“Belgeler ’16” Sergisi

Barbara Yoaf Karyo, Berk Demirbaş, Enes Uzuntaş, Güven Kebeci, Handan Akgün, Nilüfer Demir, Nuray Aydın ve Sevim Gündoğdu'nun fotoğraf serilerinden oluşan Belgeler '16 sergisi, 24 Ekim Salı günü saat 19.00’da Galeri Bu'da açılıyor.

Nuray Aydın, Çay Toplayıcıları

Galata Fotoğrafhanesi Belgesel Fotoğraf Programı 8. dönem katılımcısı olan fotoğrafçıların çalışmaları 24 Ekim ile 25 Kasım 2017 tarihleri arasında görülebilir.

Her yıl ürettikleri görsel hikâyeleri “Belgeler” başlığı altında izleyicilerle paylaşan program katılımcıları bu defa da 2016 yılı boyunca ürettikleri hikâyeleri “Belgeler’16” sergisinde bir araya getiriyorlar.

Sergi metninden:

İçinde boğulduğumuz günlük hayatın çoğu zaman görünmez kıldığı yaşam parçalarına dikkat çekmeye çalışan tüm görsel hikâye anlatıcısı belgesel fotoğrafçıları gibi Belgeler ’16 sergisinde yer alan fotoğrafçılar da unuttuklarımızı hatırlamamıza, geçip giderken göz ardı ettiklerimizi durup düşünmemize aracılık ediyor; bizi, hayatı oluşturan önemli detaylardan bazılarına odaklanmaya çağırıyor.

Belgeler ’16 sergisi, izleyicileri, derme çatma bir Uganda restoranından, Karadeniz’in çay tarlalarına, etnik ve dini geleneklerden, göç yoluyla kurulmuş mahallelere, Anadolu’daki ufak bir köyden, İstanbul’un yok edilen değerlerine, Suriyeli sığınmacılardan, kentin tam orta yerindeki yeşil bir vahaya taşıyor.

Belgesel ’16 Sergisindeki 8 Görsel Hikaye

BAT MİTSVA – Barbara Yoaf Karyo



“Yahudi geleneğinde 12 yaşına basan kız çocukları Bat Mitsva adı verilen dini bir törenle yetişkinliğe geçmiş kabul ediliyor. Bu törenler sonrasında kız çocukları dini sorumluluklarından mesul tutulmaya başlanıyor. Bu çalışma ile Bat Mitsva törenine hazırlık aşamasındaki kız çocuklarının çocukluk ve ergenlik arasında kalma hallerine tanıklık ediliyor.

VİKTORYA APARTMANI – Berk Demirbaş


Viktorya Apartmanı, İstanbul’un artık devasa bir şantiye olduğu şu günlerde büyük projeler arasındaki ufak detaylardan birisi olan eski İstanbul apartmanlarını hatırlatmayı hedefliyor. Bu kentin insanlarına yarım asırdan fazla yuva olmuş bu apartmanların ortak akıbetlerini, onlardan birisi olan Şişli’deki Viktorya Apartman’ı üzerinden anlatan proje, kentin görsel kimliğinin ve sosyal dokusunun nasıl dönüştüğünü aktarıyor.

SIĞINIK – Enes Ümit Uzuntaş


Sığınmacı olmak hiçbirimizin aklından geçmez. Bu, hep başkalarının hikâyesidir. Muhtemelen bu insanlar için de böyleydi. Ama şimdi başka topraklarda, evlerinden yurtlarından uzakta yaşama tutunmaya çalışıyorlar…
Kimi anne babasını kimi eşini kimi ise evlatlarını kaybetti… Kimi kâğıt toplayarak, kimi ayakkabı boyayarak geçimini sağlamaya çalışıyor… Aslında tek bir istekleri var, İnsanca yaşamak. Bu dünyaya biraz olsun güzel bir pencereden bakabilmek…

TOHUM – Güven Kebeci


Bir memur çocuğu olarak okul yılları ülkenin farklı yerlerinde yaşayarak geçti. Sonrasında üniversite ve iş hayatı derken bir nevi göçebe yaşam devam etti benim için. Bu yüzden kendimi hiçbir zaman bir yere ait hissedemedim. Hiçbir mekân benim için vazgeçilmez değildi. Ancak tüm hayatı aynı bölgede geçmiş insanlar için durum böyle değil. Tıpkı bir ağaç gibi köklerini salıyor toprağa. Artık mutlu olabildiği, kendini olduğu gibi yaşayabildiği tek yerdir. Mutsuzlaşır, kötürümleşir uzaklaştıkça.
Tohum köklerini terk etmek istemeyen dedemin kısa bir hikâyesidir.

