CRUMBLE Kadıköy Art Center

Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencisi Abdulkadir Öztürk'ün 5. Yarıyıl Dönem Projesi kapsamında, Doç.Dr. H. Selim Ökem ve Arş.Gör. Ömür Kararmaz danışmanlığında hazırladığı projesi.

Sanat, geçmişten günümüze kimi zaman bir binanın cephesinde heykel olarak deneyimlenirken kimi zaman da bir yağlı boya resmi olarak kent meydanlarını süslemiştir. Daha sonra endüstri devrimiyle sömürgelerden getirilen eserleri sergileme kültürü modern müzelerin temellerini oluşturdu. Modern yaşam kültürünün sonuçlarından biri olan apartmanların kendi kabuklarımıza çekilmemize neden oldukları gibi; sanatçılar ile toplum arasında yüksek duvarlar ören modern sanat yapıları da sanatçıların kendi kabuklarına çekilmelerine neden olmuştur. İstanbul’da yaşamın zorluklarıyla birlikte “İstanbul’da Sanat” kavramı ayda bir ya da iki kez gidilebilen mekanlar anlamına gelmeye başlamıştır. Türkiye’deki sanatın kalbi İstanbul’da sanat kavramının bu kadar sınırlar içerisine sıkıştırılması ülkedeki sanatsal faaliyetleri doğrudan etkilemektedir. Yapılan sanatsal çalışmalar dört duvar arasına sıkıştırıldıktan sonra o duvarlar arasında yitirilmektedir.

İnsan ve sanat arasındaki ilişkiyi yeniden sorguluyoruz. Sanatı ticari bir meta haline getiren mimari mekanlar irdeleniyoruz. Sanatçılar ile insanlar arasında koparılan bağın yeniden bağlanması ve sanatçının kabuğunu kırarak kentsel mekana müdahil olması hedefleniyor. İnsanların Kadıköy’e ayak bastıkları anda ya da Kadıköy’den ayrıldıkları anda onlara dokunacak mekanlar tasarlamak amaçlanıyor. Bu anlamda hem rıhtım manzarasını kesmeyen hem de insanlarla iç içe yeni kentsel deneyimler sunan ‘Kabuğu kırılmış’ bir mekan kurgulanıyor.

Kadıköy’de çarşı ile deniz arasındaki görsel ve fiziksel ilişkiyi kesmeden negatif mekanlar oluşturulmuştur. Oluşturulan negatif mekanlarla insanlara yeni bir mekan deneyimi sunulmaktadır. Kent morfolojisiyle bütünleşen promenad aksıyla sanat ve insan etkileşimini artırmak amaçlanmaktadır. Genel olarak müze ve sanat galerilerinde görülen “Beyaz Kutu” mekan anlayışının dışına çıkılarak tamamen saydam cephelerle sanatsal yapıtları bir mekana hapsetmeden insanlarla etkileşimi artırılmaktadır. Sergi salonlarıyla birlikte çeşitli yaş gruplarına hitap eden atölyelerle birlikte sanatı insan etkileşiminin en fazla olduğu kent merkezine taşıyoruz. Oluşturulan negatif mekanların üzerine kent ile kıyı ilişkisini güçlendiren ve insanların farklı kotlardan kenti deneyimlemelerini sağlayan seyir terasları oluşturulmuştur.

__________

Art, from the past to the present, is experienced as a sculpture on the façade of a building, and sometimes as an oil painting official decorated the city squares. Later, the culture of exhibiting the works brought from the colonies with the industrial revolution constituted the foundations of modern museums. One of the consequences of modern life culture is that the apartments are drawn to our shells, as well as the Modern Art structures that knit high walls between the artists and the society have also attracted the artists to their shells. With the difficulties of life in Istanbul, the concept of “art in Istanbul” has started to mean places that can be visited once or twice a month. The heart of the art in Turkey is directly influenced by the artistic activities of the country, in which the concept of art is squeezed into so much boundaries in Istanbul. After the artistic work is squeezed between the four walls, it is lost between the walls.

