekinirler.

Binalarda depremde en riskli kat en alt kat mıdır?

Eğer siz en alt katı iyi yapar, büyük kolonları ve demiri ona göre koyarsanız, üst kat daha kritik olabilir ama şu bir gerçek ki, en büyük deprem kuvvetine maruz kalan kat en alt kattır. Rutubete en fazla maruz kalan kat da en alt kattır. Bir de korozyon etkisi eklendiği zaman en alt kat son derece riskli hale gelebilir. Çünkü donatı zamanla korozyona uğruyor.

Korozyon olunca ne yaşanıyor?

Yani betonun içindeki demir paslanıyor. Kuru iklimlerde bunu görmezsiniz ama İstanbul, İzmir ve Karadeniz’de korozyon çok yaygın. Rutubetli bodrum katlarında demir paslanıyor, kabarıyor ve kabuklanıyor. Kabuklandığında üzerindeki beton tabakayı çatlatıyor. Daha ileri aşamalarda da beton tabaka düşüyor. İşte korozyonun o aşamasında kolondaki demirin çapı yarıya iniyor artık. Korozyon kanser gibidir. Bir kez başladığı zaman geometrik hızla artar. En hafif evresinde kolonlarda düşey çatlaklar, kirişlerde yatay çatlaklar olur.

Peki, Anadolu’da başka tehlikeli deprem bölgeleri var mı?

Anadolu’da Konya, Ankara civarında küçük bir bölgede tehlike yok. Onun dışında her yer deprem bölgesi. Eğer siz oranın deprem bölgesi olduğunu bilerek inşaatınızı yaparsanız tehlike yoktur. Deremde ölmemek için kuralına göre inşaat yapacaksınız, o kadar. Şu anda Türkiye’de mühendislik konusunda bilinmeyen hiçbir şey yok. Betonarme ve demir şartnamemiz, her şey yerli yerinde. Bizim sorunumuz yönetmeliklerde ve şartnamelerde değil uygulamada. Kuralları uygularsak depremde ölmekten kurtuluruz.

Belediyelerin binalar konusunda daha titiz olması nasıl sağlanır?

Binanın kat sayısını ve plandaki boyutunu rahatlıkla kontrol ediyor olmaları lazım. Problemin ciddi bölümü buradan geliyor. Belediyeler açısından yapılan en büyük hata şu oldu. Kaçak binalara baştan hizmet götürülmemiş olsaydı, bu kaçak binalar türemez ve çoğalmazdı.

Çürük bina yapmanın cezası nedir?

Eğer yıkılır da mal ve can kaybına sebep olursa, bunun cezası var. Bir kere binada ölüm olunca kamu davası açılıyor. Ve sonra tazminat davaları başlıyor.

Çürük bina yaparak insanların ölümüne neden olan kaç kişi bugüne dek ceza aldı?

Çok sınırlı… 99 Depremi’nin davaları hâlâ sürüyor. Mesela Bingöl’de 37 kişinin öldüğü bir binanın biz bilirkişisiydik. İmar durumuna göre fazla kat yapılmış. Belediyeye ve müteahhide suç verdik. Müteahhit nüfuzlu kişiydi. Bunları üniversiteden atın diye bizi her yere şikâyet etti. Bir gün Mühendisler Odası’nın genel merkezinden bize meslekten uzaklaştırmayla ilgili bir yazı geldi. 37 kişi ölmüş kimse ceza almıyor ama bilirkişi olarak siz ceza alıyorsunuz. Neyse mesele çözüldü ama, biz az daha suçlu duruma düşüyorduk.

Siz çok sayıda deprem incelediniz. Deprem ânında insanlar ne yapsınlar da çürük evlerin içinden çıkmayı becersinler?

Bizim depremden sonra yaptığımız konuşmalardan vardığımız sonuç şu. Küçük bir depremde masanın altına girersiniz, yataktan kalkarsınız ama binayı yıkacak bir depremde insanlar hiçbir şey yapamaz. Hem vakitleri yok hem de o şokla hiçbir yere gidemezler. Tek yapabilecekleri…

Tek yapabilecekleri nedir?

Şudur. Vücutlarını olabilecek en küçük hale getirsinler. Merdivene ve asansöre koşmasınlar. Çünkü merdivenler özensiz yapılan yerler. Bir de istatistik olarak şunu çok gördük. Sadece giriş katı yıkılıp, üst katları yıkılmayan çok bina var. Eğer ara kattaysanız veya üst katlardaysanız yerinden oynamamak daha sağlıklı ama, eğer zemin kat gibi kritik kattaysanız, kendinizi dışarı atabiliyorsanız atın. Atamıyorsanız üst kata doğru gidin.

Etiketler

Bir yanıt yazın