UGANDA RESTORAN – Handan Akgün


Ugandalı Amina’ya ait Kumkapı’da bir ev, Uganda Restoran. Sadece Afrikalılara özgü mekânlardan biri. Farklı Afrika ülkelerinden gelen insanların uğradığı, favori yemekleri Matooke yedikleri, haberleştikleri, sohbet ettikleri bir yer. Amina, bir süredir bu evde yaşıyordu onunla tanıştığımda. İki kızı ve eşinin yaşadığı ülkesine ziyarete gittiğinde bir daha Uganda Restorana, İstanbul’a dönemedi. Ani bir kalp kriziyle aramızdan ayrıldı. Evinin kapılarını bana açan Amina’ya “Asante Sana*” diyorum bu çalışmayla.

HACIAHMET – Nilüfer Demir


İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki Hacıahmet Mahallesi 90’lı yıllara kadar Roman nüfusun yoğun yaşadığı bir mahalle iken, ağırlıklı olarak o yıllarda yaşanan göç ile İstanbul’a gelen Kürtler’in yoğun yaşadığı bir mahalleye dönüşmüş durumda. Şimdilerde onlara Suriyeli ve az da olsa Afrikalı göçmenler de eşlik ediyor.
Hacıahmet adlı çalışma, aslında çokça konuşulan, göç, göçmen olmak, kent, köy, mekân-insan ilişkisi gibi kavramlara ve bu kavramların sanki ‘nesnesi’ olan insanlara odaklanırken, mahalleyi ve onu oluşturan ve üreten insanları da ‘öznellikleri’ üzerinden anlatmayı deniyor.

ÇAY TOPLAYICILARI – Nuray Aydın


Doğu Karadeniz’in hayat ağacı çay, bu bölgede yaşayan yerli halk, yevmiyeli çalışan Gürcü işçiler ve son zamanlarda sayıları hızla artan Suriyeli işçiler tarafından, yılda üç ya da dört hasatta toplanıyor.
Hasadın yapıldığı tarlalara çay bitkisi aralıksız ve sık dikildiğinden ve Karadeniz’in doğal yapısı gereği çay tarlaları, dik ve sarp yamaçlarda bulunduğu için çalışanlar zor şartlar altında işlerini yapıyorlar. Tarlalarda bu işi yapanlar ise daha çok kadınlar…
Memleketim Rize’de çocukluğumdan bu yana çay hasadına çok yakından aşina olan biri olarak, yöre halkının özellikle de kadınların çay toplama işinde ne kadar büyük emeğinin olduğunun yakından tanığıyım. Ağır yüklerine rağmen, yüzlerinden gülümsemeyi eksik etmeyen memleketim insanını biraz da kendime benzetiyorum… Yük ağır, ama umut hep var…

HUZUR – Sevim Gündoğdu


Gelin, İstanbul’un kargaşasından ve gürültüsünden bir süreliğine kaçalım; şehrin göbeğinde, oldukça görünür bir mevkide olup yine de çok iyi saklanmış, hatta belki biraz masalsı bir yere gidelim.
1935’ten bu yana, Nefise ve Selim Ergün çiftinin 5 çocuğunu büyüttüğü, sonrasında bir düzine toruna unutulmaz çocukluk anıları yaşatan ve şimdilerde, geçen onca zamana inat hala ayakta durmaya çalışan, mütevazı, eski bir İstanbul evi.
2000’lerin başında aileye katıldıktan sonra tanıdım bu yeri. Önceleri benim için sadece, eşimin ailesi ile hafta sonları ve bayramlarda bir araya gelinen bir anneanne eviyken, zamanla burada her bulunduğumda vaktin nasıl geçtiğini fark etmediğim, şehir hayatının hızına inat yavaşlayabildiğim, günün sonunda arınmış ve huzur duygusuyla ayrıldığım bir yere dönüşmüştü.
Büyük şehirde küçük bir vaha mı? Ne dersiniz…

Etiketler

Bir yanıt yazın