We are re-questioning the relationship between man and art. Architectural spaces that make art A commercial commodity are examined. The connection between the artists and the people is intended to be re-connected and to break the artist’s shell and intervene in the urban space. It is aimed to design places that will touch the people when they set foot in Kadıköy or when they leave Kadıköy. In this sense, a ‘shell-broken’ space is being built, offering new urban experiences that are intertwined with people, as well as not stopping the view of the waterfront.

Negative spaces were created in Kadıköy without interrupting the visual and physical relationship between the bazaar and the sea. Negative spaces are created and people are given a new space experience. It is aimed to increase art and human interaction with promenad axles integrating with urban morphology. In general, the ‘white box’ seen in museums and art galleries is out of the perception of space and its interaction with people is enhanced by keeping artistic works in place with completely transparent facades. Together with the exhibition halls, we carry art to the city center where human interaction is the most. On the negative spaces created, cruise terraces have been created which strengthen the coastal relationship between the city and the city and enable people to experience the city from different levels.

Analysis Booklet
VR Experience

Etiketler

6 yorum

  • abdulkadir12 says:

    Değerlendirmelerinizin beni çok mutlu ettiğini belirtmek istiyorum. Özellikle Algı mimari’nin eleştirileri, bir şeyleri yeterince açıklayamadığım hissi uyandırdı. Daha fazla eleştiri olmasını dilerdim. Mimarlık eleştiriye muhtaçtır, bununla var olmalıdır. Tabi bu kendimizi tatmin etmek için değil de mimarlık camiamıza katkıda bulunmak amacıyla ve üslubuyla olmalıdır.

    Süreç boyunca Kadıköy, Karaköy kıyılarının deniz ile ilişkisi ve kendi aralarındaki ilişki üzerine çeşitli analizler yapıldı. Zaten her şey yeterince açık bir şekilde yukarıda belirtilmiştir. Tüm bu süreç sonunda Kadıköy kıyısında yapılması planlanan mimari program için bir kaç parametre belirlendi;
    -Yapı kentin deniz ile ilişkisini kesmemeli: Mimari program negatif mekânlarda kurgulanmalı.
    -Kent yoğunluğunun en fazla olduğu yerde konumlanmalı: İskelelerin, metro ağının ve sosyal alanların merkezinde bir boşlukta konumlanmaktadır.
    -İnsanlar, kenti farklı kotlarda deneyimlemeli: Kütlelerin uç noktaları kaldırılarak seyir terasları oluşturuldu.
    – Sanat ‘beyaz kutu’ mekânlara sıkıştırılmamalı: Sanat sokağı ve saydam cephelerle, sanatçı ve toplum arasındaki kabuğu kırmak hedeflenmiştir.

    Bu kriteler sonucunda proje bu forma ulaşmıştır. Bağlamından kopuk tasarlanması mümkün değildir. Belirtilen müzelerden bambaşka tasarım kaygıları taşıyan proje, hocalar eşliğinde belirli bir süreç sonunda sonuç ürün olarak karşınızda durmaktadır. Bu taklitçi söylemleriniz eleştiriden öte haksızlık boyutuna varmaktadır.

  • dersu-deger says:

    Karaköy limanıyla kurmaya çalıştığı ilişkiyi ve kıyıya yaklaşım çabasını nasıl ”Bjarke Ingels” mimarisi diye indirgediniz merak ediyorum. Belli ki Kadıköy ile Karaköy arasında sanat müzeleri ve ulaşım üzerinden ”narrative” bir bağlantı ortaya çıkarılmış.Böyle bir çabayı ben olumlu bulmaktayım ve analojik olarak da üzerine kafa yorulmuş bir proje olduğunu düşünmekteyim. Yapı kendini yerin altına alarak da kentliyle boğazın kurduğu ilişkiye minimum müdahale etmeye çalışmış. Bu çabayı bir form kaygısına indirgemek ne kadar faydalı onu bir daha düşünüp öyle yorum yazmak gerekiyor.

  • dersu-deger says:

    Söylemeye çalıştığım şey şu; dediklerin sadece seni haklı çıkarır. Bjarke Ingels ile kıyaslayarak zaten alanı yeterince tıkıyorsun. Bunun kendin de farkındasın ve zaten niyetini de belli etmişsin. ”sıkı sıkıya bağlılık” halini ilk yorumunda açıklayarak anlatsaydın bize de faydası olsaydı diyorum. Neyin öfkesi bu?

  • algi-mimari says:

    Analojik(!) olmuş, hem de bir alana bir bedava. Maritime ve Tirpitz Museum. Yada Bjarke bu projeden iki farklı müze çıkartmış

  • algi-mimari says:

    Mimariye ve ona ait olana, nesne üzerinden yaklaşmak; eleştiri de olduğu gibi tasarımında da doğru değildir. Zaten burada nesneye odaklılık eleştirilmektedir, yani “form kaygısına indirgemek” değil yapılan. Kuzey Avrupa’nın Danimarka’nın dinamikleriyle, Kadıköy’ün endemik saikleri birbirinden epey farklı iken; nesne burada bağlamına dikte edilmektedir. Kadıköy’de oluşunu dışarda tuttuğunuzda genel kararlara neredeyse evrensel denilebilir zaten.

    BIG’in bu iki projesi pek çok kişi gibi proje müellifini de etkilemiş belli ki. Ancak o iki projeyi değerli kılan temel unsurun bağlamları olduğunu ve yerlerine (hakikaten yer) sıkı sıkıya tutunduğunu belirtmek lazım. Burada; bağlam ile nesnenin ilişkisinde o iki projede esas değerli olan yaklaşma biçimi taklit edilmiş olsaydı bu doğru bir taklit olurdu. Biçimin taklidinin faydalı bir taklid olmadığı biraz da ironik bir dille eleştirilmek suretiyle ortaya konmuştur.

    Sanırım eleştirinin ne olduğunu idrak etme noktasında bir anlamamazlık var. Ve bunun akabinde projenin olumlu gördüğünüz yanlarını lügatiniz kadar yazmışsınız, zannımca mimarlıkla pek hemhal olmayan biri de en fazla sizin bu yazdıklarınızın yüzeyselliğinde kalırdı. Projenin anlaşılması için sizin kurduğunuz cümlelere ihtiyaç hissettirmeyecek bir sunum dosyası var yukarda. Ek olarak mimaride taklid mevzuu üzerine ve onun sınırlarına dair birbirinden farklı pek çok çalışma ve görüş de bulunmaktadır.

    Unutmayın ki bu ve bunun gibi nickname’li sanal hesapların arzuladığı en çok şey karşıdakinin cevap vermesidir. Fakat bu hesap istisna olabilir zannımca. “Murtaza” adlı kullanıcının yorumunun ardından gelen silsileye istinaden burada yaptığınız bu yorumun “zorlama” olduğunu da belirtmek isterim.

  • algi-mimari says:

    Taklid mefhumunu “fonksiyonlardan” (lise bilgisi) açmaya çalışayım.Zannediyorum tanım kümesinde aynıyız fakat görüntü kümesinde farklı yerlere çıkmakta. “Taklid; herhangi birşeyi türetmelerine ve yorumlarına göre takip etmek demektir”(sözlükten alıntı). Yani çok olağandır.Felsefede, mimaride vs. bu anlamda yanlış anlaşılma olmasın.

    (Bu arada : Öfke çok derin bir duygudur, niye öyle dediğinizi anlayamamakla birlikte maksadımın anlaşılması kafi)

Bir yanıt yazın